Çocukluğunda çok sevdiği, anneannesinin kıyafetlerini giyip aynada kendine bakarak eğlendiği kılık değiştirme oyununu büyüdüğünde sanat işlerine taşıyor.

SANAT

Binbir Yüzlü Cindy Sherman

1954 doğumlu Amerikalı fotoğrafçı ve film yönetmeni Cindy Sherman sanatsal üretiminde kadın kimliğinin medya, tarih yazımı, Hollywood filmleri gibi çeşitli mecralarda nasıl temsil ve inşa edildiğine yönelik gözlemlerinden hareket ediyor. Dünya çapında bilinirlik kazanmış fotoğraflarında sıklıkla çeşitli müdahalelerle değiştirdiği bebekleri ya da kendisini her seferinde farklı bir kılığa bürünmüş olarak görüyoruz. Sherman’ın yapıtları 4 Mart’a kadar Pera Müzesi’nde Bana Bak! sergisi kapsamında sergileniyor, görmek için son 2 gün! Bu bahaneyle sanatçıdan ve sanatının ana hattını oluşturan kılık değiştirme[1] pratiğinin kadın kimliğine dair ne tür sorgulamalara yol açabileceğinden konuşalım istedim.

 

Önce Cindy Sherman’ın sanatından kısaca bahsedeyim. Sherman atölyesinde plastik burunlar, protezler, takma kirpikler, makyaj malzemeleri, insan büstleri, ikinci el veya vintage mağazalarından aldığı çeşit çeşit kıyafet ve aksesuarları kullanarak kendini çeşitli karakterlere ve mekanlara yerleştiriyor. Çocukluğunda çok sevdiği, anneannesinin kıyafetlerini giyip aynada kendine bakarak eğlendiği bu kılık değiştirme oyununu büyüdüğünde de sürdürüyor yani.

 

Yapıtlarından birkaç örnek, çeşitli Hollywood sahnelerini oyuncunun yerine geçerek yeniden ürettiği fotoğrafları:

 

Cindy Sherman, İsimsiz Film Kareleri/Untitled Film Still #3, 1977

 

Cindy Sherman, , İsimsiz Film Kareleri/Untitled Film Still #13, 1978

 

Bebekler ve protezlerle oluşturduğu kompozisyonlarından:

 

Cindy Sherman, Untitled #191, 1989

 

Sherman’ın sergide bulunan üç eserinden biri ise Tarih Portreleri/History Portraits serisine ait. Caravaggio, Rafael gibi sanatçıların tabloları ve figürlerinden esinle yeni fotoğraflar kurguladığı serinin Pera Müzesi’nde sergilenmekte olan 228 numaralı fotoğrafı, İncil’de yer alan Yudit’in Holofernes’in kafasını kesmesi hikayesini konu alıyor. Fotoğrafta Yudit rolüne bürünmüş Sherman, oryantal desenli bir arkaplan önünde, parlak kırmızı muhtemelen ipekli kumaştan elbisesi içinde cüretkar bir surat ifadesiyle Holofernes’in başını tutuyor. Hikayeye göre, çok güzel bir dul olan Yudit topraklarını ele geçirmek üzere olan düşman kampına gidip ordunun komutanı Holofernes’i baştan çıkarıp kafasını kesiyor. (Barok dönem ressamı Artemisia Gentileschi’nin Yudit Holofernes’i Katlederken adlı tablosunu da görmenizi öneririm)

 

Cindy Sherman, History Portraits, Untitled #228, 1990

 

Tarih Portreleri serisinden başka fotoğraflar:

 

Cindy Sherman, History Portraits, Untitled #225, 1990

 

Cindy Sherman, History Portraits, Untitled #183, 1988

 

Ortaya çıkan fotoğraflar neredeyse bir yağlıboya gibi gerçekci ve çarpıcı değil mi? İnsan uzun süre tüm fotoğraflardakinin aynı kişi olduğunu idrak edemiyor. Serinin diğer fotoğraflarında Sherman erkek bakışının kadını nasıl gördüğünü taklit ediyor; sıklıkla pasif bir arzu nesnesi rolünü oynuyor. Peki Sherman’ın bu kılık değiştirme yöntemi neleri ifade ediyor olabilir? Bir imgeyi taklit etmeyi ona yeni anlamlar yüklemeye bir çağrı olarak düşünebiliriz. Fotoğraflarındaki kişinin Sherman olduğunu bazen sanatçının yüzünü tanıyarak bazen de eser açıklamasında okuyarak biliyoruz. Fotoğrafa bu bilgiyle baktığımızda o kompozisyonun ve içinde konumlanan öznenin etrafında bir bilinmezlik oluşuyor. Özne neden taklit ediliyor, hangi dönemin toplumsal koşullarında bulunuyor ve o toplumla ilgili hangi değerleri yansıtıyor?

