Toprağına yıldızlar, ateş böcekleri, güneşler yağsın.

SANAT

Linda Nochlin’in Vefatı ve Feminist Sanat Tarihinin Doğuşu

Georgia O’Keeffe‘nin meşhur bir lafı var: “Erkekler beni en büyük kadın ressam olarak anmakta ısrarcı. Halbuki ben en büyük ressamlardan biriyim.” Kadın sanatçı tamlamasıyla, dünya çapında bir sanatçı olarak tanımlanmak arasındaki fark ezeli ve ezici bir tarihsel yok saymanın ürünü. Beyaz erkek kurumları içinde serpilmiş bir sanat tarihi disiplini bu aradaki farkın baş mimarı elbette.

 

Linda Nochlin bu farkın köklerini ve yayılmasına sebep olan toplumsal yapıları ortaya koyan ilk akademisyendi. 1971’de Cinsiyetçi Toplumda Kadın adlı derleme kitapta yayımlanan makalesi “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?” erkek egemen sanatın nasıl kurumsallaştığını ve kadınları dışlama pratiklerinin mükemmelleştirildiği eğitim kurumlarının işleyiş biçimlerini ifşa ediyordu. Nasıl olmuştu da beyaz erkek görüşü, sanat tarihinin görüşü oluvermişti? Doğurduğu feminist sanat tarihi kuramı sadece neden ‘büyük kadın sanatçı’ olmadığını sorunsallaştırmakla kalmadı, sınıf farkı ve coğrafya gibi özellikleri de işin içine katarak Avrupa ve ABD’de sanat üretiminin hangi yapılarla sınırlandırıldığını gösterdi. ‘Büyük sanatçı’ ve ‘deha’ kategorilerini, yani bir sanat işine biçilen değeri belirleyen nitelikleri sorguya açtı. Edward Said Oryantalizm adlı eserini yayınladıktan birkaç sene sonra “Hayali Doğu” adlı makalesinde bu kuramı alıp sanat tarihine uygulayan düşünürlerin başında gelecekti Nochlin.

 

Sanat üretimi ve tarihi içindeki erkek nesebinin sanatı ve sanatçı kişiliği üstündeki olumsuz etkilerinden sık sık bahseden Judy Chicago bir röportajında şöyle der“Çünkü bizim tarihimiz sansürlendi ve unutuldu. Çünkü biz birbirimizden destek almaktan ve başarılarımızla varolmaktan mahrum bırakıldık. İşte bu sebepten biz, kadın sanatçılar, hep tekerleği yeniden icat etmeye zorlandık.” Linda Nochlin tekerleği yeniden icat etmekle kalmadı, kesip koparılmış bir tarihin halatlarını birçok koldan, kopmayacak şekilde örmenin yollarını da aradı. Deborah Kass’ın onu tasvir ettiği gibi, erkek kurumların temeline Turuncu Felaket misali indi. Tekerleğin içine bir fitil yerleştirdi ve alev alev bize doğru yuvarladı. Makalenin yarattığı tartışmalar ve dönemin feminist hareketleri içinde pek çok kadın bu fitilin ışığında kenar köşeye sıkıştırılmış sanatçı kadınları buldu, çıkardı, havalandırdı ve dünya sanat tarihi kanonuna iade etti. Judy Chicago’nun bahsettiği o tekrar tekrar unut(ul)ma yaşanmasın diye bazıları kadın sanatçıların haklarını savunmak üzere dernekleşti, başkaları modern sanat müzelerini bastı, diğerleri sadece kadın sanatçıların işlerini sergileyen galeriler açtı. Bunların sonunda ortaya çıkan şey rahimle özdeş bir kadın sanatı değildi. Bilakis konuların, formların, yöntemlerin, mecraların farklılığı sanatın tıkıştırıldığı çizgilerden fırlamasını, özgürleşmesini sağladı. Sanatın cinsiyetlendirilemeyeceğini, ayrımcılığın hiçbir doğallığa atfedilemeyeceğini ortaya koydu.

