Katar’daki 5. Uluslararası İş Kadınları Forumu'na katılan Sare Davutoğlu yolculuğu esnasında verdiği röportajda şöyle diyor: 'Ülkemizde feminist arkadaşlar ‘ya hep ya hiççi’. Bu mantıkla olaya bakıyorlar ve bu, olayı zorlaştırıyor. Hiç uzlaşmacı olmayan bir tavır.'

MEYDAN

YAZI

Sare Davutoğlu, Feministler ve Uzlaşının Sınırları

 

Başbakan Davutoğlu’nu temsilen Katar’daki 5. Uluslararası İş Kadınları Forumu’na katılan Sare Davutoğlu yolculuğu esnasında gazeteci Serpil Çevikcan’a bir röportaj vermiş. Röportajla ilgili değinmek istediğim iki nokta var. Birincisi Kılıçdaroğlu’nun eşi Selvi Hanım’a annesinin vefatı dolayısıyla Sare Davutoğlu’nun yaptığı ziyaret. Sare Davutoğlu şöyle demiş:

 

Aslında vefattan Tunceli’deyken haberdar olduk ve hemen arattık, yakın olsa hemen ziyaret edecektik. Ankara’ya dönünce Selvi Hanım’ı aradım, ‘buyrun gelin’ dedi ve çok güzel karşıladı. Aslında biz Türkiye’de kompartımanlar halinde yaşıyoruz. Ve bu beni gerçekten çok rahatsız ediyor. Yan yanayız ama çok karışmıyoruz. Ama inanın ki bu bizim tercihimiz değildi. Belki herkesin katkısı vardır ama bu bizim tercihimiz değildi. Hep belli yerlerden uzak tutulduk. Şu son 12 yıl gözden geçirilirse belli şeyler hep yapıldı bunun yumuşatılması için el uzatıldı ama yine de sonuçta olgun olması gerekenler iktidarda olandır.

 

Bunları Selvi Hanım’a yaptığım ziyaretten bağımsız söylüyorum. Keşke ön yargılarımızı bırakıp sadece insan olarak ilişki kurabilsek, inanın o zaman birçok şeyi çok kolay aşacağız. Ama çok travmatik bir hafızaya sahibiz. Bu bir süreç, aşacağımıza inanıyorum.

 

Sare Hanım’ın Selvi Hanım’a baş sağlına gitmesi zaten olması gereken ama şu politik iklim içerisinde yine de takdir edilecek bir davranış. Bu bağlamda kompartımanlar halinde yaşamaktan, daha farklı ve derin bir iletişim kuramamaktan duyduğu sıkıntıyı dile getirmesi gönül yumuşatıyor. Sare Hanım bu anlamda seneler içerisinde hem davranışlarıyla hem söylemleriyle tutarlılık göstermiş bir insan.

 

Bunun haricinde, Sare Hanım’ı Selvi Hanım’la buluşturan iki nokta var; ikisinin de kocalarının politikaya girmesini istememiş olmaları ve kameralardan uzak durma gayretleri. Bu tavırları, yani gözünü güç ve hırs bürümemiş, kendi halinde olma durumları bende sıcak hisler uyandırıyor.

 

Gelelim zurnamın zortladığı yere. Röportajın ilerleyen kısımlarında gazeteci Çevikcan, Sare Hanım’a kadına yönelik şiddetle ilgili bir takım sorular soruyor. O kısmı olduğu gibi koyayım buraya:

 

 

Kadına yönelik şiddet Türkiye’de çok can yakan bir sorun. Başbakan eşi olarak bu konuda ne demek istersiniz?

Allah şahit, o gerçekten hepimizin daha çok çalışmamız gereken bir konu. En çok istediğim şey bu çalışmalarda biz yürüyelim en önde. Millet olarak bu bize yakışmıyor.

Neden çözemiyor Türkiye bu sorunu?

Aslında dünyanın pek çok ülkesinde yaşanan bir sorun. Bu konuyu bütün ayaklarıyla ele almamız lazım. Annelerin, erkek çocukların eğitimi, medyada konunun ele alınışı. Şiddet haberlerinin medyada çok sansasyonel yer almasının da olumsuz sonuçları var. Normal insanlar değil ama şiddete eğilimi olan erkekler buradan farklı şeyler öğrenebiliyorlar…

Feminist dernekler şiddete karşı yasalar hazırlanırken hükümetle iş birliğine gitti ama daha sonra Ak Parti hükümetinin bazı söylemlerinin kadına yönelik şiddeti artırdığı gibi bir kanıya vardı. Sizce neden?

