Kendi hayal kırıklıklarımı ve ketumluğumu da işin içine katarak sormadan edemiyorum: Yanında durabilmek için size nasıl bir Venüs lazım?

SANAT

Kavanozdaki Venüs ve Kırılganlık

Editörlüğünü Umut Tümay Arslan’ın yaptığı Cuma Fragmanları bir kısmı kalıba girmiş, bir kısmı dışarıda kalmış ya da şekilsiz bir kadınlık tecrübesiyle, yarı-pişmiş bir kadınlık tanımıyla bir biçimde bağlı, herhangi bir film, roman, şiir, sanat, kültür ürünü, büyük meseleler-küçük meseleler-orta meseleler, ama en çok yazmak, yazının gücü ve güçsüzlüğü ve kadınların yazması hakkında.

 

 

Yazının gücü ve güçsüzlüğü üzerine düşünürken Gülsün Karamustafa’nın Kavanozda Venüs (1988) imgesi dönüyor zihnimde, –bana güç vermesini umarak bakıyorum salça kavanozunun içine konmuş bu porselen figüre. Hem süregelen savaş karşısında hissettiğim yalnız bırakılmışlık duygusu hem de kendimi ve sevdiklerimi bir kavanoza kapatıp kötülüklerden koruma arzusu eşlik ediyor bu boş bakışa.

 

Kavanozda Venüs ilk bakışta, arzu ve aşkın Yunan mitolojisindeki sembolü olan Venüs’ün, kadın arzusunun, zapturapt altına alınmasına işaret ediyor gibi gözüküyor. Üretim tarihi ve sanatçının o dönemki çalışma sahası göz önüne alındığındaysa, göğüslerini ve vajinasını elleriyle kapatmış bu figürün ikinci dalga feminizmin merkezine aldığı özel alan-kamusal alan gerilimiyle bağlantılı olabileceğini düşünüyorum. Venüs, oturma odamın duvarında asılı duran Kariye Müzesi Kadın Şenliği (1987) posterinden bana bakarken çok tanıdık bir şiarı fısıldıyor: “Kişisel olan politiktir.”

 

Oysa bugün bu imgeye baktığımda kapatılmanın aksine tam da hayalimdeki gibi bir korunaklılık ve kırılganlığı gözeten bir ihtimam, evde olmanın getirdiği bir rahatlama hissi görüyorum Venüs’ün bakışında. Yine de, bu imge sayesinde kişiselmiş gibi yaşadığım yalnızlığımın politik olduğunu hatırlayarak devam ediyorum yazmaya. Başka bir Venüs’e kayıyor aklım. İngilizce Edebiyat ve Afro-Amerikan Çalışmaları alanında uzmanlaşmış yazar ve akademisyen Saidiya Hartman’ın meşhur makalesi “Venus in Two Acts”de[i] ( İki Edimde Venüs) bahsettiği Venüs.

 

Venüs, 1792’de Atlantik Köle Ticareti esnasında Recovery adlı gemide taşındığı bilinen bir köle. Hakkında ölümü dışında bir şey bilmediğimiz yüzlerce siyah kadından bir tanesi. Arşive spekülatif bakmayı öneren çabasıyla yazılmış bu metinde Hartman, Venüs’ten söz ederken çift katmanlı bir ölümden bahsediyor: Birincisi köle ticaretinin neden olduğu bedensel ölüm, başka bir deyişle Venüs’ün artık hayatta olmayışı. İkincisi ise, arşivin siyah yaşamı ve o yaşam hakkındaki epistemolojik hakikati belgelemedeki başarısızlığı sebebiyle faili olduğu diğer ölüm. Zira Venüs’ün yaşadığı şiddet her ne kadar akıl almaz ve barbarcaysa, bugün siyah kadınların maruz kaldığı şiddetle bağlantısı içinde düşünüldüğünde -arşivlenmesine rağmen tekrarlanan bir şiddet olmasıyla- bir o kadar da normal ve gündelik hayata dair. Dolayısıyla, arşivin şiddeti sıradanlaştıran bu yanıyla başka türlü bir yok edişe sebep olduğu söylenemez mi? Venüs’ün arşive sokuluş şekli halihazırda öldürülmüş bir beden için yeniden verilmiş bir ölüm fermanı gibidir. Arşiv, Venüs’ün ikinci mezarıdır.

