"Bir üniversitemiz, yazılımında Türk insanının özelliklerini göz önüne alan bir yalan makinesi üretecekmiş. Benim yazılımımda geliştirilmeyen bir takım hususlar olacak ki açıklamaların bir kısmını bir türlü 'doğal' karşılayamadım."

KÜLTÜR

YAZI

Duyarlı Tepkiler Üzerine

Kış gün dönümünün memleketin genelinin yağışlı olduğu bu Pazar gününe denk gelmesi ile konforlu tembelliğimizin tadını çıkarırken sosyal medyaya düşen bir haber ile içten içe beklenen günün “abukluğu” da kapımızı çalmış oluyordu. Üsküdar Üniversitesi “yerli” yalan makinesi geliştirecekti.  Memleketimizin münevver ve müşerref “bilim adamları”, pür-i pak, çoğunluğu ak mı ak vekillerimizden oluşan meclisimizin çıkardığı bir yasaya dayanarak hemen kolları sıvamışlardı. İstihbarat yapısı içerisinde ve güvenlik güçleri çerçevesinde yalan makinesi kullanımının yasalaştığını duyan değerli bilim adamlarımız müreffeh ülkemizin gürbüz ekonomisi için “önemli miktarda ithalat ve döviz kaybını” önlemeyi bir vatan borcu bilip bilimsel, ar-geli, hesaplı, tiratlı uzunca müzakerelerin ardından bu duruma bir çare bulmuşlardı: Yerli yalan makinesi. Anlaşılan o ki geçtiğimiz hafta geride bıraktığımız “Yerli Malı Haftası” bir kısım yükseköğrenim kurumlarımızda da ilköğrenimdeki gibi aynı heyecan ve coşkuyla, aynı vatanperverlikle organik semt pazarı tadında kutlanmaya devam ediyordu. Bu güzide “vakıf” üniversitemizin (kurucu) rektörü GATA’lı psikiyatr, evden getirdiği peksimetleri, pestilleri anlatır gibi anlatıyordu bol miktarda ithalat ve döviz kaybının reçetesini:

 

Türkiye güvenlik güçleri çerçevesinde kullanma kararı alındı. Bu büyük ithalat gerektiren bir durum. (…) Bu da önemli miktarda ithalat ve döviz kaybını gerektiriyor. Biz üniversite olarak bunu yapabilecek öğretim üyesi kadrosuna sahibiz. Gerekli fiziki ve teknolojik altyapımız var. Biz bunu bir proje haline getirirsek üretimini yapabiliriz. Yaptığımız çalışma zaten maliyeti ciddi bir şekilde azaltacaktır.”

 

Üniversitemiz, mevcut fiziki ve teknolojik altyapısını “ciddi maliyet azaltıcı” projeler için seferber etmeye hazırdı Bilme için, salt öğrenme, keşfetme için, düşünme, sorgulama için “seferber” olacak değildi ya münevver öğretim üyelerimiz! Maliyetimiz ciddi azalmış bir halde “projenin” detaylarını alalım rektörümüzden:

 

“Biz Türk kültürüne uygun yalan makinesi geliştireceğiz. (…) Mesela eşinin kıskançlığıyla ilgili bir soru sorduğun zaman bir Amerikalı bunu normal kabul edebilir. Beyinde onunla ilgili yalan tepkisi vermeyebilir. Ama bizde kıskançlıkla ilgili bir soru sorduğunuzda, Türk toplumunda, kültürel yapımıza göre beyin daha duyarlı tepki verir. Biz yazılımda bunu da geliştireceğiz. Kültürel özellikli bir yalan makinesi üreteceğiz. Yazılımda Türk insanının özelliklerini de göz önüne alacağız. Bu nedenle yalan makinesinde hata ihtimali daha az olacak. Mesela bir Karadenizli’nin silah gördüğü zaman beynindeki tepkiyle bir Egeli’nin tepkisi aynı olmaz. Bir Avrupalı’nın aynı olmaz.”

