Elinizi çabuk tutmanızı ve işleri! yoluna koymanızı öneren doktor size ne demek istiyor olabilir? Bir an evvel legal bir birliktelik yaşamanızı ve anne olmak isteyip istememenizden bağımsız olarak popülasyona katkı sağlamak için hamile kalmanızı ve bu vesileyle anne olup “kutsal ve makul” bir kadın mertebesine erişmenizi salık vermek değil mi bu?

MEYDAN

Jinekolojik Şiddet Manzaraları: Muayene, Tıbbi Otorite ve Doğurganlık Üzerine*

 

Kadınların jinekolojik muayene sırasında maruz kaldığı, zorbalığa varan çeşitli cinsiyetçi, eril, ayrımcı tutum ve davranışlar senelerdir türlü şekillerde türlü vakalarla ön plana çıkıyor. Jinekolojik şiddet olarak adlandırdığımız bu durum eğitim düzeyi, sosyo-ekonomik statüsü, mesleği ve memleketi fark etmeksizin her yaştan kadının hayatında en az bir kez deneyimlediği ve artık jinekologların da farkındalık kazanmaya başladığı bir mesele. Tıp doktorlarının zaten düzensiz olan mesai ve nöbet saatleri içerisinde olması gerekenden kat be kat fazla sayıda hastayla ilgilenme zorunluluğunun ve hekimlere yönelik şiddetin muayene kalitesini ve hizmet verimliliğini düşürdüğü su götürmez bir gerçek. Fakat mesleki zorlukların gerektirdiği anlayış ve müsamahayı aşan tavırlar maalesef her yaştan kadının çeşitli sağlık kuruluşlarında deneyimlediği yaygın bir şiddet türü olmaya devam ediyor. Bu noktada, meslek etiği konusunda duyarlı ve farkındalık sahibi olan hekim ve sağlık personellerinin (öz)eleştiri mekanizmaları geliştirerek ses çıkarmaya başlaması değişim için önemli bir adım teşkil ediyor.[i]

 

Ne yazık ki, ülkenin özel yahut kamusal sağlık kuruluşlarından hizmet almaya çalışan yüz binlerce kadının, medeni halleri üzerinden “bekâret” ve “cinsel aktivite” bilgileri ölçülüyor. Kadınlar muayene sırasında rahatlatılmaya çalışılmak yerine daha çok geriliyor, izin almadan yahut önceden bilgilendirilmeden bedensel müdahaleye maruz kalıyor, kadın bedeni üzerinde kurulmaya çalışılan otoritenin gerek sözlü gerek fiziksel olarak gözle görülür hale geldiği, hekim yahut sağlık görevlisinin elinin sınırsız özgürlüğünün can yakıcı olabildiği ve maalesef, jinekolojik muayenenin bir parçasıymışçasına normalleştirilen, klişeleşmiş tıbbi uygulamalara maruz kalıyor.

 

Kutsallaştırılan “evlilik birliğinin” devamını, bedenini tanımasına ve cinselliğini keşfetmesine bile fırsat verilmeyen bu kadınların “erkeklerini” tatmin etmelerine bağlı kılan; yeterlilikleri ve yetersizlikleri otorite nezdinde legal olan partnerlerini, yani “kocalarını” memnun etmelerine endeksleyen bu anlayış içerisinde sağlıklarını yitirme noktasına gelebildikleri bir karanlığa mahkûm edilebiliyor kadınlar… Erkek egemen bakışın ürünü olan genel ahlak yargılarıyla kol kola veren tıbbın, kadınlarda genital bölge estetiğinin, ağırlıklı olarak vajina beyazlatma, himen tamiri ve vajen daraltma operasyonlarının yaygınlaşmasını teşvik etmesi bu bağlamda şaşırtıcı değil.[ii]

 

