İlkokul çağındaki çocuklar, süper kahraman ya da masal yaratıkları aracılığıyla anneyi kurtarabileceğini düşünürken yaş ilerledikçe olanların tümüyle kendi suçu olduğuna inananların sayısı çoğalıyor.

MEYDAN

Kadın Cinayetlerinden Sonra Çocuklar

Kadın cinayetlerinin pek konuşulmayan bir yanı var: Annesi, babası tarafından öldürülen çocukların akıbeti. İlk baskısı 1993’te yapılan ve 2000’de yeniden yayınlanan, “Baba Anneyi Öldürdüğünde” (When Father Kills Mother) başlıklı kitaptan bir derleme bu yazı. İngiltere’de yayınlanan kitap belli bir okuyucu kitlesini hedefleyerek yazılmış: Cinayetten sonra çocuğun sorumluluğunu alan yetişkinler, sosyal görevliler, avukatlar, çocuklarla çalışan psikologlar, psikiyatristler ve bu trajediyi yaşamış yetişkinler.

 

Neredeyse teknik diyebileceğimiz bu kitabın yazarları 400 çocukla çoğunlukla cinayetten hemen sonra görüşme yapmış. Bu çocukların 160’ı 15 yaşın altında. 2000’lerin başında bu konuda yapılmış çalışma sayısı çok az ve bu rehber/kitap alanın önde gelen çalışmalarından. Ana malzemesi de kendinden önceki akademik çalışmalar değil, bizzat çocukların tanıklıkları ve bizim bu tanıklıklardan öğreneceğimiz bazı şeyler var.

 

Önceden Açılmış Yaralar

 

Görüşme yapılan çocukların her birinin hikayesi apayrı. Cinayet gününden, yetişkinlik çağına erecekleri yıllar sonrasına dek upuzun bir trajediden bahsediyoruz. Her şeyden evvel belirtmek gerekiyor ki, sonu cinayetle bitecek bir ilişkinin yaşandığı evde, aile içi şiddetin görülme ihtimali çok yüksek. Az sayıda cinayet, birdenbire, öncesinde hiç bir işaret vermeden geliyor. Yani önceden de açılmış yaralar var. Aile içi şiddete şahitlik eden çocuklar, şiddetin çatışmaları çözmek için kabul edilebilir bir yol olduğuna dair ön kabullerle hareket ediyorlar. Cinayetten sonra onları bekleyense, boylarını kat kat aşacak büyüklük, ağırlık ve derinlikte bir dizi değişiklik, yeni bir kimlik ve yeni bir hayat.

 

Bazı çocuklar okul dönüşü evin önünde ambulans ve polis araçlarını görünce haberdar oluyor cinayetten. Bazıları, bazen günler sonra gazeteden öğreniyor ne olduğunu. Cinayete engel olmak için kendisi de yara alan var,  izin verilmediği için yerlerinden kıpırdayamayan, uykusundan seslere uyanan da. Cinayeti bizzat görenlerin adli süreçte tanıklığına başvuruluyor. Her hikaye değişse de, yapılan görüşme sayısı arttıkça yaş gruplarına göre bazı benzerlikler öne çıkıyor. Benzerliklerden önce, istisnasız hepsinin yaşadığı, kendilerini bir anda içinde buldukları somut bir durumdan bahsetmek lazım: Bu çocuklar, sadece anne-babalarını değil, evlerini, arkadaşlarını, bazen okullarını, kısmen akrabalarını kaybediyorlar. Bazı durumlarda kardeşlerinden de ayrılıyorlar. Çocukların bakımlarını çoğunlukla akrabalar, (genelde annenin yakınları) üstleniyor ve bunun olmadığı durumda devreye sosyal hizmetler giriyor.

 

“Olanları Engelleyebilirdim”

 

Duygu dünyalarındaki değişimler, yaşlara göre ayrılıyor. Mesela beş yaşın altındaki bir çocuğun olanları, yaşadıklarını kavraması kolay değil ancak bu yaş civarında çocuklar ölümün geri dönülmezliğini biliyorlar. Beş yaşından sonra çocuklar kendilerini başka birinin yerine koyabilme yetisine sahipler. Dolayısıyla “olanları engelleyebilirdim” gibi bir kanı geliştirerek belirgin bir suçluluk duygusuna kapılıyorlar. Yaş ilerledikçe bu suçluluk duygusunun arttığı da gözlemlenmiş. İlkokul çağındaki çocuklar, süper kahraman ya da masal yaratıkları aracılığıyla anneyi kurtarabileceğini düşünürken yaş ilerledikçe olanların tümüyle kendi suçu olduğuna inananların sayısı çoğalıyor.

