Ailenin yüzüne kara sürdüğü düşünülen kadın ailesini kaybediyor. Ailenin yüz karası olmak için bile (cis) erkek olmak gerekiyor.
“Birazdan anlatacaklarımı uydurmadığıma yemin edebilirim ama uç uca birleştirdiğim şeylerin anlamları, yoğunlukları yaşayanların deneyimlerinden bambaşka olabilir.”
Çok talepkâr bir tarafı var ailenin küçük büyük herkesin üstüne yüklediği bedensel bakım emeğinin. Ebeveyn bebeği büyütüyor, evlatsa ebeveynine veda ediyor bu döngüde.
Aile hayatı bizim yaptıklarımızı normalleştirirken (ve hatta idealleştirirken), diğer tercihleri, diğer var oluşları yadırgatıyor, yabancılaştırıyor.
İçine doğduğumuz aile kader olmak zorunda değil, hatta özünde geçici.
“Kafkaesk tabir ettiğimiz, üstümüze karabasan gibi çöken labirentler, sadece sosyolojik yapılar ya da siyasal rejimlerin dayattığı hapisler değildir. Aile de bir çeşit kafkaesk kafes yaratır benliğimiz üzerinde.”
Uğradığım istismar, o kadar aleni, o kadar gündelikti ki, bunun istismar olduğunu anlamam on yıldan uzun bir zaman aldı.
Eat Your Catfish ALS hastalığı üzerinden aile içi krizlerin mizahi anlarına odaklanan, insana ve aileye dair bir hikâye anlatıyor.
Karlin’in seyahat günlüklerini benzersiz ve popüler yapan şey, dünyanın en ücra köşelerinden bazılarında bekar bir kadın gezgin olarak üstesinden gelmek zorunda olduğu sorunların ve engellerin yanı sıra yaşadığı talihsizlikleri de anlatmasıydı.
“Erkek egemen sanat kanonunda kendine yer edinebilmek feminist mücadelenin ta kendisi.”