Anlamıyorum, feministler neden hâlâ hayvanlara ve kadınlara uygulanan baskıların benzerliğini görmekte zorlanıyorlar?
“Erkek egemen sanat kanonunda kendine yer edinebilmek feminist mücadelenin ta kendisi.”
Umutsuzluğa kapılıyorum. Ama yavaş yavaş, adım adım, ordan çıkıyorum. Çünkü aynı şeyi yapmaya çalışan insanlarla birlikteyim ve her gün biraz daha kalabalıklaşıyoruz.
şiddet, itaat ettirmenin yollarından biri, kadınlar kendi kararlarını vermekte ısrar ettikçe, eşcinseller ve translar görünürlüklerinden ve haklarından vaz geçmedikçe yükselir, mücadeleyle geriletilir.
Yesayan Düsap’ın kendisine aşıladığı cesareti hayranlıkla vurguluyordu: “Bayan Düsap edebiyat dünyasına atılmaya aday olduğumu duyduğunda, bu yolda kadınları defne yapraklı taçlardan çok dikenlerin beklediği konusunda beni uyardı.”
Feminist hareketin kendisi somut ya da kristalize bir şey değil. Değişir ve değişmesi de gerekir. Çünkü ihtiyaçlarımız, bakış açılarımız değişiyor. Toplum değişiyor.
Kitapta başlangıç zamanlarından günümüze feminist okumaların kendine yeni alanlar açarak ilerleyip kendi iklimini yarattığına; varız, buradayız, yazıp, okuyarak mücadelemizi sürdüreceğiz denildiğine şahitlik ediyoruz.
Arkasında kadın hareketinin hem zenginleşen de yoksullaşan dünyasını bırakarak…
her kadın feminizmin derdi, her erkek feminizmin hedefi. ama bu, politik kimlikleri yok saymak anlamına gelmiyor. her kadının yanında olmak her kadınla yan yana durmak anlamına gelmiyor.
Feminizm ve uğruna savaşılacak kadın hakları o kadar sınıfsız ki aslında, bell hooks’un dediği gibi “Feminizm Herkes İçindir” diye bağırmamak için zor tutuyorum kendimi.