Doktorun beni gördüğünde düzgün biri olduğumu düşünmesini istiyordum, kötü biri değil.

MEYDAN

ECİNNİLİK

Kürtaj: Birinin Deneyimi

Bundan iki yıl önce, eski erkek arkadaşımın ısrarlarına son verebilmek için hamilelik testi yapmak üzere Beşiktaş’taki küresel kahve zinciri halkalarından birinin tuvaletine girdiğimde, bekleme süresi bitip sonuç kaliteli plastik testin üzerinde görününce hayatımda nasıl bir değişiklik olacağı konusunda küçük bir fikrim bile yoktu. Zaten testi, panik ve telaşla boğuşan, endişesi yüzünden dışarı taşan eski erkek arkadaşım beni darlamaya son versin diye yapıyordum.

 

Evet, eski erkek arkadaşım diyorum, çünkü erkek arkadaşımla ayrılmıştık, ama arada sırada sevişmeye de devam ediyorduk. Ona artık âşık değildim, ondan erkek arkadaşımmış gibi hoşlanmıyordum. Ama hala arkadaştık.

 

Testin sonucunu gördüğümde hissettiklerimi anlatabilmenin, yaşadığım şaşkınlığın büyüklüğünü tarif edebilmemin mümkün olduğunu zannetmiyorum. Böyle bir şeyin nasıl vuku bulmuş, nasıl yalnızca bir ihtimalken somut olarak karşımda duran bir olaya dönüşmüş olabildiğini anlamıyordum. Ne yapacaktım. Jinekologumu aradım. Sekreteri açtı. “X Hanım orada mı?” diye sordum, o da “Şu gün gelecek.” dedi. Ben de durumu anlattım, “Ben hamileyim, bugün bir doktorla görüşmem lazım, kiminle görüşebilirim, siz söyleyin.” dedim. O da “Buradaki diğer doktorumuzla görüşün.” dedi. İki saat filan kadar sonraya randevu verdi. Sonra aklıma ilk gelen şeylerden biri, son bir aydır ne kadar sigara ya da içki içtiğimi düşünmek oldu. Az değildi. “Bir sigara içmem lazım.” dedim ve bir sigara yaktım. Sonra eve gidip üzerime abuk subuk kıyafetler giydim. Abuk subuk diyorum ama kastettiklerim, normalde giydiğimden daha cici kıyafetler, normalde hiç giymememe rağmen topuklu ayakkabı. Doktorun beni gördüğünde düzgün biri olduğumu düşünmesini istiyordum, kötü biri değil. Sorumsuzca içki ve sigara içip sonra hamile kalan kötü, gördüğünde onu huzursuz ya da rahatsız edecek, sevmeyeceği kızlardan değil. Doktorlar belki de bunları hiç düşünmüyorlar. Belki de en azından o doktor düşünmüyor, düşünmeyecekti, belki de bunu yalnızca iş gibi görüyordu, belki bu onun için sıradan bir durumdu, belki ben onun umurunda bile değildim. Ama belki de beni kınayacaktı. Bana kızacak ya da içten içe ayıplayacaktı. Bu düşünce beni o anda esir aldı. Sanki bir bilgisayar oyununun içindeydim ve üzerinden atlamam gereken şeylere çarpıyordum ya da herşey hızla akıyordu ve bir tünelin içindeydim. Olanları düşünmek şimdi aklıma niye bilgisayar oyunlarını getiriyor bilmiyorum. Bütün dikkatimi olup bitene vermeye çalışıyor ama yine de ne yapmam gerektiğini anlayamıyordum. Biraz bilgisayar oyunu oynamak gibi bir histi. Hamilelik kontrolü eline almıştı.

 

Muayenehaneye vardığımızda, sekreterin doktoruma haber verdiğini ve doktorun birazdan beni muayene etmek için orada olacağını öğrendim. Biraz rahatladım, çünkü o sevecen bir kadındı, en azından kınama olmayacaktı.

 

Muayeneden dört haftalık hamile olduğumu ve bebeğimin ultrasonda nasıl göründüğünü öğrenmiş olarak ayrıldım. Eski erkek arkadaşım ultrasonun ekranındaki görüntülere bakmaya dayanamamıştı bile. Sanki hamile olan oydu ve birileri birazdan ülkeyi işgal edecekti.

 

