Kendimizin de parçası olduğumuz toplumsal ilişkilerin bilgisini nasıl üretebiliriz?
Bergen-olmayan ses tam da o olmadığını bile isteye sahiplenerek -ve görsel olanın tersine- bir benzemeyişe açılarak çerçevenin dışına, imgenin boşluğuna işaret eder.
Basê’nin tanıklığındaki hatırlayışlar/hatırlatışlar sesin saklayan, yola sokulamayan, bastırılsa da geri dönen boyutuyla ilişkilidir.
İnsanın öldüğü yer, doğduğu yerden daha çok şey söyler o kişiyle ilgili.
“Aile, bir kazadır.” Lütfi Akad’ın Gelin’i ve Fikret Reyhan’ın Çatlak’ı, belki de en çok bunu hatırlatıyor.
Bu sesleri, içinden çıktığı dönemin ses perdesinde derin izler bırakan, delikler açan bir karşıt-ses, bir karşıt-bellek gibi duyduğumdan önemsiyorum.
Pezzettino dönüştürücü. Bir şekillenişe doğru götürmüyor da bizi, şekillenişin ne demek oluşunu tanımaya götürüyor. Feminizm de böyle değil mi?
Ne aile bireyi ya da akrabaydı ne de anne ya da eş
İsmin zihnime dönemin sinema sektörünün, gazetelerinin ve dergilerinin sana uygun gördüğü “şuh kadın”, “Yeşilçam’ın çıplak güzeli”, “seksi oyuncu” hitaplarıyla yer etmişti ama yüzünü kolaylıkla gözümde canlandıramıyordum.
Alevilerin zarar görmemek adına kimliğini gizleme ihtiyacı LGBTİ+ların dolaptan çıkmadan önceki deneyimine oldukça benzer olduğunu geçmiş deneyimlerime bakınca anlıyorum.