LGBTİ+ ve göçmen olmak iki belalı kesişim kümesinin ortasında olmak demek: İkisi de görünürsen, duyulursan, “alıktırırsan” şiddete, aşağılanmaya, küçümsenmeye maruz bırakılabilirsin demek. Kriz anlarında gözden çıkarılabilir, göze battığın kadar görmezden de gelinebilirsin demek.

MEYDAN

Devletsizlik, Irkçılık ve Lubunyalığın Kesişimi: Deprem Bölgelerinde Göçmen LGBTİ+’lar

 

Deprem olduğundan beri başka bir gündeliğe, “normal”e uyanıyoruz. Oraya buraya saldırarak, yapmadığımız ve yapabileceğimiz ne var diye bakınıp duruyoruz. Çok fazla şey okuyoruz, çok fazla bilgi ediniyoruz depremden sonraki krizin nasıl yönetilemediği, yönetilmek istenmediğiyle ilgili. Bu yazıda tüm bu karmaşada, görünmez oluveren, bazen güvenlik sebebiyle görünmez olmayı tercih eden bir grup insandan bahsedeceğim: göçmen LGBTİ+’lar.

 

Mülteciler Derneği’nin 9 Ocak 2023’te yayınladığı “Türkiye’deki Suriyeli Sayısı Aralık 2022” raporuna göre deprem bölgesinde depremden etkilenen 1.7 milyondan fazla göçmen var.[1] Bu kişilerin 47.000’i geçici konaklama yerlerinde veya çadırlarda kalıyor. Resmi rakamlara inanacağımızdan değil, biraz meselenin boyutunu kavrarız belki diye veriyorum bu rakamları.

 

18 Mart 2016’da yapılan Türkiye-AB anlaşmasından bu yana göçmenler AB’ye geç(e)memeleri ve Türkiye’nin onları burada tutması karşılığında iki siyasi dinamik arasında araçsallaştırılıyorlar. “Yolgeçen hanı”na dönen sınırlarımızın korunması gerektiğine dair argümanlar Türkiye’de hem iktidar hem ana muhalefet tarafından kullanılıyor.[2] Türkiye iktidarı ve ana muhalefeti sıklıkla sınırı açıp göçmenleri AB’ye “salacağı” tehdidini savurabiliyor. Bunun en yakın örneğini Türkiye hükümetinin 28 Şubat 2019’da “Avrupa’ya geçişleri engellemeyeceğini” söyleyerek Edirne-Pazarkule sınırını açması vakasında gördük.[3] Ama tabii bu, Yunanistan sınırının açıldığı anlamına gelmiyordu. İnsanlar pandemi yayılana kadar, neredeyse 1 ay boyunca sınırın açılacağını umarak orada kalmaya devam etti. Göçmen hakları için çalışan kolektifler, aktivistler yıllar içinde bu anlaşmaya dair argümanlar üretip durdu: “yaşanan kriz mülteci krizi değil, sınır krizi!… Kapatılmalara karşı hareket özgürlüğüne, seçim özgürlüğüne, ikamet özgürlüğüne, yeni bir hayatı planlama özgürlüğüne ve direnme özgürlüğüne ihtiyacımız var!”[4]

 

Özellikle 2016’dan beri ırkçılık ve yabancı düşmanlığı körüklendiği gibi, göçmenler ucuz işgücü olarak sömürülmeye, güvencesiz koşullarda yaşamaya devam ettiler. Depremden sonra göçmenlerin paramiliterler, ırkçılar tarafından nasıl hedef gösterildiğini, şiddete maruz bırakıldığını gördük: “yardımları çalmışlar, insanlara saldırmışlar vs…”[5]

 

Çoğu sonradan yalanlanan, bu aksiyonları yapanların büyük bir kısmının göçmen dahi olmadığını anladığımız bu haberlerin kamuoyunda karşılık bulmasının altında, 2015’te Suriye’deki savaşla başlayan ve dalga dalga yükselen göçmen karşıtlığı var.[6] Bu iddialar Türkiye özelinde yalanlandı ama bazı Suriye/Kürt kaynaklarında “silahlı grupların Suriye’ye giden yardıma müdahale ettiği” yazılmış.[7]

 

Depremin olduğu ve tüm bu ırkçılığı takip ettiğimiz ilk günlerden bu yana göçmen LGBTİ+larla, onların içinde sıkışıp kaldığı devletsizlik krizi ve maruz bırakıldıkları fobiyle ilgili bir şeyler söylemek geçiyor aklımdan. Deprem olduğundan beri göçmenler hem legal olarak yok sayıldılar ve gelen yardımlardan eşit olarak faydalanamadılar, hem de depremin, ekonomik krizin, ülkenin başına gelen her kötü şeyin müsebbibi sayıldılar. Bir grup lubunyayla kolektif olarak örgütlenmeye ve her gün biraz daha büyümeye başlayan bir grubun içinde buldum sonra kendimi: Lubunya Deprem Dayanışması. Neredeyse 1 aydır deprem bölgelerinden gelen talepleri doğru yerlere yönlendirmeye çalışıyoruz.

