Oyun süresince oyuncular, sanatsal üretim süreçleri boyunca karşılaşabilecekleri etik ikilemlerle ilgili sorular üzerine düşünüyorlar.

SANAT

Good Deed Bad Deed: Fotoğrafçılar İçin Bir Kutu Oyunu

Bilsart’ta 30 Temmuz tarihinde son bulan Aşina sergisi, AB Çalışmaları Merkezi Derneği tarafından yürütülen Aşina projesi kapsamında üretilen altı sanatçı kitabını bir araya getiriyor. Bu kapsamda sergilenen eserlerden biri de İpek Çınar ve İpek Aşıkoğlu’nun ürettiği Good Deed Bad Deed isimli kutu oyunuydu. Fotoğraf alanında üretimlerine devam eden sanatçı İpek Çınar, aynı zamanda Orta Format’ın eş editörü, fotoğraf ve sanat alanında yazılar yazıyor. İpek Aşıkoğlu ise kişisel verilerin korunması ve ticaret hukuku alanında çalışan bir akademisyen. Ortak üretimleri olan Good Deed Bad Deed öncelikli olarak fotoğrafçılar için üretilmiş bir oyun. Oyun süresince oyuncular, sanatsal üretim süreçleri boyunca karşılaşabilecekleri etik ikilemlerle ilgili sorular üzerine düşünüyorlar ve bu ikilemlerde verdikleri kararların politik anlamlarını diğer oyuncularla tartışıyorlar. Good Deed Bad Deed’i oyunun yaratıcısı İpek Çınar ve İpek Aşıkoğlu ile konuştuk.

 

Geçtiğimiz sene Orta Format’ın davetiyle Velhasıl Fotoğrafın Niyetini Okumak başlıklı bir konuşma gerçekleştirmiştiniz. Good Deed Bad Deed’intohumlarının atıldığı bu konuşma, Orta Format’ın Youtube hesabından ve Bilsart’taki sergi alanında bulunun iPad üzerinden izlenebiliyor. Çok farklı alanlarda çalışan iki araştırmacı olarak bu başlıkta nasıl buluştunuz?

 

İpek Çınar: Oldukça farklı alanlarda çalışan insanlar olsak da İpek’le çok uzun yıllara dayanan bir dostluğumuz var. Bu dostluğu düşündüğümde zihnimde canlanan ilk şey “İpek, benim aklımda şöyle bir şey var,” (Adaşlığın güzelliği de bu cümlenin her ikimizin ağzından da çıkabilme potansiyeli) cümlesiyle başlayan ve saatlere yayılan, dipsiz, çoğunlukla da  uzlaşımsız tartışmalar oluyor. Birbirimizi besliyor, birbirimize iyi geliyor ve sinir oluyoruz. Bunun somut bir sonuç vermesi ise senin de bahsettiğin Velhasıl Fotoğrafın Niyetini Okumak konuşmasıyla gerçekleşti ilk defa. Uzun süredir niyet kavramını didiklemek, bu olguyu tartışmaya açmak istiyordum; eş editörü olduğum Orta Format’ta, bu olguya odaklanan bir konuşma dizisi hazırlamaya karar vermiştik. O dönemde, Orta Format’ın diğer eş editörleri Şener Soysal ve Eda Yiğit’ten sonra bu olgu üzerine en çok İpek’le tartışmışızdır herhalde. Niyet olgusundan kıvılcım alan ve politik doğruculuk, kimlik, niyetin hukuki altyapısı, niyetin kalitesi gibi alanlarda parlayan uzun tartışmalardı bunlar. Bir noktada da bu tartışmaların artık meyvelerini vermesi gerektiğini düşündük ve bütün bu tartışmaları bir konuşmaya dönüştürdük. Niyet aslında epey muğlak bir sözcük, her yana evrilebiliyor. Ancak hukuk gibi oldukça yekpare görünen ve çoğunlukla yazılı olarak kaydedilmiş kurallar arasında bu kavram nasıl ele alınmış, bunu görmek benim için çok ilginçti. 