 

Deborah Kass, “Turuncu Felaket” (Linda Nochlin), 1997

 

ARTnews‘dan Maura Reilly’ye verdiği röportajda Linda Nochlin çığır açan makalesinin ardında yatan özel bir hikaye olup olmadığı sorusunu şöyle yanıtlıyor: Makaleyi 1970’te Vassar Üniversitesi mezuniyet töreninde yaşadığım bir olayın sonucu olarak yazdım. Gloria Steinem o senenin mezuniyet konuşmacısıydı. Arkadaşım Brenda Feigen davet etmişti. Brenda’nın abisi Richard Feigen de oradaydı. Artık tanınmış bir galericiydi, Richard Feigen Galeri’nin başındaydı. Törenden sonra Richard bana döndü ve şöyle dedi: “Linda, kadın sanatçıların işlerini göstermek istiyorum ama iyi bir kadın sanatçı bulamıyorum. Neden büyük kadın sanatçılar yok?” Tam olarak böyle sordu. Eve döndüm ve günlerce bunu düşündüm. Bu soru bana resmen musallat olmuştu. Öncelikle iyi kadın sanatçı olmadığını ima ediyordu. Dahası bunun doğal bir durum olduğu gibi bir ön kabulü vardı. Bir aydınlanma yaşadım. Çoktandır kafamda döndürdüğüm pek çok düşünceyi bir araya getirmemi sağlayan fitil oldu. Sorusuna ve imalarına ‘yanıt’ ararken pek çok alanda derinlemesine araştırma yapmaya itti. 

 

İşte ondan sonrası koca bir ters yüz oluş, açılma, ferahlama. Hayatını sanatı yüceltmeye ve ötelenmişlerin hakkını teslim etmeye adamış olan Linda Nochlin, 2 gün evvel 29 Ekim’de 86 yaşında vefat etti. Feminist pratik ve kuramın el ele binbir yola girdiği, sanatçı kadınların nesebini yeniden keşfettiği (bu sefer öyle kolay kolay gömülemeyecek şekilde) ve disiplinleri eğip büktüğü ışıklı bir hareket bıraktı. Merakı, cesareti ve pırıltısı içimizde olsun. Leyla Erbil’in deyişiyle toprağına yıldızlar, ateş böcekleri, güneşler yağsın.

 

 

Alice Neel, “Linda Nochlin ve [kızı] Daisy”, 1973

 

Linda Nochlin, “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?”, Sanat Cinsiyet, haz. Ahu Antmen, İletişim Yayınları, İstanbul, 2008.

 

 

Ana görsel: Kathleen Gilje, Linda Nochlin Manet’nin Bar’ında. 2005.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YHer Gün Yeniden Kurduğumuz Bir Şehrin, Bir Dünyanın Yerlisi Olmak
Her Gün Yeniden Kurduğumuz Bir Şehrin, Bir Dünyanın Yerlisi Olmak

Bu 25 Kasım’da hatıramıza, buluşmalarımızın ve hür bir geleceğin hayaline sarılıyorum.

TARİH

YJames Baldwin’le Tanıştığım O Gün
James Baldwin’le Tanıştığım O Gün

Beni geri çektiği o yer ve zaman, makulen umabileceğim tek şeyin aldığım her davette ancak hizmet etmek için orada olabileceğimi söylüyordu.

MEYDAN

YEvet, Polisi Lağvedelim
Evet, Polisi Lağvedelim

Çünkü reformlar işe yaramayacak.

MEYDAN

YBiraz Sakinleşebilir Miyiz?
Biraz Sakinleşebilir Miyiz?

İnsanlar genelde beni felaket tellalı gibi görüyor, bana kızıyorlar. Felaket tellalı değilim ben. Eğer bakmazsan, değiştiremezsin. Gözünün içine bakacaksın.

Bir de bunlar var

Bergen’in Sesi, İmgenin Boşluğu*
Tuğla Kadar Boşluklu, Beton Kadar Soğuk
Şeylerin Ağırlığı, Akışlar ve Farklı Mekânsallıklar: Nursaç Sargon ile Söyleşi

Pin It on Pinterest