Yaybahar nasıl doğdu, ismi ne anlama geliyor, bundan sonra ne olacak ve insanlığa yepyeni bir müzik aleti bırakmak nasıl bir his…

SANAT

Yaybahar’ın Mucidi Yaybahar’ı İlk Kez Anlatıyor

 

Dünya internetlerinde son birkaç haftadır büyülü bir video dolaşıyor. Genç bir adam denize bakan bir odada daha önce hiç görülmedik – ve duyulmadık – bir müzik aleti çalıyor.

 

Yaybahar by Görkem Şen from Olgu Demir on Vimeo.

 

 

Ve Yaybahar’ın yaratıcısı Görkem Şen, Yaybahar’ı ilk kez burada anlatıyor:

 

Ne kadardır Yaybahar üzerinde çalışıyorsun? 

 

Beş sene oldu.

 

Nereden çıktı fikir? 

 

Dünya enstrümanlarının tümüne merakım vardı. Varolan zenginlikten ilham alarak yeni bir şeyler ortaya çıkarma fikri ile beraber, aslında beni enstrüman yapma işine en çok heveslendiren bir kitap oldu. Ortaya koymak istediğim müzik için bir niyet ve his besliyordum ancak bu kitapta aktarılan müzik düşüncesi beni derinden etkiledi ve çalışmalarıma kitaptan aldığım ilhamla devam ettim.

 

Kitabı okuduktan sonra ve Yaybahar’dan önce üç sene boyunca pek çok vurmalı, yaylı, telli, üflemeli enstrümanlar yaparak deneylere başlamıştım. Su kabağı, deri, bağırsak ve ahşap gibi doğal malzemeler kullanarak en ilkel şekilde el yapımı enstrümanlar tasarlayarak yeni olasılıkların arayışındaydım. Deneyler sonuç veriyordu ve her şeye açık olduğum bu süreçte Yaybahar’ın gelişini karşılayıp onu geliştirecek bir ortamda ilerliyordum.

 

Yaybahar’ı dinlerken kulağıma sitar, didgeredoo, çello… trombon bile geliyor. Ama tam olarak hiçbiri değil.   

 

Evet. Özellikle canlı dinlerken dört-beş farklı enstrüman aynı anda çalıyormuş hissi uyandırıyor.

 

İlham aldığın enstrümanlar hangileri mesela? 

 

Açıkçası dünya enstrümanlarının hepsi ilham verici. Fakat doğu tarafındaki çeşitlilik bana ayrı bir cesaret verdi ve daha besleyici oldu.

 

Seni enstrüman yapmaya heveslendiren o kitabın adı ne?

 

Sufi İnayat Han’ın yazdığı kitabın adı ”Müzik: İnsan ve evren arasındaki köprü”. Hintli bir Sufi. Kitapta önceden hep hissettiğim ama açığa vuramadığım hislerin ifadesini buldum. Çünkü gizli bir müziğin varlığından ve yapısından bahsediyordu. Kitap ayrıca bir enstrümanın doğuş hikayesini de anlatıyordu. Dağda yaşayan bir keşişin ruhsal bulgularını insanlara aktarabilmek için yaptığı bir enstrüman. Ben de ardından, “bak sen, demek bir enstrüman nelere kadirmiş” diyerek böyle bir heves edindim ve gizli müziğin arayıcısı oldum.

 

Gizli müzik ne demek?

 

Gizli kalmış, gündelik yaşamda ortaya çıkıp kendini gösteremeyen bir müzik. Var ama keşfedilmek için bekliyor. Böyle mistik bir tarafı var ve müziğin tanrısallığına vurgu yapıyor, orayı hatırlatıyor zaten. Sadece sesleri organize edelim, eğlenelim için değil de insanın ruhani varoluşu ile rezonans sağlayabilecek bir müzik yapısı. Daha derin ve iç dünya ile ilişkili bir müzik.

 

Kitabı okudun ve bir kıvılcım mı oluştu?

 

Evet. Bu, insanın gündelik yaşantısında gizli kalmış bir taraf. İnsan evrenle ilişkisini henüz keşfedebilmiş değil. Şu an sadece dünya, gezegen, kendi toplumu arasındaki ilişkileriyle meşgul ama evrenle de bir ilişkisi var insanın. Bu dünyanın evrenin içinde olması gibi oranın müziği de bu dünyanın içinde ama gizli kalmış durumda.

