Feminizm başka türlü bir kültürün hayalini kurmaktı.

MEYDAN

Tüketimci ‘Feminizm’ Bizi Neden Yarı Yolda Bıraktı: Kapitalist Kültürü Anlamak

Anoushka Narendra’nın Feminism in India’da yayınlanan 7 Ocak 2019 tarihli “Why Consumerist ‘Feminism’ Fails Us: Understanding Capitalist Culture” başlıklı makalesinin çevirisidir.

 

Hepimiz popüler medyanın kullandığı anti-reklam tekniğinden etkilenmişizdir. Bu teknikle ürünler, masum görünen, hatta göz kamaştıran bir toplumsal gelişim ve eşitlik objektifinden pazarlanır. Dove India geçtiğimiz günlerde #GüzelliğinKurallarınıYıkalım bahanesiyle kapsayıcılığı ve kadınların kendi bedenleri hakkında yeniden söz sahibi olmasını yücelten feminist bir kampanya başlattı. Reklamda neşeli hafif bir müzik eşliğinde farklı farklı kadınların doğal hallerine ve içten ifadelerine yer verilmişti. Bunların hepsi izleyicilerin geleceğe umutla bakmasını ve büyük şirketlerin dürüstlüğüne güvenmesini sağlıyordu.

 

Dove’un beden olumlama akımını desteklemediğini kast etmiyorum ama feminizmi yayarken kullandığımız dil kaş yaparken göz çıkarabilir diyorum. Mesela azınlık grupların yok olmasına neden olabilir. İronik bir şekilde feminizm genellikle belli sınıftan kadınlar tarafından evrenselleştirilmeye çalışılıyor. Çekilen reklam filmleri de bu yüzden sadece o kesime hitap ediyor. Herhalde en kötüsü de çağdaş tüketimci feminizmin, hemen hemen her seferinde reklamı yapılan ürünün ideal güçlü kadını sembolize ettiğini ima ederek toplumsal cinsiyeti belli bir kalıba sokması.

 

Neden Feminist Değilim: Bir Feminist Manifesto’nun dobra yazarı Jessa Crispin, feminizm hareketinin kaybettiği siyasi gücün ve azmin yasını tutuyor ve şöyle diyor: “Feminizm başka türlü bir kültürün hayalini kurmaktı. Ama son 10 yılda o da bu kültürün bir parçası haline geldi; diğer şeyler kadar sıradan ve bencil bir hale geldi.

 

Ataerkillik ve kapitalizm gibi birbirinden beslenen sistemlerin aslında sömürgeci ve bencil olan gerçek yüzü genellikle görülmez. Son iki yılda güzellik ve giyim şirketleri “Gelecek dişidir (The future is female)” ve “Kızlar sadece temel hakları olsun ister (Girls just wanna have fundamental rights)” gibi sloganları kullanarak feminizmi sığ bir şekilde popülerleştirdiler. Sloganların kendisinde bir sorun yok tabii ki ama bu sloganlar kullanılarak güç dinamiklerindeki iğrenç dengesizlik eğlenceli bir suratın arkasına saklanıyor.

 

2017 yılında Dior, üstünde “Hepimiz feminist olmalıyız” yazısı bulunan düz beyaz pamuklu bir tişörtü 710 dolar gibi saçma bir rakamdan satışa çıkardı. Şarkıcı Rihanna, Instagram’ına aynı tişörtle fotoğrafını koyduğunda tişört popülerleşmeye başladı. Bu olayın bize gösterdiği şu: evet herkes feminist olmalı, ama sadece feminist olmaya parası yetenler. Kapitalizmin feminizmi kullanarak gösterdiği kaçınılmaz ikiyüzlülüğün bir başka örneği de kampanya grubu The Fawcett Society’nin sattığı feminist tişörtleri Mauritius’ta merdiven altı iç karartıcı bir atölyede çok düşük ücretlerle çalıştırdıkları kadınlara ürettirdikleri iddiasıydı.

 

Bu da bize, her gün kucak açtığımız bu kolay yutulan feminizmin bedelinin, temsil edilmeyen ötekileştirilmiş gruplar için ağır olabileceği gerçeğini hatırlatıyor. 22 yaşında şehirde yaşayan birinin yenilikçi ya da “aydınlanmış” olarak gördüğü bir şey, şehir dışında yaşayan işsiz bekar bir annenin ihtiyaçlarıyla çelişiyor olabilir. Şirin feminist tişörtler kız kardeşliğin bir göstergesi olup iyi niyetle giyiliyor olsa da siyasetin bugünkü durumunun ciddiyeti ve önemi laf arasında öylesine konusu geçecek bir mesele olamaz.

