bütün bayraklar yarıya insin. sema ölmüş. helvası filan da yapılmayacak belki sema'nın.

MEYDAN

Requiem for a Dream Yahut Kürt Sema Zincirinden Boşandı

 


– cezaevinden çıktığında seçmişti hani. öleceğini biliyordum ben.
– ne zaman çıkmıştı?
– kışın. ocak – şubat gibiydi. soğuklarda parkta kalıyordu. eve gitmek istemiyordu.
– sen neden ölmeyi tercih ettiği izlenimine kapıldın?
– tekrar sermaye olmak istemiyordu sanırım. parkta kalmayı tercih etmişti.
– senin yanına gelmek istemek, sermaye olmayı istemek değil mi?
– benim hiç o kadar güzel kızım olmaz ki. benim kızlarım hep sorunlu, çirkin, bir yerleri sakat, yırtık… yani benim hiç ele gelir güzel bir kızım olmadı.
– sen onu niye reddettin peki?
– reddetmekten ziyade… böyle eski pezevenkler filan… biz ona ev verdik, şunu yaptık, bunu yaptık filan deyince ben… kürt sema bir de çok zordu. gerçekten… özür dilerim sema, bütün kürtleri, türkçe öğrenemeyen bütün kürtleri herhalde bugün affettim.
– eskiden türkçe öğrenmedikleri için suçluyor muydun?
– okuma yazma öğrenmediği için suçlamıştım onu. bir arkadaşım ona, tabi beyaz bir türk olarak okuma yazmanın ve türkçenin ne kadar önemli olduğunu, nasıl bir kibirse, “onlar”a dil öğretip, onlara yani… dil öğretip… toplumun içine… çünkü translık çok daha belirleyici bir şey bence kürtlükten. kürt bir travesti, zor yaşayan bir travestidir. bunu bilirim. çünkü sema bir de… sanırsam batmanlıydı. tam emin değilim. ama dindar bir ailenin çocuğuydu. çok küçük yaşta bağlanarak ahırda tutulmuş.
– kendisi de müslüman mıydı?
– evet. müslümandı. hırsız ve gaspçıydı. uzun yıllar bir taksici bunun parasını yedi. ama taksici ona türkçe de öğretti. dövüyordu her gün. sanırsam o dayağı seviyordu. aynı şeyleri içiyorduk zamanında. bu da bir bağ yani. kafalarımız birdi ama dilimiz aynı değildi.
– anlaşmakta zorluk çekiyor muydun peki?
– sanırım ben kimseyle anlaşmakta zorluk çekmiyorum. kürt sema’yla da zorluk çekmedim ama… kürt sema’yla herkes anlaşmakta güçlük çekerdi herhalde. sermaye olmaktan başka çaresi yoktu. çünkü ev tutmayı bilmezdi. yeterince itibarı yoktu. hep birilerinin yanında kalmak zorundaydı. birileri bir şeylerini almış hep onun. paralarını yemiş yıllarca. erkekler, travestiler… ben sema gibi birilerinin parası nasıl yenir bilmiyorum ki. aslında sema gibilerinin parası bana pek nasip olmaz. çünkü o parayı yemek için başka bir dil bilmek gerekiyor.
– tek vicdan meselesi değil yani…
– vicdan yok o dilin içinde. ankara’da bir kaç travestinin parasını yediğini duydum. ama son döneminde ona “bağışlanan” evde kirasını ve elektrik faturasını ödeyemediğinden dolayı antalya’ya kaçmış. kürt sema, rahatsız edici şekilde güzeldi. çok başka güzeldi hani… translar evinde o kadar güzel bir şeyi de istemez. çünkü kimin evine giderse, mutlaka ondan daha güzel olacaktı.
– senin reddetme gerekçelerinin arasında bu yer almıyor herhalde?…
– haha… bu o değildi. gücümün yetmeyeceğini biliyordum sema’ya. çünkü erkeklerle filan ilişkileri daha farklı. daha iyi kavga ediyordu. daha doğrusu, daha iyi kavga ettiği biraz şüpheli ama gözü karaydı. bilemeyeceğin bir şey. cezaevi kültürünün olması lazım. cezaevinden yadigar bir çizgi edinmiş olmak lazım.
– barış’ta da yok mu aynı sorun?
– yok. barış’ta cinsel bir çekim vardı ama hani. başka bir çekimle geldi barış. cinsel cekicilik, bir çok şeyi affettiriyor. kürt sema’yla bir cinsel çekimimiz yoktu. kürt sema lezbiyenliği filan kabul edecek bir kadın değildi ki. bildiği bir şey değildi hani… suçla kurduğu ilişki farklıydı. belki onunki daha doğru. bilmiyorum ama…