 

Sen de onu arıyorsun? 

 

Bu teması kurabilmek adına bir eğilim içindeyim…

 

Doğu enstrümanlarından ilham aldım dedin ama Yaybahar’ın sesinde elektronik bir şeyler de var?

 

Evet, 1950’lerin ilk synthesizer deneyleri gibi de duyuluyor fakat akustik çalışıp sesleri öyle çıkaran bir alet. Çok daha organik. Çıkış noktasında doğu enstrümanlarından ilham aldım elbette ama şu hali itibariyle Yaybahar yöresiz bir çalgı. İstanbul’da, doğu ile batı arasında doğup bu iki kültürden haberdar ve iç içe büyümüş olmanın getirisiyle birlikte ne Doğulu ne Batılı ne Kuzeyli ne Güneyli. Hem kadim bir tını hem de fütüristik bir duyuma sahip, her şeyi iç içe koyan bir çalgı.

 

Bu bağlamda Yaybahar yöre veya insan da ayırt etmiyor , Yaybahar’ı beş yaşındaki çocuk da dinledi, 95 yaşında bir kadın da… Avrupa’nın kalbinde de çaldım doğunun kalbinde de. Yaybahar’dan yayılan seslerin hayret uyandırıcılığı gibi bu tepkilerin ortaklığı aslında daha çok şey anlatacak olabilir.

 

Çocuk nasıl tepki verdi? 

 

Çocukların gözleri açılıyor ve ilgiyle dinliyorlar. Bir defa konserden önce otelin üst katında prova yaparken dört-beş çocuk sesleri duyup yanıma geldiler. Sessiz sessiz dinlediler, sonra gidip annelerini babalarını alıp geldiler ve dinlemeye birlikte devam ettiler.

 

95 yaşındaki kadın? 

 

Aynı ilgi ve odak durumu oluşuyor. Ama o dinlerken çok yoğun duygular açığa çıktı. Bu kişi hayatını sanatla bütünleştirmiş birisiydi ve bu seslere tam anlamıyla kendini bırakabilmesi, duygulanışını aktarırkenki içtenliğiyle beni etkiledi.

 

 

Yaybahar ismi çok hoş geliyor kulağa. Neden bu ismi seçtiğinden bahsedebilir misin?

 

Enstrüman iki sene boyunca sadece cismiyle varolmuştu ve bu süreçte biz isimsiz ilerliyorduk. Düşünmeye başlayınca enstrümana isim koymak bu çalgıyı var etmekten daha zor olabiliyor. O sırada Rahman Altın’la buluştuk, ona çaldım, birlikte de çaldık. Konuştuk bol bol ve o sırada bir anda bu ismi söyleyiverdi… Yaybahar’ın gelişine vesile olan ilham kaynakları olduğu gibi Yaybahar’ın da çevresine ilham verici bir yapısı var. Belki de bu nedenle Yaybahar’a ismini veren kişi Rahman Altın olabildi.

 

Neden olduğunu söyledi mi? 

 

“Yaybahar,” dedi, “bir düşün”.  Tasavvufi bir ilham vardı orada. Sonra sormadım çünkü Yaybahar dediği anda bende birtakım taşlar yerine oturdu. Uzaklaşamadım isimden. Çok içime sindi. Sonraları üzerine düşündüğüm zaman teknik olarak bu çalgı yay kelimesinin ifade ettiği anlamların hepsini taşıyabiliyor.

 

Öncelikle yaylı bir çalgı. Keman yayı ile çalınıyor. Özgünlüğü sağlayan sistem helezonik yay sayesinde kuruluyor. Hem yayılan sese, hem esnek yapısı sayesinde kütlesiyle mekana yayılabilme özelliğine dokunuyor. Bahar ismi baharın tazeliği, can verişi ve o esintiler seslerin yenilik ilişkisiyle bağlanıyor. Bu arada Rahman Altın Amerika’da yaşıyor dolayısıyla İngilizce de düşünebilen biri. Zannediyorum bu ismin kaynağı da İngilizce “spring” kelimesiydi. Spring hem yay hem bahar hem de kaynak, memba anlamlarına geliyor. Bu bağlamlar birlikte düşünüldüğünde “yeni bir ses kaynağı” için hoş bir içerik oluşturuyor.

