Yanlışları doğru yapmanın yolu, hakikatin ışığını üzerlerine tutmaktır.

TARİH

İda İsminde Bir Kadın

Dün Ida Wells’in doğum günüydü, belki Google anasayfasında kendisiyle karşılaşmışsınızdır. Rosa Parks, 1955’te Alabama’da bindiği otobüsteki koltuğunu beyaz bir adama verip otobüsün arkasına geçmeyi reddettiğinde, ABD’deki modern Sivil Haklar Hareketi‘nin sembollerinden biri haline gelmişti ya hani, bu direnişi ilk gösteren insan değildi elbette. Siyahların ABD’deki özgürlük ve eşitlik mücadelesinin en önemli isimlerinden Ida Wells, Parks’tan 71 yıl önce, 1884’te, 1. Sınıf bilet aldığı kompartımandan kalkıp kendi ırkından insanların oturduğu yere gitmesi söylendiğinde bu buyruğa uymuyor, otobiyografisinde anlattığına göre kendisini zorla kaldırmak isteyen kondüktörün “elinin arkasına dişlerini geçiriyor”. İki görevli kendisini sürüyerek götürmek zorunda kalıyor, beyaz yolcuların alkışları arasında.

 

Bu olay olduğunda henüz 22 yaşında olan Wells, demiryolu şirketini dava ediyor ve kazanıyor, ancak Tennessee Yüksek Mahkemesi yerel mahkemenin kararını tersine çevirerek Wells’in kazandığı tazminatı geri vermesine, üzerine de 200 dolar ceza ödemesine karar veriyor. Davayı nihai olarak kaybetmesine rağmen bu olay Wells’in yaşamındaki dönüm noktalarından biri oluyor.

 

tumblr_nrlij6T7Q51rqpa8po1_540

 

Ida B. Wells, 1862’de “derin Güney”in en derini Mississippi’de doğuyor, Lincoln’un ülkedeki kölelerin hukuki statüsünü değiştiren Özgürlük Bildirgesi‘ni imzalamasından bir sene önce. Bu şekilde kölelikten kurtulan ve ikisi de siyaseten aktif olan anne-babanın 8 çocuğundan en büyüğü. Siyahlara eğitim veren Rust College’dan mezun olarak öğretmenlik yapmaya başlıyor. Memphis, Tennessee’de yaşarken “The Free Speech and Headlight” isimli gazetenin patronlarından biri ve editörü oluyor. Burada böyle kuru kuru o oldu bu oldu diye tarih anlatıyoruz ama 25’ine bile gelmemiş bekar siyah bir kadının, bugün bile kiliselerine beyaz teröristlerin saldırıp katliam yapabildiği ve bunun üzerine hala Konfederasyon bayrağını indirmesek olur mu diye tartışmaların dönebildiği ABD Güneyi’nin Dibi’nde böyle bir şey yapabilmesi akıl almaz bir dirayet ve kendine güven, hepsinden fazla da cesaret gerektiriyordu.

 

Wells öğretmenlik işinden bir süre sonra atılıyor, siyahlara karşı şiddet, okulların sefaleti ve eğitim sisteminde ırkçılıkla ilgili yazılarından dolayı. Tam zamanlı gazeteciliğe başlıyor, odağı da siyahlara karşı giderek artan linç etme olayları haline geliyor. Bu sırada kendisi Memphis’te değilken gazetesinin olduğu bina yakılıyor ve geri gelmemesi söyleniyor. Wells de bundan sonra bugün evinin ören yeri olduğu Chicago’ya taşınıyor, birkaç kere de Avrupalılar’a durumu anlatmak üzere İngiltere’ye seyahat ediyor. (1895’te, yani 33 yaşında, Chicago’lu avukat Ferdinand Barnett ile evleniyor ve kendi soyadını da kullanmaya devam eden ilk Amerikalı kadınlardan biri oluyor. “Bende o göz var mı”nın insan vücuduna bürünmüş hali olduğu fotoğrafından epey açıkça anlaşılıyor aslında.) Linç olaylarıyla ilgili araştırmacı gazeteciliğe devam ediyor ve Southern Horrors: Lynch Law in All Its Phases [Güney Dehşeti: Tüm Safhalarıyla Linç Kanunu] derlemesini yayınlıyor.

 

Cover_Southern_horrors

 

Linç kelimesinin nereden geldiğini biliyor muydunuz? “Yargısız infaz”ı kanunlaştıran Lynch Kanunu’ndan geliyor. Ida Wells’e göre Amerikan Bağımsızlık Savaşı esnasında Albay William Lynch’in uygulamaya soktuğu bu kanun, sıradan vatandaşlara olay yerinde infaz hakkını tanıyordu. Kelimenin William değil, Charles Lynch isimli bir askerden gelmiş olma ihtimali de var, ama her halükarda 1780’ler Virginia’sında, yani Amerika’nın güneyinde ortaya çıkmış, New York gibi eyaletlerde de görülmekle beraber orada budaklanmış.

 

naacpposter

 

Wells, linç eylemlerinin kızgın bir kalabalığın anlık patlamasından ziyade, kağıt üstünde özgürlüğünü elde etmiş olan siyah ırkın her türlü ilerlemesinin önünü alma, mal, meslek ve söz sahibi olan veya rahat bırakılsalar olabilecek siyahları terörize etme amacı taşıdığını her zaman söylüyor:

 

“Özgürlüğünün ilk on beş senesinde, siyah insan maskeli güruhlar tarafından oy vermeye çalıştığı için öldürülüyordu. Bu sebeple yapılan linç, kamuoyu nezdinde popülerliğini yitirdiği için bu cinayet biçimini yeniden gerekçelendirmek gerekti. Siyah adama yöneltilen yeni suçlama beyaz kadınlara saldırmak veya saldırı teşebbüsünde bulunmak [not: saldırı burada tecavüz yerine kullanılıyor]. Bu suçlama haksız olduğu kadar iğrenç, ve dünyanın gözündeki haklılığımızı azaltarak ırkın ismini lekeliyor.”

