Yazar Annie Ernaux ve yönetmen Céline Sciamma: İkisinin de eserleri toplumsal normların ağırlığının yanında, arzunun özgürleştirici gücüne de ışık tutuyor. Feminist olduklarını açıkça beyan eden iki sanatçı da kendilerini tamamen yaşadıkları zamanın mücadelelerine adamış durumda.
Niye burdasın? Bilmem. Sizin ülkedekiler birbirini öldürüp duruyormuş, ha? Bilmiyorum. Müslüman falan mısın? Bilmem. Vampir misin yoksa? Bilmiyorum. Ne zamandır burdasın? Neden burdasın?
Acıyla haz, istismarla seks ayrışmaz bir sarmal gibiymiş kafamda. Şimdi bu sarmalı çözüyorum.
Ah, babam nasıl anlatılır? Hiç bilemiyorum.
Uğradığım istismar, o kadar aleni, o kadar gündelikti ki, bunun istismar olduğunu anlamam on yıldan uzun bir zaman aldı.
Masamız, 90’ların sonunda, herkesin balkonlardan birbirine seslenip sohbet edebildiği bir mahallenin ortasına kurulu. Yüzleşme masamız mahallenin ortasında duruyor.
10 yaşındaki Nebi: “Çok güzel yaşamak istiyorum ama şimdi güzel değil, çok yoruluyoruz” diyor.
Geride bıraktığım yoldan, bana bırakılan anılardan, taşıdığımı yolda fark edeceğim hafızadan, köklerimdeki bellekten geliyorum.
Reddetmenin, düzenin içine sığamamanın, gerekiyorsa kaçmanın, başkaldırmanın, çeşit çeşit gitmelerin, çocuklarını dahi terk ederek gidebilmenin hikâyesidir Tante Rosa.
Düzgün bir babam olmadığına üzülmedim, üzülmediğimi sandım ya da. Bize yaptığı onca eziyet ve bu zulümden sağ kurtulabilmiş olma şükrü karşısında minör kalıyordu bir bakıma duygularım. Öyle sanıyordum ya da.