 

Süreç göçmen LGBTİ+’larla iletişim kurarken herkes Arapça bilmediği için, biraz uzun ve sancılıydı. Konuştuğumuz göçmen LGBTİ+’ların çoğuyla Arapça ve Farsça bilen çevirmenler sayesinde rahat iletişim kurabildik.[8] Bu da deprem sonrası süreçte çözülmesi gereken bir krizdi: Pek çok insan ne anonsları anlayabiliyor, ne destek mekanizmalarıyla ilgili bilgilendirmelere erişebiliyordu.

 

Türkiyeli veya göçmen fark etmeksizin deprem bölgelerinde LGBTİ+ olduğu fark edilen veya bilinen kişiler için çadır bulmak büyük bir mesele haline geldi.[9] Birçok göçmen trans kadın, kalabalık çadırlarda veya paylaşımlı alanlarda başkalarıyla kalmaktan ve ayrımcılığa uğramaktan korktuğu için sokakta kalmaya başladığını söyledi. Bir kısmı da elektriği, doğalgazı, sıcak suyu olmayan hasar görmüş evlerinde kalmaya devam ettiler kedi ve köpekleriyle. 20 Şubat günü olan 2. deprem tabii ki en çok evlerinde kalmaya devam edenleri korkuttu. Ama yine de konuştuğumuz insanların pek çoğu düşmanlığa, ayrımcılığa maruz kalmaktansa hasarlı evinde kalmaya devam edeceğini belirtti. Ayrıca yeni ev bulmak istedikleri durumlarda fahiş fiyatlarla karşılaştılar. Depremin yarattığı kriz dolayısıyla muhtemelen asgarinin altında para kazandıkları işlerine de son verildi. Kimisi lokantada çalışıyordu, kimisi zaten bir süredir işsizdi.

 

Göçmenlerin deprem sürecinde yaşadıklarına dair araştırma yaparken içimi en çok acıtan haber, insanların birçoğunun yine deprem bölgesi olan, savaş yüzünden doğru düzgün insani yardımın ulaşamadığı Suriye’ye geri dönmeye başlamış olmasıydı. Türkiye’ye tam olarak yerleşememenin ötesinde, Türkiye’de olmaktansa savaşa, depreme, krizlerin her türlüsüne rağmen geri dönmeyi tercih ediyorlardı[10]

 

Göçmen LGBTİ+’ların birçoğu Kızılay’dan yemek alamadıklarını, zaten sınırlı olan kaynaklardan faydalanamadıklarını ilettiler. Türkiyeli LGBTİ+’lara kapılarını rahatlıkla açtıklarını, gerekirse cenaze işlemlerini yapacaklarını iddia eden Cem Evleri sokakta yatan göçmen bir LGBTİ+ için aynı kucaklayıcı tavrı gösteremedi. Deprem bölgelerinden çıkmayı isteseler bile ilk günlerde önce İstanbul gibi büyük şehirlere gelmeleri yasaklandı, sonra ancak kendi imkânları elveriyorsa bulundukları yerlerden çıkabileceklerine dair bir kararname yayınlandı.[11] Konuştuğumuz birçok insan, bulundukları yerlerde güvende hissetseler orada kalmaya devam edebileceğini söyledi.

 

Pek çok trans kadın için hormona, kadın kıyafetlerine ulaşmak elzemdi. Yıldız Tar’ın da yazdığı gibi, özellikle trans kadınlar transfobinin görünür odağı haline gelmemek için yüzlerini, bedenlerini kamufle etmeye çalıştı.[12] Konuştuğumuz birkaç göçmen LGBTİ+ Türkiye’de resmen mülteci olmak için yaptıkları başvurularının tekrar incelenmesini istedi. Çaresiz, başka kurumlara yönlendirdik.

