Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin avukatı Burcu Uçuran, “G.U. vs TÜRKİYE” davasını ve derneğin bu dava üzerinden AİHM’e yaptığı başvuruyu anlattı.

MEYDAN

“Çocuğa yönelik cinsel istismar davalarının çoğu cezasızlık politikası ile örülüyor”

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin avukatı Burcu Uçuran, “G.U. vs TÜRKİYE” davasını ve derneğin bu dava üzerinden AİHM’e yaptığı başvuruyu anlattı. Türkiye’de cinsel şiddetten hayatta kalanlar ihtiyaç duydukları hukuki ve sosyal desteklere erişemiyor. Türk Ceza Kanunu (TCK), Çocuk Koruma Kanunu, ilgili mevzuat, iç yönergeler, ulusal eylem planları gibi düzenlemeler olsa da cinsel şiddetten hayatta kalanlar için adalete erişmek hayli zor. 9.2 kuralını/bildirimini, TCK 103. ve 104. maddelerini ve maddelere yönelik eleştirileri dile getiren Uçuran, Çocuk İzlem Merkezleri’ni, Adli Görüşme Odaları’nı ve bu merkezler üzerinden çocukların ifadelerinin alınma usülündeki eksiklikleri de aktardı.

 

 

 

 

9.2 kuralı nedir?

 

9.2 Kuralı, Avrupa Komisyonu Bakanlar Komitesi’nin üye devletlere dair Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) kararlarının infazını denetleme sürecine sivil toplum örgütlerinin doğrudan katılımını sağlayan bir uluslararası insan hakları izleme mekanizması.

Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne taraf olan ülkeler, esasen AİHM’den çıkan kararları uygulayacaklarını taahhüt ediyorlar. Bir ihlal kararı çıktığında, evet biz bunu gidermekle yükümlüyüz diyorlar; ama bazı koşullarda söz konusu taahhütler çok da yeterli görünmüyor. Avrupa Konseyi ve Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi ayrıca bu kararların uygulanıp uygulanmadığını denetleme yoluna gidiyor. 9.2 kuralı ya da bildirimi de aslında bir denetleme yolu. Sivil toplum örgütleri ve bu konuda çalışan ilgili kurumlar, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi’ne  9.2 bildirimi yaptığında ilgili davalarla alakalı hem bir öneri alanı açılmış oluyor hem de evet, bu davada ihlal kararları verilmiş; ama sorumlu ülke bu ihlalleri gidermemiş deniliyor.

Türkiye özelinde en yaygın 9.2 bildirimi Opuz Grup Davası’nda. Nahide Opuz’un davası hâlâ AİHM’de açık. Biz de bu davaya ilişkin AİHM’e bildirimlerde bulunduk; ama bu yıl Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği olarak cinsel istismar konusunda bildirimde bulunmayı seçtik.

 

Cinsel istismar temel çalışma alanımızla uyumlu. Dolayısıyla biz de bu kapsamdaki ihlallerin hala giderilmediğini, takibinin yapılmadığını göstermeye ve bir noktada da AİHM önünde bu davanın açık kalmasını sağlamaya çalışıyoruz. Dava açık kalsın ve ihlaller komite tarafından izlensin, daha doğrusu Türkiye izlensin ve taahhütlerini yerine getirerek hayatta kalanların hak ihlallerini gidersin ve haklarına erişimini sağlasın. Bunun derdindeyiz. Biliyorsunuz İstanbul Sözleşmesi de Opuz Davası’ndaki ihlallerin giderilmesi amacıyla ortaya çıktı.

 

 

 

 

9.2 bildirimi sadece kadına ve çocuğa yönelik istismar davalarını mı kapsıyor yoksa AİHM’in Türkiye’yi mahkum ettiği bütün kararları da kapsıyor mu?