– neydi o kurduğu ilişkideki fark?
– uzun yıllar gasp ve hırsızlık yaptı. kötü bir telefon için bilmem kaç sene yattı. çıktı, yeniden girdi filan… cezaevinden arkadaşları söylerdi. cezaevinde de kızları soyarmış. çünkü buna hiç para getiren olmazdı muhtemelen. evet. olmamıştır… ondan sonra… derneklerde de çok sevilmezdi. almak istemezdik hani… bir kere türkçe bilmiyordu. ne işimize yarayacaktı ki? lgbt ve trans aktivizmi, öyle bir aktivizm değil. ingilizce bilme zorunluluğu olan bir aktivizmde türkçe bilmeyen bir kadın ne işe yarayabilir ki? vasıfsızlığın dibi…
– ama referans yerine geçerdi pembe hayat için. “bakın şöyle de bir transımız var bünyemizde” diyebilecekleri… olmaz mıydı?
– pembe hayat bu tür transları sevmezdi. ben severdim. “ben pembe hayat’ım” dediğim günler, “pembe hayat benim” dediğim günler, bu grupla zaten çok çalıştığım için başıma da bir çok şey geldi sonradan. başka bir kürtten, başka bir sıkıntı yaşadım hani. bilmem… ölmüş işte… ölmeseydi belki ailesi öldürecekti. devlet zaten onu hesaplarına dahil etmemişti. trans camiası desen, çoktan gözden çıkarmıştı.
– onların işini mi kolaylaştırmış oldu?
– bazen yaşamak için inat etmek o kadar zor ki. ailenin inadına, devletin inadına, camianın inadına yaşamak, ayrı bir gücü gerektiriyor. ayık yaşayamıyorduk sema’yla. ayık yaşayınca yüreğimiz çok sızlıyordu hani. her yerimiz sızladığı gibi, yüreğimiz de sızlıyordu. taş içti sürekli. bende üç gün kaldı. üç gün bana çok iyiydi. sonra kapıyı kilitlemem gerektiğini farkettim. sema gelirken delikten bakardım. sanırım bütün translar aynı şeyi yapıyordu. “sema geliyor…” o kadar kışkırtıcı bir güzelliği vardı ki, evet dil bilmiyordu ama çok güzeldi. cenazesini kimler aldı bilmiyorum. aldılar mı ya da… alacaklar mı veya… aile almayacak. uzun süreli bir sevgilisi vardı. erkek. cezaevinde beş kuruş göndermemişti. o da almayacak. parasını yediği bilinen, ya da düşünülen, ya da sema’nın sözünü ettiği için bildiğimiz bir çok travesti var. bir çok diyorum işte… onlar da cenazeyi almayacak. çünkü aslında, onlar alacaklı olanlardır. açılıp bakıldığında defterler öyle yazar. son dönemde türkçe’yi ilerletmişti. cezaevinde türkçe öğrenmeye zorlanmış. herhalde kürt translar kendi aralarında da fazla kürtçe konuşmazlar. zaten bir başka dil daha öğrenmek zorundasın. lubunca… öldü işte… üzülecek miyim? yok. cenazeyi almaya gidecek miyim? yok. üç kulhü, bir elham okuyacak mıyım? hayır. babama bile yapamadım bunu. denedim babamda, olmadı. elham, yarıya kadar gidebildi. sonunu bulamadı. niye babamda elham okumaya kalktığımı bilmiyorum ama öldüğünde öyle hissetmiştim. hani “bir elham okuyayım bari” demiştim. okuyamadım. bitmedi. yarıda kaldı. kulhü’ye geçemedim. gerekli bir şey olduğu fikrinden, elham’ın yarısında uzaklaştım.
– “allahım sen mevzuyu biliyorsun” da yeterli olabilirdi.
– sanırsam öyle yaptım.
– bence cenazesine gitmelisin.
– param yok. antalya’da olacaktır herhalde. hiç ilişkim yok; kimler gömecek?… nereye gömülecek?… kimsesizler mezarlığına mı gidecek?… artık kimseyi defnedebilecek gücüm kalmadı. bir cesetle daha temas etmek, konuşmak… son yolculuğunu benimle yapsın istemiyorum. artık bu kişi ben değilim. üzgünüm sema. ben de sattım seni.
– sanırım ben, travesti ölümlerini sıradan bir habermiş gibi görmekten vazgeçmedim. çünkü hep, benim tanımadığım, hakkında konuşulan ölüyor. tanıdığım biri olsaydı o şoku daha mı şiddetine uygun hissederdim emin değilim.
