Yesayan Düsap’ın kendisine aşıladığı cesareti hayranlıkla vurguluyordu: “Bayan Düsap edebiyat dünyasına atılmaya aday olduğumu duyduğunda, bu yolda kadınları defne yapraklı taçlardan çok dikenlerin beklediği konusunda beni uyardı."

KÜLTÜR

Sırpuhi Düsap: Ermeni Feminizminde Öncü Bir Aktivist

Osmanlı İmparatorluğu’nda sosyal, politik, ekonomik hak taleplerinin daha gür bir sesle dile getirilmeye başlandığı 19.yüzyıl ortalarında, kadın hakları mücadelesi de kendini var edebilmenin birçok yolunu arıyordu. Ermeni kadınlar da bu hareketliliğin birer üyesiydiler. Feminist tahayyüle dayalı bir dünya arayışı ve anlayışını savunarak diğer Ermeni kadınlarına esin kaynağı olan ilk Ermeni feminist kadın yazar ise öncü ve aktivist olan Sırpuhi Düsap’tı. 

 

1841 yılında İstanbul’da doğan Sırpuhi Düsap (e.ö. Vahanyan), ilk kadın Ermeni romancı ve feminist olmasının yanı sıra, Ermenilerin, özellikle de Ermeni çocukların, eğitim başta olmak üzere yer aldıkları alanları genişletebilmeleri adına faaliyette bulunan bir hayırsever ve demokrattı. Düsap’ın bu bilinci kazanmasını sağlayan başlıca etken, annesi Nazlı Vahanyan’ın (e.ö. Arzumanyan) sınıfsal konumuydu. Vahanyan’ın bir amira kızı oluşu, eğitime verdiği önemde ve geliştirdiği modern kadın kimliğinde etkiliydi. Düsap’ın da böyle bir eğitim almasına önem vermişti. Vahanyan’ın içinde bulunduğu aydın grubu içinde birçok vakıf ve cemaatte etkin bir biçimde görev alması da Düsap’ın hayırsever bir feminist olmasında etkili olmuştu. Düsap, kendini diğer kademelerdeki insanların da yollarını aydınlatmaya ve onları ilerletmeye adamıştı. Dönemin elitleri ve toplum arasında oluşan uçurum, onu körleştirmemiş, insanların temel ihtiyaçlarına kayıtsız kalmamaya yöneltmişti, okullar, eğitim toplulukları, tiyatrolar, hayır kurumları ve vatansever kulüpler gibi kurumların etkin faaliyet göstermesine aracılık etmişti. Düsap, feminist ve romancı kimliğiyle kadınları topluma kazandırmanın ve onları edebi inşaya dahil etmenin yanında, Ermeni ulusal canlanma projesinin de öne çıkan bir figürü haline gelmişti. 

 

Düsap’ın hayatına büyük ölçüde değen bir diğer önemli isimse Mıgırdiç Beşiktaşlıyan’dı. Düsap, Beşiktaşlıyan’dan eğitim görene denk Ermeni dili ve edebiyatına dair bir ilgi geliştirmemişti. Beşiktaşlıyan’dan aldığı eğitim sonrasındaysa kendi anadiline ve edebiyatına bağlanarak üç romanı Mayda (1883), Siranuş (1884) ve Araksiya ya da Mürebbiye’yi (1887) klasik Ermenicede kaleme almıştı. Böylece de edebi kariyerinin adımlarını atmıştı.

 

Düsap üç romanında da kadınların sosyal ve politik sorunlarını merkeze alır ve onların çalışmaya, eğitim görmeye, evlilikte eşit haklara sahip olmaya duyduğu heves ve gereksinime odaklanarak taleplerini edebiyatta da gündeme getirir. Ona göre kadının süregelen bu ikincil konumu tek bir nedenle ilişkilendirilecek bir sonuç değil, kadınları kocalarına karşı bir köleye dönüştüren bir sosyal hukuk ve din ağının ürünüdür. Kadınlar, din faktörünü işkence aleti olarak kullanan bir toplumun kurbanlarıdır ve amaçlanan, onları toplumdan soyutlanmış hale getirmektir. Bu ataerkil kanunlar, kadınların boyunlarını gerektiğinde bir ilmik gevşetiyor, gerektiğindeyse beş ilmik sıkarak onlara itaati öğretiyordur. 

 

Bu fikirler ışığında yazılan üç romandan en fazla tepkiyi toplayan Mayda olmuştur. Siranuş ve Araksi ya da Mürebbiye, aynı tartışmaları yaratmamasına rağmen Düsap’ın fikrî dünyasındaki gelişmeleri göstermeleri açısından önemlidir; ancak Mayda’yı bu kadar tartışma konusu yapan unsurlar nelerdir? 