Bizim yaptığımız bildirim sadece çocuğa yönelik olan davaları inceleyerek G.U.’ya Karşı Türkiye Davası özelinde yapılmış bir bildirim. Ama kural 9.2 bildirimi AİHM önünde bakanlar komitesi tarafından görüşülecek bütün ihlal kararları için yapılabilir. Ancak ifade özgürlüğü gibi konularda yapılan 9.2 bildirimleri Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi tarafından daha çok dikkate alınırken, cinsel şiddete ilişkin 9.2 bildirimleri çok da “ses getirmiyor” ve bu davalar açık kalmıyor.

 

G.U. vs Türkiye Davası nedir? Önemi nedir, neden raporunuzda en çok bu dava öne çıkıyor?

G.U.’ya Karşı Türkiye Davası’nda başvuran, eski Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) yürürlükte olduğu 2002 yılında, reşit olmayanla cinsel ilişki suçunu düzenleyen 416. Madde, bu suçun ağırlaştırıcı sebebini belirten 417. Madde ve mağdurun psikolojik veya fiziksel sağlığında bozulma olduğunda cezanın artırılmasını öngören 418/2. Madde ile reşit olmayan bir kişiyi kaçırma suçlarına ilişkin 430. Madde’ye atıfta bulunarak Türkiye makamlarının bu suçları etkili bir şekilde soruşturmadığını iddia ederek avukatı aracılığıyla başvuruda bulunmuş.

 

Çünkü Türkiye’deki yargılama sonucunda, başvuranın iddialarının doğru olmadığına karar verilmiş. Ayrıca, sanık hakkında olay tarihinden dört yıl sonra alınan cinsel kapasiteyi (iktidarsızlık) etkileyen bir rapor nedeniyle suç işleyemeyeceği belirtilmiş ve sanık beraat etmiş. Başvuranın avukatı, ilgili rapora karşı yargılama sürecinde itiraz ediyor ve dört yıllık sürenin cinsel kapasite açısından uzun ve değişken olduğuna dikkat çekiyor. Dava toplamda dokuz yıl sürüyor. Başvurucunun avukatı, davadaki ihlallerle ilgili olarak daha sonra AİHM’e başvuruyor ve AİHM, Türkiye Devletinin suça yönelik etkin bir soruşturma yürütmemesi sebebiyle ihlale neden olduğuna karar veriyor.

 

 

“G.U. vs Türkiye Davası”ndan yola çıktınız ve ne gördünüz? Raporlama süreci nasıl ilerledi?

G.U. vs Türkiye Davası”ndan yola çıktık ve 10 farklı cinsel istismar davasını takip eden avukatlarla mülakat yaptık. Etkili soruşturma yürütülmemesi, çocukların ifadelerinin alınması usulleri gibi konularda Türkiye’de hâlâ ihlallerin devam ettiğini saptadık. Dava dosyalarından görüldüğü üzere bazı dosyalarda suçun faili ceza almazken, suçla doğrudan ilişkisi olmayan kişilerin göstermelik cezalar aldığı, soruşturma süreçlerinin etkin yürütülmediği ve delillerin toplanmadığı, çocukların adalete erişimlerinin kısıtlı olduğu ortaya çıktı.

En önemli başlıklardan biri, çocukların kişilik haklarına yönelik saygınlığın korunması adına talep edilen duruşmaların gizliliğinin her davada uygulanmaması oldu. Kadın ve çocuk dernekleri bu ihlaller nedeniyle devletin yapması gerekeni yaparak onlarca davaya giriyorlar ve çocuklar ile ailelerini destekliyorlar. Ama adli sisteme erişememiş yüzlerce çocuk var tabii ki.

Elbette yalnızca çocuklar adli sisteme giremediği için değil, adalete erişimin önündeki engeller ve kamu kurumlarının veri paylaşmaması sebebiyle de Türkiye’de “çocuğa yönelik istismarın tablosu budur” diyemiyoruz. Bir örüntü çıkaramayız ama başvurulardan, özellikle son yıllarda, çocuğa yönelik istismar suçlarında Türkiye’deki artışı gözlemleyebiliriz.

 

Nasıl?

