Dick; nice Dick arasından zavallı bir Dick kulumuz, bir tezahür, içi kadın arzusuyla dolmayı bekleyen bir şişme bebek.

KÜLTÜR

‘Her mektup bir aşk mektubudur’: I love Dick ve kadın arzusu üzerine

Dikkat! Yazı Chris Kraus’un I love Dick adlı romanı ve aynı adlı dizi hakkında SPOILER içerir.

 

 

Sevgili Dick,

Sanırım tüm bu olup biten bir ‘kara sevda’ vakası. Daha önce bu kelimeyi hiç kullanmamış olabilirim. Sen, Sylvère ile yaşamaya başladığımdan beri kara sevdaya tutulduğum 4 buçukuncu kişisin (diğerleri Shake, iyi Yvonne ve kötü Yvonne). Bu kara sevda daha çok birini bilme, merak etme isteğinden geliyor olsa gerek. Komik ama iki Yvonne’la da kara sevdanın cinsellik kısmı, onları iyice tanıyıp, aşık olduktan sonra gelmişti, onları beğendikten sonra onlarla başka şekillerde birlikte olmak istemiştim. Ama sen ve Shake’te, yani erkeklerde, öyle bir anda oluveriyor, sizi hiç tanımadan. Sanki seks eksik olan ipuçlarını tamamlayacakmış gibi. Tamamlayabilir mi? Erkeklerde; sanki ancak onlarla sevişirsem gerçekten kim olduklarını anlayacakmışım gibi geliyor. Daha doğrusu sevişerek hâlihazırda bildiklerimin farkına varmak için, istiyorum bunu.

Sylvère’den önceki sevgililerim genelde benden daha kadınsı ya da daha ağırbaşlı birini buldukları için ayrıldıklarını söylüyorlardı. ‘O senin gibi değil’, ‘O gerçekten çok tatlı bir kız.’ Bu canımı çok acıtıyordu çünkü ben onlarla seviştiğim zaman beni gerçekten tanıdıklarını ve sonunda dinleyip anlayabilecek birini bulduğumu düşünüyordum’. Ama artık eşek kadar olduğuma göre (hayatımdaki bütün çelişkileri kabul eder oldum) gizli saklı hiç bir şey kalmadı: Beni tek heyecanlandıran şey, başka biri hakkında yeni bir şeyler öğrenmek. Bu da sensin.’

Bu mektupların ne kadar ezik olduğunun farkındayım. Yine de sen aramadan önceki bir kaç saati nasıl hissettiğimi anlatmaya ayırmak istedim.

Sevgiler,
Chris (Chris Kraus, I love Dick, s.54)

 

Dick. Onu eş dost hikayelerinden, psikanaliz seanslarından, yan masadaki kadının serzenişinden, eski sevgililerimizden tanıyoruz. Dick, hetero bir erkek. Kafası karışık, kendini John Hamm zanneden, bir ilişki isteyip istemediğine tam emin ol(a)mayan, ama yakınlık ve şefkat beklemekten de beri duramayan, almayı iyi bilen, vermekte bir o kadar cömert olmayan namı-değer Dick. Bildiğimiz Dick.

 

Dick’in kendisi bir tarafa ama ondan bahsederken bir nevi kendi arzumuzun anatomisini çıkarttığımız konusunda hemfikir miyiz? Adına ….. [buraya kafanızı meşgul eden/hayatınızda olan erkeğin adını giriniz, kadın da olur] dediğimiz şey artık her kimse; gerçekte biliyoruz ki Dick’ten, Ahmet’ten, Mehmet’ten fersah fersah öte bir şey: Arzumuzun en karanlık yanı, ilk aşkımız, canımız ciğerimiz (!) annemizle ilişkimizin erken dönemlerinde çözemediklerimiz, ilgimiz babamıza, babamızın arkadaşlarına-oradan hoop- ilkokul aşkımıza kayarken doğan bir takım küçük pürüzler, fantezilerimiz, kendimizle kurduğumuz değer ilişkisi… İşte bunlar hep Dick.