 

Ya benim cehaletimi affet ama Rahman Altın kim? 

 

Rahman Altın çok önemli bir kompozitörümüz. Daha çok film endüstrisinde çalışmaları var. İsmini zamanla çok daha fazla duyacağımız başarılı bir müzisyen. Oscar almaya doğru ilerleyen biri. Ailesinden gelen kökler nispetinde çok sağlam müzikal ve sanatsal bir geçmişi var. Bu anlamda enstrümana ismini hak eden biri verdi diye de düşünüyorum.

 

Yaybahar’ın sesi de film müziğine çok müsait geliyor. Hiç böyle bir planın var mı? 

 

Bunu çok duyuyorum Yaybahar’ı çaldıkça. Yakıştırıyor insanlar. Müzik üretimine başladığım ilk zamanlardan beri kurduğum hayallerin başında film müziği yapmak var. Dolayısıyla bu enstrümanı doğru filmler ile değerlendirmek istiyorum.

 

Yaybahar nasıl ses çıkarıyor? 

 

Yaybahar temel olarak, enstrümanın gövdesi ve telleri arasında kurulan yeni bir köprü sistemi aslında. Enstrümanın ses kaynağı davullar. Ayrıca teller var. Arasına bağladığınız spiral yay, davul ile bu tel arasında bir köprü sağlıyor. Dokundukça telde oluşan titreşimler, esnek yayın taşıyıcılığı vasıtasıyla davula ulaştığında akustik bir şekilde duyduğun sesler meydana geliyor.

 

yaybahar3

 

Peki bir enstrüman icat etmek nasıl bir his? 

 

Güzel bir his. :gülüyoruz:

 

:sessizlik:

 

Nasıl açıklayabilirsin o hissi?  

 

Benim şahsi yolculuğumda keşfetme süreci öncelikli. Varolan üzerinden yeni sulara yelken açabilmek. Bu içgüdü ile soyut-somut keşif halinde ve hayret halinde olmak ve bunların gerçek hayatta karşılık bulması çok besleyici. Yaybahar da gerçekten kendine özgü, yeni bir ses. Bizim sesimiz.

 

Bizim sesimiz ne demek tam olarak? 

 

Çıkan sesler bizimdir. Bu enstrümanın sesi. Bir gitarın sesi nasıl bizimse Yaybahar’ın sesi de bizim.

 

İnsanlığın yani.

 

İnsanlığın. Bu benim kendi dünyam için keşfedebildiklerimden öte bir sonuç. İnsanlığa hitap edebilecek bir şey çıkmış olması oldukça keyif verici.

 

Mutlu ediyor… 

 

Tabii ki. Ama buradaki mutluluk şöyle. Beş senedir Yaybahar zaten deney ortamında keşif ve gelişim sürecini yaşıyordu ve mutluydum ama bahsettiğim keyfi ancak Yaybahar’ı başkalarıyla paylaştığımda bulabildim. Bu tattığım şey belki gerçekten paylaştıkça artan tat. İşin değerini ortaya çıkaran şey insanlar arasındaki bu iletişim oldu.

 

Ne kadar güzel! Peki şimdi ne yapacaksın? 

 

Öncelikle bu enstrümanı tamamlamak istiyorum. Pedal kontrolü, transpozisyon mekanizmaları gibi Yaybahar’ı çalmanın daha kontrollü olması için fonksiyonlar geliştirmeye çalışıyorum. Pedal yardımı ile tokmakla derilere vurma sistemi de dahil. Böylece bu enstrümanı çalarken pedallar ile ritm sağlanacak, yaylar susturularak kontrol edilebilecek, dem sesi değiştirilebilecek. Bu fonksiyonlar Yaybahar’ın çalınabilirliğini, diğer enstrümanlarla uyumunu ve müzikal ifade yeteneğini daha da artıracak.

 

Şu an videoda gördüğümüz en temel mekanizma. Yapım aşamasını yeni mekanizmalarıyla tamamladıktan sonra icra aşamasına geçip bu enstrümanın müzikal olanaklarını tam anlamıyla kullanmak gibi uzun bir yol beni bekliyor.

 

O video nerede çekildi bu arada? 

