Üreme teknolojilerinin Yeşilçam'a ilk yansıması: Meçhul Tohum

KÜLTÜR

“Bu çocuk kime benziyor?”: Meçhul Tohumlar, Kırılgan Erkeklikler ve Cinselleştirilen Tüp Bebek

Üç yıl önceydi. Öğlen olmadan İstanbul’dan otobüsle yola çıktım. Akşam saatlerinde sözleştiğimiz yerden Mustafa Bey beni arabasıyla aldı. Mustafa Bey ve eşi Zeynep Hanım ile bir yıl kadar önce Kuzey Kıbrıs’taki bir tüp bebek kliniğinde tanışmıştım. Yaklaşık altı saatlik otobüs yolculuğu boyunca görüşmemizin nasıl geçeceğini düşündüm durdum. Çünkü bir hafta kadar önce, klinikteyken verdikleri numaradan onları aradığımda, telefonu açan Mustafa Bey tedavi sonucuyla ilgili bana hiçbir şey söylememişti. Müjdeli haber olsa coşkuyla telefonda bahsederdi herhalde. Sonucun olumsuz olduğunu ama bunu metanetle karşıladıklarını düşünerek yola çıktım. Çünkü kendilerini ziyaret etme teklifimi memnuniyetle karşılamıştı Mustafa Bey. Acaba Zeynep Hanım nasıldı?

 

Mustafa Bey’le kısa süren araba yolculuğu boyunca havadan sudan konuştuk. Evin önüne arabayı park ederken içeride bakıcı olduğundan bahsetti. Ne bakıcısı olduğunu anlamadım başta. “Noldu, Zeynep Hanım rahatsız mı?” diye sordum. Mustafa bey yol boyunca kontrol altında tuttuğu mimiklerini rahat bırakmıştı artık, bana muzip bir bakış attı ve gülerek cevap verdi: “İkizler var ya, onlar için bakıcı!” Gülüşerek eve girdik.

 

Oturma odasında iki kadın ayakta, her birinin kucağında bir bebek. Cüzi bir ücret karşılığında gündüzleri Zeynep Hanım’a çocuk bakımında yardım eden mahalleden tanıdıkları kadın pardösüsünü giymiş, gitmeye hazırdı. Ayaküstü bakıcı kadınla tanıştırıldım, taa Kıbrıs’tan ziyarete gelen bir misafir olarak. Hepimiz odanın ortasında ayaktaydık. Birden bakıcı kadın “Bebekler kime benziyor sence” diye pat diye sorunca şaşırdım. Gayri ihtiyari, önce bebeklerin yüzüne baktım, sonra anne ve babaya. “Anneye benziyorlar” dedim, babaya karşı anneyle safça bir müttefik olma arzusuyla. Kadın aldığı cevaptan tatmin olmamış şekilde yüzünü buruşturup kucağındaki bebeği babaya uzatarak, “Anneyle alakaları yok, aynı babaya benziyorlar” dedi. O anda kafama dank etti, büyük bir pot kırmış gibi hissettim. Umarım Zeynep Hanım düşünmeden verdiğim cevabı yanlış anlamamıştır diye içimden geçirdim. Çünkü, bu çift yumurta donasyonu ile, yani başka bir kadından alınan yumurtalarla Mustafa’nın sperminin döllenmesiyle elde edilen embriyolarla çocuk sahibi olmuştu. Zeynep, ikizleri karnında taşımış, doğurmuş, emzirmiş ve bakmıştı. Ancak ikizleriyle genetik bağı yoktu!