Buna örnek olarak, devlete ait bir sağlık kuruluşunda şahit olduğum bir vakayı aktarayım. Orta yaşlı bir kadının, eşini cinsel birleşme sırasında “memnun” edemediği için (ne yazık ki, erkek birey eşinin bu konuda eleştirmekteymiş; en azından, hasta bu şekilde ifade ediyor) doktordan vajinal esnekliğinin cerrahi müdahaleyle azaltılmasını istediğine birebir şahit oldum. Tuhaf ve üzücü olan ise, bu yardın talebi karşısında genç erkek hekimin muayene sonrasında hastaya vajinasının genişliğinin makul ölçülerde olduğunu belirterek, partnerinin hazzını arttıracak pozisyon önerileri sunması olmuştu. Halbuki hekimden beklenen, toplumsal ahlak anlayışı çerçevesinde kalıplara sığdırılmış söylemleri tekrar etmek yerine, kadın vajinasının esneyip daralabilen ve yaşanan cinsel birleşme sayısına ve niteliğine bağlı olmaksızın boyut ve yapısını koruyabilen bir organ olduğunu açıklamasıdır.

 

Öte taraftan, kişinin bedeni ve cinsel yaşamı hakkında son derece kişisel ve mahrem bilgiler vermek ve almak durumunda olduğu muayene odalarına birden fazla hastanın aynı anda kabul edilmesi, kilit kullanılmadığı için kapının sürekli açılıp kapanması, içeride gerçekleşen vajinal muayene sırasında dahi doktor odasında ikinci bir hastanın veya yakınların muayenenin her ayrıntısına kulak misafiri olabilecek şekilde bulunması, hastaların kendilerini rahat şekilde ifade etmelerinin önünde büyük bir engel oluşturmaktadır.  Her ne kadar bu durum, farklı hasta profillerinin özel alanına istemeden dâhil olmama ve bu sayede birçok gözlem ve tanıklık yapmama vesile olsa da, bu kaotik ve sağlıksız muayene ortamı sağlıklı bir tıbbi hizmet alınmasına engel oluyor. Bu sorunun yaşanmasında, özellikle pandemi sonrası artan hasta yoğunluğunun ve devlete ait sağlık kuruluşlarına kapasitenin üstünde hasta kabulünün etkisi büyük. Ancak yine de, hekimin onayı doğrultusunda kapıların kilitli tutulmasını ve içeride tek bir hasta bulundurulmasını talep etmek hastanın en temel hakkı…

 

Konu sağlık olduğunda yıkılabilen tüm norm ve kurallar, kadın sağlığını korumaktan uzaklaşıyor ve kadınları tıbbi hizmet almaktan vazgeçme noktasına getiriyor. Yaşları fark etmeksizin birçok kadın, tıbbi müdahaleler sırasında yaşadığı travmatik (fiziki ve psikolojik şiddete varan) olaylar nedeniyle doktora gitmekten kaçınıyor ve zaten çoğu kez tanıma fırsatı bulamadıkları bedenlerinden gittikçe uzaklaşıyor. Her yaştan kadının, jinekolojik muayeneyi taciz ve tecavüze benzeyen betimlemelerle tasvir ediyor olması tesadüf değil ne yazık ki![iii]

 

Toplumsal ahlak anlayışının, cinselliği ve cinsel sağlık hizmetlerini heteroseksüel kalıplara sıkıştırması meselesinden hiç bahsetmiyorum bile, zira LGBTİQ+ bireylerin sağlık hizmetlerine erişimde yaşadığı sorunlar başlı başına bir araştırma ve tartışma konusu. Bunun için bir okuma önerisi bırakmaktan öteye geçemiyorum bu yazıda.[iv]

 

Kadınların (zorunlu haller sayılabilecek) hamilelik ve doğum süreci dışındaki durumlarda jinekolojik sağlık hizmeti almaktan kaçınmasına sebep olan tüm bu sorunlar, erken teşhisle hayatta kalabilecekken ölüme sürüklenen birçok kadının (rahim ağzı kanseri başta olmak üzere) geç fark edilen kanser vakaları nedeniyle yaşam mücadelesi vermesine neden oluyor. HPV aşısının, ücretsiz ve düzenli bir sağlık hizmeti olarak sunulmaması da cabası…[v]

 

2023 yılının ilk günlerinde, hepsi birbirinden farklı sağlık problemleri yaşayan, 20-60 yaş arası, evli, bekâr, hamile, yabancı uyruklu ve Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı onlarca kadının, doktor odasının önüne yığılmış vaziyette sıra beklediği devlete bağlı bir sağlık kuruluşunda gördüğüm bu manzaralar, feminist mücadelenin ne kadar mühim olduğunu, kadınların bedeniyle barışmasının ve kadın cinselliğini daha fazla konuşmanın gerekliliğini bir kez daha idrak etmeme neden oldu.