– ben de öyle sayılır. şok geçirmedim. böyle gizli bir matem havasına yattım. benden beklendiği kadar bir şey üzüldüm. çünkü sema’yla vakit geçirdim. sema’yla aynı adamın karısı da olduk bir dönem. daha doğrusu düşürdüğüm bir baronu, sema’yla paylaştım. sema hep birinin yanına yerleşmek istiyordu. hiç hükmünün geçtiği bir mekanda olmadı. gençti zaten. otuz yoktu. küçük yaşta trans alemine girmişti, öyle biliyorum.
– kaç yıldır tanışıyorsunuz aşağı yukarı?…
– bilmem. yani yılı ben de hesaplayamıyorum. sema’nın yaşını hesaplayabildiğim de şüpheli.
– ailesi niye bağlıyormuş bunu peki?
– ibne olduğu için?
– ne olduğu için?
– ibne… ibne de değildi sema. kadındı.
– ama ibne olmanın cezası farklı değil mi?
– öldürmemişlerdi bunu. düzelecekti belki.
– düzelsin diye yapıyorlardı.
– evet. sonra birisinin kaçmasına yardım ettiğini hatırlıyorum. annesi miydi?… yok. yengesi. ahırdan kaçmasına yardım etmiş. başka bir ahıra… hep bağlanarak yaşadığı için…
– nasıl kurtulmuş peki?
– hafızam beni aldatmıyor ya da uydurmuyorsam şayet, abisinin karısını seviyordu… o yardım etmişti.
– bağlı yaşamış olmasının ne gibi izleri vardı, senin gözlediğin peki? buna dair bir şey söylemek üzereydin sanki…
– evet. ondan sonra cezaevine bağlı yaşadı. ondan sonra bir trans pezevenge , ondan sonra bir erkeğe bağlı olarak yaşadı. hep bağlıydı. ipi vardı yani sema’nın. ipinin yettiği kadar gidebiliyordu. en son cezaevinden çıktığında kimseye bağlanmak istememiş anlaşılan. kimse onu herhangi bir yerinden bağlayamayacaktı. parkta yatmayı tercih etmişti. sonra eski arkadaşları, başak, benim onunla konuşmamı istedi. bir transla birlikte kalması için. ben ikna etmiştim herhalde sema’yı.
– aranızda problem olmuyor muydu aynı barona aşık olmak?
– yo. taşı ben içiyordum, sema sevişiyordu. benim tercih ettiğim bir şeydi. aslında ben de sermaye olarak kullandım onu. ben de etini yiyenlerdenim. bir daha hiç bir kürt’e türkçe öğretmek istemiyorum. sema’nın türkçesini düzeltmeye çalışırdım hep. sema o yüzden suskun gibi dururdu. anlamazdı bir çok cümleyi. oradan çok tatlı gülümserdi. ben o gülümsemenin salaklık olmadığını bilirdim. o gülümseme aslında, “ben senin ne konuştuğunu anlayamadım” gülümsemesiydi. hatta birazcık anladığında, gelip öpebilirdi. ama hani, o gülümsemenin salaklık belirtisi olmadığını bilirdim. o gülümsemenin, “söylediğin bu şey, bana ulaşmadı, o konu buraya, bana gelmedi”… zaten o gülümseme ve sürekli dinleme hali, ve cümleleri tekrarlama hali… her cümleyi mutlaka tekrarlar, yavaş yavaş konuşurdu. son dönemi böyleydi. yavaş konuşarak ve cümlelerini tekrarlayarak… düzgün söyleyip söyleyemediğini kontrol etme isteğiyle ilgili bir şeydi bu. baktı problem yok, sonraki cümleye geçerdi. keşke ikimizin içinde yaşayabildiği bir dünya olsaydı sema’yla. maalesef yokmuş. sebebi sadece dil sorunu değildi. kadınlık sorunumuz da bir değildi. çünkü sema, erkeklerle ilişki kurmayı çok iyi bilen bir kadındı aslında. anlayamadığı bir sohbetin içinde olduğu için bütün enerjisini, kadınlığına ve sevimliliğine kullanırdı. bu enerji… evimde bir çocuğa aşık oldu. çocuk çok erkek değildi. ben de sema’ya iyi gelebileceğini düşünmüştüm doğrusu. murat. ayda’nın oğlu. ayda’nın bir çok oğlu vardır. ankara’nın gençlerinin yüzde ellisi, ayda’nın oğlu ya da kocası olmuştur. benimkiler de ayda’nınkilerle teyze çocukları filan oluyor herhalde.
– murat’a aşık oldu…
– sonra murat’la ikisinin… feodal bir ilişki kurmaya çalıştı. murat onu hiç dövmemiş. dövmemesi çok rahatsız etmişti onu. murat’a gizlice, “bunu bir kere dövmen gerekiyor” demek istediğimi hatırlıyorum. sonra bana doğru bir cümle gibi görünmedi. yapmadım.