 

Travma sonrası stres bozukluğunun neden olduğu bir dizi belirti, yine beş yaş altındakilerde yürürken emeklemeye geri dönüş, iştah kaybı, yatak ıslatma, okul başarısındaki dramatik gerileme, aşırı hareketlilik, uyku bozuklukları ve kabuslar olarak sıralanıyor. Bu durumda olan bir çocuğun oynadığı oyunlar neşesiz, sürekli tekrarlara dayanıyor ve bir sonuca varmıyor. Oyuncak bir araba düz bir zeminde kaydırılarak sürekli aynı duvara çarpıyor mesela.

 

Travma sonrasında gözlenen davranış değişikliklerinden yola çıkarak benzer nitelendirilebilecek bazı diğer durumlarla karşılaştırmalar yapılmış kitapta. Mesela çocuklar tıpkı büyükler gibi doğal afetlerden korkuyorlar, oysa aile içi şiddetin doğal bir afetten çok daha yıkıcı etkileri var. Her iki ebeveynini de kaybeden bir çocuk sadece ülkesinde savaş yaşayan, bir savaş marifetiyle hayatı darmadağın olmuş çocuklarla benzerlik gösteriyor verdiği tepkilerde.

 

Aile yakınlarının çocuklara sahip çıktığı durumların çarpıcı bir ortak özelliği var. Cinayetten kendileri de etkilenmiş, travmatize olmuş aile bireyleri çocuklarla ne olduğunu konuşmamaya meylediyor. Konuşulursa durumun daha kötüleşeceğine, çocuğun “adı üstünde çocuk” olduğuna, bir şeyin farkında olmadığına, farkındaysa bile hemen unutacağına inanılıyor. Oysa olan bu değil, çocuklar çok şeyin farkında. Yeni girdikleri sosyal çevreden de saklanan bu durum, bir dizi olumsuz gelişmenin de önünü açıyor. Örneğin, çocuğun yaşadıklarından habersiz bir öğretmen okul başarısında sıkça görülen düşüşe engel olamıyor. Bütün bu çocuklar içinde önlerindeki hayatta en incinebilir durumda olma ihtimali yüksek bir grup var: Ailenin yaşı en büyük kız çocukları. Anneyle arasındaki ilişki diğerlerine kıyasla daha olgun bir düzeye vardığından cinayet ve annenin kaybıyla ilgili en çok sorumluluk duyanlar bu çocuklar.

 

İyileşme

 

Kitapta birtakım somut öneriler de var: Mesela olay yerinde bulunan çocuklar derhal tanıdıkları bir aile bireyiyle, bir komşuyla buluşturulmalı. Siren seslerinden mümkün olduğunca uzak tutulmalılar. Kardeşler mümkünse birbirlerinden ayrılmamalı, çocuklar en az üç ay süre takip edilmeli. Varsa soruları yanıtlanmalı, anlayabilecekleri biçimde açıklamalar yapılmalı. Yapılan karşılaştırmalar gösteriyor ki, bu süreçte soruları yanıtlanan, cenazeye katılan, yas tutmasına olanak sağlanan ve yeni evinde sevgiyle sarılanlar kayda değer bir iyileşme gösteriyor.

 

Bu iyileşme meselesi çok önemli, zira kitabın yazarları belirli koşullar sağlandığı durumda iyileşmelerin, hatta bazen hızla olabildiğini belirtmiş. Bu çocuklar için paramparça olmuş bir resim var. İnsanların ne kadar incinebilir durumda olduklarını çok erken yaşta görüp geleceğe ilişkin bir perspektif oluşturmakta zorlanıyorlar. Hayat her an altüst olabilecek, güven duyulamaz bir akış. Oysa hissettiklerini paylaşabildiklerinde ve yaşadıkları güvensizliğin ne kadar doğal olduğunu bir uzmandan duyduklarında hepsi ama hepsi bir rahatlama hissediyor. İyileşmeyle ilgili çok çarpıcı bir gerçek de anne yakınlarıyla kalanların daha hızlı gelişme gösterdiği.