 

Bebek kime benziyor sorusu yenidoğan bebek ziyaretlerinin en popüler konularındandır. Anne ve baba üzerinden iki aileyi ve akrabaları tatlı-sert bir rekabete sokan bir soru. Bu benze(t)me söz edimi ile, toplumsal cinsiyet, aile ve akrabalık ilişkilerinin bir toplumsal müzakere alanına dönüştüğünü söyleyebiliriz. En bariz olanı ise, özellikle evlilik kurumu içinde, çocuğun kimden olduğuna dair, anneliğin tersine, babalığın toplumsal onaya ihtiyaç duymasıdır. Bu nedenle, çocuk kime benziyor sorusu babalığın toplumsal müzakeresine dönüşen bir söz edimi işlevi görür. Ancak tüp bebek bağlamında, yumurta donasyonundan habersiz olduğunu düşündüğüm bakıcının, Mustafa’nın babalığını onaylayıcı performansa dönüştüren benze(t)me sorusu, yumurta donasyonuyla çocuk sahibi olan Zeynep için anneliğiyle ilgili sorgulayıcı bir etkiye neden olabilir. Ancak burada biyolojinin her zaman sabit anlamları olmadığının altını çizmek gerekiyor. Biyoloji, toplumsal cinsiyet, aile ve akrabalık norm ve algıları üzerinden pragmatik bir sekilde yeniden tanımlanıp bir mesrulastirma surecine tabi tutulabiliyor. Örneğin, yumurta donasyonunda gebelik, emzirme gibi biyolojik ve emek yoğun bakım ilişkilerine genetik bağ karşısında öncelik verilirken, taşıyıcı annelik bağlamında ise yumurta üzerinden genetik bağın önemi vurgulanarak taşıyıcılık yapan kadının gebelik “katkısı” ikincilleştirilebilir.

 

Peki bir erkek başkasının spermiyle baba olursa ne olur?

 

İlginçtir ki, Meçhul Tohum: Tüp Bebek adlı bir Türk filmi yıllar önce bu sorunun izini sürmüş.* Film vasat olsa da, ele aldığı temalar ve bu temaları ele alışı bakımından oldukça dikkat çekici. Filmde özetle, erkek kısırlığı nedeniyle başka bir erkeğin spermiyle çocuk sahibi olan evli bir çiftin, hazırlıksız yakalandıkları benze(t)me sor(g)usuyla felakete sürüklenişini izleriz.

 

Erkek Kısırlığı ve Suni İlkah (Döllenme)

 

Tarık Tibet’in yönetmenliğini yaptığı filmin yapım yılı 1988. Dünyanın ilk tüp bebeğinin İngiltere’de dünyaya gelmesinden tam 10 yıl sonra. Aynı yılın son günlerinde, Almanya’da tüp bebek yöntemiyle gebe kalan bir Türk çiftin bebekleri Samsun’da dünyaya gelmiştir. Türkiye’de gerçekleşecek tedavi sonucunda ülkenin ilk tüp bebeğinin dünyaya gelmesine ise daha bir yıl vardır. Günümüzde üremeye yardımcı tedavilere genel olarak tüp bebek denilse de, 1978’den itibaren dünyada uygulanmaya başlayan tüp bebek yöntemi; kadının hormon kullanımı sonucunda çoğaltılan yumurtalarının anestezi altında vajinal yolla vücut dışına alınmasını, erkekten mastürbasyon yoluyla elde edilen sperm ile bu yumurtaların laboratuvar ortamında döllenmesi sonucunda elde edilen embriyoların kadının rahmine transfer edilmesini içerir. “Tüp bebek” ifadesi de laboratuvar tüplerine referansla tüpte üretilen bebekleri ima etmek için kullanılır. Filmde yer verilen üremeye yardımcı işlem, tüp bebekten çok, “donör” sperm kullanılarak uygulanan aşılama yöntemidir (Burada “donör” kelimesini, sperm bankalarında para karşılığında rızasıyla sperm veren kişilerin ötesinde, spermi kullanılan erkeği ifade etmek için daha genel bir anlamda kullanıyorum). Tüp bebekte döllenme süreci vücut dışında gerçekleşirken, aşılamada sperm direkt olarak kadının rahmine enjekte edildiğinden (yani yumurta vücut dışına alınmadığı için) döllenme süreci kadının bedeninde gerçekleşir. Aşılama yönteminin tarihi tüp bebek yöntemine kıyasla oldukça eskidir. Bu yöntem, “suni ilkah (döllenme)” olarak da ifade edilirdi. Filmde de “suni ilkah” ve “suni döl nakli” gibi ifadeler kullanılır. İngilizce “artificial insemination” olarak geçen suni döllenme ifadesindeki “suni” kelimesi yöntemin suniliğini, yapaylığını yani normal olmadığını vurguladığı için yerini zamanla sadece “aşılama” ifadesine bırakmıştır. Benzer şekilde, İngilizce “artificial intelligence” denilen Türkçe’de “yapay zeka” olarak isimlendirdiğimiz teknolojilerin de gündelik hayatta daha yaygın kullanılmasıyla benzer bir “normalleşme” sürecinden (“yapay” ifadesinin tanımlamadan düşmesi gibi) geçip geçmeyeceğini bekleyip göreceğiz