 

Velhasıl kadın arzusu karışık mesele, ‘messy business’ dediklerinden. Chris Kraus’un 1982 tarihli romanı ve geçtiğimiz sene Amazon Studios tarafından televizyona uyarlanan I love Dick tam da bu konuyu merkezine alan bir başyapıt. Her uyarlamada olduğu gibi dizi, kitaptan farklılıklar gösterse de konu kabaca şöyle: Holokost üzerine çalışan akademisyen Sylvère (56) direktörlüğünü bir medya teorisyeni ve sanatçı olan Dick’in yaptığı bir sanat enstitüsüne gider. Sylvère’in kendinden genç eşi, çektiği ilk filmiyle bir festivalden henüz ret almış Chris (39) de Sylvère’in peşine takılır ve cinsel hayatları çok da iyi gitmeyen bu yorgun çift kendini Marfa, Texas’ta bulur. ‘Cool’ tavırlarıyla Chris’in içini ilk görüşte pır pır ettiren, yalnız kovboy Dick (Kevin Bacon!), kaba davranışları ve açüklamalarıyla Chris’te önce bir ilgi alanına, hemen akabinde de takıntıya dönüşür. Chris bu takıntıyı Dick’e bir mektup yazarak taçlandırır. Bunu gören Sylvere boş durmaz, sürece dahil olur. Bir sayfa, beş sayfa derken tomar tomar mektuplar Dick’e gönderilir. Erken çocuklukta uğraşıp durulan müthiş odipal üçgen yeniden kurulur ve ortaya Sophie Calle tarzı performatif bir sanat eseri çıkar.

 

Transparent’tan tanıdığımız Jill Soloway’in uyarlamasına abartıp baş yapıt dememin sebebi kadın arzusunu bu denli merkeze alıyor olması ve daha önemlisi bakan-bakılan ilişkisini tersine çevirmekle kalmayıp altüst etmesi. Oh be! Sonunda bir erkeği, namı-değer Dick’i salt bir takıntı konusu, bir arzu nesnesi olarak ekranda görebiliyoruz. Dick karakteri öyle katman katman açılmıyor, beyimizin neyi neden yaptığı izleyicinin gündeminde değil. Adeta Chrisciğimiz takıntı haline getirsin diye öylece senaryoya iliştirilmiş bir yan karakter. Aynı Nuri Bilge Ceylan’ın köyde elinde gaz lambası taşyan kadını gibi! Dizideki diğer erkek Sylvère desen, o da Devon’un Toby’nin yanında kıyıda köşede kalıyor, o kadar entelektüelliğine rağmen şöyle bir esip gürleyemiyor .Başka bir deyişle ‘I love Dick’ Bechdel testini yıldızlı pekiyiyle geçiyor. Hele dizinin bir 5. bölümü var ki, al feminizme giriş dersinde okut: ‘Tuhaf Kızların Kısa Tarihi’ (A Short History of Weird Girls) adlı bu bölümde dizideki tüm kadınlar flashback’lerle hatırladıkları ilk arzu nesnelerini, yani kendi ‘Dick’lerini anlatıyorlar ve artık idrak etmeyen kalmıyor: Bu romanın/dizinin Dick’le bir alakası yok! Dick; nice Dick arasından zavallı bir Dick kulumuz, bir tezahür, içi kadın arzusuyla dolmayı bekleyen bir şişme bebek.

 

Dizideki teorik derinlik şüphesiz metinden geliyor. Kraus’un 1997’de yazdığı I love Dick‘i bir roman olarak adlandırmak güç. Daha ziyade kurmaca ve anı arasında gidip gelen yeni bir janr, itiraf edebiyatı diyebileceğimiz türden. Karakterler de (bkz. Dick Hebdige, Sylvère Lotringer) referans verilen insanlar da gerçek. Olayların ne kadarının hakikaten yaşandığını ne kadarının kurmaca olduğunu bilemiyoruz ama metin bir dedikodu tapesi ya da bir teşhir yazısından çok daha öte, yekûn okunması gereken bir sanat eseri. Dizi’nin her bölümü bir video ile açılıyor, Sally Potter’ ın Orlando’sundan (1992), Chantal Akerman filmlerine, Cheryl Donegan’ın ‘Head’inden (1993) Vanalyne Green’in ‘Trick or Drink’ ine (1984) kadar ustaca seçilmiş bir çok görsel alıntı dizinin o günkü bölümüne başlarken, feminist ortamı hazırlıyor ve kadın gözünden bir şeyler izleyeceğimizin haberini veriyor. Keza romanda da Hannah Wilke, Eleanor Antin gibi bir çok sanatçıya referans var. Ama bu referanslar öyle kör göze parmak değil de Chris’in Dick’e mektuplarında, aşk tasvirlerinde alttan alta izleyiciye/okuyucuya geçen cinsten. Hem dizideki, hem kitaptaki sanat referansları, Chris’in mektuplarını bir performans olarak görebilmemizi kolaylaştırıyor. Kraus’un kendi deyimiyle onun yaptığı bir tür ‘yalnız kadın fenomenolojisi’.