– peki, murat dövmedi ama sevdi mi?
– aslında ikisi de aynı anda cezaevinden çıkmıştı. ayrı ayrı suçlardan. murat, gitar filan çalan bir herif işte. evin asi çocuğu filan… bir taraftan şiddet karşıtı. hiç trans dövmez herhalde. kadın dövmez ama sikişgen bir çocuk. sürekli sikişmek isteyen bir şey…
– yürümedi, öyle mi?
– yürümedi. kürt erkeklerini sevmiyordu sema. murat çok beyaz bir şehirli işte.
– belki murat, haberi aldıktan sonra bir şey yapmak istemiştir.
– istememiştir.
– neden öyle düşündün?
– ay ölmüş ya. ailesi de istememiştir. dernekler de istemiyordur muhtemelen.
– eskiden sevgiliymişlerse…
– ankara’nın bilmem kaçta kaçı sema’nın sevgilisidir. bunu niye böyle hesaplıyorsun. çünkü aşk kadınıydı.
– elbette normal olan, ankara’nın bilmem kaçta kaçının cenazeye sahip çıkmasıdır.
– evet ama gitmeyecekler. ben bile gitmiyorum. sadece hakkını vererek hüzünlenebilsem yeterli sayarım. çünkü kullandığım madde, hüzünlenmemi engelleyen bir şey hani. çok mutluyum yani. pıt kullandım. üzülemeyecek haldeyim. üzülmem gerektiği için elimden geleni yapıyorum. bu, durumumu haysiyetsizleştiren bir şey değil mi?
– yo. bence gayet yerli yerinde duruyor. kendini bunun için suçluyorsan diye, seni rahatlatmak için söylemiyorum.
– sema’yla üç gün yaşadık biz. sonra evden kovdum sema’yı. intihar eden diğerlerini kovduğum gibi. evden kovduğumda, öleceğini biliyordum. üzerinden bir altı yedi ay geçti ayrıca. öyle işte. sema öldü. cürümü insanlar da sevmiyordu sema’yı. ben bir transım tabi. öldürülebilirim. dayak yiyebilirim. hastaneye kaldırılabilirim. sema gibi ölebilirim. ben hayatı fazla seviyorum herhalde. kızlarla çarka çıktığımda sürekli sürekli kızlara, “öyle durulmaz. bak biri vurur kaçar. arabayı siper gibi kullanmalısın.” arabaların yanlarında duruyoruz ya… “bak onunla boynundan biri çeker…” öldürülmeyelim diye, bu rezilliği biraz daha çekelim diye, biraz daha uzatalım diye… öldürülmek niye bu kadar korkutuyor ki herkesi?… beni en azından… kendim ölmekten korktuğum gibi ölmeme isteğimi başkalarına bulaştırıyorum. “sakın ölürsün, sakın öldürülürsün…” niye dünyayı bu kadar seviyorum ki? beni dünyaya bağlayan bu şey ne? sik mi?
– bana bulaştırıyorsun mesela…
– neyi?
– ölmeme isteğini…
– sende de mesela… kemoterapi alırken çok mutlu olduğunu söylemiştin. niye bu kadar mutluydun? niye ben bu kadar korkuyorum ki? bu kimin korkusu? beni hayata bu kadar bağlayan ne? ben de onu hesaplamaya çalışıyorum. bazen inatlaşmanın yaşamaya devam etme gerekçesi olduğunu biliyorum. neden ki? kimin için bir de? sebepsiz bir yaşam ya benimki… valla bak… sema’nınkinden ne farkı var? dünyaya insanlar nelerle bağlanıyor? çocuklarıyla, karısıyla… annesiyle…
– sevgilisiyle…
– sevgilisiyle bağlanıyor… şirketiyle bağlanıyor…
– bu nedenlerden hiç biri sende yok.
– niye bu kadar dünyayı seviyorum? dünya düzelsin, barış olsun filan gibi hayallerim bile var. bu kadar kavgayı seven birisi olarak… barış olunca benim kavga etme nedenlerim ortadan kalkmış mı olacak?
– barış dediysek, sizin meselenizi halledecek bir barış demiyoruz zaten…
– benim tanıdığım tek barış, bizim barış. onun adını biz koyduk zaten. yasin ismiyle seks işçisi olunmaz.
– bütün bayraklar yarıya insin. sema ölmüş. helvası filan da yapılmayacak belki sema’nın. nereli olduğunu bile hatırlayamadım sema’nın. ne kadar severmişim. zaten türkçe’si yoktu ki. hadi allahaısmarladık…