 

İpek Aşıkoğlu: Velhasıl Fotoğrafın Niyetini Okumak konusunda buluşmaktan ziyade başlığı bulmak ve uzun süreli tartışmaları en nihayetinde süzüp bir konuşma olarak sunmak biraz daha anlatılası bir konu. İpek’in de bahsettiği gibi uzun yıllara yayılan, sürekli olarak birbirimizin kütüphanesine kitap eklediğimiz bu dostluk boyunca aslında farklı yollara gittik. En basitinden 12 senedir hiç aynı şehirde yaşayamadık. Ama yollarımız farklılaştıkça bunun birbirimize yansıması her zaman farklı bir bakış açısı ve zenginlik oldu. İpek niyet üzerine bir şeyler düşündüğünü anlattığı ilk günden itibaren heyecanlanıp sorular sormaya başlamıştım. Benim fotoğrafçı, kadın, sanatçı, editör, arkadaş İpek’e sorduğum sorular, aldığım cevaplar ve İpek’in hukukçu, akademisyen, kadın, sanatsever olan bana sorduğu sorulara verdiğim ve veremediğim cevaplar aslında bu konuşmayı oluşturdu. 

 


Good
Deed Bad Deed Aşina projesi kapsamında dört kişilik bir kutu oyunu şeklinde tasarlanmış. Bu konuşmanın ardından Good Deed Bad Deed oyununu oluşturma fikri nasıl ortaya çıktı? Neden oyun? 

 

İA: Velhasıl Fotoğrafın Niyetini Okumak için uzun bir hazırlık ve okuma sürecimiz oldu. Bu süreçte İpek’le birbirimize sorduğumuz soruları konuşma sırasında sesli düşündük ve aslında çok az cevap verdik. Good Deed Bad Deed konuşmadan sonra bu sorular üzerine düşünmeye devam ederken ortaya çıktı diyebiliriz. İlk önce sanatçının hem iş üretirken hem de diğer sanat bileşenleri ile olan ilişkileri sırasındaki niyetini ve bunun hukuken nasıl ele alındığını/korunduğunu tartışan, sanatçıların sorularını da cevaplamayı düşündüğümüz bir workshop fikrimiz vardı. Bu workshopu interaktif hale nasıl getiririz diye düşünürken (pandeminin o dönemlerinde gerçekten çok fazla kutu oyunu oynamamızın da bunda bir etkisi olabilir) bir kutu oyunu aracılığı ile bu soruları sorma fikri aklımıza geldi. Senaryolarda yer alan pek çok soru belki çok daha basit bir şekilde sorulabilirdi, ama hayat çoğu zaman bu soruları bize bu kadar doğrudan ve kısa olarak sormuyor. Örneğin “İşlerinin sansürlenmesine izin verir misin?” sorusu doğrudan sorulduğunda cevaplaması, karşı çıkılması kolay bir soru olabilir. Ancak uzun zamandır katılmayı beklediğiniz ve 3 ay sürecek olan sergide/bienalde son anda işlerinizin bir kısmının ülkedeki konjonktür sebebi ile sergiden kaldırılacağını öğrendiğinizde, üstelik üzerinizde hem ekonomik hem de sosyal baskı varken nasıl hareket edersiniz?

 

İÇ: Ben de format konusuna bir ekleme yapmak istiyorum. İpek’in de dediği gibi, masa oyunlarının interaktif karakteri bizi bu formata teşvik eden başlıca etkendi. Bu sayede bizden tamamen bağımsız olarak, oyunu edinen kişi ve etrafındakilerle her seferinde yeni tartışmalar doğabiliyor. Her oyun gecemizde İpek’le benim de daha önceden aklımıza gelmemiş yeni tartışmalar ortaya çıkıyor. Bir de oyunların hafif ve eğlenceli görünen yapısının tartışmaya daha kolay bir zemin sağladığını hissediyorum ben. Birine “Hadi bu gece oturalım ve mesleğimizdeki yapısal eşitsizlikleri tartışalım,” deseniz pek popüler bir insan olmazsınız herhalde. Ancak oyunun daha fazla teşvik eden bir tarafı var.

 

Oyunda bir tur nasıl gerçekleşiyor, anlatabilir misiniz?

