Cormac McCarthy ve Margaret Atwood ile yaza elveda...

SANAT

YAZI

Kitap Kulübü: Yanlış Zaman, Yanlış İnsan

Size de oluyor mu bilmiyorum, ben hiç sevmediğim yaz mevsimlerinde genelde dünyanın sonunu düşünürken buluyorum kendimi. İnsan hastayken sağlığı içinde taşıdığını bir türlü tahayyül edemez ya, ben de yaz mevsiminin en sıcak günlerini içinden bir türlü çıkılamayacak, insanlığın son odası olarak düşünürüm. Sanki bir daha gölgelerin altına saklanamayacagiz da, tıkırtılı böcekler ve yarı baygın Ağustos çiçekleriyle yerle yeksan olup tükenecegiz. (Allahaşkına git bikini mi alacaksın ne yapacaksın bir açıl, hava al, böyle yaşanmaz) Okul tatili için yolculuk ederken başlarında yetişkin olmadan bir adaya düşüp vahsinin içinde kendilerine ayrı bir Vahşet Krallığı kuran çocukları kendine konu alan William Golding’in Sineklerin Tanrısı romanını da 11-12 yaş civarı, günlerin eriyip sakız gibi üzerimize yapıştığı bir yaz mevsiminde, yazlıktaki kitaplıkta bulmuştum. O günden beri böyle, bu gece de böyle her gece böyle, Haziran bir, ben Helvacıoğlu marka plastik sur’umu çalar, oturur geleceğin yapışkan ve umutsuz takvimlerine bakarım. Başlayalım.

 

1. Margaret Atwood – Oryx and Crake (Antilop ve Flurya)

 

kulub

 

 

Margaret Atwood’un adını yıllarca duyduktan sonra Türkçe’ye Antilop ve Flurya adıyla çevrilmiş romanını okumaya 5Harfliler Goodreads kurumsal hesabı ve Feride’nin kitap listeleri vasıtasıyla başladım. (Söylemeden geçmeyeyim, romanın Türkçe baskısının kapağı ressam Hieronymus Bosch’un kollu bacaklı, günahlı sevaplı tablolarından bir ayrıntı ve orijinal kapaktan kat kat güzel) Roman insanı kahrından öldürecek kadar olası bir gelecekte, hayvan ve insanın birbirine karıştığı bir dünyada geçiyor. Hani vız vız bir saattir size hayatı dar etmekte olan sivrisineği sonunda öldürürsünüz, sonra avucunuzun içinde sineğin emmiş olduğu kendi kanınızla tekrar karşılaşırsınız da hayat bir anlığına durur, elinize bakarken tiksinti içinde yaptığınızla yüzleşirsiniz ya, Oryx and Crake’e hakim olan his tam da bu. (…Ve kitabın satışları %150 düşmüştü)

 

Atwood bu yeni ama eski dünya senaryosunu katman katman, inanılmaz bir ayrıntıyla biçimlendirmiş, uyduruk hayvanları, suni yemekleri ve felaket getiren icatlarıyla dibimizde duruyor. Snowman’i dünyanın sonunda uygarlığın başına getirip koyan olayları takip ederken aklımdan çıkmayan tek şey geçtiğimiz haftalarda basına sunulan, tamamen laboratuvar ortamında üretilmiş ilk burger etiydi. Romanı bitirdikten beridir Google’ın sunduğu fonla üretilmesi mümkün olan bu yıvış yıvış, ilmekli sahte yemeğe bakarken yarınlarımız için deli gibi korkmadan edemiyorum. Önümüzdeki nimetin kıymetini bilelim. Kısacası: roman çok güzel, kalp kırıklığı, yalnızlık, hibrid hayvanlar için kendisini seçin.

 

2. Cormac McCarthy – Yol

 

kulub2

 

Yol, kaynağını ve ne olduğunu bilemediğimiz bir felaketten seneler sonra, bir baba ve oğulun yavaş adımlı, düşkün yolculuğunu anlatıyor. McCarthy, kitabın film uyarlaması için verdiği ender bir röportajında romanın tamamını kafasında iki günde, oğluyla çıktığı bir ada gezintisinde tamamladığını söylüyor. Romandaki baba oğul arası diyalogların bazılarını kelimesi kelimesine kendi konuşmalarından yürütmüş. (Okurken şüphelenmiştim, Cormac belli ki bu kitap için çolukla çocukla bir olmuş demiştim ama seksen yaşındaki McCarthy’nin dokuz yaşında oğlu olacağı hiç aklıma gelmedi)

 