 

Lafı daha fazla uzatmadan, Meçhul Tohum filmine geri dönelim.

 

23 Temmuz 1974 gecesi, varlıklı bir çift olan Nilgün ve Kemal’in 2. evlilik yıldönümü partisiyle başlar film. Tarih önemlidir, çünkü Nilgün’ün ailenin tek oğlu olan, hiç evlenmemiş ve çocuğu olmayan binbaşı abisi “Kıbrıs Barış Harekatı”nda yer alacaktır. Binbaşı Yıldırım “kahraman” bir Türk askeri olarak görev başında ölür.

 

Kemal, Nilgün’ün babasının şirketinde çalışmaktadır. Kemal’in ailesiyle ilgili hiçbir şey öğrenemeyiz film boyunca. Örneğin, Nilgün’ün ailesi partide tam kadro yer alırken Kemal’in ailesinin lafı bile geçmez. Birbirini seven, oldukça mutlu olan çiftimizin 2. yılına giren evliliklerinde tek eksik olan şey bir çocuktur. Bu konuya tenis kortunda geçen ilginç bir diyalogla girizgah yapılır.

 

Nilgün bir arkadaşıyla tenis kortundadır. Oyun sonunda dinlenirken arkadaşı elindeki yabancı bir dergiyi göstererek Nilgün’e ilgisini çekecek bir dedikodu verir. Dergideki haberden yola çıkarak “tıbbın yeni bir başarısı” olarak “tüp bebek, yani suni döl nakli”nden konuyu açan arkadaşı, cemiyetten arkadaşları Monika’nın kocası kısır olduğu için 7 ay kadar önce seyahat bahanesiyle bu yöntem için Amerika’ya gittiğinden bahseder. Ancak, şimdi 7 aylık hamile olan Monika ve kocası, Amerika seyahatlerinin asıl nedenini kimseye söylemek istemiyormuş. Ancak, belli ki, cemiyette bilinen bu sır böyle kulaktan kulağa yayılır. Türkiye’de bu konularda uzman olan Doktor Fulden Yürekli’den de bahseden arkadaşı yanından ayrılırken, Nilgün ilgiyle dergiyi inceler.

 

 

