Kadınların çoğu zaten üstlenmiş oldukları ev içi bakımına bir de bu bakımı olağanüstü koşullarda, çadırlarda, su ve yeterli temizlik malzemesinin yokluğunda devam etmek durumunda.

MEYDAN

Samandağ’ın Kadınları

 

Toplumu düzenleyen en merkezi etmenlerden toplumsal cinsiyet, 6 Şubat depremlerini yaşayan şehirlerdeki hayatı şekillendiren en önemli unsurlardan biri olmayı sürdürüyor. Böylesine şiddetli siyasi felaketlerden sonra özellikle devlet eşrafından çokça duyduğumuz “acıda eşitlenme” gibi popülist söylemler ise bizzat bu felaketi yaşamış insanların depremden iki küsur ay sonraki hayatlarına tanıklık ettikçe boşa düşüyor. Zira toplumun halihazırda zaten en kırılgan olan gruplarının devlet eliyle nasıl daha da kırılganlaştırıldığına tanığız.. Kadınlar kendilerinden “doğal olarak” beklenen görünmez ev içi emeğini şimdi sokaklara kurulan derme çatma çadırlarda, konteynerlerde, daha fazla aile üyesini kapsayacak şekilde ve katmerlenmiş bir imkaâsızlık içinde vermek zorundalar.  

 

Bu gerçeği iyi bilen ve depremden kısa bir süre sonra biraraya gelen örgütlü ve örgütsüz, çok sayıda kadının inisiyatifi ile kurulan Afet İçin Feminist Dayanışma grubu, deprem bölgesinde kadınların üzerine bindirilen ve hâlâ görünmez olmayı sürdüren bu yükü bir nebze hafifletmek için dayanışma örerek en hızlı harekete geçen sivil inisiyatiflerden biri. Feminist bir refleksle bu yıkımın etkilerini uzun süre omuzlarında taşıyacak olanlarla dayanışmak adına çalışmaya başlayan grup, tüm ülkede seferber edilen hareketlere, böyle bir perspektifle eklemlendi. Bölgedeki arama kurtarma çalışmalarında yer alan kadınların gözlemleri sonucu, depremden etkilenen kadınların görülmeyen ihtiyaçlarına odaklanmak üzere bir araya gelerek Mor Tırlar için çalışmaya başladı. Tırnak makası, ped, iç çamaşırı, tarak vs. gibi hane içi bakımı yüklenmek zorunda kalan kadınlar için elzem olan malzemeler toplandı ve tamamen kadınların öncülüğü ve emeğiyle önce Adıyaman’a bir, sonra Hatay’a ard arda iki tır ulaştırıldı. Önceden Adıyaman’a giden arkadaşlarımız tırı karşıladı, malzemeleri indirdi ve bölgedeki kadınlara bizzat iletti. Daha sonra orada kadınların maddi manevi ihtiyaçları için her daim başvurabilecekleri bir kaynak olabilmek adına kalıcı bir Kadın Çadırı kurdular. Türkiye’nin her yerinden gönüllü kadınların nöbeti bu çadırda devam ediyor. (Adıyaman’la ilgili derinlemesine bir gözlem için Afet için Feminist Dayanışma gönüllüsü olarak Adıyaman’da bulunan Aslı Zengin’in yazısını okuyabilirsiniz.)  Daha sonra Hatay’a gönderilecek İkinci Mor Tır için örgütlenildi ve yine kadınların kendi elleriyle doldurdukları bir diğer Mor Tır’ın İstanbul’dan yolcu edilmesi ile birlikte ilk Hatay gönüllü ekibi de 1 Mart akşamı yola çıktı. Ben de bu gruptaydım.

 

2 Mart Perşembe sabahı, yaklaşık 20 kadın, Samandağ’da depremin beşinci gününden itibaren gönüllü olarak çalışan Hatay Deprem Dayanışması’nın mevzilendiği depoya vardık. Çalışmak için ilçeye gelen gönüllüler depremde az hasar almış bu depoyu bir merkez olarak kullanıyor ve diğer gönüllülerin, çeşitli organizasyonların ve ülke çapında belediyelerin ulaştırdığı malzemeleri bölgedeki insanlara düzenli olarak dağıtıyor. Farklı şehirlerden dönüşümlü olarak gelen gönüllüler deponun arka bahçesinde kurulan çadırlarda kalıyor. Deponun önünde henüz birkaç senelik olduğunu öğrendiğimiz ve depremde yerle bir olan bir binanın enkazı kaldırılmamış halde orada duruyor. Hemen çaprazında ise İBB’nin nispeten küçük sayılabilecek bir çadırkenti bulunuyor. Burada konteyner bir tuvalet var, suyu akşamları çoğu kez kesiliyor. Yanı başında da bir yalak kurulu. Civarda kalan insanlar el yüz yıkama ihtiyaçlarını burada gideriyor.