Doktor bana bebeği doğurmak ister miyim diye sordu. Bana kendi hikâyesini, tıp fakültesindeyken hamile kalışını, kızını doğuruşunu, kızının şimdi büyüdüğünü anlattı. Ben de ona bunu yapamayacağımı, daha çok genç olduğumu söyledim. Kürtaj için birkaç gün sonraya anestezist randevusu ayarladıktan sonra “Aslında anne olmak hoşuma gitti.” dedim. O da “Daha erken, istersen birkaç hafta bekleyebiliriz.” dedi. Ben de, “O zaman yapamam.” diye cevap verdim. Bunun hemen olması gerektiğini, eğer beklersem, bu düşünce aklıma yerleşirse karar vermenin çok zor olmaya başlayacağını, o zaman da çocuğu doğurmak zorunda kalacağımı biliyordum. Hamilelik keskin içgüdülerin, keskin bilme hallerinin toplamıydı. Karnında bir bebeğin olduğunu idrak etmek, kimileri için hayatlarının normal seyrinde hiçbir sapma yaratmıyor olabilir ki yıllar sonra annemden de benzer bir açıklama duydum, benim için dünyanın nasıl aktığının tamamen değişmesi anlamına geliyordu. Güzel hissediyordum. Güzel bir kadın gibi. Karnımdaki şeye içinde başka hiçbir şeye yer olmayan bir şekilde bağlanmıştım. Bebeği seviyordum. Bunun beni herhangi bir şekilde mutsuz edebilmesi imkansız gibiydi. Bu dünyada kesinlikle kötü olamayacak tek şeydi. Saf iyilikti. Vesaire. (Sonraki dönemlerde okula gittiğim bir gün, Nükhet Sirman bir derste sınıfta hamile kalmış olan biri var mı diye sormuştu. Elimi kaldırmamıştım. Kimse de kaldırmamıştı. Bize hamile kadınların kendilerini güzel hissettiklerini söylemişti. Bu başkalarının da anne olunca benim gibi hissetmiş olabileceklerini ilk anladığım andı. Sanırım ders taşıyıcı annelik ve taşıyıcı annelerin bazen bebekleri biyolojik ebeveynlerine vermek istememeleri, yani yeni akrabalık türleri hakkındaydı.)

 

Bunu hissetmek beni korkuttu da. Çünkü bu kadar güçlü bir şeyin var olduğundan o güne kadar haberdar değildim – ve bu sözlerimde biraz bile abartma ya da romantize etme yok. Olabildiğince basit anlatıyorum. Annemi, arkadaşlarımın bana her zaman ilişki kurulması biraz zor gelen annelerini, bu çarkın neyin üzerinde döndüğünü anladım. O günden sonra bir daha geçmişte olduğum gibi biri olamayacaktım, asla. Ama daha önemlisi, bir daha hiçbir şey beni bu kadar üzemeyecek gibi geliyordu. Annelik bağı ve onun kopuşu. Hamile biri olduğunu bilerek geçirdiğim zaman dakikalar ya da günlerle sınırlı olsa da, bir bebek doğduktan, bir çocuğa dönüşüp öldükten sonra, 18 yaşında, 12 yaşında ya da 40 yaşında ölünce bunu gören bir annenin yaşadığı şeyin tahayyül edilemezliğini anladım ki ben bu saatlerin bir çoğunu kendimi bu bağa kapatarak, bu bağdan korumaya çalışarak geçirmiştim de.

 

Kürtaj yaptırdıktan kısa süre sonraki dönemde her şey yolunda gidiyor gibiydi. Muayenehaneden ilk çıktığımda rahatlamış hissetmiştim, bunu hatırlıyorum. Çünkü artık seçim yapmam gerekmiyordu. Ama sonra, yaz okulu bitip okullar tekrar açıldığı zaman, okula gitmeyi bıraktım, eve kapandım, makarna yiyor, bazen geceleri Leyla ile Mecnun seyrediyordum, o zaman yeni başlamıştı ve ilk bölümleriydi. Televizyonda nasıl böyle bir dizi yayınlanabiliyor diye şaşırıyordum. Türkiye’de nasıl böyle bir dizi olabilir, vesaire.

 

Sonra sanırım çok klişe bir şey yaptım, her şeyi yazgıyla açıklamayı seven eleştirdiğim insanlar gibi, başıma gelenleri kabul etmemi sağlayacak bir şey buldum, biraz daha postmodern ve havalı gibi olan bir şey. Advayta vedanta felsefesi. Budizm. Bu sıradan bir tepki, bugün baktığım noktadan bakınca: hiç hoşlanmadığım gerçeği, ondan hiç hoşlanmıyor olmama rağmen kabul edebilmem gerekiyordu, ama ben inançlı değildim, inançlı olamazdım da, o yüzden bu saydığım şeylere inandım. Başıma gelen şeyleri kabul etmeye çalışmaktan başka çarem olmadığını, geçmişimi kabul edemiyorsam da en azından bu durumu kabul ettim. Çünkü hamile kaldığımı anladığım anda doktora gitmem gerektiğini, doktor kürtajı ertelemeyi teklif ettiğinde ertelersem hiç yapamayabileceğimi ve bu olayı kendime bir şekilde açıklamazsam hep bu soruyu sormaya devam edeceğimi, hep bunu düşünerek yaşayamayacağımı biliyordum. Mantığım bir şekilde çalışıyor, beni hayatta tutacak kararı almamı sağlıyordu. (Böyle olduğu da iyi oldu bence.)

 

Ve işte bu şekilde, yavaş yavaş yaşadığım şeyi bir nevi kabullendim, kabullenemediğim kısmını kabullenemediğimi de kabullendim ve böylece başka konularda düşünmeye başladım. Önce kürtaj yaptıran kadınların yalnızlığı hakkında tabii.