Ertesi gün, Nilgün arkadaşından aldığı bilgiyle Dr. Fulden’in muayenehanesinin yolunu tutar. Odasına giren Nilgün’ün yüzüne bile bakmadan şikayeti nedir diye sorar. Çocuğum olmuyor diyen Nilgün’e, yan odaya geçmesini ve soyunmasını söyler doktor, yine yüzüne bakmadan. Nilgün yerinden kıpırdamadan net bir şekilde “Bakın doktor. Ben sağlıklı bir kadınım. Ancak sizden başka bir şey istemeye geldim” der. Yanında getirdiği dergiyi uzatır. Doktordan olumsuz cevap alan Nilgün şu soruyu sorar: “Yoksa kocama ihanet etmemi mi bekliyorsunuz?” Kocasından dolayı çocuk sahibi olamadığını anladığımız Nilgün, doktoru ikna etmek için kan nakli, böbrek nakli gibi gördüğü bu işlemi (işlemin ne olduğu açıkça telaffuz edilmez bu sahnede) neden yapamayacağını sorar. Doktor bunun kocasıyla arasında bir mesele olduğunu söyleyerek konuyu kestirip atmaya çalışır. Nilgün ikna etmek için işin başarı ve şöhret kısmından dem vurmaya başlar, doktorun mesleki arzularına seslenir. Doktor, bu işlem için henüz yasaların uygun olmadığını söylerken bir yandan da elindeki derginin sayfalarını karıştırmaya devam eder. Nilgün kocasıyla beraber ertesi gün tekrar geleceğini söyler ve odadan çıkar. Tam bu esnada, genç bir doktorla karşı karşıya gelir, bakışırlar. Gerilim fon müziği eşliğinde, birden fazla ve farklı mekanlarda gerçekleşen Nilgün ile Dr. Faruk’un karşılaşma sahneleriyle sperm veren kişinin bu genç adam olduğu iması yapılır adeta.

 

 

Bu açıdan, 1970’li yılların erotik Türk filmlerini hatırlatan filmin afişi oldukça sansasyoneldir. Tüp bebek gibi üremeyi (heteronormatif) cinsellikten ayıran bir uygulamayı konu edinen bir film için yapılan bol cinsel çağrışımlı afişte, yarı çıplak olan Kemal ile Faruk’un ortasında duran Nilgün çıplak vücudunu beyaz yatak çarşafıyla örtmeye çalışır.

 

 

Doktorla görüştükten sonra Nilgün çok sevdiği ve “durumunu hiçbir zaman başına kakmadığı” kocasına çocuk sahibi olma isteğinden bahseder. İlerleyen tıp sayesinde bunun yolunun suni döllenme olduğunu söylediğinde fonda gerilim müziğiyle kamera Kemal’in yüzüne zoom yapar. Suratı asılan kocasını ikna etmek için, böbrek ve kan nakliyle benzerlikler kurar, Monika’nın Amerika’da aynı yöntemle hamile kaldığını söyler. “Bir başka erkeğin çocuğunu karnında mı taşıyacaksın?” diyen Kemal, karısının teklifine karşı çıkar. Nilgün ise kararlıdır. Kocasına olaya öyle bakmaması gerektiğini söyler, çünkü bir çocukları olursa hem “yuvalarında yeni bir mutluluk” olacaktır hem de kendisi “annelik zevkini” tadacaktır.

 

O gece iki kişinin gözüne uyku girmez. Kemal eşi uyurken yatakta oturmuş derin derin düşünürken, Dr. Fulden de yatağında Nilgün’ün bıraktığı dergiyi dikkatlice inceler.

 

 

Doktora gitmeye ikna olan Kemal, ertesi gün müjdeli haberi eşine kahvaltı sofrasında verir. Dr. Fulden’in de kabul etmesiyle çift için süreç başlar. Ancak Dr. Fulden’in tek bir şartı vardır. Sperm verecek kişinin adı ve kimliği gizli kalacaktır. Hatta, sperm veren kişinin bile bundan haberi olmayacaktır.