 

Burada sanatçının bir röportajında da değindiği erkek bakışı (male gaze) kavramından biraz bahsedelim. Kadının heteroseksüel bir erkeğin bakışıyla objeleştirilmesini ifade eden erkek bakışının Batı merkezli sanat tarihinde örnekleri oldukça bol. Görsel düzlemde bu, bir anlamda bakan kişinin aktif ve güçlü, bakılan kişinin ise pasif ve zayıf olduğunu ifade ediyor. 228 numaralı fotoğrafta da sanki bakışın ve dolayısıyla güç dengesinin tersine çevrildiği bir durumu izliyoruz. Burada Yudit’i temsil eden karakter kendi karar ve aksiyonları olan aktif bir özne olarak gösteriliyor, bakışları izleyicinin üstünde. Bu serinin çıkış noktası olan Batı resim geleneğinde pek alışkın olmadığımız bir tutum bu. Fotoğrafın portreye odaklanan bu sergide gösterilmesinin nedeninin de bakışın bu şekilde tersine çevirmesi olabileceğini düşünüyorum.

 

Sherman’ın yine bir röportajında bahsettiği üzere, küçük bir şehirden New York’a ilk taşındığında sokakta çevresinden gördüğü davranışlar karşısında şok olmuş ve bir süre sonra sokakta bu saldırıların hedefi olmamak için ürettiği çözüm kişinin kendi karakterinden farklı bir sokak karakteri (street persona) geliştirmesi olmuş. [1] Bana kalırsa sanatçının bu gözlemi, fotoğraflarında devamlı farklı karakterlere bürünmesi ile de doğrudan bağlantılı. Koşullar kendimiz olmamızı ne kadar etkiliyor? Toplumsal yaşamda ne zaman kılık değiştiriyor, rol yapıyor, taklit ediyoruz? Erkek bakışı kavramını işlerinin arkaplanına yerleştiren Sherman sokakta olduğu gibi sanatsal üretiminde de farklı personalar taşıyarak kadın kimliğinin nasıl oluştuğunu/oluşturulduğunu sorguluyor.

 

Sanat tarihi yazımının erkek egemen bir alan olduğu düşüncesinden yola çıkarak Sherman’ın Tarih Portreleri/History Portraits serisinde, sanat tarihi yazımlarında (örneğin ders kitabı olarak da sıklıkla kullanılan E. H. Gombrich’in Sanatın Öyküsü kitabında) sanatçı olarak hiç kadınlardan söz edilmediği gerçeği ile ilgili sorular da sorduğunu söyleyebiliriz.

 

Sherman gibi, yapıtlarında kılık değiştirme, yerine geçme yöntemini kullanan bir çok kadın var. Özellikle 70’li yıllarda hız kazanan feminist sanat ve sonrasında cinsiyet kodları ile ırksal ayrımları araştıran bir çok sanatçı bu yöntemden yararlanıyor. Örneğin Manet’in bir fahişenin pervasızca bakışlarını izleyiciye yönelttiği, döneminde çok tartışmaya konu olmuş Olympia tablosu birçok sanatçı tarafından yeniden yorumlanmış.[2]

 

Sonuç olarak kılık değiştirme pratiği, bir sorgulama çağrısı ve yeniden değerlendirme fırsatı olarak karşımıza çıkıyor. Elbette sanatsal amaçlarla da olsa rol yapmanın getirileri olduğu kadar götürüleri de olabileceğini es geçemeyiz. Buna getirilebilecek en temel eleştiri belki karşı çıkılan tutum ve durumların bir anlamda devamını sağladığı olur. Tabi bu bambaşka bir tartışmanın konusu.

 

Artık sergi salonunun sınırlarından çıkıp günlük hayata dönersek şunu farkederiz: her an, hemen hepimiz birilerinin kılığına girmeye çalışıyoruz. Sosyal medyada gördüğümüz benzer giyim ve hayat tarzlarını olabildiğince kendi hayatımıza uyarlayıp bunu da selfie’ler, dakikalarca çabalar sonucu çekilmiş fotoğraflar yoluyla paylaştığımızı kim inkâr edebilir? O halde belki kılık değiştirmeyi bir de 21. yüzyıl gerçekleriyle ve kendi hayatlarımıza bağlantılı olarak yeniden düşünmeliyiz.

 

 

 

[1] Sanatta temellük ve Olympia özelindeki çalışmalar hakkında zihin açıcı bir kitap: Ahu Antmen’in Sel Yayıncılık’tan çıkan Kimlikli Bedenler kitabı.

[2] Bahsi geçen röportaj 1994 yapımı Mark Stokes yönetmenliğindeki Cindy Sherman Nobody’s Here But Me Belgeselinde yer alıyor.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YDaha Sorumlu Bir Ekonomi İçin Dayanışma
Daha Sorumlu Bir Ekonomi İçin Dayanışma

Yalnız değiliz. Madem çoğuz, bireysel kurtuluştan ziyade dayanışma ve nesillerötesi bir perspektifle çevresel ve sosyal krizlerin üstesinden gelebileceğimize inanmalıyız.

KÜLTÜR

YÖfkeli Olmak Neşeli Olmaya Mani Mi?
Öfkeli Olmak Neşeli Olmaya Mani Mi?

Öfkeli olmak neşeli olmaya mani olmalı mı? Neşe tek başına hem direniş hem de zafer değil mi?

SANAT

YTuğla Kadar Boşluklu, Beton Kadar Soğuk
Tuğla Kadar Boşluklu, Beton Kadar Soğuk

Neriman Polat’ın Şefkatsiz sergisi üzerine...

Bir de bunlar var

Hêja Netirk’ten Stranên Neşuştî (Cenabet Şarkılar)
Cuma Şarkıları 29: Nostaljiye Devam
Hayattan Sahneler

Pin It on Pinterest