 

Bu süreçte dayanışma ağı olarak göçmenlerle halihazırda çalışan kurumlardan destek almaya çalıştık. Sahada yapılabilecekler ve birçok malzemeye erişim bunca sınırlıyken, herkes birbirini ezmek pahasına bir şeylere ulaşmaya çalışırken spesifik olarak göçmen LGBTİ+’lar için hızlı harekete geçebilen çok az destek mekanizmasına ulaşabildik. İyi şeyler de oldu elbette: Bir şekilde doğru yönlendirmeler yaptığımız, deprem bölgelerine gidenlerle danışanlara ihtiyaçları ulaştırabildiğimiz durumlarda biraz nefes aldık.

 

Irkçılığı tanıyoruz: 2007’de bir polis tarafından vurularak öldürülen Festus Okey’in davasının yıllarca sürüncemede kalmasından,[13] göçmenleri 3 kuruşa çalıştırıp istemedikleri zaman ülkelerinden kovabileceklerini sananlardan, her şeyin faturasını göçmenlere kesmeyi sevenlerden…. Yıllardır tanıyoruz ırkçılığı. Van depremini “oh olsun” diye izleyenlerden, yardım kolilerine çerçöp eşyasını dolduranlardan… Şimdi Arap Alevilerin, Kürtlerin, Türklerin birleştiği tek ortak noktadayız: Arap (Arapça konuşan) ırkçılığı. Öyle bir ırkçılık ki bu, Arap Fay hattına bile sövüp sayıyor (Twitter’a Arap fayı yazıp aratabilirsiniz). LGBTİ+ ve göçmen olmak ise iki belalı kesişim kümesinin ortasında olmak demek: İkisi de görünürsen, duyulursan, “alıktırırsan”[14] şiddete, aşağılanmaya, küçümsenmeye maruz bırakılabilirsin demek. Kriz anlarında gözden çıkarılabilir, göze battığın kadar görmezden de gelinebilirsin demek. Bir şekilde deprem bölgelerinde durum bir çeşit sisteme oturduğunda dahi bu insanlar geride bırakılmaya, sistemli olarak umursanmamaya devam edilecek. Irkçılık toprağın altında köklerini salmaya, ilerletmeye devam edecek. Ta ki bir sonraki toplumsal kriz patlak verene kadar…

 

Depremin yarattığı yıkımı, acıyı ve travmayı azaltmak, hayatta kalan insanları güvende hissettirmek uzun sürecek; onu görebiliyoruz artık. Uzun vadede hasarlı binalarda yaşayamayacak göçmen LGBTİ+’lar için konut bulunması da bir kriz haline gelecek. Bu ilk süreç atlatıldıktan sonra insanlar bulundukları şehirde iş bulmakta zorlanacaklar ve yakındaki diğer şehirlere göç etmek durumunda kalacaklar. Onlarca şehri etkileyen bir depremin etkilerini birkaç inisiyatif, sivil toplum kuruluşu olarak çözmek elbette mümkün değil. Bölgede kalıcı işbirlikleri, dayanışma ağları kurmadan, çeviri havuzları oluşturmadan bir şeylerin değişmesinin, göçmenlerin insanca muamele görmesinin mümkün olmayacağı ortada. Kadın, çocuk, göçmen, LGBTİ+ demeden hepimizi korumak bir yana, rahatlıkla hedef gösteren devlete karşı birlikte yaşamayı öğrenmek zorundayız. Başka yolu yok.*

 

 

 

* KESKESOR deprem sonrası bu süreçte dinlemek, dinlenmek, duygularından bahsetmek isteyen tüm lubunyalara açık yüz yüze bir etkinlik düzenliyor. 5 Mart Pazar günü saat 13.00’da düzenlenecek bu etkinliğin detaylarını buradan takip ve talep edebilirsiniz. Aynı gün İstanbul’da SpoD 14:30’da bir başka yüzyüze etkinlik düzenliyor. Bu zor dönemde dayanışmak herkese iyi gelecektir.

