Tüm insanlığa tekrar tekrar suç duyurusunda bulunuyorum: Bizi giderek yok ediyorsunuz. Sistemli ve politik bir şekilde bize kıyım yapıyorsunuz. Bunu, görün! Duyun!

MEYDAN

Bu Yazı İnsanlığa Suç Duyurusudur

Eskiden bu durumu nasıl göğüsleyebiliyordum, anlayamıyorum. Gün geçmiyor ki şu ölmüş, şu evinden atılmış, şu hastanede bakıma muhtaç… Bu haberler artık beni çok üzüyor. Direncim giderek düşüyor. Etrafımdaki iyi niyetli insanlar olmasa nasıl ayakta kalabilirim, bilemiyorum. Nasıl bir arena ki düşen parçalanıyor. Neyin kavgası bu çaresizlik? Niye? Bilemiyorum…

 

Bize yaşatılan savaş psikolojisi hep üzerimde; her yer ceset, onu tanırdım, öbürünü severdim, diğeri çok iyi bir kızdı, bir diğeri arkadaşımdı. Her yerde bir ceset ya da kötü bir anı. Artık düşman kim onu da bilemiyorum.

 

Anarşist ruhum polise, askere, sisteme karşı bir direnç gösterebiliyordu. Ama artık savaş içimize girdi, kendimizle, sevdiklerimizle, bize benzeyen insanlarla savaşır olduk. Kurduğumuz çeteler heteroseksüellerinkinden farklı değil, sistemden farklı değil. Aynı pislikleri üretir olduk. Sallamalarla, sopalarla nam yapan kızlar oldu. Bulabildiğimiz çalışma alanları, tıpkı devlet gibi, korunur halde. Vergimizi devlet ruhlu kadına benzeyen canavarlara verir olduk. Ya çetelere ya da çete kurmuş kızlara hesap verir olduk. Dahası, korkuyorum! Bu durum birçok ölüm getirir oldu. Kendimiz öldüremezsek, yaşam alanı bırakmıyoruz. Evet, biz öldürmüyoruz; intihar ettiriyoruz. Nasıl bir kader ki, bilemiyorum. Ya bıraktığımız erkekliğimizi tekrar bir başkasında bulup başımıza Allah yapıyoruz. Adını ya koca ya sevgili koyuyoruz ya da biz tekrar cellat oluyoruz. Bize neler oluyor? Bu yüzden mi dönüyoruz? Estetikli kadına benzeyen canavarlar haline nasıl dönüşebiliyoruz?

 

Çıkış noktamız hepimizin aynı; farklı bir çocukluk geçirdik, biliyorum. Ama hepimizin, çocukken, hayallerimizde bir evimiz olsun dışarıdaki nefretten korunalım vardı. Dünyaya başlarken bebeklerle oynardık biz. Hiç birimizin sallaması, sopası yoktu. Savaş için kullanılan oyuncakları sevmezdik; yumuşacık çocuklardık. Her şeyden korkardık. Korkularımız, bizim birbirimizi bulma sebebimiz değil miydi? Şimdi, translar da tıpkı sistem gibi, devlet gibi, polis gibi, asker gibi, faşistler gibi oluyorlar. Bu demektir ki bizi normalleştiriyorlar; yani tıpkı normal psikopat insanlar gibi acımasız birer cellat olabiliyoruz. Normal olmayı sanırım böyle algılıyoruz. Bu normalleşme benim tüylerimi diken diken ediyor. Yeni gelecek translara yer yok! Mülkiyet alanlarımıza koyduğumuz çalışma yerlerimiz, sevgililerimiz, evlerimiz, arabalarımız… Tıpkı normal insanlar gibi korur olduk bunları. Yani, işin kötüsü normal olduk. Bu normalleşmeyi bu kadar çok istiyorduk da neden bu kadar zahmete girdik? Bilemiyorum.

 

Bize ailede, dışarıda, sokakta, sistemde yaşatılanları bizler de yeni translara yaşatıyoruz. Eskiden biz gözaltına alınmamak için kendimizi keserdik; üçümüz, beşimiz bir karakolu inletebilirdik. Hatırlarım karakola, nezarete düşünce neler yaptığımızı. Bütün polisler bizden korkardı. Nereye koyacaklarını bilemezlerdi. Jandarma almazdı, sorunu bilirdi. Sokak çetelerini bir olup indirirdik. Evet, hepimiz uyuşturucu kullanırdık ya da alkol. Polise, devlete madilik yapamayan kızlara “roj” verirdik cesaretlensin diye. Ordumuzun düşmanı belliydi. Hepimiz birimiz için olmayı başarırdık ya hepimiz düşerdik nezarete, beraber ıslatılırdık, beraber coplanırdık ve halen güllümler yaparak gülerdik. Mersinli Hülya’nın amından çıkan roj, amdan yeni bir dünyanın çıktığını hepimize ispatlardı ve eşit şekilde paylaşılırdı. Yeni kızlara az verilirdi, yeterdi bize. Yaralarımıza, kesiklerimize, morluklarımıza beraber pansuman yapardık. Ama hepimiz bilirdik; Çingeni, Kürdü, Türkü, Alevisi, Ermenisi… hiç fark etmez. Biz, başka bir kardeşlik kurmayı başarmıştık. Diğer kimliklerimiz lakaplarımızdı. Hem de garip bir orduyduk o zamanlar. Amazonluklarımız, zaferlerimiz olurdu. Soyunarak tüm trafiği durdurabilirdik. Haksızlıkları böyle gösterebiliyorduk. Nerede soyunmuş, kendini kesen bir travesti görseniz orada bir haksızlık vardı. Devlet, medya bunu travesti terörü diye adlandırsa bile herkes bunun böyle olmadığını bilirdi.