 

Hatay Deprem Dayanışması depoya gönderilen malzemeleri tasnif ediyor ve mahalle ve köylerde yaşayanlara dağıtıyor. Uzun süredir burada oldukları için hangi mahallede kim var, kimin ne ihtiyacı oluyor, neredeyse her detaya hakim duruma gelmişler. Biz de Afet için Feminist Dayanışma olarak Mor Tırımızı karşılayıp kolileri depoya indirdikten sonra malzemeleri tasnif ettik ve Hatay Deprem Dayanışması’nın mahallede yaşayanlarla organize ederek tesis ettiği pikap araçlara yükleyerek dağıtıma çıktık. Orada kaldığımız 4 gün boyunca her gün, bazen günde iki üç kere çeşitli seferler yaparak malzemeleri sahiplerine teslim etmeye çalıştık. 

 

Samandağ mahalle kültürünün yoğun yaşandığı bir yer. Burada hasar almamış hiçbir bina yok, herkes evsiz kalmış ama artık evlerinde yaşamadıkları halde kimse mahallesini terk etmemiş, ya evlerinin bahçesinde ve yanında, ya da yakın civardaki park ve spor sahalarına kurdukları çadırlarda yaşamayı sürdürüyor. İlçede ne AFAD ne de devletle ilgili herhangi bir kurulu düzen görmek mümkün değil. Çeşitli noktalarda dünyanın çeşitli ülkelerinden STK’ların aşevleri ve sağlık hizmeti verdikleri çadırlar mevcut. Terk edilmiş binaların arasında çeşitli belediyelerin kurduğu çok büyük olmayan birkaç çadırkent var. Tek tük gözlemlediğimiz AFAD çadırlarında ise yine tek tük görebildiğimiz TSK mensupları, yahut polis ve jandarma kalıyor. 

 

Samandağ’da biraraya geldiğimiz kadınlardan öğrendiklerimiz bize depremin burada yarattığı tahribatın fiziksel bir yıkımdan çok daha fazlası olduğunu gösteriyor. Arap Alevilerinin ve Arap Hıristiyanlarının yoğun nüfusu oluşturduğu belde devletin türlü yollarla baskı altında ve çeperde tutmaya çalıştığı bir demografiye sahip. Bu yüzden de Hatay, deprem sonrası tamamen yokmuş gibi davranılan yerlerden biri. Arama kurtarma çalışmalarında ve sonrasında kurulmaya çalışılan yaşamda sadece sivil inisiyatiflerin varlığı gözlemleniyor. Sutaşı Mahallesinde ağır hasarlı evinin önünde kurduğu çadırda yaşayan bir kadın, evinin yıkılacağı kararı çıkmış olmasına rağmen oradan ayrılmadığını, zira boş kalan evlere hiçbir koruma sağlanmadığını söylüyor ve evinin yağmalanmasından, eşyalarının çalınmasından korktuğunu aktarıyor. Halen daha, en azından yıkım ekiplerinin yardımıyla evinden birkaç eşya çıkarma umudunu taşıyor. Kent merkezinde olmadıklarından, yardımlara iletişim ve ulaşım problemleri var. Bu bölgenin bazı yerlerinde telefonlar da zor çekiyor.

 

Mor Tır, Afet İçin Feminist Dayanışma Grubu

 

Burada yaşayan ailelerde erkekler genelde Türkiye dışında çalıştığı için deprem sırasında ve hemen sonrasında kadınlar çocukları ve bakımını üstlendikleri aile yaşlıları ile fazladan sorumluluk üstlenmek zorunda kalmış. Eşleri ancak bir süre sonra gelebilmiş, bazıları temelli kalmış, çoğunluğu ise bir süre sonra işe dönmek zorunda kalmış. Haliyle kadınların çoğu zaten üstlenmiş oldukları ev içi bakımına bir de bu bakımı olağanüstü koşullarda, çadırlarda, su ve yeterli temizlik malzemesinin yokluğunda devam etmek durumunda. Üzerine deprem sonrası şehirde yaşanan çöp ve temiz su sıkıntısı eklenince çok zorlandıklarını ekliyorlar. Kaldığımız depoya yapılan dayanışma çağrıları sonucu bağışlanan 2 ila 5 litrelik suların dağıtımı sırasında depo önünde oluşan uzun kuyruklara şahit olduk. Halk, bırakın duş almayı yahut temizlik yapmayı, gıda ihtiyaçları için bile su bulmakta halen zorluk çekiyor. Bu da kendilerinden şimdi fazladan temizlik işi beklenen kadınların yükünü daha da ağırlaştırıyor.