Öncelikle şunu belirtmem gerekiyor: Kadınlara ve çocuklara yönelik istismar oranları Türkiye’de arttı, bu doğru ama bu artışı izlememizi sağlayan etkenlerden biri de medyanın, teknolojinin, iletişim araçlarının yaygınlaşması. Artık Adana’dan Artvin’e, her vakayı duyabiliyoruz. Yerelde kalmıyor bilgi. Özellikle son yıllarda açılan ve basına da yansıyan davalara baktığımızda tarikat ve cemaat ağlarının yaygın olduğu davalara denk geliyoruz. Ve bu davaların çoğu da cezasızlık politikası ile örülüyor. Bu, bir zırh gibi.

Raporda yer verdiğim iki davadan biri aslında tamamen cemaatlerle ilgili. Çocuğa yönelik istismar davasında yargılanan cemaat mensubu, aslında çemberin hayli dışında kalan biriydi ve bütün cezayı o aldı. Diğer failler ise devlet bünyesinde çalışıyorlardı. Ve tıpkı polis dosyalarında olduğu gibi soruşturma izni verilmediği için dosya şu an devam etmiyor. Çünkü kamuoyunun tansiyonu, göstermelik bir tutuklama ile düşürüldü. Bu davaların bir diğer ayağı ise cemaatlerin baskısından ötürü çocukların ailelerinin şikâyetlerini geri çekme isteği: “Başımıza bir iş gelecek, burası küçük, herkes birbirini tanıyor.”

 

Ancak şuna da şerh düşmek istiyorum, cemaat mensuplarının olduğu davalar kamuoyunda daha görünür olunuyor. Cinsel şiddet mitlerinde sık geçtiği gibi cinsel istismar dosyalarındaki failler çalılıkların arkasında çocukları bekleyen ve tanımadık insanlar değiller. Bu çocuklar, bu insanları tanıyor. Çocuklar; aile ve okul gibi ortamlarda olduğu gibi cemaatlerde de bildikleri ve güvendikleri yetişkinler tarafından istismara maruz bırakılıyor.

 

Türkiye’de Çocuğun Cinsel Sömürüsünü ele alan Protect Projesi’ne göre:

  • Çocuğun cinsel sömürüsü vakalarında yüzde 29’luk bir artış söz konusudur.
  • Adli istatistiklere yansıyan rakamlara göre en yüksek çocuğa yönelik cinsel sömürü suç

sayıları Marmara Bölgesinde, en düşüğü ise Doğu Anadolu Bölgesindedir. Buna

karşılık, en yüksek mahkûmiyet oranları yüzde 60 ile Ege Bölgesinde, en düşüğü ise

yüzde 47 ile Güneydoğu Anadolu Bölgesindedir.

  • Ayrıca, beraat kararlarının en yüksek olduğu bölge yüzde 27,2 oranıyla Doğu Anadolu

Bölgesi’dir. Ancak bu rakamlar tartışmalıdır çünkü veriler bildirimlere dayanmaktadır;

bildirilmeyen ve gizlenen vakaların sayısının çok fazla olduğu bilinmektedir. İstismara maruz bırakılan kız çocuklarının sayısı ise, oğlan çocuklarından fazladır.

  • Mayıs 2020’de İstanbul, İzmir, Diyarbakır ve Gaziantep Baroları çocuğun cinsel

istismarı üzerine birçok rapor hazırlamıştır. Bu raporlara göre, çocuğun cinsel

sömürüsü konusunda görevlendirilen avukat sayısı salgın döneminde önemli ölçüde

azalmıştır. Bu kayda değer azalmanın nedeni, çocukların koruyucu mekanizmalara

erişememesidir.

 

 

 

 

Çocuk İzlem Merkezleri

 

Raporda, çocukların ifadelerinin alınma usulüne ilişkin eksiklerden de bahsediyorsunuz. Nedir bu eksiklikler?

