Böyle bir tepkiden sonra ben de diğer birçok kadın gibi düşündüm: Cinsel istismar kendi sorunumdu, çok büyük ihtimalle ben uydurmuştum ve bunu dile getirmek başlı başına bir hataydı.

KÜLTÜR

Cinsel İstismar, Sessizlik ve Virginia Woolf’un Yaktığı Işık

April Ayers Lawson’ın Granta’da yayımlanan ‘Abuse, Silence, and the Light that Virginia Woolf Switched On’ başlıklı yazısının çevirisidir.

 

 

Yaşadıklarım sırasında hâlâ ilkokula giden bir çocuktum. Yıllar boyunca çok önemliymiş gibi görünmedi. Yine de karşı koyamadığım bir dürtüyle kanatana kadar dudaklarımın derisini yoldum (kötü bir alışkanlık işte). Böyle böyle kapandım, içime çekildim ve birkaç yıl okuldaki herkesle muhabbeti kestim (utangaçlık işte). Kendimi bilmediğim şaşkın hallerimde ailem bana bir şey söyleyecek olduysa öfkeden kudurdum (ergenlerin ruh hali hep böyle değil midir?). Geceleri yatağa girmekten ödüm kopardı çünkü korkuyordum ama neden korktuğumu bilmiyordum. Garip bir çirkinliğim olduğuna inanıyordum ve bir keresinde arkadaşlarımdan birine sormaya cesaret ettim: “Neden böyle görünüyorum?”

 

Tüm bunların başıma gelen şeyle ilgili olduğunu ancak yirmili yaşlarımın sonunda anladım. Güzel Sanatlar Enstitüsü’nde yüksek lisans yapıyordum ve o zamanki erkek arkadaşım bir gün eve elinde bir kitapla geldi. Louise DeSalvo’nun yazdığı 1989 basımı Virginia Woolf: The Impact of Sexual Abuse on Her Life and Work (Virginia Woolf: Cinsel İstismarın Hayatı ve Eserlerindeki Etkisi). Araştırmalarımı Woolf’un edebiyatı üzerine yapıyordum. Kitabın adını sevmediğimi hatırlıyorum. Açıkçası ‘cinsel istismar’ ifadesi midemi bulandırmıştı ama sevgilim, beni düşünmüş olmasına sevindiğimi anlasın diye kendimi kitapla ilgilenmek zorunda hissettim. Oturma odamızdaki koltuğun koluna dayanmış sayfalara göz atarken aşağıdaki paragrafta durdum. Woolf, anı yazarları kulübündekilere annelerinin ölümünden sonra kendisine ve kız kardeşine göz kulak olan üvey abisi George Duckworth’la ilgili bir itirafta bulunuyordu. Duckworth, Woolf’tan on dört yaş daha büyüktü yani bu paragrafın anlattığı dönemde yetişkin bir erkekti. Woolf on üçündeymiş.

 

[Woolf] ergenliğinde “birbirine dolanmış hislerin çalkantısı” içinde odasında soyunup uyumak için yatağına uzandığını ve George’un odaya daldığını anlatıyor: “Kapı sinsi bir gıcırtıyla açıldı; biri temkinli adımlarla içeri girdi. ‘Kim o?’ diye bağırdım. ‘Korkma,’ diye fısıldadı George. ‘Işığı da açma, canım.’ Canım. Sonra kendini hızla yatağıma attı ve beni kolları arasına aldı.” Woolf oradaki erkeklere ergenliğinin onlarınkinden çok farklı olduğunu anlatmak istiyordu. Annesinin ölümünün ardından gelen “deliliğinin” cinsel istismara uğramasından kaynaklandığını açıklamak istemişti.