 

İÇ: Oyun fotoğrafçıların ya da lens tabanlı çalışan sanatçıların karşısına çıkabilecek 65 senaryodan oluşuyor. Bu senaryoların bazıları etik dilemmaları, bir kısmı sanat alanındaki yapısal eşitsizlikleri ve ayrıcalıkları, bir kısmı düşünmeden sürdürdüğümüz, olagelmiş alışkanlıklarımızı hatırlatmayı ve deşmeyi amaçlıyor. Her turda sırası gelen oyuncu desteden bir kart çekerek üzerinde yazılı senaryo karşısında ne yapacağını anlatıyor. Bu oyuncunun düşünmek ve kararını açıklamak için belli bir süresi var. Sonrasındaysa diğer oyuncuların bu kararı tartışma süresi geliyor, bu tartışma boyunca kararı veren oyuncu dinleyebiliyor ancak tartışmaya karışamıyor. Ardından diğer oyuncular bu karara bir niyet puanı biçiyor. İpek’in de bahsettiği gibi, hayatta kararlarımızı etkileyen çok fazla etken var; konulara yalnızca iyi niyetle yahut etik değerlerle yaklaşamıyoruz çoğunlukla. Böyle olsa hepimiz pirüpak insanlar olurduk herhalde. Ekonomik sıkıntılar, başkaları tarafından nasıl algılanacağımız, hayatın bin bir zorluğu içinde çoğunlukla tek tesellimiz olan üretme isteğimiz, daha önce verdiğimiz kararlar, etrafımızdaki insanların (oyun bağlamı içinde diğer oyuncular) bakış açıları bizleri de çok etkiliyor. Ya da iyi niyetle verdiğinizden emin olduğunuz bir kararın o ana dek hiç düşünmediğiniz bir yönü diğer oyuncular tarafından yüzünüze çarpılıyor, niyetinizin kalitesini sorgulamaya başlıyorsunuz. Biraz da bunları vurgulamak için oyuna niyetten (intention-meter) başka parametreler de eklemek istedik ve para (money-meter) ile etkileşim (interaction-meter) değişkenlerini de yerleştirdik. En etik hareketi yapmaya çalışırken yaşam giderlerinizi (living expenses) de gözetmek zorundasınız örneğin; yoksa cennetlik olacağım derken iflas edip oyun dışı kalabilirsiniz. Ya da bazı durumlarda siz ne kadar düşünerek hareket etseniz de toplum (interaction) bu hareketinizin altında yatan niyeti anlamayabilir ve bu değişkendeki puanlarınız düşebilir.  

 

 

Oyun süresince oyuncuların karşılaştığı politik/etik ikilemde bırakan sorulara örnek verebilir misiniz? Bu sorulara nasıl karar verdiniz?

 

İA: Sanırım oyundaki bütün sorular beni öyle ya da böyle ikilemde bırakıyor. Ya da başta çok net bir duruşumun olduğu bir soru zaman içerisinde İpek’le tartışırken ya da oyun gecelerinde diğer kişilerin bakış açıları ile giderek bir dilemmaya dönüştü. Ama yaşadığımız coğrafya etkisi ile bir kişinin kendisini ifade etmesi, bir şeyler başarması sırasında meydana gelen dışsal etkilere tepki verdiği soruları benim için daha zor oldu. Örneğin hevesle beklediğiniz, dahil olduğunuz için çok mutlu olduğunuz, kendinizi başarılı hissettiğiniz bir sergi veya etkinlik projesinin hemen öncesinde ya da sürecinde sizin dışınızda gerçekleşen sosyal olaylarla ilgili sorular ya da yapmak istemeseniz de iş kapsamında sizden talep edilen hususların ortaya çıkması halinde nasıl davranırsınız sorularını bu kapsamda örnek verebilirim. 

 

Örneğin herkesçe bilinmese de yakın arkadaşlarınızdan cinsiyetçi bir yaklaşımı olduğunu duyduğunuz bir küratör,planladığı grup sergisinde işlerinize yer vermeyi teklif etti, sergiye katılmayı kabul eder misiniz? Kültür Bakanlığı destekli bir projeye kabul aldınız ama size bazı “değişiklik” önerileri var… Kabul etmemeniz halinde destek geri çekilecek, bu değişiklikleri kabul eder misiniz? Bir sabah uyandınız ve 6 aydır proje ortağınız olan kişi hakkında sosyal medyada cinsel taciz suçlamaları yapıldığını gördünüz, projeye devam eder misiniz? New York Times’ın ilgilendiği bir fotoğrafınız var ama bu fotoğrafın islamofobiyi artırma potansiyeli taşıdığını fark ettiniz. Ne yaparsınız?