 

Ameliyathane Girilmez!: Meçhul Teknoloji

 

 

Sperm bulununca hastaneye çağrılan çiftimiz Dr. Fulden ile beraber, “Ameliyathane Girilmez” tabelası asılı bir kapının önündedir artık. Tıbbi sürece dair tek gösterge bu tabeladır. Onun dışında ne işlemin nasıl yapıldığına dair bir şey duyarız ne de görürüz. Nilgün ameliyathane kapısından hiçbir hazırlık yapmadan, üstündeki kıyafetlerle girer. O sırada aynı kapıdan Dr. Faruk çıkar (yine gerilim müziği fonda!). Kemal ve Dr. Fulden konuşurken Faruk kulak kabartır. Konuşma boyunca Kemal, işlemin gizli kalmasının, sadece yasal nedenlerle doktorun mesleki hayatı için değil, kendi erkeklik iktidarı ve toplumsal saygınlığı için de ne kadar önemli olduğunun altını çizer. Doktor da bu sırrın sadece üçü ve Tanrı arasında kalacağını temin eder. Başarılı sonuç alınırsa, çocuk Kemal’den olmadır, diye evraklara geçecektir zaten.

 

 

İşlem başarıyla sonuçlanır. Doğan erkek çocuklarına Nilgün’ün ölen binbaşı abisinin ismini (Yıldırım) verirler. Artık işlemden dört yıl sonra evde çocuklarıyla mutlu mesut günler geçiren Kemal ve Nilgün’ü izleriz. Her şey çok güzeldir. Ta ki bir gün arkadaşları bir çift ziyaretlerine gelene kadar. Yıldırım’ın çerçeveli resmini eline alan kadın misafir, çocuğu ne Kemal’e ne Nilgün’e benzetir. Bu yorum karşısında Kemal kem küm ederek daha dikkatli bakarlarsa kendisine benzediğini göreceklerini söyler. Bu benze(t)me sorgusu, ailenin saadetini bozmaya yetmiştir. O gece yatakta ne Nilgün ne de Kemal uyuyabilir, ikisinin de kafasında aynı soru: Yıldırım’ın annesi Nilgün’dü, fakat babası kimdi?

 

Kemal bu sırrın ortaya çıkması durumunda “içtimai (sosyal) durumum ne olur” diye endişe eder. Kastettiği şey, hiçbir fiziksel temas olmasa da “meçhul tohumla” gebe kalıp çocuğu olan karısının “onun rızasıyla” kendisini “aldatması”dır.

 

Sonraki sahnelerde çiftimizi sürekli kavga ederken izleriz. Sonunda Nilgün Dr. Fulden’e gider ve sperm veren kişinin kimliğini ister. Doktor reddeder. Faruk konuşmalarına yine kulak misafiri olmuştur. Yüklü bir kumar borcu olan Faruk para karşılığında bu bilgiyi Nilgün’e verebileceğini söyler. Nilgün sperm veren kişiyle tanışmaya gider. Sarhoş Rüstem olarak bilinen berduş bir balıkçı olan bu kişi Nilgün’de hayal kırıklığı yaratır. Rüstem dört yıl önce bir hayat kadınıyla beraber olduğunda hastalık kaptığı için Dr. Fulden’e gittiğini ve erkeklerle ilgilenen Dr. Faruk’un kendisinden tahliller istediğini söyler. Yani, sperminin alınıp kullanıldığından haberi yoktur. Tam olarak bu tanışmadan ne beklediğini anlamadığımız Nilgün tamamıyla yıkılmış bir halde Rüstem’in evini terkeder, arabasına atlar ve peşine polis arabası takılacak kadar hız yaparak evinin yolunu tutar.

 

Kemal Yıldırım’la beraber evi süslemektedir (filmin açılışındaki gibi evlilik yıldönümü partisi hazırlığı olabilir). Eve giren Nilgün’e kinayeli bir şekilde “Babasının kim olduğunu öğrenebildin mi?” diye sorar. Nilgün, Yıldırım’ın resmine dikkatli bakarsa dedesine ne kadar çok benzediğini göreceğini söyler ve yukarı odasına çıkar. Başına silahı dayar ve intihar eder. Odanın dışında ne olduğunu soran oğluna, Kemal, annesinin bir melek olup gittiğini söyler ve sarılır.