 

Işığı açma. Burada beynim durdu. Okumayı bıraktım, boş boş sayfaya bakarak bir süre daha oturdum, sonra kitabı bırakıp banyoya gittim. Oturma odasına döndüğümde sevgilime benim de cinsel istismara uğramış olduğumu ve bana saldıran adamın da tıpkı Woolf’un kardeşi gibi ışığı söndürmemi istediğini söyledim. “Yalnız ışığı bana kapattırmıştı,” dedim. “Işık başını ağrıtıyormuş. Ben de ona inandım.”

 

Sevgilim anlayışla karşılamış gibi görünüyordu ama korkmuştu, kendisine yeni verilen bu bilgiye nasıl yaklaşacağını kestiremiyordu. Banyoya geri gidip yere oturdum ve ağladım. Çocukken başıma gelenler için ağladığımı sanmıyorum ve buna hâlâ hiçbir şeye olmadığı kadar şaşırırım. Hayır, onu bu kadar rahatsız ettiğimden dolayı ağlamıştım. Beşinci sınıftayken güvendiğim yetişkinlere ailemin bakması için beni bıraktığı N denen adam tarafından istismara uğradığımı düşünüyorum dediğimde onlar da bu kadar rahatsız hissetmişti. Fark edişim sınıfça bilim merkezinde cinsiyetler hakkındaki bir seminere katıldığımızda olmuştu. Söylediklerine göre yaşadığım her neyse muhtemelen hoşuma gitmişti ki ancak şimdi dile getiriyordum ve N ile bundan sonra yalnız kalmamalıydım.

 

Böyle bir tepkiden sonra ben de diğer birçok kadın gibi düşündüm: Cinsel istismar kendi sorunumdu, çok büyük ihtimalle ben uydurmuştum ve bunu dile getirmek başlı başına bir hataydı. N benimle sadece oyun oynuyordu – ona göre ‘güreşecektik’– ve yaşadığım travmanın belirtileri de kişiliğimden kaynaklanıyordu. Üniversiteye gidecek yaştaydı, boyu posu yerindeydi ve görenler yakışıklı olduğunu söylerdi yani kendi yaşıtlarının gözdesi konumundaydı. Böyle bir adam küçük bir kızı neden istismar etsin ki? Yıllar boyu N ailesiyle birlikte bizde kalmaya geldi, bizimkiler de onlara gittiler. Tecavüzüne uğradığım adam tatillerini bizde geçirdi, bizimle aynı masada yemek yedi, hatta yedek anahtarı koyduğumuz yeri bile biliyordu. Öyle ki N sevgilisine tecavüz etmekle suçlandığında bile (artık ergen olan ben) ortada bir yanlış anlama olduğunu düşündüm, ne de olsa hapishaneye gönderilmemişti. Çocukluğumda cinsel istismara ve tecavüze uğradığıma değil de bunun hayatımın normal akışına nasıl kolayca sızabildiğine şaşırıyorum. Büyükler dışarı çıkarken ben de güvenilir bir aile dostuna emanet ediliyordum. Kendi odamda, kendi yatağımda birden fazla kez yaşanmıştı ve isyanım “şimdi canımı yakmaya başladı,” demekle kalmıştı.

 

Woolf, George’un istismarını ve bunun kendisinde yarattığı travmayı açıkça yazmıştı ve konuşmaktan kaçmamıştı. ‘22 Hyde Park Gate’ adlı anlatısında kendisini, “hantal ve vahşi bir balinayla aynı akvaryuma kapatılan talihsiz, ufacık bir balık” gibi hissettiğini ve uğradığı istismarın hayatını nasıl karmakarışık ettiğini yazar:

 

Onun bizim için hem anne baba hem de kardeş olduğunu söylerlerdi ve Kensington ile Belgravia’nın yaşlı hanımları da ağız birliği etmişçesine, Tanrı kesinlikle bu zavallı Stephen kızlarının yanında ve böyle bir sadakati hak ettiklerini göstermek için yanlarında olmaya devam edecek, diye eklerlerdi… Doğru, Kensington ile Belgravia’nın yaşlı hanımları George’un bu zavallı Stephen kızlarına yalnızca anne baba ve kardeş değil aynı zamanda sevgili olduğunu da bilemezlerdi.

