Sene 1994, Madonna, romancı Norman Mailer'la muhabbet ediyor...

KÜLTÜR

Bir Röportaj: Madonna (İnsan) ve Norman Mailer (Romancı)

Sene 2013, ben Madonna’yı insan olarak düşünmeyi bırakmışım. Bu elbet kuşaksal bir şeydir de, benim aklım erdiğinde Madonna insanlıktan çeşitli yansımaları olan aynalı bir kutuya evrilmişti bile. Söyleyebileceği her şeyi söylediğine kanaat getirmiş, korku filmlerinde meraklı gazetecinin gece vakti karanlık kütüphane arşivlerini tararken son iki yüz yıldır çeşitli gazetelerde yüzünü görüp durduğu hayalete dönüşmüştü çoktan. Her gazetede, her zaman vardı. Umrunda bile değildi, incili cildiyle mavi ışıkların arasında deli gibi dans ediyordu. Söyleyeceği şeylerin hiçbir bağlayıcılığı yoktu artık. Benim ilkgençliğim, Madonna’nın sözsüz ve ağırbaşlı dingildemelerine uyanmıştı.

 

Herhalde o yüzden Madonna’nın 1994 senesinde Amerikalı romancı Norman Mailer’la yaptığı röportajı okurken bu kadar şaşırdım. Söyleşide berrak bir açıklık ya da bilip tahmin ettiğimden çok daha farklı bir portre gösterdiğinden değil, belki röportaj sırasında kendini azıcık da olsa hala insan olarak gördüğü hissini aldığımdan. Röportajda “Üvey annemi hiçbir zaman anne gibi görmedim, hayatımda baskın bir kadın figürdü sadece. Kendimi bildim bileli tamamıyla annesiz oldum. Kendim hakkında bu kadar açıklıkla konuşabilmemi annesizliğime bağlıyorum.” demiş mesela. Madonna’nın bir annesi mi vardı? Madonna’nın bir kendisi de mi vardı? Ben bunları bilmiyordum, aklıma bile gelmemişti. Hayretimi düşünün. Madonna’nın insan olduğunu hatırlarken karşısında yaşamış en errrrrrrkeksi romancılardan Norman Mailer’ın olması bütün okuma tecrübesini daha da garipleştirdi. İlginç bulduğum bölümlerini çevirdim, siz de bakın:

 

MADONNA: Sahnede şov yaparken ya da David Letterman Show’dayken bile kendimden uzaklaşıyorum. O insan üzerinde hiçbir kontrolüm yok. Bunun ruhumla alakalı bir durum olduğunu bilsem de, yapabileceğim hiçbir şey yok.

MAILER: Sanatçı, bütün o günlük işleri yapan insandan ayrı biri aslında. Biri diğerine devamlı “Bunu yapmana izin veririm, ancak şu şartlar altında…” der, diğer taraf da “Bırak istediğimi yapayım, o zaman seni rahat bırakırım” diye cevap verir.

MADONNA: Kesinlikle. Çok ilginç.

MAILER: Fakat insan yaşlandıkça, bu iki yarım birbirine yaklaşıyor.

MADONNA: Gerçekten mi? Kendimle birleşmek için sabırsızlanıyorum.

 

***

 

MADONNA: Üvey annemi hiçbir zaman anne olarak düşünmüyorum kafamda. Sadece beni yetiştiren bir kadın, hayatımda baskın bir kadın figür olarak düşünüyorum. İlkgençliğimi üvey annem yokmuş gibi davranarak geçirdim, aslında üvey ebeveyniyle yaşayan bir çok çocuk gibi. Kendimi koşulsuz olarak annesiz bir çocuk olarak düşünüyorum, bence bunun insan olarak ne kadar açık olduğumla bir alakası var.

MAILER: Güçlü bir çocuk olmuşsun gibi geliyor kulağa.

MADONNA: Yani, evdeki yaramaz çocuk ben değildim aslında. Kızkardeşim tam bir erkek fatmaydı, ve iki büyük abim de devamlı kavga ederdi. Ben tam tersi yöne gittim.

MAILER: Sen parlak çocuk muydun?

MADONNA: Devamlı en yüksek notu alma takıntım vardı. Saplantılı biçimde babamı etkilemeye ve manipüle etmeye çalışıyordum, ama çok kadınsı bir biçimde.

MAILER: Ve baban da sana aşıktı tabii.

MADONNA: Yani, öyle düşünmek hoşuma gider.

MAILER: Şarkı söylemeye erken yaşta mı başladın?

MADONNA: Yok yok, hayır.

MAILER: Şarkıcı olacağını hiç düşünmemiştin yani.

MADONNA: Kesinlikle hayır. Hiçbir şey olacağımı düşünmüyordum aslında. Lisedeyken profesyonel dansçı olmak istiyordum. Hayalim oydu, Alvin Alley’nin kumpanyasına katılmak.