 

Crispin ana akım feminizmi bayat ve basit olarak görüyor ve “Feminizmin hadi be kızım yaparsın sen diyen öz güçlenme versiyonu, ilerlemeyle alakası olmayan bir hali” olarak tanımlıyor. Geçtiğimiz sene Dove, markanın beden olumlama hareketi destekçisi imajına uygun olarak ‘Gerçek Güzellik Şişeleri’ setini piyasa sürdü. Bu şişeler, uzun ince yapılıdan kısa armut şekilliye kadar farklı kadın vücutları göz önüne alınarak tasarlanmış duş jeli şişeleriydi.

 

Bu şişeler, eşitlikle ilgili daha ciddi sorunları ikinci plana iten, eften püften bir kadınları güçlendirme girişimiydi. Çünkü kadınların derdi vücut yapılarına benzeyen (ve muhtemelen tutması zor olan) şişeler bulmak değil. Bizim ihtiyacımız kadınları temsil edecek ve sistematik kadın düşmanlığını doğru bir şekilde gözler önüne serecek uluslararası alanlar.

 

Sosyal mesaj vermek isteyen multimedya platformları, var olan güç yapıları ve tahakküme karşı gelmek yerine, azınlıkların özgürleşmek için davranışlarını değiştirmeleri gerektiği fikrini insanlara satıyorlar. Yıllardır ön yargıyla yaklaşılan kurbana, kendisine yapılan yanlışları geri almanın sorumluluğunu yüklersek bir de hiçbir şey yokmuş gibi cesur olmasını ve kendine güvenmesini söylersek, en başta bağımsızlığını ve gücünü elinden alan bu sistemi ödüllendirmiş oluruz.

 

Yüzleşmekten ve siyasi yanlışlardan kaçınan bu kapitalist toplum son yıllarda feminizm kılıklı taklitler yarattı. Ortaya çıkan her yeni taklit de bir öncekinden daha sığ ve boş oldu. Yazarlar, sanatçılar ve düşünürlerin başkaldırısıyla filizlenen feminizm hareketi eşitliği, iş yerindeki zehirli kültürün kurtulmak olarak değil de ataerkil kurumsal yapıların daha fazla kadını yutması olarak gören bir içselleşmiş kadın düşmanlığına dönüştü.

 

Crispin’in sözleriyle, “Güç sahibi pozisyonlarda bulunan kadınlar erkek gibi davranıyorsa eğer, bu ataerkil düzeni yıktık demek değildir… Bu, kadınların da yer aldığı bir ataerkil düzendir sadece.”

 

Yaşamı öğrenirken bize yol gösterenler artık CEO’lar ve reklamlar olamaz. Popüler feminizm çerçevesinde anti kapitalist bir hareket başlatabilmek için siyasete aç köklerimize dönmemiz ve haklı öfkemizi dışa vurabileceğimizi kendimize hatırlatmamız lazım.

 

Kaynaklar
1. Duke University Press
2. Vox
3. New Yorker
4. Mic
5. The Guardian

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YErmeni ve Azerbaycanlı feministlerden ortak 8 Mart açıklaması: Ataerkil “barışınız” batsın!
Ermeni ve Azerbaycanlı feministlerden ortak 8 Mart açıklaması: Ataerkil “barışınız” batsın!

Gerçek kurtuluştan geçen yol, Azerbaycan ve Ermenistan halkı arasında feminist ilkelere dayanan ve kökten gelen bir örgütlenmeyle mümkün olacak. Bu süreçte birbirimizden uzaklaşmayacak, birbirimize daha çok kenetleneceğiz. Bu baskıcı koşullara ve güç dinamiklerine cevabımız feminist devrimle olacak.

MEYDAN

YKrize Işık Tutuyoruz: Koronavirüs Zamanında Bakım Emeği 4
Krize Işık Tutuyoruz: Koronavirüs Zamanında Bakım Emeği 4

Bir tarafta bakım emeğinin artması ve bunların kadın işi olarak görülmesi, diğer tarafta kolektif bilinç sayesinde koşullara ve vaziyetlere yeni bir anlam kazandıran günlük direnişler.

MEYDAN

YKrize Işık Tutuyoruz: Koronavirüs Zamanında Bakım Emeği 3
Krize Işık Tutuyoruz: Koronavirüs Zamanında Bakım Emeği 3

Kadın işçiler bakım emeğinin ön saflarında yer alıyorlar ve bu savunmasızlık, şiddet ve sömürü zincirinin “en zayıf halkası” onlar.

MEYDAN

YKrize Işık Tutuyoruz: Koronavirüs Zamanında Bakım Emeği 2
Krize Işık Tutuyoruz: Koronavirüs Zamanında Bakım Emeği 2

Hayatın devamlılığını sağlayan sosyal ve duygusal ilişkileri, iş gücü piyasasının  ya da belli bir zümrenin kar ihtiyaçlarından bağımsız şekilde kurabilmek...

Bir de bunlar var

Kadınlar Hayatlarına Sahip Çıkıyor (Mayıs)
Ortalık Yerde Saklanan Otizm: Cinsiyetlendirilmiş Bir Deneyim
Elliniko’dan Yedikule’ye Kent Bostanları

Pin It on Pinterest