 

Kitabın sonunda, bir benzerinin Türkiye için de geçerli olduğunu bildiğimiz bir değerlendirme var. Bu, kadın cinayetlerinden sonra hayatın çocuklar için nasıl olacağına dair kırılgan süreçlerle ilgili çok önemli bir de veri. Eğitim, sağlık, adalet mekanizmalarının, sosyal görevlilerin, polisin ve son olarak ailelerin birbirlerinden tamamen kopuk bir biçimde hareket etmesi her şeyi güçleştiriyor çocuklar adına. Kurumlar ve kişiler birbirlerinin güçlü ya da zayıf yanlarını bilmeden hareket ediyor. Çocuklar başlarına gelenleri sırasıyla bir bir yaşayıp, el ayak çekildikten sonra yeni hayatlarıyla başbaşa kalıyor. Önerilen sürece dahil olan her birimi yanyana getirebilecek, merkezi bir kriz yönetimi. Bunlara ek olarak vurgulanan önemli bir nokta da basın araçlarının haber metinlerinde kullandıkları dili yeniden, yeniden gözden geçirmeleri ve tüm yaptırımlara rağmen, çocukların adlarını kullanma alışkanlıklarından vazgeçmeleri.

 

Uzun Vadeli Çözümler Gerekiyor

 

Kadın cinayetleri, öncesinde görülen tüm işaretlere, alınabilecek önlemlere rağmen bir defa gerçekleştiğinde bunun bir sonuç olduğuna, cinayetin adli bir vaka olarak artık mahkemelere devrolunmuş bir dosyadan ibaret olduğuna hükmedebilir bazılarımız. Toplumsal bir sorun olarak bakıldığında bu gerçeğin ancak bir kısmı olabilir. Gerçek, geride kalan çocuklar için başka bir tarafta, gayet ağır bir biçimde devam ediyor. Hayat onlar için kılık değiştirmiş başka bir gerçeklikler silsilesi. Kadın cinayetlerini toplumsal bir sorun olarak ele aldığımızda, çocukları resim dışı bırakamayız. Burada derlemeye çalıştığım tüm verilerin gösterdiği gibi çocukların, onların yeni hayatlarında koruyuculuğunu üstlenen kişilerin, özellikle aile üyelerinin desteklenmesi gerekiyor. Bu destek alelusul olamaz. Kriz yönetiminde kullanılan araçların seferber edildiği, uzun vadeli çözümlerin uygulandığı yıllar alacak süreçlerin tartışılması gerekiyor. Ve bir yandan, tarafların yararlanabileceği literatürün oluşması lazım Türkçe’de. Bu yazıyı yazarken, özel olarak bu çocuklarla ilgilenen bir araştırma, kaynak arayıp hep elim boş döndüm aramalardan. Varsa ve yorumlar kısmında paylaşılırsa en azından bir başlangıç olabilir.

 

Kaynak: When Father Kills Mother, Guiding Children Through Trauma and Grief, Jean Harris-Hendriks, Dora Black, Tony Kaplan. Routledge, 2000.

 

Yazının görüntüsü, Lucien Freud, “Landscape with Birds.”

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

TARİH

YKarpuz Kabuğundan Taç
Karpuz Kabuğundan Taç

Maraton yüzen ilk kadın sporcu Canan Ateş, 1979'da katıldığı bir TRT programında yüzücülük kariyerini anlatıyor.

ECİNNİLİK

YAnnesi Amelya Hanım’ı Oynarken Adile Naşit
Annesi Amelya Hanım’ı Oynarken Adile Naşit

Annesi Amelya Hanım rolünde Adile Naşit kendi çocukluğuna bakıyor.

SANAT

YSöyleşi: Şövket Elekberova, Pıçıldaşın Lepeler
Söyleşi: Şövket Elekberova, Pıçıldaşın Lepeler

Sovyet Azerbaycanı'nın efsanevi ismi Şövket Elekberova'nın bu şarkısı neler anlatıyor?

ECİNNİLİK

YSanal Ev İşleri Sergisi: Sonsuz Patates
Sanal Ev İşleri Sergisi: Sonsuz Patates

Ne yapalım, nasıl yapalım da görünür hale getirelim ev işlerine gömdüğümüz zamanı? 

Bir de bunlar var

“Peki sen müslüman mısın?”
“Afette Bile Eşitlenemedik”: Mersin ve Amed’de Kadın ve LGBTİ+ Örgütleri Neler Yapıyorlar?
“Bayram Sokak, trans kadınların barınma ve hafıza mekânıdır, tarihimizdir.”

Pin It on Pinterest