 

 

 

Ana görsel: Asad Faulwell. “Cezayir Kadınları” serisinden bir detay.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

ENGLISH

YMurderers Of My Penis
Murderers Of My Penis

My dear family, all my lovely friends, comrades, lovers and ex-lovers and fuckbuddies—stay away from my dick.

ECİNNİLİK

YPenisimin Katilleri
Penisimin Katilleri

Canım sevgili ailem, sevgili bir tane arkadaşlarım, yoldaşlarım, sevgililerim, eski sevgililerim, fuck buddy'lerim, kutsal sosyal toplumda varlığımı belirleyen sikimden uzak durun. Rahat bırakın garibimi.

MEYDAN

YBen Katliamın Tanığıyım
Ben Katliamın Tanığıyım

İmdat dilemiyoruz. Savaşmayacağız! Tıpkı o çocuklar gibi biz barış istiyoruz. EDİ BESE!

KÜLTÜR

YGani Amsterdam’da
Gani Amsterdam’da

Kadın olmayınca tabi ki sorun da olmuyordu. Bana göre kadınlık sorunlarını kadınlığı yok ederek ortadan kaldırmışlardı. Benim gördüğüm Amsterdam buydu.

Bir de bunlar var

Güzel İllüzyonlar, Acı Gerçekler: Setlerde Mobbing ve Bizim Kızlar
Katılımcı Bir Klinikten Alınacak Dersler: Feminist Kadın Sağlığı Merkezlerinde Mimari ve Kürtaj
İş kazası mı kaderden çıkar yoksa kader mi iş kazasından? 

Pin It on Pinterest