Neden söz konusu Onur Haftası olunca benim vatandaşlığım bir anda düşüyordu? Bu kez ne oluyordu da ben yarım saat önce bir etkinliğe gitmek üzere evden çıkmış sıradan bir yayıncıyken yarım saat sonra azılı bir suç örgütü mensubu gibi polisle köşe kapmaca oynuyordum?

MEYDAN

Her yerdeyiz! ama sinirlerimiz de çok bozuk 

Bu Pazartesi Onur Haftası’nın ilk günü -şans bu ya- Cezayir’de gerçekleşecek ilk etkinlik bizimkiydi. Edebiyatçılar olarak bir araya gelip “Neden queer edebiyat yapıyoruz” başlığıyla sohbet edecektik. Yolda komitedeki arkadaşımdan gelen telefonla etkinlik yasağı getirildiğini öğrendim. Beş dakika sonra etkinlik alanına varacaktım ama polisler Onur Haftası komitesi ve işletmecilerin kendi aralarında konuşmalarına bile izin vermemiş, herkesi oradan uzaklaştırmıştı. El mahkum yakınlarda bir yerde oturup sakinleşmeye çalıştık. O sırada yolda gördüğümüz lubunyaları da kendimizle beraber yoldan döndürdük, etkinliğin polis tarafından iptal edildiğini söyledik. Komite bizi güvenli bir mekâna yönlendirdi, ne yapabiliriz ona bakacaktık. Söz konusu mekâna gittiğimizde aşağıda sekiz-on tane sivil polis toplanmıştı bile, hatta iki tanesi gireceğimiz binayı işaret ediyordu, belli ki kaçıncı katta olduğumuzu tespit etmeye çalışıyorlardı. İçeri girip komiteden, katılımcılardan, konuşmacılardan oluşan bir grup lubunyaya aşağıda sivillerin olduğunu haber vermemizle bu güvenli alan da düştü ve komiteden, Kaos GL’den ve SPoD’dan birkaç arkadaşımızla beraber başka bir yere gitmeye karar verdik. Etkinliği gideceğimiz yerden Instagram canlı yayını şeklinde yapacaktık.  

 

Bitmedi. Etkinliği beraber düzenleyeceğimiz konuşmacı arkadaşlarımızdan ikisinin peşine polisler takıldı, bir çaycıya oturup polisleri atlatmaları(!) gerekti ve sonuç olarak etkinliği biz üç kişi başka yerde, o iki arkadaşımız başka yerde olacak şekilde gerçekleştirdik. Canlı yayının video kaydına İstanbul Pride’ın Instagram sayfasından ulaşabilirsiniz. İki farklı yerden canlı yayın yapıyoruz. Olayın teknik işleyişini çözmemiz neredeyse on dakikamızı alıyor. Diğer mekândaki iki arkadaşımızı pek de duyamıyoruz. Daha sonra yayını izlerken fark ediyoruz ki onlar bizim kendilerini gördüğümüzü sanıp el sallıyorlar ama aslında onları görmüyoruz. Bir şekilde aklımızı toplamaya çabalayıp bir şekilde etkinliği gerçekleştiriyoruz. Bu sırada, her şey hem çok acıklı hem de gullüm ediyoruz, fena mı oldu daha çok kişi katılmış olacak diye işi şakaya vuruyoruz, birbirimize moral vermeye çalışıyoruz.  

 


 

Mekândan çıkıp evlerimize yollanırken o gün orada olan, etkinliği iptal edilen, katılımcı olarak gelip ne yapacağını bilemeyen, polis tarafından takip edilen, alternatifler arayıp bir şekilde etkinliği yapmayı başarabilen hepimizin benzer hisler içinde olduğunu biliyorum: Evet her yerdeyiz, evet direniyoruz, korkmuyoruz, susmuyoruz ve bir yere de gitmiyoruz ama bu öfke, anksiyete, üzüntü ve hayal kırıklığıyla da artık ne yapacağımızı bilmiyoruz. 

 

Ben aylardır bir sürü yerde yayıncılık üzerine, kitaplar üzerine konuşabilirken bu etkinlikte neden konuşamıyordum? Neden söz konusu Onur Haftası olunca benim vatandaşlığım bir anda düşüyordu? Bu kez ne oluyordu da ben yarım saat önce bir etkinliğe gitmek üzere evden çıkmış sıradan bir yayıncıyken yarım saat sonra azılı bir suç örgütü mensubu gibi polisle köşe kapmaca oynuyordum? Otuz beş yaşında, iyi kötü kendine bir kariyer edinmiş, düzenini kurmuş biri olarak ben neden bir anda kendimi Arka Sokaklar dizisinde buluyordum? 

 

Bu sene 30. kez düzenleniyor Onur Haftası. Evet yasaklara rağmen bir şekilde düzenleniyor. Nereden baksan 30 senelik bir mücadele demek bu. Otuz yıldır süren bir alan açma, görünürlük, dayanışma ve kendin olarak var olma mücadelesi. Bu 30 yılın son dokuz yılında aktif olarak LGBTİ+ ve feminist hareketin içinden bir aktivist olarak benim bile gördüğüm kaçıncı yasaklama bilmiyorum. Bir de aylarca süren hazırlıklar, gönüllü yapılan işler, binbir zorlukla ayarlanan mekânlar için harcanan emeklerin toz olup gitmesi var ki, o da başka bir yazının konusu olabilecek kadar uzun bir mevzu.  

 

 

2015 yılından bu yana Onur Yürüyüşleri yasaklı. LGBTİ+’lar ve feministler olarak yıllardır koca İstiklal’in abluka altına alındığını biliyoruz. Ancak bu sene ilk defa Onur Haftası etkinlikleri de yasaklandı. Pazartesi günü etkinlik iptallerini duyan, özellikle de bunu birebir yaşayan her lubunyanın kendine böyle sorular sorduğunu biliyorum. Daha dün okullarınızda sınavlara girdim, iş yerlerinize başvurdum çalışmak için, film çektim, hasta muayene ettim, maç yaptım, çöpü çıkardım, kira ödedim, komşumla sohbet ettim. Peki, bugün ne oldu da ben kendimi kriminal bir durum içinde buldum? Yani demem o ki aşko biz başka ülkenin mi vatandaşıyız? Bu nasıl bir çifte standart? 

 

Bu sene de etkinlikler yasaklandı deyip geçmeye içim elvermediğinden, artık bu kadar su yüzüne çıkmış hak ihlallerini normalleştirmek istemediğimden bunları yazmak istedim. Yaşadığımız yasakların herhangi bir yasada karşılığı olmadığını biliyoruz. Bu baskıların bizi kendimiz olmaktan vazgeçirmeyeceğini de biliyoruz. Ama bu yasaklanma hali karşısında “zaten ne bekliyorduk ki” tavrını da kabul etmiyorum. Bu sene 30. kez düzenlenen Onur Haftası etkinlikleri yapılamasın diye çıkarılan bir haftalık etkinlik yasakları bizi elbette mücadelemizden vazgeçirmeye yetmez ama bu yasakların biz LGBTİ+’larda yarattığı haksızlık hissini de görmezden gelmek mümkün değil.  

 

Kapak görseli: Ayrı gayrı düşen etkinlik ekibinin bulunduğu evlerden biri, Seçil Epik’in objektifinden. 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Koronavirüs, İklim Değişikliği ve Toplum Temelli Bakım
Onur haftasında bir ilk: İnterseks paneli
Faillik Köprüsünden Önce Son Çıkış: Hisler, Algılar ve İmalar

Pin It on Pinterest