Düşlerin resmi.

SANAT

Renklerle Bütün Bir Hayat: Fahrünissa Zeid

Fahrünissa Zeid’i ve içinde yetiştiği Şakir Paşa Ailesi’ni anlatmak aslında eğlenceli olduğu kadar zor bir uğraş. Çünkü bu ailenin her üyesini sanatın değişik kollarının içinde görüyoruz. Dünyaca ünlü başarıları, birbirinden ilginç yaşamları ve bir insanın yaşamı boyunca tanıklık edebileceği en ‘dolu’ anılarıyla bu aileyi anlatmak tabiri yerindeyse insanın sanat iştahını kabartıyor. Fahrünissa Zeid’in yaşamını Şakir Paşa Ailesi’nin diğer üyeleriyle ilşkisiyle de ele alıp bu aileden de bahsedeceğiz elbette; fakat şu bir gerçek ki böylesine renkli bir yaşamı görünce Fahrünissa Zeid’e gıpta etmemek kat’i surette mümkün değil.

 

Fahrünissa Zeid ile ilgili Türkçe’deki en güvenilir ve içeriği zengin kaynak onun kızı olan Şirin Devrim’in yazdığı ‘Şakir Paşa Ailesi’ adlı kitap (1). Şakir Paşa adından da anlayacağımız üzere ailenin kökleri Osmanlıya dayanıyor. Devlette önemli kademelerde çalışmış üyelerine rastlıyoruz Şakir Paşa ailesinin. Şirin Devrim’in belirttiğine göre, Devrim’in büyük dedesi Asım Bey Askeri Şura’da görevliyken Şam’dan Bursa’ya atandığında Şakir Paşa dünyaya gelmiş. Şakir Paşa, Asım Bey’in üç çocuğundan en küçüğüymüş. Diğer çocukları sonraki yıllarda sadrazam olacak olan Cevad Paşa ve kızı Sara olarak belirtiliyor. Cevad ve Şakir isimlerini burada iki kardeşi tanıtmak için yan yana kullanıyorum ama hepimizin bildiği Cevad Şakir Kabaağaçlı’nın da bu ailenin üyesi olduğunu söylememe gerek yok. Ailenin neredeyse her üyesinin sanatın ve edebiyatın içinde. Devrim, kitabında Cevad ve Şakir kardeşleri birer Rönesans erkeği olarak betimliyor. Onun bu tanımı kullanmasında Cevad ve Şakir’in yetenekli birer asker, yazar ve tarihçi olmalarının yanı sıra birçok dili de iyi derecede bilmeleri etkili olmuş.

 

Şakir Paşa abisi Cevad Paşa’nın ölümünden sonra Büyükada’ya taşınmış. 1901 yılında Büyükada’daki bu evde Şakir Paşa’nın üçüncü çocuğu olarak, bu yazıda eserlerinin bahsinin geçeceği en ünlü ve en benzersiz Türkiyeli ressamlardan olan Fahrünnisa Zeid dünyaya gelmiş.

 

Cehennemim, 1951 ( Tuval üzerine yağlıboya, 205×528 cm.)

 

Fahrünissa Zeid’in resme ilgisinin 4 yaşında ağabeyi Cevad Şakir’e öykünerek başladığı söyleniyor. 8 yaşından itibaren insan üstü bir yetenekle çizim yaptığını fark ediyor aile eşrafı. 12 yaşında da portreler başlar Fahrünissa’nın resim yolculuğunda. Zeid’in ilk denemelerinin gözlemci, ayrıntıcı, klasik desen anlayışı ile yapılmış seçkin örnekler arasında olduğu belirtilmiş2. Fahrünissa Zeid 1919 yılında İnas Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi’ne başlamış. Okulda, resimle alakalı birçok kavram ve tekniği öğrenip, bunları uygulamaya çalışmış. Okulda tanıştığı ‘izlenimcilik’ Fahrünissa’yı etkilese de bu akımın onun sanatını en az belirleyen akım olduğu belirtiliyor.

 

 

 

1924’te eşi İzzet Melih’le gerçekleştirdiği Venedik, İspanya, Roma ve Floransa gezileri Avrupa sanatını tanımak ve usta sanatçıları incelemek için bir fırsat olmuş Fahrünissa Zeid için. Bu geziyle beraber en sevdiği sanatçının Bruegel olduğunu keşfetmiş. 1928’de Paris’te Ranson Akademisi’nde Roger Bissiere’in atölyesine devam etmiş. Fahrünissa Zeid ilk olarak resimlerinde benzetmeye dayalı akademik gerçekçi tavrı uyguluyor; ama Ranson Akademisi’nde figür çalışmaları ve yarı izlenimci teknik kullanımını da geliştirmiş. 1940’lı yıllarda Zeid’in o zamana kadar olan resimlerinde sıcak renkler kullandığı ve sembolik bir dil yarattığı söyleniyor. Ayrıca, o yıllarda Fovist ve dışavurumcu etkilerin de Zeid’in resimlerinde belirgin bir özellik olduğu vurgulanıyor. Yoğun boya kullanımı, ayrıntıya verilen önem, ‘minyatür’ sanatının kompozisyon kurgusu, Zeid’in resimlerinde görülen karakteristik özellikler olarak belirtilmiş.