 

 

 

Suni İlkah: Bir Aşk-ı Memnu Hikayesi

 

Sonuç olarak, bu film özellikle erkek kısırlığını ele alması açısından önemlidir. Yeni bir tıbbi teknoloji olarak sunulan donör spermle aşılama yöntemi, gizli kaldığı sürece, hem kısır olan erkeği çocuk sahibi yaparak erkekliğini yeniden tesis etmesini mümkün kılar, hem de kocası kısır olan kadının anneliği tatmasına imkan verir. Hem de bunu, Nilgün’ün doktorunu ikna ederken altını çizdiği gibi, kocasını seven ama çocuk sahibi olmak da isteyen bir kadın olarak onu başkasıyla aldatmadan yapar. Ancak etraftaki kişilerin çocuğu özellikle Kemal’e benzetememesiyle bu sırrın açığa çıkma endişesi teknoloji yardımıyla yeniden tesis edilen erkekliğin kırılganlığını ortaya çıkarır. Kemal’e göre, bu yöntemle karısının onu aldatmadan çocuk sahibi olması mümkün olmuş olsa da başkaları tarafından meçhul spermle hamile kalan eşi yine de onu aldatmış sayılacaktır, hem de Kemal’in rızasıyla. Kemal böyle düşünse de düşünmese de, bu korkular bastırıldıkları yerden çıkmıştır bir kere, artık dönüşü yoktur!

 

Aşk-ı Memnu dizisinde aldatan kadının intiharıyla, yani kadın cinselliğinden dolayı cezalandırılarak toplumsal (cinsiyet) düzenin yeniden tesis edilmesini izlemiştik. Ona benzer şekilde, burada da başkasının spermiyle çocuk sahibi olması cinselleştirilerek aldatan kadına benzetilen kadın intihar ettirilir, kriz çözülür, toplumsal düzen yeniden kurulur. Yazının girişinde bahsettiğim Mustafa ve Zeynep’in karşılaştığı benze(t)me sor(g)usu babalığın/erkekliğin onayıyla sonuçlanırken, filmde bu sor(g)u özellikle babalığın/erkekliğin tehdit edilmesi nedeniyle aileyi felakete sürükler, kadının cezalandırılmasıyla sonuçlanır.

 

 

* Bu filminden Esra Gedik sayesinde haberdar oldum. Kendisine çok teşekkür ediyorum.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YÇeyizdeki Yumurtalardan Kurumuş Gözlere: Ah Şu Kadınların Doğurganlığı!
Çeyizdeki Yumurtalardan Kurumuş Gözlere: Ah Şu Kadınların Doğurganlığı!

Arkadaşımın erkek kardeşi evlenirken annesi ona yaklaşmış ve sesini alçaltarak 30’lu yaşlarındaki müstakbel gelinleri acaba yumurta dondurmayı düşünür mü diye sormuş.

KÜLTÜR

YYeni Üreme Teknolojileri Ve Kürtaj Politikaları Kesişiminde Bir Doğum Hikayesi
Yeni Üreme Teknolojileri Ve Kürtaj Politikaları Kesişiminde Bir Doğum Hikayesi

“Evlat edinmeden"  “merhametli transfere" uzanan farklı sosyo-ahlaki-teknolojik pratikler...

KÜLTÜR

YTekno-milli bir başarı hikayesi olarak rahim nakli
Tekno-milli bir başarı hikayesi olarak rahim nakli

Kadınların hayatı riske atılarak, ulusal teknolojik gelişmeler, kârlı yatırımlar ve kutsal ailenin biyolojik yeniden üretimi için kadınların rahimleri tekno-milli gururun biyo-politik ve de biyo-ekonomik uygulama olanı olarak araçsallaştırılıyor. 

Bir de bunlar var

Büyük Yuva*: İstanbul’da Dönüşüme Beş Kala, Eski Akrabamız İMÇ’ye bir Ziyaret
Kadın Mimarlar III: Lina Bo Bardi ve Tarihte Kendine Yer Açmak
Beyinsizlik Özlemi

Pin It on Pinterest