 

Acelem var!: 30 Yaş, Doğurganlık ve Annelik

 

Tüm bunlara ek olarak, özellikle 30 yaş üstü kadınların sistematik olarak maruz kaldığı jinekolojik şiddetin nedenleri ve yöntemleri oldukça tahmin edilebilir.

 

Kadın bedeninin politik bir alan haline gelişiyle artarak süregelen, nüfus artışını kadın bedeninin sağlıklı ve üretken olmasına bağlayan, doğurganlığa fazladan değer atfederek anneliği kutsallaştıran ve genç kadınları evliliğe, doğuma, birden fazla çocuk sahibi olmaya teşvik eden siyasi propagandalar[vi] günümüzde en çok da bekâr ve çocuksuz 30 yaş üstü kadınları hedef alıyor.

 

Genç kadınlar ve doktorlar arasında geçen diyaloglar öncelikle evlilik, sonrasında (varsa) kariyerin eleştirisi ve ardından doğurganlığın 35 yaşına doğru azalmasına dair birtakım tıbbi bilgiler verilmesi ile devam ederken, bu bilgilendirmenin özel yaşama müdahaleye varan öneriler içermesine şahitlik edebiliyoruz. Özel olanın politikliğini, kadın bedeninin günümüz siyasetinin en mühim aparatlarından (biyopolitik unsurlarından) biri olduğunu iliklerinize kadar hissettiğiniz muayene ve muayene sonrası diyaloglar, doktor-hasta ilişkisinde olması gereken bariyerlerin tamamen kaybolduğunu gösteriyor.

 

Kendi çevremde bulunan, çeşitli alanlarda yeterliliğini kanıtlayarak uzmanlık almış, çoğunluğu akademi kökenli olan 30 yaş üstü kadın arkadaşlarımın farklı şehirlerde farklı kamu ve özel sağlık kuruluşlarında yaşadığı deneyimler, bu bariyerlerin nasıl yerle yeksan olduğunu bir kez daha gösteriyor. Medeni durumu, annelik statüsü veya arzusu fark etmeksizin 30 yaş üstü hemen her kadının farklı sağlık sorunları için çözüm ararken, benzer bir dil ve tavırla karşılaşması ve ortak özelliği “jinekolojik şiddet” olan deneyimler yaşaması maalesef rastlantı değil.

 

Kısa süre önce, ülkenin batısındaki bir şehirde yer alan (nispeten kalitesi yüksek, az hasta kabul edilen, ücretli hizmet alabildiğiniz) kamuya ait bir sağlık kuruluşunun muayene odasında birebir şahitlik ettiğim hasta-doktor diyaloğu durumu özetlemeye yetiyor gibi:

 

Hasta: PCOS (Polikistik Over Sendromu) hastasıyım ve muayene olmak istiyorum.

 

Doktor: Hmm… Yaşınız kaç? Regl oluyorsanız PCOS olmanız olası değil.

 

Hasta: 10 yıldır bu tanıyla yaşıyor ve ilaç kullanıyorum. (Şikâyetleri hakkında ayrıntılı bilgiler verir ve en azından ultrason görüntüsü alınmasını ve tahlillerin yenilenmesini talep eder.)

 

Doktor: (Ultrason görüntülemesi akabinde.) Yaşınız 30’u geçiyor. Elinizi çabuk tutmazsanız doğurganlığınızı yitirebilirsiniz. Takriben 5 yıl sonra bebek sahibi olmak için tüp bebek merkezlerine koşacaksınız! Ya da hâlâ işler yolunda değilse, vakit kaybetmeden yumurta dondurun!

 

Hasta: !

