Bahça duvarından aşmışlar.

SANAT

İstanbul Kadın Orkestrası’yla Tanışmış Mıydınız?

Bir gece, barın birinde arkadaşlarımızla birlikte çok hoş bir müzik etkinliğine katıldık. Güzel bir kulak ziyafetinin hemen arkasından kaptırdık kendimizi müzik piyasasından konuşmaya. O burada çalıyor, bu grup şurada çıkıyor, şunlar bayağı yol aldı diye konudan konuya atlarken, ortak bir arkadaşımızın dahil olduğu İstanbul Kadın Orkestrası’ndan konuşmaya başladık. Ne yapıyorlar, ne ediyorlar diye meraklanmışken ben, bir erkek arkadaşımız: “Yahu adından belli, kadın orkestrasıymış” deyiverdi. Adından mı belli? Nesiydi belli olan? Müziklerinin kötü olduğu mu? Yoksa tutunamayacakları mı? Ertesi gün merakım beni harekete geçirdi ve orkestrayla iletişime geçtim. Söyleşi teklifimi şen şakrak kabul ettiler. Hem orkestrayı, hem kendilerini açtılar bana.

 

İstanbul Kadın Orkestrası (kısaca İKO diyorlar, çok da benimsenmiş bu kısaltma) 2016’nın 8 Mart’ında ilk kez sahneye çıkmış. Proje, bu tarihten evvel birkaç arkadaşın “Biz müziği seviyoruz, kadın dayanışması için ne yapabiliriz?” diye kendilerine sormasıyla başlıyor. “İstanbul Kadın Orkestrası kim?” sorusuna ise cevapları: Kadının toplumsal yaşamda uğradığı tüm haksızlıklara sahneden isyan eden kadınlar oldukları.

 

Orkestra 5 kadınla çıktığı serüvende şimdi 15 kişi. Klasik müzik enstrümanlarını da kullanarak etnik müzik yapıyorlar. Kısaca; bas gitar, klasik gitar, kemanlar, bağlama, obua, viyolonsel, erbane, yan flüt, davul, darbuka, akordion ve dört solistten oluşuyor. Orkestra’nın bir araya getirdiği kadınlardan sadece üçü profesyonel. Hatta aralarında orkestrayla müziğe başlayanlar bile var. Bol bol pratik yaparak hem kendilerini geliştiriyorlar hem birbirlerinin müziklerini tanıyorlar. Grubun yaş aralığından bahsetsem biyolojik yaştan çok ruh yaşlarını söylerim. Zaten ortak hissin yarattığı rengârenk halleri sahneye çıktıklarında kendini hemen belli ediyor. Çeşit çeşit eteklerle, kimi kot pantolon deri ceketle… Ekip çok dilli şarkılar söylemeyi tercih ediyor, hedef ise sadece kadınların ağzından yazılmış şarkıları söylemek. Örneğin konserlerine gidenler en çok Sezen Aksu’nun da söylediği “Ben annemi isterim” şarkısında coşuyor. Ayrıca eylemlerde sıkça duyduğumuz “Gelsin baba, gelsin koca, gelsin devlet, gelsin cop. İnadına isyan, inadına özgürlük.” sloganından besteledikleri şarkıya Kadın Marşı adı vermişler, sahnelerini bununla açıyorlar.

 

 

Orkestrada yer alan kadınların hayat hikayeleri de en az sahnedeki kadar renkli. Esra grubun solistlerinden ve kurucu üyelerinden biri. Orkestradan önce de çeşitli üzik eğitimleri yapmış ve müzik gruplarıyla çalışmış. Sahneye çıkmaya başladıklarında bu kadar çabuk geri dönüşler alamayacağını düşünmüş ancak ilk konserde kadınlardan gelen güzel enerjilerle orkestranın gelecek hayallerini daha çok kurar olmuş. Müzik haricinde bir gazetenin editörlüğünü yapıyor ve bir yandan müzik eğitimine yeni tadlar ekliyor.

 

 

Orkestranın diğer bir solisti olan Necla da öncesinde müzikle uğraşanlardan biri. Orkestra haricinde ilkokul öğretmenliği yapıyor. Profesyonel olmasa da müzik hayatının hep bir parçası olmuş. “Öncelikle beraber bir şeyler yapma niyetiyle başladık, zaman geçtikçe aslında ne kadar güzel bir şey yaptığımızı farkettik ve daha fazla ciddiye almaya başladık. Bu kadar erkek egemen bir toplumun içindeyken yapabilir miyiz diye sorduk, yaptık da.” Necla, her ne kadar kadın mücadelesi içerisinde yer alsa da orkestrayla kadınları daha iyi tanıdığını, sıkıntılarını, dertlerini daha derinden hissettiğini söylüyor.