 

Hamile kaldığımı öğrendiğimde, bunu aileme söyleyememiştim. Bunu söyleyebilecekleri yakınlıkta aileleri olanlar olabilir. Ama o zaman 22 yaşındaydım ve solcu olsalar da, babam hapse girip çıkmış olsa da, muhafazakâr zihniyeti her zaman topa tutmuş olsalar da, annem küçükken benim makyaj yapmama, olası bir kaşlarını alma isteğime kızar, böyle şeyleri kınardı. Tabii erkek arkadaşlarımı da kınadı, sanırım orospu olmamdan korkuyordu. Solcu öğretmenlerin kurduğu bir kooperatiften olma bir sitedeki yazlığımızda komşularımız olan en sevdiğim yazlık arkadaşımın ailesi, kızları oğlanlarla öpüşüyor diye site sakinlerinin çıkardığı hengâmeye dayanamayıp evlerini satmışlardı ve daha bir yığın şey. Böylece ben çirkin birçok zeki öğrenci olarak büyürken, içten içe onlardan baya korkuyordum ve artık bana bir şey yapamayacaklarını, belki de artık zaten yapmak istemediklerini anlamam bu yaşlarımı, yani 24-25 yaşlarımı buldu. Kim olduğunu hatırlamadığım birisinin bir komşu teyze için bir zamanlar dediği gibi, “başlarda sevgilin olmamasını isterler, çevre, aile, toplum, sonra da sevgili bulmanı isterler, koca bulamazsan bu sefer ona üzülmeye, kızmaya başlarlar.” Bu cümle ve daha bir sürü şey, insanların ikiyüzlülüklerine işaret ediyor. Evet bu iki yüzlülük ne yazık ki. Genç kızken sevgililerimizin olmasına kızmalarına aşinaydım ama sonra onların istediği gibi, yani okumuş, orospu olmamış (bu noktada orospulardan özür diliyorum, orospuluk bence alçaltıcı bir kelime değil, burada öyle kullanılıyorsa bile), gereken her şeyi yaptıktan sonra hala bize karışmaya çalışıyorlardı. Bu onlar için yeterli değil miydi? Davrandıkları gibi insanlar olmadıklarını anladığımda yetişkinlere saygı duymayı bıraktım. Artık küçükken yaptığım gibi, yalnızca yetişkin olmanın birine saygı duymak için yeterli bir sebep olduğuna inanmıyorum.

 

Evet kürtaj yaptırıyordum ve yalnızdım. Çünkü hamilelik ayıplanan bir şeydi. Hamilelik neden ayıplanıyor?

 

Toplum beğendiği gibi olmayan insanlara acımasız davranıyor. Eğer bazı kurallara uymazsanız cici değilsiniz. Ve eğer hepimiz aynı yaşta doğuyor ve birbirimizle karşılaşıyor olsaydık, o zaman bu o kadar da büyük bir problem olmazdı. Ama eski nesiller yenileri ve aileler çocukları büyütüyorlar. Eğer onların beğendiği gerçekliğin içinde makyaj yapmak, makyaj yapmamak, erkek arkadaşa sahip olmak, sevişmek, sevmek, erkek olup erkekleri sevmek, kadın olup kadınları sevmek, Alevi olup Sünni birini, Yahudi olup inançsız birini sevmek yoksa bu büyüyen çocukları travmatize etmek demek oluyor. Bu insanları yalnız bırakmak ve anne baba sevgisini, koşulsuz olanını, bir topluluk içinde insanca yaşayabilmenin rahatlığını hissetmeden büyümeye zorlamak demek oluyor.

 

Bu fiillerin uygulayıcıları suçlular. Birinci dereceden, kelimenin taşıyabileceği o büyük koca anlamla. Bu eylemleri gerçekleştirenler öyle ya da böyle tolere edilebilecek bir şey yapmıyor, onlar yanlış düşünüyorlar, çünkü huzurlu bir şekilde büyümek bütün çocukların hakkıdır. Kim olduğundan utanmamak da bütün çocukların hakkıdır.

 

Yaşadığım büyük şeyden, başıma gelen büyük olaydan sonra, ben, artık her şeye eskiden olduğundan biraz daha değişik bakıyorum. Böyle olması mantıklı mı diye soruyorum. Değilse o zaman salıyorum.

 

Birkaç ay önce bir arkadaşım, motorla gezelim dedi. Arkasına oturunca, eteğim sıyrıldı, bacaklarımın görünmesinde yanlış bir şey var mıydı, bence yoktu, bacaklarım güzel, ama bana göre seksi değiller, sadece bacaklar. Sadece çıplak olduğu için iki bacağı seksi bulmak isteyen varsa bulmalıydı. Beni ayıplarlarsa da belki de umurumda değildi.

 

Eski erkek arkadaşımla da arkadaş olmak istemiştik, ama sonra bir süre hiç görüşmemenin daha iyi olacağına karar verdik.

 

(Görsel: Catherine Meyers)

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

zor’da olmak, zor’da kalmak anlamına gelmez her zaman için
Sen Neymişsin Be “Pegging!”
“Büyük Türk Milleti Önünde” Dilek Öcalan’ın Tebessümü, Feleknas Uca’nın Broşu

Pin It on Pinterest