 

İÇ: Çalışmaya başladığımızda soruların tamamının etik değerlerle alakalı olacağını öngörüyorduk, ancak süreç sırasında güç ilişkilerine atıfta bulunan ve ağızda kekremsi bir tat bırakan senaryolar da yazmaya başladık. Örneğin davetli olduğunuz bir panelde sizden yaş ve meslek tecrübesi olarak çok daha ileri düzeyde biri sorunlu şeyler söylemeye başladı, ona karşı çıkar mısınız? Sanırım hepimizin başına gelmiş, kendi etik değerlerimizi savunmayı düşündüğümüz ama kimi zaman da çekingenliklerimize yenik düştüğümüz bir durum bu. 

 

Bir de soruları yazarken gerçek hikayelerden de ilham aldığımız oldu elbette. Makak sorusu çok açık ve çok meşhur bir dava mesela, ya da islamofobi sorusu dolaylı yoldan Burhan Özbilici’nin Rus Büyükelçisi’nin öldürüldüğü fotoğrafından ilham alıyor. O yıl bu fotoğrafın Dünya Basın Ödülü’nü kazanmasının ardından, jüride yer alan Stuart Franklin Guardian’da bir makale yazarak kendisinin bu fotoğrafa oy vermediğini, çünkü bu fotoğrafın herhangi bir iyi gelişmeye yol açma olasılığı olduğuna inanmadığını açıklamıştı. Fotoğrafın amacı aslında ne; belgelemek mi, dünyaya katkı sağlamak mı, temsiliyet yaratmak mı, bilgilendirmek mi gibi sorular açısından oldukça ilginç bir metindi. HannahBlack’in Whitney Bienali’ne yazdığı açık mektup, AriellaAïsha Azoulay’in fotoğrafın emperyal kökenlerine dair metinleri, authority collective’in fotoğrafın kapsayıcılığına dair çalışmaları, the photography ethics kolektifinin podcast’leri hem kendi aramızda tartışırken hem de sorulara karar verirken bize kaynak oldu diyebilirim. 

 

Good Deed Bad Deed oyunculara üretim süreçlerinde karşılaşabilecekleri politik/etik ikilemler ve sanat dünyasındaki cinsiyetçilik, ayrımcılık, her türlü fobi gibi yapısal sorunlar ve sansür mekanizmaları üzerine düşünebilecekleri bir fırsat sunuyor. Oyuncuların bir oturumdan nasıl kazanımlar ve düşüncelerle ayrılmasını arzuluyorsunuz?

 

İÇ: Sanırım benim için en büyük kazanım birilerine farkında olmadıkları ayrıcalıklarını fark ettirmek olur. Fotoğraf, lens bazlı sanatlar -çoğu sektör gibi- hala erkek ve beyaz egemenliğinin ezici olduğu bir alan. Bu ayrıcalık türlerinin bir parçası olmayan bir insan için araştırma süreci, üretim ve sergileme süreçleri katbekat zor geçiyor. Saha çalışması yaparken toplumun tepkisinden tutun beş erkekten oluşan seçici kurullara, sınıf ayrıcalıklarının galeri ve küratörle kurulan ilişkileri şekillendirmesinden tutun ülkedeki sansür mekanizmalarının özellikle toplumsal cinsiyet ve beden politikalarına yoğunlaşmasına dek. Dahası ayrıcalıklı bir grubun parçası olduğumuzda bunu fark etmemiz, kabullenerek güvenli alanlarımızdan vazgeçmemiz oldukça güç. Bu nedenle, evet, genel olarak tartışmaları teşvik etmesinin yanı sıra ayrıcalıklar konusunda bir bilinç ve eleştirel bakış yaratması benim için en büyük temenni. 

 

İA: Kesinlikle İpek’e katılıyorum. Bir senaryo karşısında oyuncunun duruşunu açıkladıktan sonra diğer oyuncuların bunu değerlendirdiği, tartıştığı 3 dakikalık süre bence son derece önemli. Burada özellikle duruş açıklayan oyuncunun sessiz kalması gerekiyor. Çoğu zaman kendi davranışı tartışılan oyuncu “ama”larlabaşlayan ek açıklamalara girmek istiyor. Halbuki biz burada gerçekten duruş açıklayan oyuncunun, senaryoyu gördüğü anda ilk yaptığı çağrışım üzerine düşünerek o senaryo karşısında aklına gelen somutlama uyarınca yaptığı açıklamasına yönelik olarak “bak farklı bir okuma/değerlendirme mümkün” demek istiyoruz. 

