Phillip Seymour Hoffman röportajı...

SANAT

Kurdelesiz Cevaplar İçin…

The Master filmini izlediniz mi? Misyon edindim, herkesi dürteceğim. Valla çok iyi! Geçen yazıda çekinip bahsetmemiştim ama vizyondayken zamanıdır, valla iki izlediğimde de bir dokundu ki, bayram nineleri gibi hüngür hüngür ağladım. O kadar iyi.

 

Bir de Phillip Seymour Hoffman’ın filmle ilgili röportajını iliştireyim:

 

The Master’ı herkese izletmek konulu yeni uyduruk misyonum gereği röportajın öne çıkan anları:

 

Bıyıklı Röportajcı: Paul Thomas Anderson size “Gel, bu filmde Usta ol,” dedi, ne düşündünüz?

 

Phillip Seymour Hoffman: Filmde oynadığım karakterin ulaşılabilir olması, fazla eksantrik olmaması bizim için çok önemliydi. İzleyenin onu çok fazla yargılamaması önemliydi. Bunu da sanırım başardık. İzlediğimiz gerçek bir insan. Değişik bir adam, kafasında bir sürü fikir var, aslında bu fikirlerin bir kısmı bayağı da iyi fikirler. Yaşadığı dünyada nasıl yer aldığını gayet iyi görebiliyoruz, insanları yanına nasıl çektiğini anlayabiliyoruz. Bu rolün bana teklif edilmesinin bir sebebi de buydu sanırım, ulaşılabilir olması. Ben de Lancaster Dodd karakterini “Bir tarikat/dinin başındaki adam” olarak düşünmedim hiçbir zaman… Benim kafamda bu bir hareketti daha ziyade. Alanında çok da başarılı bir hareket. Zaten film de her şeyin bozulmaya başlamasından hemen önce başlıyor. Oynadığım karakterle ilk tanıştığımızda bir dönüm noktasından hemen önce, kendisini görece normal bir ortamda görüyoruz. Bu noktada içinde bulunduğu ortam bir tarikattan ziyade bir düşünce, inanç hareketi. Hemen sonra bir şeyler değişmeye, gerçekten garipleşmeye, belki gerçekten de bir tarikata dönüşmeye başlıyor. Joaquin de bu ortama daha bir şeyler işler, çalışır haldeyken şahit oluyor, adamın gerçekten neler yapabildiğini görüyor ve çok etkileniyor. Filmin en önemli sahnelerinden biri Freddie’nin bunu gördüğü sahne zaten.

 

BR: Film artık “Scientology filmi” olarak biliniyor etrafta, ve sizin filmde L. Ron Hubbard’ı canlandırdığınız konuşuluyor ama bu doğru değil, değil mi?

 

PSH: Hayır, Hubbard’ın bir kaç videosunu filan izlediyseniz benim onu canlandırmaya dahi çalışmadığımı, pek alakası olmadığını görürsünüz. Benim bu rolü oynarken kafamda bin tane başka insan vardı, şimdi adlarını söylemek istemiyorum ama…

 

BR: Orson Welles bunlardan biri diyorlar, doğru mu?

 

PSH: Evet, Orson Welles ve bir kaç kişi daha. Hani böyle kendine has bir çekimi olan bazı insanlar vardır ya… Ben öyle bir hava yaratmaya çalıştım. Filmin bazı tarafları Scientology’den ilham alınarak yazılmış olsa da, filmi böyle tanıtmak istemem, hata yapmış, insanlara yanlış fikir vermiş olurum.

 

BR: Filmde tarikat üyelerinin “Çözümleme” (Processing) dediği bir işlem, süreç var. Scientology üyeleri buna “Denetleme” (Auditing) diyorlar. Tam olarak ne olduğunu ben bilmiyorum ama…

 

PSH: Pekala psikanaliz de diyebiliriz. O yaptıklarının bir sürü adı olabilir.