 

Woolf, Geçmişin Eskizleri’nde[1] George’un tacizini şöyle anar: “Gücendiğimi, iğrendiğimi hatırlıyorum. Bu kadar afallatıcı ve karışık bir duygu hangi kelimeyle anlatılabilir? Hâlâ aklımda olduğuna göre kuvvetliydi. Vücudun belirli kısımlarıyla ilgili bir duyguydu sanki – dokunulmaması gereken, dokunulmasına izin vermenin doğru olmadığı kısımlar; içgüdüsel olmalı.” DeSalvo’ya göre cinsel taciz Woolf gibi George’un istismarına uğrayan kız kardeşi Vanessa’nın doktorlara durumu anlatmasından sonra sona eriyor.

 

DeSalvo’nun kitabını okurken çeşitli Woolf biyografilerinde yazarların George’un cinsel istismarına nasıl yaklaştıklarını da öğrendim. Woolf’un bunu hayalinde kurduğunu ya da tamamen hayal ürünü değilse bile en azından kendisinin neden olduğunu savunuyorlardı. Lyndall Gordon’ın 1984’te yayımladığı Virginia Woolf: Bir Yazarın Yaşamı’nda[2] George şöyle anlatılmış: “[Onu] çok yakışıklı buluyorlardı; şehvetli dudakları ve hassas tavırlarıyla etrafındaki kadınların sevgilisi haline gelmişti.” Woolf’un kuzeni Quentin Bell 1972 tarihli Woolf biyografisinde George’un “okşayışlarının ve elle tacizlerinin” yarattığı tahribatı itiraf ediyor: “Virginia, hayatının daha başındayken George yüzünden mahvolduğunu hissediyordu.” Bell’in yine de yaşananların nedenini Woolf’un ürkek karakterinde arar gibi bir hali var: “Cinsel meselelerde hep utangaçtı,” diye yazmış, “ama savunmacı bir panik hali ve hissizlik içinde korkularına gitgide daha fazla gömüldü.” DeSalvo, Jean O. Love’ın 1977 basımı Sources of Madness and Art (Deliliğin Sebepleri ve Sanat) kitabından alıntılıyor: “Virginia, George’un kendisine şefkat göstermesini istiyor ve bundan hoşlanıyordu; aslında George yalnızca düşünceli davranıp ona masumane bir sevgiyle yaklaşırken [Woolf] bunu cinsel bir ilgi olarak yorumluyordu.” DeSalvo, ensest ve travmatik stres konusunda uzman olan Amerikalı psikiyatrist Judith Lewis Herman’dan yaptığı bir alıntıda, Woolf’un çağdaşı olan Sigmund Freud’un bile cinsel istismarın yaygın olduğu keşfine “saygı değer ailelere mensup erkeklerin davranışlarına yönelik çağrıştırdıklarından” dolayı şüpheyle yaklaştığının altını çiziyor.

 