 

Good Deed Bad Deed projesinin oluşum sürecinde farklı gruplarla birlikte oyunu oynadığınız oturumlar düzenlediğinizi biliyorum. Bu oturumlarda oyuncular arasında nasıl tartışmalar gerçekleşti?

 

İÇ: Oluşum sürecinde başta fotoğrafçılar olmak üzere görsel sanatçılar, kültür çalışanları, sanat severler, hukukçular ve masa oyunu müdavimleriyle birlikte, farklı oturumlar düzenledik. Farklı alanlardan insanları davet etmemizin nedeni hem soruların doğru anlaşılıp anlaşılmadığından emin olmak hem de bir oyun olarak nasıl işlediği konusunda geri bildirimler almaktı. Örneğin fotoğraf alanının tamamen dışında olan ve buna sadece bir kutu oyunu olarak yaklaşan FRP (Rol üstlenme oyunları) oyuncularıyla yaptığımız oturum bizim için oldukça verimli geçmişti. 

 

İA: Oyun oturumları katılımcılarımızın hepsine buradan çok teşekkür etmek isterim. Her bir grupla yaptığımız oturum bizim için çok faydalı oldu. Hem oyunu geliştirmemize yardımcı oldular hem de senaryolar karşısında bambaşka bakış açıları olabileceğini duymak bizi çok mutlu etti. Bir tartışma örneği vermek oldukça zor ancak çetin tartışmalar olduğunu, evli çiftlerin birbirine “nasıl böyle düşünebilirsin” diye çıkıştığını söyleyebilirim. 

 

Bilsart’taki serginin ardından bizi neler bekliyor? Başka sergiler / oyun etkinlikleri düşünüyor musunuz, bunları nasıl takip edebiliriz?

 

Hayalimiz oyun etkinliklerine hem çevrimiçi hem çevrimdışı ortamlarda devam etmek. Önümüzdeki sonbahar için Berlin’de insanların günah çıkarmalarına vesile olacak bir pop-up sergi ve oyun geceleri hayalimiz var. Ayrıca fotoğrafçıları davet edeceğimiz ve kayıtlarını yayımlayacağımız çevrimiçi oyun geceleri planlıyoruz. Bir yandan da hem bu oyun gecelerini yayımlayacağımız hem de oyuna referans olan okuma ve podcastleripaylaştığımız bir Instagram hesabımız var, haberleri buradan da takip edebilirsiniz. Yine oyun gecelerine katılımcı olmak isteyen kişiler için yakında bir açık çağrı yapmayı planlıyoruz. Onun öncesinde de bireysel ya da grup olarak katılmak için Instagram hesabından bize ulaşabilirsiniz.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YVenüs Yörüngesinde: Kibele Yarman’ın Kolajları
Venüs Yörüngesinde: Kibele Yarman’ın Kolajları

Kibele Yarman bir hikâye anlatıcısı edasıyla farklı görselleri bir araya getirip onları yapıştırarak ve dikerek birbirine işliyor. Bütünü parçalara ayırıp, o parçalardan yeni bir bütün oluştururken yaptığı oyuncu hamleler göz yanılsamalarına, beklenmedik eşleşmelere ve hayal gücüne alan açıyor.

SANAT

Y“İrem”: Bakmanın ve Bakılmanın İfşası
“İrem”: Bakmanın ve Bakılmanın İfşası

Eylül Çekiç, Mamut Art Project'te sergilenen "İrem" isimli video çalışmasını ve sanat pratiğini anlatıyor.

MEYDAN

Y“Konuşabilme gücümü, #metoo ile benden önce konuşmuş tüm kadınlara borçluyum.”
“Konuşabilme gücümü, #metoo ile benden önce konuşmuş tüm kadınlara borçluyum.”

Adèle Haenel 12 yaşından 15 yaşına kadar yönetmen Christophe Ruggia tarafından düzenli olarak cinsel saldırıya maruz kaldığını açıkladı.

Bir de bunlar var

İntikamcı Lezbiyenler Ateşi de Yutar
Bankacılar Sanat Konuşuyor, Sanatçılar Para
Koyu Koyu Akan Bir Cerahatti

Pin It on Pinterest