 

Çadır sıkıntısı yüzünden aileler yakın akrabalarla bir arada kalmak zorunda kalmış, tek bir çadırdaki insan sayısının 20’yi bulduğu oluyor. Çadır başvurularına yanıtların en iyi ihtimalle iki ila üç hafta arasında geldiğini, bazen onun da mümkün olmadığını aktaranlar çoğunlukta. Genelde bahçelerine, ellerindeki branda ve başka malzemelerle yaptıkları derme çatma alanlarda kalan çok sayıda hane var. Bu konuda da devletten ümidini yitirmiş bir ruh halinin hakim olduğunu söylemek mümkün. Çoğu mahallede kadınlar birbirlerinin ihtiyacının ne olduğunu biliyor, bunun yanı sıra, geleceğe dair belirsizlik ve ilginin azalmasıyla gelen bir panik hali bazı yerlerde gerginliklere de sebep oluyor. Kadınlar bir yandan da, her şeye rağmen tüm halkın hayata tutunmasına vesile olan alışkanlık ve gelenekleri de sürdüren esas kişiler. Depremde hayatını kaybedenler için düzenlenen anmalarda en önde yine onlar var, aldıklarnıı, ellerindekini taziye evleri ile, bahçelerinde pişirdikleri ekmekleri tüm mahalle ile paylaşan da yine onlar. Arap Aleviliğinde bayram çok, biz oradayken Leyleten Nısfı Min Şa’bân (Berat Kandili) sebebiyle, imkânı olan aileler kurban kesmeyi ve kurban etinden yapılan bir tür keşkek olan hrisi yemeğini pişirip mahalleyle paylaşmayı unutmamışlardı, bizlere de ikram ettiler.

 

Gitmeden telefonla görüştüğümüz kadınlar arasından bizleri karşılarında görünce çok şaşıranlar, yer yer ağlayanlar oluyor. Sürekli bir yerlere başvurduklarını, ama verilen sözlerin yerine getirilmediğini anlatıyorlar. Depremden sonra birkaç hafta boyunca yoğun bir şekilde gelen gıda yardımları, bir ay sonra normale dönme çağrıları sonucu neredeyse bitmiş. Oysa Samandağ’da kendini dayatan başka bir normal hüküm sürüyor. Bir kadın depremden önceki hayatında bahçesindeki tandırda ekmek yaparak geçindiğini, şimdi tandırının bile olmadığını anlatırken işini kaybetmiş olmanın hüznünü “ben elleriyle çalışan bir kadındım,” diyerek ifade ediyor. 

 

Depremin sadece binaları değil, gündelik hayatı ve insani olan ne varsa yerle bir ettiği gerçeğinin karşınıza mıh gibi dikildiği bir yer Samandağ. Çocuğunun doğumgünü için oyuncak isteyen kadınlar yahut yardım dilenmekten bıktığını söyleyen “keşke depremde ölseydim de bugünleri yaşamasaydım” diye isyan eden kadınlarla karşılaşıyoruz. Oyuncak, tarak, şampuan gibi şeylerin “temel ihtiyaç” değil “lüks” görüldüğü, herkese aynı model plastik terliklerin dağıtıldığı ve bir süre bunlarla yetinmeleri gerektiğinin salık verildiği bir yer. Bir çalı süpürgesi için, iki litrelik su için insanların sıralara sokulduğu bir yer. 

 

4 günün sonunda Samandağ’dan ayrılırken, buradaki kadınlarla kurulacak bir ittifakın ne kadar elzem olduğuna dair sağlam bir kararlılık, bir yandan da sivil çabaların bu çapta bir yıkımı asla tam anlamıyla onaramayacağına dair bir kızgınlık ve utanç hissi çöküyor üzerimize. Kocaman ailelerin yükünü üstlenen kadınlara yalnızca ve en fazla bir haftalık temel ihtiyaçlarını teslim edip dönerken, depremin üzerinden bunca zaman geçmiş olmasına rağmen henüz barınma sorununun bile çözülmemiş olmasını kabullenemiyoruz. Dayanışmayı sürdürülebilir kılmanın yanında seçim öncesi siyasi partilerden yasal yaptırım vaadi de talep etmek zorundayız. Hemen hiçbirinden deprem bölgesine dair bir planlamanın duyulmadığı, “her şey çiçek böcek olacak,” “gidiyorlar,” “yargılanacaklar” gibi birtakım soyut hayallerin ötesinde tek bir sözün edilmediği bir seçim curcunasıyla, siyasi bir takım şımarıklıklarla dağıtılan dikkatleri ait olduğu yere, depremin yıktığı bu şehirlere ve bu kadınlara geri çekmek, her daim hatırlatmak ve hatırlamak zorundayız: Deprem de feminist bir meseledir.