İnsanlar çok uzun süre saygın erkeklerin konumlarını kaybettiğini görmektense kızları ve kadınları suçlamayı tercih ettiler. Ama insan en şüpheci okurun bile George’un istismarını nasıl olup da Woolf’un uydurduğunu düşünebileceğini merak etmeden duramıyor. Peki ya Woolf’un o yaşta ve sahip olduğu deneyimle başına gelenleri gerçekten isteyecek kadar anlayabilmesi mümkün müydü? Fakat insanların cinsel istismarı neden görmezden geldiğini anlamak benim için zor değil. Bahsettiğim şu anlayışlı, görülmemiş derecede cömert olan ve yazar olabilmek için neye ihtiyaç duyduğumu bana şefkatiyle öğreten kişiler yeğenleri olarak gördükleri N’in bana böyle bir şey yapmış olabileceğine veya onun yüzünden zarar gördüğüme inanmayı istemediler. N’in yirmili yaşlara geldiğinde on dört yaşındaki bir kızı hamile bırakabileceğini de hiç mi hiç düşünmemişlerdi. Birçok insana uzun zaman cinsel istismarı bir çeşit fantezi ya da ilgi arsızlığına yormak bunun gerçekliğiyle yüzleşmekten daha güvenli gözüktü. Bu nedenle istismara uğrayanlar da gerçeği olduğu gibi yutmaya teşvik edildi, hatta bunu kendilerinden bile sakladılar. Woolf, Geçmişin Eskizleri’nde George’un onu taciz ettiği evin koridorundaki aynada yansımasına bakarken ne kadar utandığını anlatıyor. Zevk ve güzelliğe gelince, “kendi bedenimle ilgileri olmadığı sürece coşkuyu ve sevinci anında, tüm yoğunluğuyla ve hiç utanmadan, biraz olsun suçluluk duymadan hissedebilirim,” diye yazmış. “Kendi vücudumdan utanıyor ya da ondan korkuyor olmalıydım.”

 

Virginia Woolf’un uğradığı cinsel istismarın hayatını ve yazınını nasıl etkilediğini anlatan bu kitabı yirmili yaşlarım boyunca bir kez bile baştan sona okumadım ve kendi yaşadığım cinsel istismarı sevgilime anlattıktan sonra da bilinçli olarak düşünmeyi tamamen bıraktım. Yine de aynı dönemde tüm samimiyetimle kurgu yazmaya başlamıştım ve duygusal gerçekleri aradığım kurgularım sayesinde yaşadıklarımla gittikçe daha iyi yüzleşir oldum. Böylece benliğimin bir tarafı diğer tarafa nasıl göreceğini öğretiyordu. Cinsel istismarın getirdiği zorluklarla karşılaşmaya devam edecektim ama artık dipsiz bir karanlık da değillerdi. İlk defa tanımlanabilen ve dile getirilebilen biçimleri vardı. Çünkü ışığı kapalı tutması söylenen başka bir kadın daha olmuştu ve bu kadın sessiz sedasız acı çekmenin öğretildiği bir çağda yaşamasına rağmen sesini çıkarmıştı. Yetmemiş, başka biri bu sesi sadece ona adanmış bir kitap yazacak kadar ciddiye almıştı ve bir ışık hiç sönmemecesine yakılmıştı.

 

 

 

Çevirmen Notu: Yazarın kitaplardan yaptığı alıntıların çevirileri bana aittir fakat yazıda başvurulan iki kitap Türkçeye çevrilmiştir. Künye bilgileri aşağıdaki gibidir:

[1] Bu yazı Woolf’un Türkçeye Varolma Anları olarak çevrilen kitabında yer almaktadır.

Virginia Woolf, Varolma Anları, çev. İlknur Özdemir, 2015, Kırmızı Kedi Yayınları.

[2] Lyndall Gordon, Virginia Woolf – Bir Yazarın Yaşamı, çev. Süha Sertabiboğlu, 2016, Alfa Yayıncılık.

 

 

Ana görsel: Dudy Dater, Self Portrait 1981.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YYalnızlık Güvenli Bir Sığınak mı Kırıp Atamadığımız Bir Buz Kalıbı mı?
Yalnızlık Güvenli Bir Sığınak mı Kırıp Atamadığımız Bir Buz Kalıbı mı?

Yeme bozuklukları yaşayanlar arasındaki ölüm oranı azımsanmayacak kadar yüksek ve hastaların çoğu zayıflıktan ya da fiziksel anomaliliklerden değil, intihar yüzünden hayatlarını kaybediyor.

Bir de bunlar var

Şehir Rehberleri: Lamia’nın Beyrut’u
Seks Bombası Değil Gerizekalı
Sahte Rakipler, Gerçek Acılar: Las Luchadoras

Pin It on Pinterest