 

Koli yaparak, çalarak, dolandırarak, dolandırılarak yaşardık. Hiç birimiz bilmezdik erkek, trans kadın, trans lezbiyen, gay, biseksüel falan yoktu; atılmışlar vardık. Tüm atılmışlar birdik ve beraber yaşama pratikleri geliştirmiştik. Sevişme yöntemleri bulmuştuk, herkes herkesle sevişebilirdi. İsimleri yoktu zulüm de yoktu. Önce, bizi böldüler gay, lezbiyen, travesti, transseksüel, bilmem ne bilmem ne… Bütün harflerin karşılığında ya cinsiyet kimliği ya yönelimi ya ıvırı zıvırı çıkar oldu. Her harf normalleşme çabasına düştü. Biz de nasibimizi aldık. Önce erkeğe benzeyen gayler normalleşti; evlendiler falan, çocuk falan alıyorlar, kilisede falan evleniyorlar. Sonra lezbiyenler ve şimdi sıra bize geldi. Allah’ın izniyle biz de normal olacağız. Bu normalleşmeyi sistemin yaptığını görmeden, içini boşaltıp normalleştirme çabası bize nasıl tezahür etmez? Artık biz de sokakta gezebiliyoruz. Emniyet güçlerinden yardım isteyebiliyoruz. Ama tabi ki istemekle kalıyoruz ya da şikayet edebiliyoruz. Şikayet etmekle kalıyoruz. Şikayetlerimizden biz suçlu çıkmazsak kurtardık demektir.

 

Dünkü genç kadın beni çok üzdü; böyle ölüm olmaz, çok genç. Baktıkça ağlıyorum. Tanımıyorum ama baktıkça ağlıyorum. Kime ne diyeceğimi, kime kızacağımı bilemiyorum. Çok genç! Ölüm ona yakışmamış. Hep translar genç gepegenç ölüyorlar. Cesetlerimiz de yaşarken olduğu gibi paramparça… Görün, duyun, bakın! Morglarda trans cesetlerine başka bir zulüm vardır: ya boğulmuş ya bıçaklanmış… Bir kere falan bıçaklanmak bize yetmez! Cesedimiz parçalanana kadar bıçaklarlar ya da TEM otoyolunda birkaç araba geçmiş trans cesetleri… Yazdıkça hatırlıyorum, kafayı yiyeceğim. Korkuyorum, sıra kimde ya da bizler hiçbir yere asla (okula, aileye, devlete, dine, etnik kimliğe, sokağa) sığmayacağız.

 

Delirdim gene kopuk kopuk bir şeylerden bahsetmeye çalışıyorum. Tüm insanlığa tekrar tekrar suç duyurusunda bulunuyorum: Bizi giderek yok ediyorsunuz. Sistemli ve politik bir şekilde bize kıyım yapıyorsunuz. Bunu, görün! Duyun! Bizi önce sıkıştırıp sonra kapana kıstırılmış fareler gibi birbirimize yediriyorlar. Görmüyor musunuz?

 

Neyin doğru, neyin yanlış olduğunu artık bilemiyorum…

 
 

İstanbul’da önceki gece Eylül Cansın adlı trans kadın Boğaziçi Köprüsü’nden atlayarak intihar etti.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YRequiem for a Dream Yahut Kürt Sema Zincirinden Boşandı
Requiem for a Dream Yahut Kürt Sema Zincirinden Boşandı

bütün bayraklar yarıya insin. sema ölmüş. helvası filan da yapılmayacak belki sema'nın.

ENGLISH

YMurderers Of My Penis
Murderers Of My Penis

My dear family, all my lovely friends, comrades, lovers and ex-lovers and fuckbuddies—stay away from my dick.

ECİNNİLİK

YPenisimin Katilleri
Penisimin Katilleri

Canım sevgili ailem, sevgili bir tane arkadaşlarım, yoldaşlarım, sevgililerim, eski sevgililerim, fuck buddy'lerim, kutsal sosyal toplumda varlığımı belirleyen sikimden uzak durun. Rahat bırakın garibimi.

MEYDAN

YBen Katliamın Tanığıyım
Ben Katliamın Tanığıyım

İmdat dilemiyoruz. Savaşmayacağız! Tıpkı o çocuklar gibi biz barış istiyoruz. EDİ BESE!

Bir de bunlar var

Kadınlar, Sizin Kadınlarınız Olmak İstemiyorlar!
İstanbul Sözleşmesi Tartışması: Son 10 Yılda Ne değişti?
İnternet Politikalarımızın Ekonomi Politikalarımızla İlişkisi Sıfır

Pin It on Pinterest