 

Medya, polis ve yargı kontrol edilmeden şiddet üzerindeki tekel nasıl kurulacak? (esselam ya Sosyoloji101 2. ders)

 

“Bu suçlamalarda bulunan erkekler saldırgan güruhları ya harekete geçiriyor ya da bizzat bu grupların başını çekiyorlar. Zenci hayatını ucuz bulan, telgraf tellerine, gazetelere ve dış dünyayla tüm diğer iletişim yollarının sahibi olan ırkın mensupları bunlar. Zenciyi olabildiğince siyah resmederek linci haklı çıkaran haberleri yazıyorlar ve bu haberler basın dernekleri ve dünya tarafından sorgusuz ve araştırmasız kabul ediliyor. (…) Maskeler çoktan bir tarafa atıldı, günümüzün linçleri gün ışığında yapılıyor. Şerifler, polis ve eyalet yetkilileri kenara çekilip işin iyi yapıldığından emin oluyorlar. Jüri çoğu zaman linçte yer alanlardan oluşuyor ve “jürinin tanımadığı kişilerin elinde ölüm” kararı çıkıyor. Linçlerin sayısı arttıkça linç edenlerin zalimliği ve barbarlığı da artıyor. Medeni Amerika’da bu yılın ilk altı ayında üç insan diri diri yakıldı. Yarım senede yüzden fazla insan linç edildi. Asıldılar, yaralandılar, vuruldular ve yakıldılar.”

 

1898’de, Güney Carolina Lake City’nin postane müdürünü linç ederek öldürenler hakkında federal soruşturma açılması için Başkan McKinley’e yazıyor ve lincin suç olarak tanınacağı kapsayıcı bir yasa talebinde bulunuyor:

 

“Medeni dünyanın Amerika Birleşik Devletleri dışındaki hiçbir yerinde, tüm medeni ve siyasi haklara sahip olan erkekler 50-5000 kişilik gruplar halinde silahsız ve tamamen güçsüz tek bir kişiyi avlamak, vurmak, asmak veya yakmak üzere hareket etmiyor. Yurtdışındaki vatandaşlarını korumaya gelince bu kadar güçlü olan bu ülkenin, içerideki vatandaşlarını korumakta aciz kaldığına inanmayı reddediyoruz.”

 

Böyle bir yasa çıkmıyor tabi. Böyle bir yasa çıkmadığı gibi sonraki 20 senede binlerce linç olayı daha oluyor. 1921 yılında Tulsa, Oklohoma’da beyaz bir kızın siyah bir gencin saldırısına uğradığı (hiçbir zaman araştırılmayan ve kanıtlanmayan) dedikodusuyla “ateşlenen” olaylarda yaklaşık 300 kişi öldürülüyor, siyahların hastaneleri, evleri, işyerleri yakılıyor. Bu olay ne medyada, ne tarih veya ders kitaplarında yer alıyor. 1996’da araştırmasına başlayan bir devlet komisyonunun 2001’de yayınladığı raporun önerdiği tazminat ödenmediği gibi, olayı takip eden STK’lardan birine tehditler yağmaya başlıyor: Orada değildim, hiçbir şey ödemeyeceğim. Tulsa’lı insanların bile birçoğunun bugün böyle bir olay olduğundan haberi yok. Çok tanıdık hikayeler, ama özgür dünyanın liderine hiç yakışıyor mu?

 

Sistematik, kurumsallaşmış ırkçılıktan sınıf mücadelesine, medya ve tarih yazımı kontrolünden eğitimde fırsat eşitliği ve kadınların siyasi eşitliğine, verdiği mücadelelerin tümü bugün hala geçerli olan Ida B. Wells, öldüğü 1931 yılına kadar durmadan çalışıyor. Bize de şu sorunun cevabı kalıyor: Başkalarının tarihiyle neden ilgileniyoruz? Başkalarının tarihi bizim de tarihimiz olduğu için. İyi ki doğdun Ida Wells!

 

B_mCeakXEAAqVsT

 

Kaynaklar:

 

The Clarion-Ledger

Lynch Law, Ida B. Wells. History is a Weapon.

Jim Crow Stories, PBS

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YOrhan Pamuk’u Bezdirmişsiniz
Orhan Pamuk’u Bezdirmişsiniz

Orhan Pamuk, sırf yurtdışında başarılı diye eleştirilmekten (hâlâ) şikayetçi: “Romanın başarısını kendisine karşı bir silah olarak kullanıyorlar.”

KÜLTÜR

YKazuo Ishiguro ile Röportaj: Kurgu Sanatı
Kazuo Ishiguro ile Röportaj: Kurgu Sanatı

Edebiyat nobelinin yeni sahibi Kazuo İshiguro ile hayat hikayesi, ilham kaynakları, çalışma rutini üzerine yapılmış en kapsamlı röportajlardan biri.

ENGLISH

YIn Turkey, female patients bear brunt of misdiagnoses
In Turkey, female patients bear brunt of misdiagnoses

The common request shared by every woman I spoke to for this article was that they would be properly listened to.

Bir de bunlar var

Atlı Kadın Kütüphaneciler
Trans Tarihini Bilseydik, Trans Öfkesini Kucaklardık!: Sylvia Rivera’yı Hatırlamak
Bunları Yazmakla Çıldırmaktan Kurtulunur Mu?

Pin It on Pinterest