"Umudu, cesareti ve hevesi takip ettik."

KÜLTÜR

Sulukule Mon Amour’dan Sonra… / “Sulukule Bizi Güçlü Kıldı”

Azra Deniz Okyay’ın 2016 yılında yönetmenliğini yaptığı “Sulukule Mon Amour” belgeseli, dansa tutkun iki genç kadının hikayesiydi. !f İstanbul Bağımsız Filmler Festivali’nin yeni yıl hediyesi olarak 1 Ocak 2017’de “Umut, cesaret ve heves versin.” sözleriyle bir günlüğüne internette yayınladığı belgeselde Dina Madany ve Gizem Nalbant’ın Sulukule ve dansla olan yolculuklarına tanık olduk.

 

 

Umudu, cesareti ve hevesi takip ettik. Hikayenin öznelerinden Gizem Nalbant ile Sulukule Mon Amour’dan önce ve sonra neler olduğuna, bugün neler yaptığına dair kıcacık söyleştik.

 

Sulukule Mon Amour’dan öncesi nasıldı, neler yapıyordun? Ailenin, arkadaşlarının, Sulukule halkının dans arzuna yönelik tutumundan biraz bahsetmek ister misin?

 

Sulukule Mon Amour’dan önce benim için hayat biraz daha mahalle odaklıydı. Mahalledeki ekibimle çalışmalara devam ediyordum. Bu ekiple her gün atölyemizde toplanıyor, dans ve rap adına workshoplar yapıyor, mahalledeki çocuklara yeni bir şeyler kazandırmak için uğraşıyorduk. Çünkü Sulukule’deki yıkım süreci hepimiz için sancılı geçmişti; birbirimize tutunmaya, destek olmaya ihtiyacımız vardı. Psikolojik olarak iyi hissedebilmemizin en güzel yolu da aşkla yaptığımız işe devam etmekti. Hissettiklerimizi, mahallemizde yaşananları dans ve rap ile anlatmak için kendimize söz vermiştik. Bu yüzden projeler yapıp gösteriler hazırlıyorduk. Bu sayede ailelerin bize yönelik ön yargılarını kırabilmiştik. Mahallemdeki insanlar ve ailem yaptığım işe saygı gösteriyorlardı.

 

“Dans benim kurtuluşum!” dediğini hatırlıyorum ve hala dans etmeye devam ettiğini görüyorum. Sulukule Mon Amour’dan sonra senin için hayat nasıl ilerledi? Nelerle karşılaştın?

 

Sulukule Mon Amour’dan sonra birçok güzel tepkiyle karşılaştım. Özellikle Türkiye’de ve yurt dışında sesimizi duyurmayı başardım. Gazeteci kadınlardan, LGBTİ’lerden, göçmen ailelerden gelen olumlu tepkiler beni daha çok hırslandırdı. Hayallerinden vazgeçen insanlara biraz da olsa cesaret vermek benim için müthişti. Bu sene Batı Balkanlar ve Türkiye’deki Romanların Entegrasyonu “Bilinmeyen Kahramanlar” AB ödülünü alan 14 kadından biri oldum. Bu ödülü almamda Sulukule Mon Amour’un ve dans adına yaptıklarımın etkisi büyük.

 

 

Şimdi neler yapıyorsun?

 

Yaklaşık bir yıldır Kıbrıs’ta Lefkoşa ve çevresini inceliyorum. Bizim kültürümüze benzeyen özelliklere sahip ve ayrımcılığa maruz kalmış topluluklara yönelik çalışmalar yapıyorum. Lefkoşa’da bu çalışmaları gerçekleştirmeye yönelik küçük bir gençlik merkezi açmaya hazırlanıyorum.

 

Sulukule’deki ekiple (örneğin Tahribad-ı İsyan’la) dostluğunun devam ettiğini, mahalleyle bağının sürdüğünü görüyorum. Bu bir çeşit dayanışmayı ve üretimi de destekliyor mu?

 

Evet, mahalleyle bağlarımız sıkı. Türlü duygular hissettiriyor. Bizi biz yapan yerdi Sulukule. Her bir karesi ilham verdi bize. Ekip olarak, dost olarak dimdik ayakta durmamızı sağladı. Roman olarak ikinci sınıf vatandaş rolündeydik ve örneğin okulda bununla mücadele etmemiz bile Sulukule’nin sayesindeydi. Bizi güçlü kıldı. Bu yüzden belki de Sulukule’deki her bir anı, bizim için en büyük üretim.

 

Sulukuleli genç kadınlar için, gelecek kuşaklar için ufukta neler gözüküyor? Yüreklendirici bir hikaye seninki. Neler değişti, neler değişebilir?

 

Ufukta pek parlak şeyler gözükmüyor aslında… Çünkü mahallemizden geriye kalan yapılar da yıkılıyor, maziye karışıyor. Ama gelecek var. Biz varız, hayallerine ulaşmak isteyen bir sürü genç var ve buradayız. Yeni umutlar, yeni hayatlar için emek veren gençler devam ediyor, devam edeceğiz.

 

“Bu mahallede evlerden çok hayallerimiz yıkılıyor.” diyordu Tahribad-ı İsyan’dan Asil. Bundan sonrası için kendi öykünü nasıl hayal ediyorsun?

 

Daha fazlasını göstermek istiyorum. İnsanlara ses olmak istiyorum, bunun için çabalayacağım. Birçok çocuğun hayallerini anlatmak istiyorum. Onlara yalnız olmadıklarını göstermek, hayallerini gerçekleştirmelerine yol açabilmek için durmadan devam edeceğim.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YÇekirdek Sanat Evi’nde Bir Zeynep
Çekirdek Sanat Evi’nde Bir Zeynep

Ne öncesine ne de sonrasına dair bir ize rastlamadığımız bir sesin arayışında...

KÜLTÜR

YŞaşıfelek: Bir Kız Kardeşlik Çıkmazı
Şaşıfelek: Bir Kız Kardeşlik Çıkmazı

Atmaca kız kardeşliğe, kendiliğe ve elaleme karşı dirence hayranlıkla…

KÜLTÜR

YBonobonun Adı Yok
Bonobonun Adı Yok

Sevişen, gülen, oynaşan kuzenlerimiz bonobolar değil de neden hep şempanzeler önemseniyor? Bu kuzen kayırmanın ardında neler var?

Bir de bunlar var

Türkan Şoray Kirpiği Modeli “Vişneçürüğü Kazak”lar ve Kendini Sabote Eden Kadınlar 
Sınıfsız, Zamansız Bir Mücadele: Üç Kadın Yazarın Öykülerinde Feminizmin İzlerini Aramak
Tırmanış Alemlerinin En Küçüğü: Aşima Şiraişi

Pin It on Pinterest