 

Benim “yazılımımda” geliştirilmeyen bir takım hususlar olacak ki açıklamaların bu kısmını bir türlü “doğal” karşılayamadım. Sanırım kudreti kendinden (ve pek tabii ki üniversitelerinden) menkul devletimizin, kadın olarak “fıtratımda” kodlu olması için senelerce okullarında, hastanelerinde, cezaevlerinde, sokaklarında, hanelerinde, vasıtalarında bana aşılamaya çalıştığı bir takım “duyarlılıklar” bende mevcut değildi. Ama benliğimde kanıksamanın yarattığı, cinsimin fıtratında hiç de “latif” bulunmayan başka bir duyarlılık vardı. Kodaman erkekliğin üstü kapalı “dokundurmaları” ile büyüyen kadınlığım “cinsi lâtif” fıtratından epey uzaklaşmış olacaktı ki bana “kıskançlıkla ilgili bir soru sorulduğunda” “normal” kabullenişler ile “seven kıskanır” diyemiyordu. Benim “yazılımımda” severek kıskanan erkekler severek çektikleri silahları ile seve seve öldürüyorlardı sevdikleri kadınları. Devletin cezai yaptırımları ile de seve seve teslim olup şerefle şanla (ve kanla) daha da “erkekleşiyorlardı.” Devlet erkeklerini çok seviyordu. Devletin, “yazılımında Türk insanın özelliklerini” barındıran icatlar için her gün dirsek çürüten münevver mucitleri vardı. Silahın meşruiyetini kabul edip mesailerini yazılımlarla, kodlamalarla taçlandırıyorlardı. Devlet erkeklerini çok seviyordu. Üniversitelerin psikiyatr rektörleri “kültürel yapıya duyarlı tepkilerden” bahsediyordu. Açıklamalarındaki bu “duyarlı bilimsellik” her gün kim bilir (devletin çok sevdiği erkekleri tarafından sevilen) kaç kadının canına mal oluyordu. Ama artık müsterih olabilirdik. “Kültürel özellikli yalan makinemiz”, “kültürel yapıya duyarlı tepkileri” deşifre edebilme özelliği sayesinde (çok sevdiği) karısını sayısız yerinden bıçaklayarak, kurşunlayarak, yumruklayarak öldüren, devletimizin çok sevdiği o erkeklerden birkaçının beyninden aldığı sinyalleri altın harflerle bilgisayar ekranına aktaracaktı:

 

Kadın cinayetlerine benim kadar karşı olan kimse yoktur”.

 

“Beni yakalarsanız önce ekibe sonra da kafama sıkacağım”.

 

“Hak etmişti.”

 

“Eşimi kıskançlık, para ve hastalık için öldürdüm”.

 

“Öldürme hakkımı kullandım. Böyle bir hakkı yeni öğrendim.”

 

“Üzgün değilim.”

 

(*)Metinde atıfta bulunulan haber metinleri:

 

Türk kültürüne uygun yalan makinesi geliştireceğiz, Radikal

Karısını öldüren sanıktan ilginç savunma, Milliyet

Şizofren doktor karısını banyoda 35 bıçak darbesiyle öldürdü, CNN Türk

Öğretmen, öğretmen eşini boğazını keserek öldürdü, Hürriyet

Kanser hastası karısını öldüren kocaya müebbet istendi, Türkiye Gazetesi

Öldürme hakkımı kullandım, Milliyet

http://ohaber.com/esini-ve-kizini-oldurdu-uzgun-degilim-dedi-h-424204.html

 

Görsel: Elijah Pierce

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Kadınların çaresizliği üzerine inşa edilen bir ekran imparatorluğu: Gülseren Budayıcıoğlu’nun Kırmızı Oda’sı
Duygu Asena Yalnız Seyahat Eden İşadamı Kadını Anlatıyor
Dans Sahnesi ve Kadınlar

Pin It on Pinterest