 

Kural olarak bir cinsel istismar dosyasında, çocukların ifadeleri Çocuk İzlem Merkezleri’nde (ÇİM) alınır. İstanbul’da şu an eğitim araştırma hastanelerinin bünyesinde kurulan üç tane ÇİM var. ÇİM’lerin Türkiye genelinde sayıları az; mevzuat var, uygulama yok. ÇİM olmayan yerlerde de Adli Görüşme Odaları (AGO) var. Çocukların uzman psikolog, pedagog ve sosyal çalışmacıların desteği ile rahat bir ortamda ifadelerini verebilmeleri için her adliyenin bünyesinde açıldı. Ancak AGO’ların kullanılmaması, rapordaki başlıca ihlal konularından biri oldu.

AGO’lar sadece cinsel istismara uğrayan çocukların değil, “dezavantajlı” olarak ifade edilen tüm grupların ifadelerinin uzmanlar eşliğinde alınması için açıldı. AGO’nun olmadığı yerlerde ise çocuk, genelde en yakın kentteki AGO’ya götürülüyor. Çünkü karakolda çocuğun ifadesini alabilecek yetkinlikte uzman yok. ÇİM’ler ve AGO’lar güzel bir amaçla açılsa da uygulamadaki aksaklıklar nedeniyle işlevlerini neredeyse yitirmiş durumda. Bu yapılara atanan uzmanların yeterliliğini saaatlerce tartışabiliriz. Ama her şeyden önce uzmanın, çocuğun ihtiyaçlarını görebilmesi tek seferlik bir görüşmeyle mümkün değil. Mühim olan sanki lütufmuş gibi “ÇİM’ler açtık,” demek değil, sayılarını artırmak, denetlemek, uzmanlarına sürekli meslek içi eğitim vermek ve sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapmak.

 

Çocuk istismarı davalarında sık sık beraat kararları verilmesinin sonuçları ile ilgili rapordan çıkan sonuç nedir?

 

İnsanların adli sisteme başvurmalarının önünün kapatılması aslında cezasızlığın bir getirisi. Derneğin cinsel şiddet sonrası destek hattına gelen hukuki başvuruları aldığım dönem telefonda sürekli şu soruyu duyduğumu hatırlıyorum: “Fail ceza alır mı? Başvursam ne olacak?” Bu cezasızlık algısının yayılması biraz suçun da önünü açıyor. Kadın cinayetleri dosyalarında da gördüğümüz gibi “Yatar çıkarım en kötü, zaten ne kadar ceza veriliyor ki? Bu eylemlerime devam ettiğim müddetçe herhangi bir yaptırımla da karşılaşmayacağım,” algısı failler arasında ve toplumda gittikçe yerleşiyor. Ancak bunun tek sebebinin, cezaların alt sınırdan verilmesi olduğunu düşünmüyorum. Cezasızlığa sebebiyet veren pek çok etmen var. Bildirim yaptığımız davadaki gibi faillerin kişisel özellikleri, faillerin eğitimli zengin ünlü vb olmaları, yakınlık dereceleri, soruşturma aşamalarının etkili yürütülmemesi sebebiyle delillerin toplanmaması da sayılabilir.

 

Çocuğa yönelik cinsel istismar vakaları nasıl önlenebilir?

 

Çocuğa yönelik cinsel istismar vakalarında etkin soruşturma yapılmasını sağlamak için Adalet Bakanlığı tarafından hangi önlemlerin alındığının belirtilmesi ve bu tür vakalarda etkin soruşturma yapılmasını sağlamak için bir eylem planı geliştirilmesi gerekiyor. Çocuğa yönelik cinsel istismarla ilgili yargılamaların mümkün olduğunca hızlı bir şekilde yürütülmesi ve bir şikâyet veya ihbarda bulunulduktan sonra gecikme olmaksızın delillerin toplanması ve ifadelerin alınmasını sağlamak üzere tedbirler alınması elzem.

 

Raporda yer alan diğer önerilerimiz şöyle:

 

  • Adli görüşme odalarının kullanılması ve ifadelerin uzmanlar eşliğinde alınması

suretiyle, çocuğa yönelik cinsel istismar mağdurlarının hassas durumlarını dikkate

alacak şekilde ifade vermelerini sağlamaya yönelik tedbirler alınması.