 

Fahrünissa Zeid’in resimlerini incelerken çoğu zaman onun dışavurumcu ve sürrealist olduğu göze çarpıyor. Zeid, düşlerin resmini yapmayı ve soyut dışavurumun olanaklarından yararlanmayı tercih ediyor. Düşlerin resmi tanımı, Zeid’in yolculuğunun da en karakteristik özelliklerinden biri. Kendi benliğinin keşfini sınır tanımayan bir hayalgücüyle dünyayla paylaşan Fahrünissa için, renklerin arasında yeni bir yaşam kurmak da hâliyle kaçınılmaz olmuş çünkü. Bernard Gheerbrant onun resimlerini soyut dışavurumcu etkiler içinde gördüğünü yazmış. Zeid’in her resminde en belirgin özelliklerden birinin resmin kendi içine kapanışı olduğunu vurgulamış Gheerbrant. Fahrünissa Zeid’in soyut çalışmaları ve soyut resim araştırmaları Paris Okulu’nda devam etmiş. Paris Okulu’nda Fahrünissa Zeid ve Nejad Devrim’in, ‘Doğulu’ sanatçılar olarak ilgi odağı haline geldiğini birçok farklı kaynaktan okuyabiliyoruz. Kaynaklar, Fahrünissa Zeid’i, 1950-1960 yılları arasında Amerikan soyut dışavurumculuğunun romantik kanadını anımsatan bir soyuta ulaşmış olarak anlatıyor.

 

Fahrünissa Zeid’in eserlerinden bahsederken portelere değinmemek imkânsız… Zeid’in portre çalışmalarına çocuk yaşlarda başladığını yazmıştım. 1970’lerin sonlarında Zeid’in yeniden portreler döndüğünü görüyoruz. Onun yaptığı portreler kişinin iç dünyasını yansıtan ve keskin çizgilere sahip eserler olarak belirtiliyor. Aile üyelerinin portreleri, onun aile ağacında karakteristik bireyleri konumlandırdığı yerleri keşfetmek açısından oldukça önemli. Özellikle yeğeni Füreya Koral’ı resmettiği çalışmalar, döneminin bağımsız kadınlarının hayallerinin peşinde ve cesurca yol almalarının izlerini taşıyan keskin çizgilere sahip. Aynı durum Fahrünissa Zeid’in otoportreleri için de geçerli.

 

 

3. sınıf yolcu, 1943, İstanbul

 

Yaptığı portrelerden, resimlerinde kullandığı figürlerden, Fahrünissa Zeid’in ailesinin ve kültürünü tanıdığı, araştırdığı uygarlıkların resimleriyle iç içe olduğunu görüyoruz. Böylece Zeid’in resimleri bize onun biyografisini de sunuyor aynı zamanda. Onun resimlerinin karakteristik özelliklerinden biri olan renk kullanımı da küçük yaşlardan edindiği resim anlayışıyla ilişkili. Fahrünissa Zeid hiçbir zaman renk kullanımını bir boyama gereci olarak görmemiş. Renkleri yoğurup resmin temel meselesi haline getirerek resimlerini ortaya çıkarmış. Hayatı da resimleri gibi renk cümbüşü içinde geçen Fahrünissa Zeid, 5 Eylül 1991 günü hayata veda etmiş. Soyut alanda yaptığı çalışmalardaki renk kullanımlarıyla, hayat dolu bir ruhun içinde barndırdığı renkleri tüm ışıltısıyla görebildiğimiz bu muhteşem ressamı yine onun resimlerinde kaybolarak anlamak en büyüleyici yollardan biri.

 
 
 

(1) Devrim, Ş. (1994), Şakir Paşa Ailesi. Doğan Kitap. 978-605-111-310-4
(2) Fahrelnissa ile Nejad: Gökkuşağında İki Kuşak. İstanbul Modern. 975-6167-11-4

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YMidge’in Sesi, Komedinin Cesareti: The Marvelous Mrs. Maisel
Midge’in Sesi, Komedinin Cesareti: The Marvelous Mrs. Maisel

Midge stand-up sahnesine adım atarken, o sahnede kendi hayatına, erkeklerin dünyasına, klişelere, öğretilen tüm doğrulara ve yanlışlara kılıçlarını çekiyor.

SANAT

YBir Kadının Dili, Bedeni, Kararı: Lingui’de Anne Kız Bağları
Bir Kadının Dili, Bedeni, Kararı: Lingui’de Anne Kız Bağları

Lingui’nin karakterleriyle kurduğu bağ onların hikâyelerini ince bir hassasiyetle dinleyişinde temelleniyor.

SANAT

YLeda’ya, Nina’ya ve Hayata Dair: Kayıp/Karanlık Kız
Leda’ya, Nina’ya ve Hayata Dair: Kayıp/Karanlık Kız

Affedememenin, suçluluğun, öğretilerin, öğretilerden kurtulmanın çetrefilliğinin, cevap aramanın ve cevap bulmanın bir tezahürü The Lost Daughter.

SANAT

YYansıyan Hatıraya Bakarken: Last Night In Soho
Yansıyan Hatıraya Bakarken: Last Night In Soho

İki kadının ortak hafızası kadınların ortak hafızasına ve karanlık hayatletlerin o hafızadan ve o gerçeklikten arındırılmasına doğru biçimleniyor.

Bir de bunlar var

Hildegard Wegner’in Kuklaları
Sanatçı Meltem Sarıkaya ile Söyleşi: Kadın Cinselliği Hiçbir Otoritenin, Gücün, Kurumun, Kişinin Tekelinde Değildir
Performanstan Kumaşa Dolanan Duygular: Sevda Semer ile Söyleşi

Pin It on Pinterest