           

Mayda’nın genel çerçevesini, yakın zamanda ailesi ve kocasını kaybetmiş genç bir dul olan Mayda ve onu teselli etmeye çalışan yaşlı Madam Sira arasındaki mektuplaşmalar oluşturur. Madam Sira, üstadane bir üslupla Mayda’yı üzüntüsünü bir kenara bırakmasına ve bir kadının hak ettiğine inandığı seviyeye gelebilmeye odaklanmasına ikna etmeye çalışır. İki arkadaşın hayata bakış açılarını yansıttıkları bu mektuplaşmayı Lerna Ekmekçioğlu ve Melissa Bilal’in Bir Adalet Feryadı: Osmanlı’dan Türkiye’ye Beş Ermeni Feminist Yazar isimli derlemesinde okuyoruz. Madam Sira, güçlü, bağımsız ve saygın bir kadın olabilmesi için Mayda’ya kadınlık onuruna rağbet göstermesini öğütler mektuplarında. Bir kadının gücünü kendinden almasının önemini, “Toplumun adaletsizliğinden yakınıyorsun. Sana ne bundan; senin sevmek için bir yüreğin, düşünmek için aklın, çalışmak için iraden var; özgürsün çalış! Özgür olan ve çalışan insan hiçbir şeye muhtaç değildir” diyerek vurgular (s.90). “Unutma ki yalnızca kendi eserimiz olan ve kendi ruhumuzdan kaynaklanan değerler uzun ömürlüdür. Onur ve saygınlık mı istiyorsun? Kendi başına elde etmeye çalış” (s.91).

 

Düsap, Madam Sira’nın cesaretlendirdiği Mayda özelinde tüm kadınlara seslenir aslında. Kadınların ilk kez 1882 yılında nüfus sayımına dahil olduğu Osmanlı’da 1883 yılında basılan bu kitap, onlar adına hayli umutlu bir ortam barındırır. Kadınlara hayallerini özgürlük bağlamında kurabilmeleri için cesaret aşılar ve bu hayallere ulaşabilmeleri için gerekli motivasyonu onlara sunar. Bu kitabı en çok eleştiren kesimin erkekler olmasına şaşmamalı elbette çünkü Düsap bu motivasyonu sağlarken erkeklerin sahip olduğu imtiyazlara da korkusuzca saldırır: “Kadının zayıf olduğu söyleniyor; iyi de, erkeğin zayıf olmadığı ne malum? Hangi yöntemle ve hangi koşullarda kadını yargılayabilirim? Erkek ahlaksızlık içinde yüzer, kire pasa batar ama önemli değildir, çünkü erkektir. Öyleyse, erkek erdemliliğinden dolayı değil, erkekliği kötüye kullandığı için güçlüdür” (s.107). Aldığı tüm eleştirilere, Ermeni kadınlarına kitaplarını okumamaları ve düşüncelerini ciddiye almamaları yönünde verilen salıklara rağmen kulak asmayan Düsap, bir eylemci ve lider olarak da toplumda yer edinmeye devam eder. Ermeni Kadın Okulu Derneği adına yerel bankalardan fon sağlar, 1882’de ilk Ermeni ressamlar sergisini organize eder. Geniş çapta yankı uyandıran girişimleri ile kararlı ve korkusuz tavırlarıyla başta Zabel Yesayan ve Zabel Asadur (Sibil) olmak üzere kadınlara verdiği ilham, onu Ermeni edebiyatı ve kadın yazını içerisinde ölümsüz kılar.

 

Son olarak saydığım bu kadınlar üzerindeki etkisinin somutluğundan söz etmek istiyorum. Mehmet Fatih Uslu, “Osmanlı’da Ermenice Edebiyatın Ana Hatları” başlıklı makalesinde Düsap’ın kadın hakları meselesini “hem Ermenice edebiyatın hem de Ermeni edebiyat kamusunun merkezine getirdiğini” ve Düsap’tan esinlenerek “Zabel Asadur (Sibil), Hayganuş Mark ve Zabel Yesayan gibi yazar ve şairlerin [de] Osmanlı Ermenice edebiyatının maskülen sesine ciddi şekilde meydan okuduğunu” dile getiriyor. Bu başarılı ve isabetli meydan okuma özellikle Yesayan’ın eserlerinde zirveye ulaşıyor olsa da bu esinlenmenin kaleme dökülmüş hallerini yine Ekmekçioğlu ve Bilal’in derlemesinde, Sibil’in “Düsap’ın Salonunda” ve Yesayan’ın “Düsap ve Tovmas Terziyan” isimli yazılarında, Melissa Bilal çevirisiyle okuyoruz. Sibil bu yazısında “gençliğimin çiçeklerle bezeli hayali” diye tanımladığı Düsap’ın evine gerçekleştirdiği ziyareti ve ona duyduğu hayranlığı anlatır: “Onun ne fikirleri ne de yaşamı sıradandı. Ekmek parası ya da şöhret için yazmıyordu. Kendisine yöneltilen şiddetli saldırılara karşılık vermeye hiçbir zaman tenezzül etmeyerek korudu kadınlık onurunu. …Kadınların içinde bulunduğu durum onun zihnini sürekli meşgul ediyordu, …ona ıstırap veriyordu.” (s.159)