 

 

[1] https://m.bianet.org/bianet/toplum/273803-depremden-etkilenen-multecilerle-dayanisma-cagrisi

[2] https://www.evrensel.net/haber/479688/kilicdaroglundan-sadat-tepkisi-be-cakallar-sizin-onunuzde-diz-cokup-yasamaktansa-ayakta-olmeyi-tercih-ederim

[3] https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-51687677

[4] https://gocmendayanisma.com/2016/04/21/turkiye-ab-arasindaki-son-anlasmaya-dair-basin-aciklamasi-press-release-on-the-latest-turkey-eu-deal/

[5] Örn. bkz. https://teyit.org/analiz-videonun-suriyelilere-10-bin-tllik-nakdi-yardim-kuyrugundan-oldugu-iddiasi; https://www.diken.com.tr/guncellenebilir-umit-ozdagin-yalanlanan-iddialari/

[6] https://twitter.com/mahirgra/status/1624797313745969156?s=20

[7]  https://snhr.org/blog/2023/02/28/a-total-of-7259-syrians-including-2153-children-and-1524-women-died-due-to-the-turkey-syria-earthquake-2534-died-in-non-regime-territories-394-in-regime-territories-and-4331-in-turkey/

[8] Canımız Arapça ve Farsça çevirmenlerimize çok teşekkürler!

[9] https://bianet.org/bianet/toplum/274670-ogretmen-saki-lgbti-lara-cadir-verilmiyor

[10] https://www.evrensel.net/haber/481925/depremde-multeciler-imkani-olan-canini-kurtarsin

[11] https://www.evrensel.net/haber/481925/depremde-multeciler-imkani-olan-canini-kurtarsin

[12] https://t24.com.tr/yazarlar/yildiz-tar-insan-manzaralari/depremde-katmerlenen-ayrimcilik-agzimi-yuzumu-kapatiyordum-trans-oldugumu-anlamasinlar-diye,38760

[13] https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/festus-okey-davasinda-dorduncu-kez-karar-saniga-uc-yil-dort-ay-hapis-1939867

[14] Lubuncada “çaktırmak,” “fark edilmek” anlamına gelen kelime.

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YAtarlı Rap’in Mitik Prensesi: Harpya*
Atarlı Rap’in Mitik Prensesi: Harpya*

İtiraf ediyorum, Mayıs 2023’teki yoğun seçim gündemini atlatabilmemi iki rapçiye borçluyum. Bunlardan biri Gazapizm, diğeri Harpya’ydı. O kadar yorucu, sinir bozucu ve öfkeli zamanlardı ki sadece rap dinleyip sokakta hızlı hızlı yürüyordum. Harpya epeydir tanıdığım ve tanımadan önce de müziğini çok sevdiğim biriydi. Öfkesi, öfkesini ifade ediş biçimini dinlemek bana epeydir çok keyfi veriyor.

MEYDAN

YKA-DER Vakası: Sendikal Haklar ve Çalışma Koşullarına Feminist Bir Müdahale
KA-DER Vakası: Sendikal Haklar ve Çalışma Koşullarına Feminist Bir Müdahale

Hak savunuculuğu yapan sivil toplum alanında, sektörde çalışanların da özlük haklarının ön planda olmasını bekliyor olabilirsiniz. 10 yıldır sivil toplumda çalışan biri olarak bunun çoğu durumda, yanlış kurumsallaşma, dar bütçeler, liyakatsizlik ve mobbing gibi meseleler dolayısıyla böyle olmadığını söyleyebilirim. Pek çok kurumda hala sivil toplum çalışanlarının yol yemek masrafları gibi en temel özlük hakları yok.

SANAT

YBayık Oscarlara can veren anlar: Mark Ruffalo, The Anatomy of a Fall ekibi ve niceleri
Bayık Oscarlara can veren anlar: Mark Ruffalo, The Anatomy of a Fall ekibi ve niceleri

Oscar'larda kazanan, yarışan adaylardan çok sanatçıların, yapımcıların, yönetmenlerin savaşa dair pozisyonunu merak ettiğimiz bu yıl, bana sorarsanız her yıl kadar bayık ve tahmin edilebilirdi.

KÜLTÜR

YNeandria: Peki O Meşhur “Taşra”da Kadınlar ve Gençler Ne Yapıyor?
Neandria: Peki O Meşhur “Taşra”da Kadınlar ve Gençler Ne Yapıyor?

Alamos Gold şirketi yıllar sonra 2021’de Kazdağları’nda altın aramak için tekrar harekete geçti. Bu açıdan film hem gerçekten sürekli orada olan bir ekolojik yıkımın, hem buna karşı örgütlenen genç neslin, hem de bu kasabada yaşamaya devam etmenin hikâyesi.

Bir de bunlar var

Kadınlar Bu Akşam Sokaklarda
Yiannis’ten Gezi Direnişine Mesaj
Derdiniz de Dermanınız da İstanbul Üniversitesi Sürekli Eğitim Merkezi’nde

Pin It on Pinterest