 

I love Dick bir ayrışma/ayrışamama hikayesi. Kızımız Chris bir süre sonra Dick’ten başka bir şey düşünemez hâle geliyor. Kendi deyimiyle tam zamanlı bir işe dönüşüyor Dick’e olan takıntısı. En küçük şeyi, uçan kuşu, yağan yağmuru arzusunun ateşini harlamak için kullanıyor. Klasik psikanaliz anlatısını takip edersek, ilk ayrışma anneden, sonra karşı cinsten malum. O ilk bağı arzularkenki şiddeti, her defasında o esas deneyime ulaşılabilecekmiş gibi bir oldurma çabasını, olmayınca hissedilen hayâl kırıklığını, tüm nevrotik aşklardaki o deli duyguyu kadın deneyiminden doğru anlatıyor I love Dick. Ayrışmanın kendisini -(sözde) erkek muhattabını neredeyse hiç kâle almayarak- tasvir ediyor. Tabii kadın arzusu bu kadar merkezdeyken I love Dick‘ in ikinci sezonunun Amazon tarafından iptal edilmesi sürpriz olmayabilir. İlginçtir ki, Sylvere’in Dick’e yazdığı mektupla başlayan roman, Dick’in Sylvere’e yazdığı mektupla bitiyor. Bütün kitap içten içe Dick’in Chris’e ne yazacağını beklerken, o mektubu okuyamayacağımızı idrak ediyoruz. Kraus’un bu secimi Amazon’unki gibi bir reyting kaygısından kaynaklanmıyor elbette, öyle bir cevabin olanaksızlığına işaret ediyor. 8 Mart gelip çatmışken bu konuları enine boyuna konuştuğum kadın arkadaşlarıma selam edip romandan bir alıntıyla bitireyim istiyorum, kitabı okuyanları, diziyi izleyenleri yorumlara davet ederek tabi.

 

Sevgili Dick,

Sanırım seni içimde bir şekilde öldürdüm. Bir ‘Sevgili Günlük’ oldun benim için. (Kraus, I love Dick, s.90)

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YAnnelik, Hayat Devam Ederken Kaygısız ve Öylesine
Annelik, Hayat Devam Ederken Kaygısız ve Öylesine

Çalışma hayatına son vermek zorunda kalan kadınlardan, istemediği halde toplumsal annelik kalıplarına sıkıştırılan özgür ruhlardan, arzularından hatta kendinden vazgeçmek zorunda kalan yorgun beş harflilerden biri olmayı kim isterdi?

MEYDAN

YLohusalık, Gerçek İyiler Ve Hakiki Kötüler
Lohusalık, Gerçek İyiler Ve Hakiki Kötüler

Anne sevilen, güven veren bir nesne olduğu kadar, ilgisiyle bizi yiyip yutma tehlikesi taşıyan, yokluğuyla bizi tarumar edebilecek olması itibariyle aynı zamanda nefret edilendir de.

MEYDAN

YBebek Dostu Emzirme ve El Alemin Dilindeki Memeler
Bebek Dostu Emzirme ve El Alemin Dilindeki Memeler

"Torunuyla parka gelmiş 60’larında olduğunu tahmin ettiğim bir kadın emzirip emzirmediğimi soruyor. Sık merak edilen konulardan, ihlal edilen kişisel sınırlardan biri."

SANAT

Y“Başka bir arzunuz” ya da direnmeyen madun olur mu?
“Başka bir arzunuz” ya da direnmeyen madun olur mu?

Keiko, son kertede evlenip bir yuva kurarak ailesinin gözüne giremese de, sistemin kusursuz işleyen çarklarının birinin içinde, süpermarkette, güven buluyor, razı oluyor ve zamanımızın sık tekrarlanan ifadesiyle iyi hissediyor.

Bir de bunlar var

Kadın Mimarlar III: Lina Bo Bardi ve Tarihte Kendine Yer Açmak
Türk Pop Müziğinin Anneleri Neden Hep Acı Çekiyor?
Halil İnalcık’ın Ardından: Bir Soru Peşinde Koşmak

Pin It on Pinterest