 

Yesayan da yazısında, sorunlarına çareyi Düsap’ın eserlerinde aradıkları arkadaşıyla birlikte ona bulundukları ziyareti anlatıyordu. Edebiyat dünyasında yer edinme gayreti içinde olan Yesayan, kızının ölümünün ardından yazın dünyasıyla ilişiğini kesen Düsap’ın kendisine aşıladığı cesareti hayranlıkla vurguluyordu: “Bayan Düsap edebiyat dünyasına atılmaya aday olduğumu duyduğunda, bu yolda kadınları defne yapraklı taçlardan çok dikenlerin beklediği konusunda beni uyardı. …Düsap gözlerini bana dikip önce sağlığımı düzeltmemi ve ondan sonra ne yapacağıma karar vermemi öğütledi. Üzerimde derin bir etki bırakmıştı” (s.203).

 

Bu yazıların kanıtladığı bir diğer önemli saptama da Düsap’ın kadınlara ve kadın mücadelesine olan derin samimiyeti. Kızı Dorin’in ölümünün ardından kalemine olan heyecanını yitiren Düsap, boğulduğu derin hüzün ve yasın içinde dahi yazın dünyasına dahil olmak isteyen kadınları yüreklendiriyor ve öğütler veriyor. Ekmekçioğlu ve Bilal’in derlemesinde onunla karşılaşır karşılaşmaz duyduğum heyecan sonrası Yeseyan ve Sibil’in yazdıklarını da okumak bana gösterdi ki, yalnız değilim. Bu öncü kadının edebiyatına daha yakından erişme arzusu beni Batı Ermenicesinde uzun süre ötelemiş olduğum bir üst kura geçme ve daha fazla araştırma hususunda da şevklendirdi üstelik. 

 

Bir yüzyıl sonra okunduğunda dahi ufuk açan metinleri için ona ne kadar teşekkür etsek az. Ermeni kadın yazın tarihinde Sırpuhi Düsap’ın eşsiz bir yeri var. Ama fikirleri ve mücadelesiyle öncü, ardından gelen kadınları sosyal ve edebi alanlarda yüreklendirmiş, çok sayıda kadınlara cesaret vermiş  bu kadının hatırası bugün hepimiz için bilinir, görünür olmalı. İyi ki yaşadın Sırpuhi Düsap!

 

“Burada, erdem dolu bir yüreğe ve incelik dolu bir zekâya sahip, takdire şayan eş ve anne, 16 Ocak 1901 tarihinde vefat etmiş, Sırpuhi Düsap yatıyor. Ebedi saygı ve özlemle…” (Düsap ailesinin bugün yerinde olmayan mezar taşının üzerindeki Fransızca yazı, Rober Koptaş çevirisiyle.)

 

KAYNAKÇA

Ekmekçioğlu, Lerna ve Melissa Bilal. Bir Adalet Feryadı: Osmanlı’dan Türkiye’ye Beş Ermeni Feminist Yazar. İstanbul: Aras Yayıncılık, 2006. 

Uslu, Mehmet Fatih. “Osmanlı’da Ermenice Edebiyatın Ana Hatları”. (29 Şubat 2016)

 

Kapak görseli: Aras Yayıncılık Arşivi’nden.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

Y“Dünya Diye Bir Yer”: bir Selma Gürbüz Sergisi
“Dünya Diye Bir Yer”: bir Selma Gürbüz Sergisi

Selma Gürbüz’ün bir tiyatro sahnesi ya da oyun alanı olarak niteleyebileceğimiz sanatsal çerçevesine bitkilerin de dahiliyle, doğayla olan ilişkimiz üzerine daha da içselleştirilmiş ve derinleştirilmiş bir deneyime tanık oluruz.

Bir de bunlar var

Et, Süt, Yumurta, Tecavüz ve Feminizm
Sırlar ve Gönülsüz Bekçileri: Oraya Kendimi Koydum Üzerine
En Acımasız Trolümle Yüzleştiğimde Neler Oldu?

Pin It on Pinterest