Buna katılmıyorum. Bu dönemde kız çocuklarının okutulması dâhil birçok şey yapıldı ve ben buna bütün kalbimle inanıyorum. Kamuoyu algısı ile yapılanlar arasında uçurum var. Pek çok çalıştayda feminist arkadaşlarla bir arada bulundum. Ülkemizde feminist arkadaşlar ‘ya hep ya hiççi’. Bu mantıkla olaya bakıyorlar ve bu, olayı zorlaştırıyor. Hiç uzlaşmacı olmayan bir tavır.

 

Sare Hanım konumuz kadın hak ve özgürlükleri olduğunda beni kürtaj karşıtlığında kaybetmişti zaten. Ama hadi diyelim bu konuda ayrıldık. Aklı başında biri de — Sare Davutoğlu gibi — çıkıp desin ki güzel işler yapılmaya çalışılıyor, gayret var ama tüm bu gayretleri sıfırlayan söylem ve davranışlar var. Desin ki, ‘kadın erkek eşit değildir, fıtratına aykırıdır’ gibi laflar doğru değildir, verilen gayretlerin altını oyar, içini boşaltır. Görünen köy kılavuz istiyor mu gerçekten? Feministleri ayrı bir canlı türü gibi görüp bok atacağına biri de desin bu kadarını! Belli standartlar olduğunu ve bu standartların altında bir uzlaşma olamayacağını, uzlaşmanın böyle bir şey olmadığını… Hadi Cumhurbaşkanı ve şurekasını eleştiremiyorsunuz, bu ne perhiz bu ne lahana turşusu be kardeşim, demiyor/diyemiyorsunuz, o zaman ‘biz çok uzlaşmacıyız, kalbimiz doğru yerde, niyetimiz iyi ama işte bu ya hep ya hiççi feministler yok mu, onlar yüzünden ilerleyemiyoruz’ gibi laflar da etmeyiniz. Ne inandırıcılığı, ne samimiyeti var? Samimiyeti geçtim, çarpılırsınız alimallah. Biraz özleştiri kimseyi öldürmez. Yapmak isteyen bir yolunu bulur iki kelam eder.

 

Hakkaten bu konuya kafa yoran, gönül veren bir insan feministlerin çeşit çeşit talepleri olduğunu ama belli kırmızı çizgilerin korunması gerektiğini ve bunların uzlaşma konusu olamayacağını bilmelidir. Kadına yönelik şiddet, kadın sığınaklarının hayatiliği, haksız tahrik indirimleri, kadın istihdamı ve türlü türlü mesele, bini bir para… Biz bu yüzyılda hala eşitlik tartışıyorsak, daha doğrusu tartışmaya açık, uzlaşılması gereken bir mesele olarak görüyorsak zaten ortada çok ciddi bir sorun var demektir (daaa o sorun magmaya demir attı). Peki Sare Hanım, bu laflar ve onları takip eden politikalarla nasıl bir uzlaşı öneriyorsunuz? Senelerdir ‘kreş istiyoruz’ diye bas bas bağıran, annelere güvenli çalışma ortamları sağlayacak düzenlemeler getirtmeye çalışan feministler için ‘feministler anneliği kabul etmiyor’ sözünü layık gören bir Cumhurbaşkanı’na edecek tek bir lafınız yok mu yani? (Yok. Bu konuyu yukarda kapattık sanıyordum, kapanmamış.) Ya da en azından buradaki tutarsızlık hiç mi kafanızı kurcalamıyor?

 

Bir taraftan kız çocuklarını okula gönderme kampanyasından ve başarısından söz ediliyor, öte yandan kız çocuklarının (ve erkek çocuklarının da) gerçekten ne kadarının okullarda devamlılık gösterdiği, ne kalitede bir eğitim gördüğü konuşulmuyor. Varsa yoksa büyük rakamlar, yüzdeler, akıllı tahtalar, bilmem ne. İçerik? Sıfır! Türkiye’deki eğitim yerlerde sürünüyor. Öğrencisinden öğretmenine cinsiyetçi, ırkçı ve dinci ayrımlara maruz kalıyor.