Romanın kendisi ise acayip bir şey, çekiçle düz, dümdüz bir ruh jileti haline getirilmiş metal bir plaka gibi. Yerinde gevşek, esnek duran tek bir kelime, tek bir his yok. Atwood’un romanında yarattığı müthiş kalabalığın yerinde tartışılmaz bir kesinlik duruyor. Tarih yazmak keşke ha bire kullandığımız bir tabir olmasaydı da gerçek anlamını Yol’da bulsaydı, çünkü McCarthy geleceğin tarihini eşi az bulunur bir sadelikte yazmış. Bayıla bayıla okuduğumuz, bir tomurcuktan dünyaların fırladığı, ilk insanların tarlalarda günahsız ve pembe pembe koştuğu o yaratılış hikayelerini almış, aynı katiyetle tersine çevirmiş. Aslında okurken heyecandan kulaklarımın gümburdediği iki üç cümleyi bu yazı için çevirmek niyetindeydim fakat yapamadım. McCarthy röportajında “Kısa hikaye yazmayı hiç düşünmedim, beni iki üç sene boyunca intiharlik hale getirmeyecek hiçbir şeyle ilgilenmiyorum” diyor, tek cümlesini çevirmeye çalışınca ne demek istediğini daha iyi anlıyor insan. O yazdığı ağır ve parlak İnsanlık Kepengi’nden bir parçayı koparıp gümüş balığı gibi kolayca başka bir dile salamıyorsun. Hapse girersem bu romandaki cümlelerden bir kaç tanesini dövme yaptıracağım. …Diyerek konuyu bir saniyeliğine Yol’un Viggo Mortensen’in başrolünde oynadığı efsane film uyarlamasına ve benim Viggo Mortensen, dövme tutkunluğuma çeviriyorum. (Ağaçların çıtırtılı ölümünü şöyle koluma dövebilir mısınız acaba?)

 

McCarthy’nin kıyameti işte böyle: Kendini üç bin yıl sonrasına da aynen tercüme etmeyecek hiçbir ayrıntıyla kendini yormuyor, kıyametin doğası ve nasıllarıyla bile kendini yormuyor. Romanın çaresizliği aslında McCarthy’nin 70 yaşındayken sahip olduğu -ve su an 13 yaşlarında olması gereken- John’a kendinin olmadığı bir dünyayı hazırlamaya çalışırken hissettikleri. Buradan büyüyüp, dumanlarla dağılarak bütün insanlığın hikayesi haline geliyor. McCarthy’nin bu umutsuzluğu küçük dokunuşlarla bir umut tablosuna dönüştürmesi, üstelik kitabın kendisini de oğlu için bir emniyet kaynağına çevirmek istemesi bana çok dokundu. (Mesela piyasada kitabın imzalı baskısı yok, McCarthy’nin dediğine göre sadece yüz kopyasını imzalayıp oğluna vermiş, 18 yaşına geldiğinde satıp parayı Vegas’ta yemesi için) Bu sene iki kitap okuyacak vaktiniz ve takatiniz varsa, biri Yol olsun.

 

 

İçinizi çok sıktım mı? Siz bu aralar ne okuyorsunuz? Yorumlarda buluşalım.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YBu Resim Gitmeli Mi?
Bu Resim Gitmeli Mi?

Sanatçı Hannah Black'in siyah bir çocuk cesedini tasvir eden sanat eserinin var oluşunu ve sergilenmesini eleştirdiği açık mektubundan hareketle: "onurlandırmak" ve "lafı ağzına tıkmak" arasındaki ince çizgi nerede durur?

KÜLTÜR

YMary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar
Mary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar

Cambridge Üniversitesi Klasikler Profesörü Mary Beard'ın konuşması: Kadınlar Antik Yunan'dan bugüne güçle nasıl ilişkilendi?

SANAT

YÖlüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann
Ölüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann

Renate Bertlmann, 1970’lerde bir çok çağdaşı gibi 1968’in devrimci atmosferi ve ikinci dalga feminizmin gücüyle kadın bedenini bir kutlama ve devrim aracı olarak yeniden kurgulayan eserler üretmiş.

SANAT

YGüncel Kızlar (1977)
Güncel Kızlar (1977)

Vintage sarısı, yalnızca çözülmüş meselelere, başarıyla alınmış haklara mı değer?

Bir de bunlar var

Gezi’ye Gelinlikle Giden Luthier: Pinhani’den Zeynep ile Soru-Cevap
En Sevdiğim Yönetmen: Kidlat Tahimik
Güneşli Bir Öğleden Sonra Kaçamağı

Pin It on Pinterest