Oscar’larda kazanan, yarışan adaylardan çok sanatçıların, yapımcıların, yönetmenlerin savaşa dair pozisyonunu merak ettiğimiz bu yıl, bana sorarsanız her yıl kadar bayık ve tahmin edilebilirdi.
Positively Different Kısa Film Festivali, inat ve sabırla çağın ruhuna ayak uydurabileceğimiz çabalardan biri olarak umutlandırdı beni.
Ne yapacağız? Çırılçıplak kalarak yazacağız. Uzlaşmayacağız. Yazıyla personalar inşa etmeye değil huzurbozmaya, rahat kaçırmaya, tedirgin etmeye çalışacağız.
Bir mekân, yer olarak ev ile bir kovuk, sığınak olarak ev arasındaki o incecik ve geçirgen sınırda salınırken ait olmakla olmamak, yabancı olmakla olmamak arasında da gidip gelmiyor muyuz? Bir ev ne zaman evdir, ne zaman kovuk?
“Diyarbakır.Turizm.Romantizm.Aktivizm” performansında belli düşüncelerin nasıl bir bakış açısıyla ve çerçevede sunulduğuna, dolayısıyla söylenen/söylenmeyen ile gösterilenler ve gösterilmeyenlere vurgu yapmaya çalışacağım.
Katalin Ladik onlarca yıllık kariyeri boyunca kolaj, deneysel müzik, performanslar, fotoğrafçılık, beden sanatı, posta sanatı ve ses oyunlarını kapsayan yoğun ama odaklı bir disiplinlerarası pratik geliştirdi. Kâğıtla, sesle ve kendi bedeniyle çalışan Ladik, üretimlerinin çeşitliliğine rağmen her şeyden önce bir şair olmaya devam ediyor.
Kürt sinemasını “popüler” temalar etrafında tekrar tekrar baştan yazıp var etmek yerine, aslında, Kürt sinemasının farklı dönemlerini, farklı biçimlerini ve dillerini anlama çabası parçalı, çok merkezli, çok özneli, çok dilli bir sinema alanı işaret ediyor.
İsmet Doğan’ın resimlerinden fışkıran bilinçdışı öğeler izleyiciyi heyecanlandırmakla kalmıyor, onu düşünmeye de sevk ediyor. Bilinçdışı dünyaya, iç nesnelere, iç dünyaya ait bir dizi duygu ve duygulanıma, çarpıcı betimlemelerin logosla buluşmasına tanık oluyoruz.
“Hem bir tek elmadan hem süpürülen topraktan/hem zindandan dönen insan ruhundan” söz eden Teyel, Uzuv, İlizarov sergisi 4 Kasım’a kadar Tütün Deposu’nda görülebilir. Sanatçı Çınar Eslek ve küratör Ceren Erdem’le sergi üzerine söyleştik.
Müveddet Nisan Yıldırım’ın işleri için seçtiği “Gidişini çizdim” ve “Çocukken nasılsa şimdi de öyle” gibi poetik isimler edebi bir hissiyat yaratmakla kalmıyor, aynı zamanda güçlü bir dayanışma hissi veriyor. Kâğıt üzerinde pastel bir yara açar gibi, diye düşünerek galeriden ayrıldım, ama yara neden iyi hissettiriyor?