Daireler Çizerek Sürekli Uçuyorlardı sergisi dilsiz bir harita: Kelimelerde radikal bir tasarrufa gidildiği için meramını hemen anlatmıyor ancak hatları net çizilmiş. Sanatçı ve küratör sezisel veya rasyonel düzlemde yolu az çok bilenlere eşlik ediyor ve yine görmeye talip gözler için örtük bir manzara sunuyor.
Tüm canlıların aynı anda tüm zamanlar ve hiyerarşiler dışında bir araya gelebildikleri tek alan mahşer alanıdır. Aslında hayalini kurduğumuz radikal demokrasinin de, yüzleşmelerin de sanki tek alanı ne yazık ki.
Şefkat Nişanı sergisi, bir yerlerde benim gibi hisseden kadınlara ve akışkan cinsiyetli bireylere, “tat kaçıran” feministlere ve yaramazlara ulaşmak ve onlarla duygudaşlık kurmak için yapıldı.
İlk sergimi yapma zamanı geldiğinde bir oyun kurgulamak istedim, piyon olmayı oyunu başlatmak ve takip eden hamlelere yön vermek olarak düşününce kendimde bir güç buldum.
“Celan’ın ‘Senin de yaran, Rosa’ dizesi başkalarının yarasına bakabilmeye dair bir önerme olduğu kadar izleyiciye de kendi yaraları hakkında bir hatırlatma.”
“Ben sanatın illa sahiplenmesi gerekmediğini düşünüyorum. Bana kalırsa sanat ödünç alır. Bu nedenle çoğulcudur, çokseslidir.”
“Benim işlerim, görebilmek için hafifçe ona doğru eğilmeyi ve yaklaşmayı gerektiriyor ki bence her canlı ve dünya o ilgili ve meraklı bakışı hak ediyor.”
“Kolektif olarak çalışmak konum ve bakış açısı bakımından her zaman bir tür çoğulluk yaratıyor. Toplumumuzun farklılık ve çoğullukla yaşama konusunda sahiden zorlandığına inanıyorum.”
“Acting as a group always creates a multitude of positions and viewpoints. And I believe that the real challenge of our society is how to live with such heterogeneity and plurality.”
Metalle uğraşan bir kadın olarak şunu çok duyuyorum: “Bu erkek işi değil mi, bir kadına göre çok iyi yapmışsın, erkek gücü ister.” “Hayır, bu tam da kadın gücü ister,” diyorum. Karşı taraf aslında iltifat ettiğini sanıyor ama fark etmeden ötekileştiriyor.