 

Peki bu ölü bilgiyle ne yapacağız? Ölüm yerine yaşamı merkezine alan bir perspektifle arşive baktığımızda orada asla ulaşılamayacağını bildiğimiz o yok-hakikate güvenip kendimizi ona nasıl teslim edebiliriz? Ya da, Venüs’ü ikinci kez öldürmeyen, onu kurbanlaştırmayan bir belge hayal etmek mümkün müdür? Hartman bu soruların cevabını “eleştirel hikayeleştirme” (critical fabulation) adını verdiği, imkansız söylemi hayal etmekte bulur. Bu makaleden onbir yıl sonra yazacağı Wayward Lives, Beautiful Experiments[ii]  (Başkaldıran Yaşamlar, Güzel Tecrübeler) isimli kitabında bu yöntemi bizzat icra ederek yirminci yüzyılın başında Philadelphia ve New York’ta yaşayan siyah kadınların gündelik yaşamı hakkında arşive dayalı bilgiyi kurmacayla harmanlayarak onların deneyimlerini hayal eder. Bu hayal bir yalandan öte, okuyucusunu sorumluluk almaya ve arşivde olamayacak olan üzerine düşünmeye yönelten radikal bir çağrıdır.

 

Hartman’ın 1972’de köle ticareti esnasında hayatını kaybeden Venüs’ü hatırlama biçiminden kendi ruh halime ve Gülsün Karamustafa’nın Kavanozda Venüs’üne dönüyorum. Savaş karşısında söylenebilecek onca söze karşın süregiden bu sessizliğin olası anlamlarını, haklı-haksız sebeplerini ama en çok da bu yok-edimlerin nasıl arşivlenebileceğini düşünürken buluyorum kendimi. Kendi hayal kırıklıklarımı ve ketumluğumu da işin içine katarak sormadan edemiyorum: Yanında durabilmek için size nasıl bir Venüs lazım? Boticelli’nin henüz doğan Venüs’ü mü? Karamustafa’nınki gibi daha mağdur bir Venüs mü? Yoksa Hartman’ın bahsettiği bir değil iki kez öldürülmüş Venüs mü?

 

 

Ana Görsel: Gülsün Karamustafa, Kavanozda Venüs, 1988. Sanatçının izniyle.

Kaynaklar:

[i] Hartman, Saidiya. 2008. ‘Venus in Two Acts,’ In Small Axe 12 no. 2.

[ii] ———. 2019. Wayward lives, beautiful experiments: intimate histories of social upheaval. W.W. Norton, Incorporated. New York.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YAnnelik, Hayat Devam Ederken Kaygısız ve Öylesine
Annelik, Hayat Devam Ederken Kaygısız ve Öylesine

Çalışma hayatına son vermek zorunda kalan kadınlardan, istemediği halde toplumsal annelik kalıplarına sıkıştırılan özgür ruhlardan, arzularından hatta kendinden vazgeçmek zorunda kalan yorgun beş harflilerden biri olmayı kim isterdi?

MEYDAN

YLohusalık, Gerçek İyiler Ve Hakiki Kötüler
Lohusalık, Gerçek İyiler Ve Hakiki Kötüler

Anne sevilen, güven veren bir nesne olduğu kadar, ilgisiyle bizi yiyip yutma tehlikesi taşıyan, yokluğuyla bizi tarumar edebilecek olması itibariyle aynı zamanda nefret edilendir de.

MEYDAN

YBebek Dostu Emzirme ve El Alemin Dilindeki Memeler
Bebek Dostu Emzirme ve El Alemin Dilindeki Memeler

"Torunuyla parka gelmiş 60’larında olduğunu tahmin ettiğim bir kadın emzirip emzirmediğimi soruyor. Sık merak edilen konulardan, ihlal edilen kişisel sınırlardan biri."

SANAT

Y“Başka bir arzunuz” ya da direnmeyen madun olur mu?
“Başka bir arzunuz” ya da direnmeyen madun olur mu?

Keiko, son kertede evlenip bir yuva kurarak ailesinin gözüne giremese de, sistemin kusursuz işleyen çarklarının birinin içinde, süpermarkette, güven buluyor, razı oluyor ve zamanımızın sık tekrarlanan ifadesiyle iyi hissediyor.

Bir de bunlar var

Hamlet’i “Çevirenin Sözü”
Kitap Kapağında Gerileme ve Çöküş Dönemi
“Gök gürlerken mi, şimşek çakarken mi, yağmurda mı yoksa?”

Pin It on Pinterest