 

Zeynep orkestranın bas gitaristi. Bir müzik grubunda uzun süredir sahne amirliği yapıyor. Müziğe başlaması orkestraya katılması ile paralel diyebiliriz. Bir arkadaşının kolundan tutup onu bas gitar almaya götürmesi ile uzun zamandır düşündüğü entrümanı almış. İlk zamanlarında orkestranın menajerliğini üstlenen bir arkadaşının bas gitariste ihtiyaç olduğunu söylemesi üzerine gruba girmiş. Orkestra ile enstrüman çalma disiplini kazandığını ve gruba karşı sorumluluk duygusunun arttığını söylüyor.

 

Hitoko grubun yeni üyelerinden biri. Akordiyonu ile dört yıl önce Türkiye’ye gelmiş ve sokaklarda müzik yapmış. Burada tanıştığı müzisyen bir arkadaşının tavsiyesi ile orkestraya katılmış. Daha önce etnik müzikle ilgilenmemesine rağmen şimdilerde şarkılara kendisi de yorumlarını ekliyor.

 

Sena grubun en genç üyesi. Yıllarca davul çalmak istemiş ama hep birgün çalarım diyerek enstrümanını ertelemiş. Daha küçük bir entrüman ile devam etmeyi planlamış ve videolar izleyip hocasıyla çalışarak darbuka çalmaya başlamış. Hocasının bir arkadaşından gelen teklifle orkestraya katılmaya karar vermiş. “Ben çalışıyordum ama çalabildiğimi düşünmüyordum. Hocam ve orkestradaki kadınlar bana bunu yapabileceğimi söylediler, bir prova aldık ve sonrasında beni resmen sahneye attılar. Çocukluğumdan beri en büyük hayalim sahnede davul çalmaktı ve ben aslında bu hayali gerçekleştiriyorum” diyor.

 

 

Dilek orkestrada bağlama çalıyor. Teklif ilk geldiğinde hiç düşünmeden abul edenlerden. En başından beri güzel şeyler olacağına inanmış ve bunun da karşılığını aldığını söylüyor. Ekiple provalar yapmak sahneye çıkmak onun için hayata biraz ara vermek aslında, kadınlar için güzel olanlara daha önem vermek sonrasında da.
Gönül, ekipteki öğretmenlerden biri, çaldığı yan flütle ekibin amatörünün amatörüyüm diyor. Güzel bir ekibin parçası olmayı terapi gibi değerlendiriyor. Her kadın gibi içimizdeki kaosla yüzleşiyoruz ve onu yenmek için çalışıyoruz bu bana iyi geliyor diyor.

 

 

Gönüllülük esaslı çıktıkları yolda yanyanalar ama hâlâ eksikleri var. İhtiyaçları olan enstrümanı çalan kadını bulmak bazen uzun zaman alıyor. Sadece sahne önünde değil sahne arkasında da çalışan kadınlara ulaşmaya çalışıyorlar. Esas amaçları ise kadınlara ilham olmak. İçlerinde ilk defa sahneye çıkmış, ilk defa kabuğunu kırıp tartışmaya dalmış, enstrümanıyla daha fazla vakit geçirmeye başlamış kadınlar var. Orkestra her gün biraz daha olgunlaşıyor. Sadece müzikal anlamda değil, kişisel olarak da. “Kadınların içindeki bastırılmış duyguları, kendileriyle kurdukları sınırları kaldırabilsek bu çok önemli bir adım olurdu. Eğer bu ilhamı onlara ulaştırabilirsek belki hayattaki duruşları sağlamlaşır, hayattan aldıkları haz artar. Kalabalığın karşısında dimdik ayakta, yanyana durunca özgüvenleri tazelenir” diyorlar. Geçirdiğimiz yılın zorluğu karşısında, bir orkestra etrafında toplanarak kendi yaratıcılıklarını hayata geçirmeyi hedeflemiş bu kadınlar. Bunca zorluğun yanında bir güzel orkestraları olsun istemişler, güzel kalsın istiyorlar. Projelerine katılmak isteyenlere de kapıları açık, meraklıları ekibe bekliyorlar. Bilginize.

 
 

Ekibi şuradan takip edebilirsiniz.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YBetül Celep 23 Gündür Direniyor
Betül Celep 23 Gündür Direniyor

Betül Celep, duyan ya da duymayan, yanına yaklaşan herkese sabırla anlatıyor direnişini. Bir kişi bile dinlese, anlasa kâr.

Bir de bunlar var

Duvarlara Çarpa Çarpa: Violette Leduc’un Hikayesi
Knock, Knock, Neo.
Yazar James Baldwin Türkiye’de

Pin It on Pinterest