  • Hâkimler, savcılar, mahkeme psikologları ve sosyal çalışmacılar için çocuklara yönelik

cinsel istismar vakaları konusunda sürdürülebilir kapasite geliştirme ve eğitim

çalışmaları yürütülmesi.

  • Pilot proje olarak belirli sayıda çocuğa yönelik cinsel istismar dava dosyasını şikâyet

veya ihbar tarihinden nihai karar verilinceye kadar izlemeye alınması ve bilgilerin

gizliliği sağlanarak bu dosyalar hakkında raporlama yapılması.

  • Cinsel istismar vakalarında etkin soruşturma yürütmedikleri gerekçesiyle savcılar

hakkında kaç adet yasal veya idari işlem yapıldığının açıklanması.

 

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği’nin cinsel istismara yönelik koruyucu önleyici çalışmaları kapsamında NSPCC’nin hazırladığı, yaşadığı veya tanık olduğu bir istismarı bildiren bir çocuğa nasıl yaklaşabileceğimizi anlatan, “Bir Çocuğun Cinsel İstismar Beyanını Karşılamak” videosunu buradan izleyebilirsiniz.

 

Cinsel Şiddetle Mücadele Derneği (CŞMD) 2014 yılından beri tecavüz kültürü ve cinsel, cinselleştirilmiş şiddet ile ilgili farkındalık yaratmayı, cinsel şiddetin daha görünür kılınması için atölyeler düzenlemeyi, destek hizmetlerini sunan kurumların personellerine yönelik farkındalık arttırıcı çalışmalar yapmayı ve tecavüz kültürünü değiştirip yerine onay kültürünü yerleştirmeyi amaçlıyor.

 

* Fotoğraf: Serra Akcan / csgorselarsiv.org

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

Y“Kırılganlık güçtür, filmin kahramanlarından bunu öğrendim”
“Kırılganlık güçtür, filmin kahramanlarından bunu öğrendim”

"The Last Year of Darkness" (Karanlığın Son Yılı) belgeselinin yönetmeni Benjamin Mullinkosson ile belgeselin ortaya çıkışını, “Funkytown”ın ve müdavimi arkadaşlarının onun için önemini konuştuk.

MEYDAN

Y“Bayram Sokak, trans kadınların barınma ve hafıza mekânıdır, tarihimizdir.”
“Bayram Sokak, trans kadınların barınma ve hafıza mekânıdır, tarihimizdir.”

Bayram Sokak 12 Platformu, İstanbul Bayram Sokak’ta trans kadınların evlerinin mühürlenmesiyle ilgili İHD’de düzenledikleri basın açıklamasında, uygulamanın hukuksuzluğuna ve keyfiliğine dikkat çekti.

MEYDAN

Yİliç’te ne oldu?
İliç’te ne oldu?

İliç'te yaşanan kaymanın öncesinde, 21 Haziran 2022'de, aynı maden sahasında bir siyanür sızıntısı yaşandı. Siyanür sızıntısının ardından, çevre örgütleri İliç'te yaşanan çevre sorunlarını vurgulamak için protestolar düzenledi ve suç duyuruları yaptı. Ancak, mahkemeler, ÇED raporunun onaylanmasına ve kapasite artışının devam etmesine izin verdi.

KÜLTÜR

YSararmış Yapraklar: “Bin Kilo Var Omuzlarımda Beni Aşağıya İttiren”
Sararmış Yapraklar: “Bin Kilo Var Omuzlarımda Beni Aşağıya İttiren”

“Sararmış Yapraklar” sonu mutlu biten bir hikâye. En çok da bir daha âşık olamayacağını düşünenler ve sokakta yaşayan köpekler için.

Bir de bunlar var

Kerameti Rahimden Menkul Bir Kimyasal Kürtaj Deneyimi
Estetik Modasıyla Yüzleşme
Odalar ve Merdivenler

Pin It on Pinterest