MAILER: Katıldın da.

MADONNA: Gençler için olanına, asıl gruba değil. Oradaki okula bursla girdim, sonra dans da müzik ve şarkı söylemeye dönüştü – ama büyürken şarkıcı olmak gibi bir isteğim yoktu, kendimi de hiç öyle düşünmüyordum. Sonra biri bana gitar çalmayı öğretti ve içime cin girmiş gibi şarkı yazmaya başladım. Dünyanın en garip şeyiydi. 24 yaşıma kadar şarkıcı olacağımı filan bilmiyordum.

 

***

 

MAILER: (David Letterman’ın şovunda iğrenç davrandığını söylemesi hakkında) ne düşünüyorsun?

MADONNA: Bu noktada kimsenin beni üzecek ya da şaşırtacak bir şey söyleyebileceğini düşünmüyorum. Zaten herkes manyak olduğumu düşünüyor.

 

 

Madonna - Esquire / August 1994

 

 

MAILER: Ama benim bu röportaj konusundaki planım eğer bir hatan varsa, o da fazla aklı başında olduğunu kanıtlamak.

MADONNA: Ya. Hay Allah.

MAILER: En azından bu röportaja getirdiğin yarının yani…

MADONNA: Eh, sanırım aklıbaşındayım gerçekten. Düşüncelerimde çok düzenli ve ayrıntıcıyımdır.

MAILER: Aslında senin hakkında hiçbir şey bilmesem, “Tam bir hanımefendi” diye düşünürdüm içimden.

MADONNA: Hanımefendiden ne kastediyorsun?

MAILER: Kadın hakları savunucuları hakkında en çok nefret ettiğim şeylerden biri dile el koymaları. Hanımefendi harika bir kelime. Hanımefendi, diğer kadınların her yaptığını yapan, ama içine biraz daha fazla stil koyan bir kadındır.

MADONNA: Tamam, bu olur, bu güzelmiş.

MAILER: Evet. Ve bu kelimenin soyunu tüketiyorlar.

MADONNA: Önemli tabii. İnsanın terbiyeli olması çok önemli olabilir bazen.

MAILER: Kibar olmak bazen bir insanın diğerine biraz sıcaklık sunabilmesinin tek yolu. Bir sevgi karşılığı olarak kibarca davranan çok insan var.

MADONNA: Katılıyorum.

MAILER: Neyse. Sana yukarda verdiğim hanımefendi tanımıyla baktığımda, “Çok yalnız bir hanımefendi…” derdim.

MADONNA: Niye yalnız olduğumu düşünüyorsun?

MAILER: Verdiğin bir hava var, bir mahremiyet havası var.

MADONNA: Ama ona kimse inanmaz. Onlar her şeyimin açıkta olduğunu düşünüyorlar.

MAILER: Bir sürü saldırıya karşı dayandın. Ama şimdi eskiden soğuk savaşa kanalize edilen bütün nefretin içine yayıldığı bir kültürün ortasında yaşıyorsun.

MADONNA: Doğru. Hepsini kendimize çevirdik.

MAILER: Ve sen de diyorsun ki “Siktirin gidin, benden nefret etmeniz umrumda bile değil.”

MADONNA: Eh, insanların şöhretle ilgili ne düşündüğünü, insanların bana olan tepkilerini analiz etmek için bir sürü zamanım oldu. Bir celebrity, ya da inanılmaz derecede ünlü bir insan olarak, özellikle bu ülkede sadece insanların onayı dahilinde ve bir süreliğine istediğini yapabiliyorsun. İnsanlar yenilgi ve başarıyı delice bir iştahla senin üzerinden yaşıyor, hem sen olmak, hem senin yaptıklarını yapmak istiyor. Ama bu dediğim hiçbir zaman uzun süremez: Ortalıktan kaybolman, kendini tüketmen, ya da kafandaki fikirlerin bitmesi lazım. Evlenmen ve bir sürü çocuk yapman, ya da ne bileyim şişmanlaman filan lazım. İçki ya da uyuşturucu sorunun olmalı. Rehabilitasyona girip çıkman lazım ki herkes sana acıyabilsin. Ya da en basitinden, kendini öldürmen lazım. Bunların hiçbiri bana olmadığı için insanlar bir sürü başka şey söylemek zorunda kalıyor. “Aman, kariyeri bitti, kendisi de bitti, artık başarısız” diyorlar. Ama bunlar kulağa değerlendirmeden ziyade dilek gibi geliyor.

MAILER: Medyada güçlü olan insanların biraz daha güçlü olmak dışında umursadıkları tek bir şey var. Para, seks, iyi yemek ya da zevk değil – zeka ve sezgi. Bu insanlar kanaat önderleri. Bütün iştahları ve ereksiyonları bu sezgi ve zeka üzerinden. Haksız olduklarında iktidarsız gibi bir şey oluyorlar. Senden de nefret ediyorlar, çünkü onları haksız çıkarıyorsun.

