Hiçbir şey satın almadan ne kadar yaşayabilirsiniz?

ECİNNİLİK

100 Gün Boyunca Hiçbir Şey Satın Almayacağıma…

Şimdi sizinle o dönem gündeme bomba gibi düşen bir tweet’imi paylaşacağım:

 

 

Aslında bu dediğim doğru değil, gördüğüm bir diğer faydası da biraz kilo vermek olmuştu. Fakat o zamandan bu yana, birkaç hafta boyunca hiç para harcamadığım bir dönem sadece iki kere daha oldu. Toplu taşıma, ilaç, su, temizlik ve pişirilecek yemek için gereken market-pazar alışverişi gibi ihtiyaca dayalı harcamaların dışında diyorum. Yani dışarıda yemek yememek/içki içmemek (sigara da dahil), atıştırmalık ya da çay-kahve almamak, taksiye binmemek, sinemaya, konsere, kuaföre, daha uzun vadeli olarak spor salonuna gitmemek, kitap, kıyafet, aksesuar, ev eşyası, banyo/makyaj malzemesi almamak, vesaire. Şu an ufak ufak bunları zaten hiçbir zaman alamayan insanlar var diye asabiyet yapanlarınız var, hissedebiliyorum. Tüketim kültürünün tüm sınıflara dayatmaları var, ama bu yazımız alım gücü ortalama ve üstü olan ve her hafta yukarıda saydığım kategorilerin en az birinden bir şey satın alan, uyanık olduğu her dakika yeni bir şeye sahip olmaya teşvik edilen insanları ilgilendiriyor. Yani, sizi de içeren bayağı büyük bir grup.

 

Sevgili okurlarımın (kim?) bildiği gibi, şu sıra ABD’deyim. Geçen hafta, Şükran Günü’nün ertesi günü için icad edilmiş olan Black Friday idrak edildi. İnsanlar tatil vakti boş oturacaklarına delicesine satın alacak bir şeyler kovalasınlar diye, Kasım ayının üçüncü haftası başlayıp sene sonuna kadar devam eden alışveriş sezonunun başlangıcı bu gün. Black Friday, senenin en çok alışveriş yapılan günü. Bu da toplumun her kesiminden insanın, özellikle de alım gücü yüksek kişilerin katkısı olmadan olabilecek bir şey değil. Buna rağmen, o gün indirim kovalayan “gözü dönmüş” insanlarla dalga geçmek, mesela bu insanları vahşi hayvanlara benzetmek, “o seviyeye” inmesine hiçbir zaman gerek olmayacağından emin olanlar için gelenek haline gelmiş bir eğlence. Amazon, Target, Walmart, BestBuy gibi, ABD’nin ve dolayısıyla dünyanın en büyük şirketleri -bazılarının değeri birçok ülkenin milli gelirinden daha fazla- yılın diğer 364 günü olduğu gibi Kara Cuma’da da en çok kâr eden şirketler.

 

Kara Cuma, Black Friday için harika bir çeviri, çünkü bir felaketi, tekrarlanması istenmeyen bir olayı ima ediyor. Satın alma ve tüketme eylemlerinin toplumun bel kemiğini oluşturduğu ABD’de, bu gün gerçekten biraz şok edici, biraz mide bulandırıcı bir hal almış durumda. İş Kara Cuma’yla da bitmiyor; ertesi gün Small Business Saturday (Küçük Esnaf Cumartesisi), Pazartesi günkü Cyber Monday’den (Siber Pazartesi) sonra ise sonra gönülleri rahatlatmak için ise Giving Tuesday (Bağış Salısı) var. Üzerine Olmayanları İadeye Gidip Yine Bir Şeyler Alma Çarşambası ve Onca Mala Rağmen Mutsuz Olduğunu Farketme Perşembesi ile bir hafta tamamlanmış oluyor.

 

Adorno ve Horkheimer (oooOOo entellik), Kültür Endüstrisi makalelerinde, “reklamcılığın zaferi, tüketicilerin yapılmaya çalışılanı anlasalar dahi kendilerini ürünleri almak ve kullanmak zorunda hissetmesidir” der. Yazının ilk ve son paragraflarını okudum, bu da son cümleydi, bence mantıklı. “Kapitalizmin en büyük başarısı, zayıf dürtü kontrolünü guilty pleasure olarak pazarlamasıdır” demişti akıllı bir tanıdığım. Şimdi bu kültür elitisti, hiçbir boku beğenmeyen abilerin söylediği üzere ne yapılmaya çalışıldığını gören ama sık sık ona rağmen gereksiz para harcayan bir insan olarak, kendi kendime bir satın alma yasağı koymak istiyorum: Gerçekten ihtiyacım olmayan hiçbir şey almayacağım 100 gün. Değil 100, 20 günü tamamlayınca “oha bunlar ne” diye insan sahip olduklarına da yabancılaşıyor (çünkü şeyler zaten yabancı).

 

Kendi kendine iddiaya girip bir şey kanıtlamak için yapılan deneyler bir süre sonra oyuna dönüşüp eğlenceli hale de gelebiliyor. Bazen de gaza gelip otobüse de binmiycem işte, yüriycem 8 kilometre, yiyicem soğuğu, düşücem yatağa diye saçmalayabiliyor insan. Bu tarz iddiaları paylaşılacak deneyimlere dönüştüren, bundan da bir layfstayl hayat tarzı, okunacak blog, alınacak kitap çıkaran, başka bir deyişle harcamamayı kapitalize eden insanlar var (mesela The Minimalists, Marie Kondo ve konuyla ilgili Amazon’dan satın alabileceğiniz onlarca kitabın yazaları). Oysa asıl marifet azla yetinmeyi içselleştirebilmekte, ekstrem kurallar olmadan da yoldan çıkmayacağını bilmekte, sürekli bu konuları düşünmenin ve almama müzakeresi yapmanın gerekmediği o yeşil ovaya çıkabilmekte. İnönü Stadyumu’nu bilenler için söylüyorum, biraz bazılarımızın yemekle olan ilişkisine benziyor.

 

Ne diyorsunuz, sizi merak ediyorum: Bütçe yapıyor musunuz (Kafanızın içinde değil, yazılı, planlı şekilde)? Harcadığınız parayı not ediyor musunuz? Satın alacağınız şeyler için kendinize limit koyuyor ve bu limitlere uyabiliyor musunuz? Hiçbir şey satın almadan en fazla ne kadar dayandınız ya da dayanabilirsiniz? 100 günlük bir alışveriş yasağına uyabilir misiniz? Nasıl sosyalleşeceğiz? Yorumlarda buluşalım.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YFransız Kadınlardan Bildiri: Sataşma Özgürlüğü, Cinsel Özgürlüğün Vazgeçilmezidir
Fransız Kadınlardan Bildiri: Sataşma Özgürlüğü, Cinsel Özgürlüğün Vazgeçilmezidir

"Erkek düşmanlığı ve cinsellik karşıtlığına bürünen bir feminizmde biz yokuz."

MEYDAN

YBiraz da Erkekler Anlatsın
Biraz da Erkekler Anlatsın

Anlat anlat bitmeyen cinsel taciz mağduriyeti paylaşımlarından daralan yorgun ruhlar için bir öneri: Biraz da erkekler anlatsın.

Bir de bunlar var

Üçgen Müslüman
ALTERNATİF
İett Durağında Godot’yu Beklemek ve 115 TL
Nereden Baksan Ayça Şen

Pin It on Pinterest