 

BR: Aslında tam da tersi bir yandan, çünkü işlemde insanları kabullenip “Sen benim ailemdensin, bendensin” diyorsunuz…

 

PSH: Bir yandan oyunculuk sınıfları da aynen ona benzer, biraz öyledir.

 

BR: Gerçekten mi?

 

PSH: Evet, hikaye anlatma açısından, bir şeyin gerçeğine yaklaşmaya çalışmak açısından.

 

BR: Filmin başında, Joaquin’in karakterine bu işlemi uygularken ailesindekilerin adlarını tekrar tekrar söylüyorsunuz, işlem boyunca gözlerini kırpmamasını istiyorsunuz.

 

PSH: Orada mesele gözünü kırpmaması çünkü Freddie karakterinin odaklanmayla ilgili bir sorunu var hayatta. Sanırım onunla ilgili. Bu arada bunun tamamen Paul Thomas Anderson’ın yarattığı bir şey olduğunu sanıyorum, onun uydurduğu bir işlem. Benim oynadığım karakter “Bu adamı ne kadar zorlayabilirim?” diye düşünüp sadece vereceği cevaplara odaklanmasını istiyor. Başarıyor da. Bence o açıdan bayağı pozitif bir sahne. Duygusal da bir sahne. Dediğim gibi bunu Scientology ile özdeşleştire de biliriz, ama aslında bir çok insan kendi hayatında öyle bir an yaşamıştır, ya bir arkadaşıyla, terapistiyle, doktoruyla… Her şeyi değiştiren bir an yaşanır, ve birden o insan sizin akıl hocanız haline gelir. Oyunculuk hocalarıyla da olur bazen, bir an hiç düşünmediğiniz bir şey olur ve değişiverirsiniz, öyle bir şey. Bu bir insan için inanılmaz önemli bir andır. Ama bu hayat boyu beraber olacağınız anlamına mı gelir?

 

BR: Film bunun cevabını vermiyor.

 

PSH: Evet vermiyor, çünkü hayat da bunun cevabını vermez bize.

 

BR: Ama izleyici genelde o cevabı almak ister. Şık bir paketle, kurdeleleye filan sarılı halde, o cevabı bilmek ister.

 

PSH: Tabii, tabii. Ama bu filmin anlatmak istediklerinden biri de o cevabın asla bize süslü müslü biçimde verilmeyeceği.

 

Kurdelesiz cevaplar için, The Master’ı seçin. Yorumlarda buluşalım!

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YBu Resim Gitmeli Mi?
Bu Resim Gitmeli Mi?

Sanatçı Hannah Black'in siyah bir çocuk cesedini tasvir eden sanat eserinin var oluşunu ve sergilenmesini eleştirdiği açık mektubundan hareketle: "onurlandırmak" ve "lafı ağzına tıkmak" arasındaki ince çizgi nerede durur?

KÜLTÜR

YMary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar
Mary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar

Cambridge Üniversitesi Klasikler Profesörü Mary Beard'ın konuşması: Kadınlar Antik Yunan'dan bugüne güçle nasıl ilişkilendi?

SANAT

YÖlüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann
Ölüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann

Renate Bertlmann, 1970’lerde bir çok çağdaşı gibi 1968’in devrimci atmosferi ve ikinci dalga feminizmin gücüyle kadın bedenini bir kutlama ve devrim aracı olarak yeniden kurgulayan eserler üretmiş.

SANAT

YGüncel Kızlar (1977)
Güncel Kızlar (1977)

Vintage sarısı, yalnızca çözülmüş meselelere, başarıyla alınmış haklara mı değer?

Bir de bunlar var

‘’Hiç kız gibi çalmıyorsun’’: DJ Ece Özel’le Röportaj
Ağız dolusu bir gülümseme: Zinaida Serebryakova
Koyu Koyu Akan Bir Cerahatti

Pin It on Pinterest