 

Siz istediğiniz kadar o kız çocuklarını okula yollayın, ‘matematik fen senin neyine, üniversite senin neyine’ diyen öğretmenleri oldukça, ya da okula gidiyor gibi gösteren ama devamlılığını sağlamayan aileler oldukça, kağıt üstünde %100 okula katılım oranı sağlamışsınız kaç yazar? Hadi lise, üniversite okudu, iş olanakları sağlamamışsanız bu kız çocuklarını okutmak nemize yarar? Hadi iş buldu, aynı işi yapan erkeğin yarı maaşını ve hatta bazen beşte bir maaşını almış, güvencesiz, sigortasız, tacize uğrayarak, baskıya maruz kalarak çalışmış, bir de üstüne karılık görevlerini, çocuğunun tüm sorumluluğunu yüklenmiş, siz o kızı okula yollamışınız neye yarar? Bu yenik sorular silsilesi ile demek istediğim ‘e madem öyle hiç uğraşmayalım, tası tarağı toplayıp gidelim’ değil elbette. Aradaki bağlantıları kurmadan, gerisini, ötesini berisini düşünmeden atılan tek tük adımlarla dünyanın her yanında değişik şekillerde ve derecelerde gördüğümüz cinskırımı ve eşitsizlikleri bitiremeyeceğiz (ve acaba zaten hiç biter mi? bir gün?) Sizin esnemesini istediğiniz bazı çizgiler tek milim bile oynatılamaz çünkü verilecek her taviz en az bir kadının canını alıyor.

 

Sare Hanım siz bir kadın doğumcu olarak, misal, hamile karısını taciz eden, döven, öldüren bir adamla ve bu adamı destekleyen söylem ve politikalarla hangi noktada uzlaşı talep ediyorsunuz? Burada uzlaşılacak bir durum var mı gerçekten? İnanmak istediğinizin aksine, bu adamlar psikopat değil, hemen yanı başınızda, sokakta normal normal yürüyen insanlar, belki hastalarınızın kocaları, komşunuz, akrabanız, bakkalınız, kapıcınız, kuaförünüz, vs. Cumhurbaşkanı’ndan başlayarak iktidarın ve muhalefetin her yöresine çöreklenmiş cinsiyetçi kafalardan çıkan lafları, yaptıkları politikaları her gün maruz kaldığımız çeşit çeşit şiddetle bağlantılandıramayacak kadar kör müsünüz? Elbette değilsiniz. Ama görmemeyi seçiyorsunuz çünkü tablo çirkin. Sare Hanım, Allah şahit, uzlaşalım gibi tatlı laflar ederken en temel hak ve özgürlükleri pazarlık malzemesi yapıyorsunuz.

 

Röportaj: http://www.milliyet.com.tr/3-ay-ruzgar-gibi-gecti/siyaset/ydetay/1985460/default.htm

 

Ana görsel: Asad Faulwell

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YHer Gün Yeniden Kurduğumuz Bir Şehrin, Bir Dünyanın Yerlisi Olmak
Her Gün Yeniden Kurduğumuz Bir Şehrin, Bir Dünyanın Yerlisi Olmak

Bu 25 Kasım’da hatıramıza, buluşmalarımızın ve hür bir geleceğin hayaline sarılıyorum.

TARİH

YJames Baldwin’le Tanıştığım O Gün
James Baldwin’le Tanıştığım O Gün

Beni geri çektiği o yer ve zaman, makulen umabileceğim tek şeyin aldığım her davette ancak hizmet etmek için orada olabileceğimi söylüyordu.

MEYDAN

YEvet, Polisi Lağvedelim
Evet, Polisi Lağvedelim

Çünkü reformlar işe yaramayacak.

MEYDAN

YBiraz Sakinleşebilir Miyiz?
Biraz Sakinleşebilir Miyiz?

İnsanlar genelde beni felaket tellalı gibi görüyor, bana kızıyorlar. Felaket tellalı değilim ben. Eğer bakmazsan, değiştiremezsin. Gözünün içine bakacaksın.

Bir de bunlar var

Başlığa Grup Seks Koyarsam Yazımı Okur Musunuz?
Kutsal Mekanda Kadınlar V: O Eski Saflardan Eser Yok Şimdi
28 Şubat, Helalleşmek ve Unutmak Üzerine: Henüz Sona Ermemiş Tarihlerin Üstesinden Gelmeye İstekli Değiliz

Pin It on Pinterest