 

Alişler Yurdu. Armutlu’da bir ekolojik yaşam köyü. Kurtarılmış bölge.

 

yaybahar4

 

Aşık geleneğiyle bağlantılı düşündün mü hiç Yaybahar’ı?

 

Tabii. Bizim türkülerimiz aslen yakılır. İlahilerimiz de öyle yakıcıdır. Sözler ve müziğin içeriği arındırıcı özellikler barındırır. Bu toprakların kültürüyle ilişkili olarak daha farklı yükler de taşıyabilen bir müzik anlayışımız olmuş. Müzik endüstrisinin arzuları ve modernleşme ile birlikte yöresel kültürlerin içinde barınan bu manevi değerler ortadan kaybolmak üzere. Yaybahar ise bunlara karşın bu toprağın daha derin öğelerini, türkülerin o ifadesini çok güzel yorumlayabiliyor. Dolayısıyla repertuvarımda olacaklar. ‘Bundan sonra ne yapmak istiyorsun’un cevabında bunlar da var: Yaybahar’ın müzikal olasılıklarını güzelce değerlendirmeli. Ve bu sadece bizim yöreyle de sınırlı olmayacak. Yaybahar yöresiz bir çalgı ama yörelere de uyum sağlayabilecek yetenekte. Hristiyan ilahisi, Endonezya ilahisi, Hindistan ilahisi, bizim ilahilerimiz ve yöresel müziklerin derinliğine inebilecek bir repertuvar peşindeyim. Geleneğin temsili olmadan, o geleneğin hakkını verecek bir yorumlama hayal ediyorum. İleride Yaybahar orkestraları kurmak gibi olasılıklar da var…

 

Yaybahar’ı isteyen oldu mu? 

 

Video çıktıktan sonra çok mesaj geldi Yaybahar’ı çalmak ya da yapmak isteyenlerden. Su akar yolunu bulur misali aslında neler olacağını bu süreçten sonra göreceğiz. Yaybahar bir dünya mirası mı yoksa bir fantazi olarak mı tarihte yer alacak. Ama yaşaması için çabalayacağım tabii. Bunu yapanın bir tek ben olmasını da istemem. Yaşatılmasını isterim çünkü müziğe yeni bir katkı sağlayacak kadar zengin bir dünyası var. Beş senedir bu enstrümanı dinliyorum ve hala ilk kez duyduğum tınılar ortaya çıkabiliyor. Her kişinin elinde de o kişiyle farklı ifade bulabilecek bir potansiyeli var.

 

Bir arkadaşıma Yaybahar’ı anlatmaya çalışırken sesleri tasvir etmeye çalışmanın ne kadar zor olduğunu farkettim. Koku gibi biraz. Yaybahar’ı çalamadığın ve sözle anlatmak zorunda kaldığın bir durumda nasıl anlatırdın o sesi? Ya da anlatman mümkün mü?  

 

Müzikal bir ifade seçtiğim için bunları tekrar kelimelendirmenin bir işlevi olmayabilir. Kelimelerin de bir sesi var ama müzikal seslerin taşıdığı anlamlar kelimeleşemeyebiliyor. Kelimelerle ifade edilemeyecek şeylerin peşinde olduğum için de müzikal ifademe denk olarak solo projelerimin ismini  “kifayetsiz kelam” olarak adlandırmıştım. Müzik ve ses ile ulaşmak istediğim hisse paralel olarak, bireysel projelerimi kifayetsiz kelam ismi altında, saf bir müzikal ifade izleyerek ilerletiyorum. Durum özellikle böyle olduğu için bunu kelimelere dökecek doğru kişi olmayabilirim.

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YSalacak’ta İki Kız
Salacak’ta İki Kız

"Bilinmeyen" fotoğrafçı kimdi? Bu fotoğraf kaç senesinde çekildi?

KÜLTÜR

YBunca Zaman Arkadaş Olabilir Miydik Yani?
Bunca Zaman Arkadaş Olabilir Miydik Yani?

Ryan Murphy'nin yeni dizisi "Feud: Bette and Joan" üzerine

Bir de bunlar var

Terk Edilmişliğin Pornosu
Tekil, Çoğul, Biraz Tekinsiz ve Biraz Karakoncolos Bir Dans Performansı
Hep Birisinin Eşi: “Erkeklerle Otoportreler”

Pin It on Pinterest