 

* * * 

 

Depremin üzerinden 2 ay geçmesine rağmen, bölgedeki temel sorunlar hâlâ çözülemedi. Aşağıdaki konularla ilgili bir an evvel kamusal adımlar atılması gerekiyor:

 

  • Bölgede şu anda sadece yerel yönetimler, sosyalist partiler, sivil ve yerel oluşumlar, STK’lar ve feministler var. Çoğu sorun kişisel bağlantılarla çözülmeye çalışılıyor. 
  • Barınma sorununun bir an evvel çözülmesi gerekiyor. Zorunlu çadır kentler değil, insanların istedikleri yerlere konteyner evler kurulmalı.
  • Kentte tetanoz aşısı eksikliği var, diğer illerde yapılan kitlesel aşılama burada gerçekleşmemiş. Kapsamlı bir sağlık hizmeti sürekli hale getirilmeli.
  • Temiz şebeke suyunun olmaması nedeniyle hijyenin sağlanamamasından dolayı bit ve uyuzun epeyce yayıldığı, bunun yanı sıra vajinal mantar ve vajinitin de ciddi bir sorun olduğu aktarılıyor.
  • Kentte büyük bir çöp sorunu var. Biz oradayken İstanbul belediyesi çöpleri topluyordu. Çöp sorunu kalıcı bir şekilde çözülmeli.
  • Özellikle kadınlar için hijyen malzemeleri ve temiz iç çamaşırı ihtiyacı sürüyor. 
  • Portatif tuvaletlerin giderinin nehre döküldüğü bilgisi var. İleride ortaya çıkabilecek salgın hastalıkları önlemek adına altyapı sorununun bir an önce çözülmesi gerekiyor.
  • Eğitime devam edilmesi, yalnızca bazı çadır kentlerde kısıtlı verilen kreş gibi hizmetlerin de bir an evvel kalıcı, kapsamlı ve sürdürülebilir hale getirilmesi gerekiyor.

 

 

Görsel: Afet için Feminist Dayanışma grubu.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YBir Saat 16 Dakika Uzunluğunda Bir Hakaret: Kedicik Belgeseli
Bir Saat 16 Dakika Uzunluğunda Bir Hakaret: Kedicik Belgeseli

Devletin ve sermayenin izni ve teşvikiyle yıllarca TV’den canlı yayınlanan, bu iznin çizdiği çerçeve ile toplumun basitçe “salak salak işler” diye küçümsemesi sağlanan, ünlülerin ve siyasi figürlerin desteğiyle rahat rahat istediği yerde top koşturabilen bir örgütün yaptıklarını iktidarsız bir gizli geyin kan donduran intikam hikâyesine indirmeye yelteniyor.

MEYDAN

Y“Afette Bile Eşitlenemedik”: Mersin ve Amed’de Kadın ve LGBTİ+ Örgütleri Neler Yapıyorlar?
“Afette Bile Eşitlenemedik”: Mersin ve Amed’de Kadın ve LGBTİ+ Örgütleri Neler Yapıyorlar?

Afet programlarında çalışan kişilerin toplumsal cinsiyet ve cinsel çeşitlilik hakkında bilgilendirilmesi, farkındalık düzeyinin artırılması elzem.

MEYDAN

YDepremin LGBTİ+sı: Antep Queer ile depremden sonra dayanışma ağları üzerine söyleşi
Depremin LGBTİ+sı: Antep Queer ile depremden sonra dayanışma ağları üzerine söyleşi

22 Şubat 2022 tarihinde Antep'te yaşayan LGBTİ+ öznelerin biraraya gelerek oluşturduğu bir topluluk olan Antep Queer LGBTİ+ Dayanışması ve Topluluğu'ndan Yusuf Gülsevgi ile söyleşi.

KÜLTÜR

Y“Gerçek hip-hop bu değil!” : Autotune, trap ve “görgüsüzlüğün” politikası
“Gerçek hip-hop bu değil!” : Autotune, trap ve “görgüsüzlüğün” politikası

Autotune’a olan bu şiddetli ve aktif nefretin arkasında efektin Siyahlıkla ilgili köklenmiş bilinçdışı yargıları sarsmasına ek olarak, ahenkli, yani rasyonel dünyada yeri olmayan ölçüsüzlüğe, abartıya yönelik tahammülsüzlük de vardır ve bildiğimiz gibi, abartı ve ölçüsüzlük kadınsı sayılan özelliklerdir.

Bir de bunlar var

7 Yaşındaki Trans Kız Çocuğun Davası Tüm Trans Çocukları Yakından İlgilendiriyor
Haykırışın Eli Kulağındaydı
5. Sınıfta Başörtüsü ve Söylenemeyenler

Pin It on Pinterest