MADONNA: David Letterman’da olanlardan sonra haberlerin hepsi kafayı yediğimi söylüyor.

MAILER: Aynı zamanda sen nereye gittiğini artık bilmeyen, kontrolden çıkmış, gelecek yirmi otuz sene içinde bir yere çarpıp yok olacağından deliler gibi korkan sosyal bir makinanın ayarlarıyla da oynuyorsun…

MADONNA: Evet. Bayağı korkutucu.

 

***

 

MAILER: Bu röportajı şu fikirle bitirmek istiyorum: Senin çok büyük bir sanatçı olduğun fikrine vardım. [Madonna bir şaşırma sesi çıkartıyor] Bu dediğim kayda geçti bile.

MADONNA: Tamam.

MAILER: Yazacağım yazının ana fikri bu olacak, aramızda yaşamış en büyük kadın sanatçının dolaştığı.

MADONNA: Teşekkür ederim.

MAILER: Sana hiç biraz Prenses Diana’yı andırdığın söylenmiş miydi daha önce?

MADONNA: Daha neler! Hayır, kimse bunu söylemedi. İnanılmaz komikmiş. Eh, daha kötüsüne benzeyebilirdim herhalde.

MAILER: Tabii, çok daha kötüsüne üstelik.

MADONNA: Zavallı Prenses Diana.

 

***

 

Mailer bu uzun röportajı şöyle bir paragrafla bitiriyor:

 

“Çoğu insan, ne kadar parlak olurlarsa olsunlar, birer kap gibidirler. İçlerinde ilginç olanın sonuna geldiğimiz an, kavanozun diğer kenarına dokunabiliriz. Bu noktadan sonra daha önce gördüğümüzün tekrarından başka bir şey yoktur. Bu bir gece, bir sene, ya da bir ömrün yarısı olabilir, ama kabın diğer tarafına ulaştığımızda, o hissin yarısından fazlası da uçup gitmiştir çoktan. Şaheser bir karakterin aslında bir kaptan başka bir şey olmadığını tam manasıyla anlamanın yolu ise, cam bir kavanozla hiçbir tartışmayı kazanamayacağınızı bilmektir. Kap, kaptır. Arkasında boşluk durur.

 

Velhasıl Madonna’yla konuşmak çok hoştu. Kendisi sınırlarının ne olduğuna henüz karar vermemişti. Belki hiçbir zaman vermeyecekti.”

 

***

 

Çok acayip değil mi? Mailer bana sonlara doğru iyice Madonna’ya vurulmuş gibi geldi. Fakat daha ilginci romancı Hilary Mantel’in kraliyet üzerine yazdığı yazısında Prenses Diana’yı hislerimizin bir aynası olarak değerlendirmesi ve Mailer’ın eninde sonunda Madonna için de paralel bir kap kacak/Prenses Diana benzetmesinde bulunması sanırım. Üstelik “kırılgan mısın, yalnız mısın” diye inatla uydurmaya çalıştığı etiketleri Madonna’nın ustaca silkelemesinden sonra bile. Tabii Madonna’nın Prenses Diana’ya benzetilmekten müthiş rahatsız olması da gayet normal – Madonna’yı bir sürü şeyle suçlayabiliriz, fakat bedenini kontrol edememek, kazara halka maletmekle değil asla. Madonna işini hep biliyordu, kendikinden başka bir krallığa tabi olamazdı. Eh, olmadı da.

 

 

 

Kaynak

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YBu Resim Gitmeli Mi?
Bu Resim Gitmeli Mi?

Sanatçı Hannah Black'in siyah bir çocuk cesedini tasvir eden sanat eserinin var oluşunu ve sergilenmesini eleştirdiği açık mektubundan hareketle: "onurlandırmak" ve "lafı ağzına tıkmak" arasındaki ince çizgi nerede durur?

KÜLTÜR

YMary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar
Mary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar

Cambridge Üniversitesi Klasikler Profesörü Mary Beard'ın konuşması: Kadınlar Antik Yunan'dan bugüne güçle nasıl ilişkilendi?

SANAT

YÖlüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann
Ölüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann

Renate Bertlmann, 1970’lerde bir çok çağdaşı gibi 1968’in devrimci atmosferi ve ikinci dalga feminizmin gücüyle kadın bedenini bir kutlama ve devrim aracı olarak yeniden kurgulayan eserler üretmiş.

SANAT

YGüncel Kızlar (1977)
Güncel Kızlar (1977)

Vintage sarısı, yalnızca çözülmüş meselelere, başarıyla alınmış haklara mı değer?

Bir de bunlar var

Komşum Agnès, Daguerre Sokağı, Dagerotipler
Men Dakka Dukka
QUEERWAVES : Geceleri Geri Alıyoruz!

Pin It on Pinterest