İlişki, özürlerle çözümlenemeyecek kadar kompleks bir hal almıştır bu yüzden toplumsal cinsiyet rolleri ve güç dengeleri yeniden düzenlenene ve içselleştirilmiş örüntüler kırılana kadar çıkmazda kalmaya mahkumdur.
Maier’in muhteşem fotoğrafları ve sanatı bu kadar değerliyken, yönetmenin kirli çamaşır arayışına girmesi estetik, entelektüel ve ahlaki açıdan rahatsız ediciydi.
Filmin hafızalara kazınan meşhur sahnesi, o ana kadar sergilenen bütün cinsiyet rollerini, erkeklikleri, kadınlıkları, cinselliği, heteroseksüelliği, homoseksüelliği yalpalatan bir heyelan yaratıyordu.
Rutini sarsan küçücük bir ayrıntı, bir dokunuş, karanlığı deliyor bazen, sahnenin içine çekiyor, hayata döndürüyor.
Bu seyahatten dönülecekse de bu ailenin bir daha bir araya gelmeyeceği kesinleşmiştir.
Keiko, son kertede evlenip bir yuva kurarak ailesinin gözüne giremese de, sistemin kusursuz işleyen çarklarının birinin içinde, süpermarkette, güven buluyor, razı oluyor ve zamanımızın sık tekrarlanan ifadesiyle iyi hissediyor.
İnsan aklı ve tahakkümüne göre işleyen bütün kurumlarca katildir Janina. Canlıların yaşama hakkını savunan ekofeminist bir perspektife göreyse bir halk kahramanı.
Kendi hayal kırıklıklarımı ve ketumluğumu da işin içine katarak sormadan edemiyorum: Yanında durabilmek için size nasıl bir Venüs lazım?
Arendt’in “korkunç olanın sadece saçma değil, düpedüz komik de olabileceğini anlayacak kadar aklı başında” olmak gerektiğini yazdığı zamandan yarım yüzyıl sonra…