 

Elinizi çabuk tutmanızı ve işleri! yoluna koymanızı öneren doktor size ne demek istiyor olabilir? Bir an evvel legal bir birliktelik yaşamanızı ve anne olmak isteyip istememenizden bağımsız olarak popülasyona katkı sağlamak için hamile kalmanızı ve bu vesileyle anne olup “kutsal ve makul” bir kadın mertebesine erişmenizi salık vermek değil mi bu? Başvurduğunuz sağlık kuruluşunda, kronik olarak yaşadığınız hastalığa dair gerekli tetkikleri neredeyse zorla yaptırdığınız bir muayene sırasında, henüz doğurganlığınız için tehdit oluşturup oluşturmadığı kesin surette belirlenmemiş bir teşhis üzerinden, çocuk sahibi olabilme yetinizin sınırları ve sona eriş vakti belirleniyor. Yukarıdaki cümleleri işiten hasta, haliyle kişisel yaşam tercihine doğrudan saldırıldığını hissediyor.

 

Bu diyaloğun sonunda hasta yüksek bilinç düzeyi sayesinde, güncel olarak sahip olduğu kariyere, aldığı eğitime ve bu toplumda yaşayan bir kadın olarak kendi kaderini tayin etmek için verdiği mücadeleye dair (hiç gerek olmadığı halde) birtakım açıklamalar yapmaya çalışırken, otoritenin sert diliyle sükûta uğruyor. Ne dese boş zira…  Ya da söylediği her şey o kadar anlamlı ki, otorite pozisyonundaki doktor, tabulaşmış normlara, bedenine müdahale söz konusu olduğunda kalkan sınırlara kendi gücüyle başkaldıran genç kadını, bekleyen hastayı bahane ederek susturma gereği duyuyor.

 

Gelinen son noktada, her yaştan kadının yaşadığı çeşitli travmalara şahitlik etmek, gelecek birkaç gün boyunca derin derin düşünmeme ve nasıl değişeceğiz sorusunu tekrar sormama neden oldu. Bedenleri ve cinsellikleri hakkında sahip oldukları bilgi eğitim veya bilinç düzeyine göre değişen ve maalesef, toplumsal normlar ve baskı nedeniyle kısıtlı düzeyde kalan her yaş ve statüden kadın için, sağlık kuruluşlarında hizmet alabilmeleri için tanınan sürenin kısıtlılığı ve muayene koşullarının sağlıksızlığı büyük sorunlar teşkil ediyor. Bu nedenle kadınlar olması gereken sağlık hizmetini alamazken, üstüne bir de gözünü genç kadınların doğurganlığına diken sağlıkçıların “kadın” varoluşunu doğurganlıkla bir tutan tutum ve davranışları, genç kadınları sağlık hizmeti almaktan iki misli daha soğutuyor.

 

Bir diğer mesele, anne olmak istediği halde sağlık problemlerinden dolayı bebek sahibi olmakta zorluk yaşayan kadınlara yöneltilen acıma dolu bakışlar. Toplumda beklenen mertebeye ve üstünlüğe “anne” olarak erişemeyeceği düşünülen bu kadınlara yöneltilen küçümser bakışlar, onları sahip oldukları tüm yetenek ve meziyetlerden soyutlayan eril dil ve tavırla birleşerek tedavi sürecini de sekteye uğratıyor. Bu muameleye maruz kalan kadınların kişisel tercihleri sonucunda “bebek sahibi olmaya” çalıştıkları sürecin psikolojik ve fiziksel zorluklarını iki katına çıkaran davranışlar, anne adayı kadınlar üzerinde büyük baskı yaratıyor. Anneliği karnında taşımaya, doğurmaya ve emzirmeye indirgeyen genel kanının uzantısı olarak, çoğunlukla toplumsal genellemelerin “annelik” tanımı gereği, doğurmak için adeta servet harcayan ve yaşamlarının bir bölümünü hastane koridorlarında geçiren kadınlar, tedavi sürecinde ağır depresyon, özgüven eksikliği, kaygı bozukluğu, travma bozukluğu ve düşük, vb. birçok sağlık problemi yaşıyor. Hatta günümüz koşullarında marjinal ve tabuları yıkan başka annelik yöntemlerini (medeni halden bağımsız olarak evlat edinme, sperm bankasına başvurma vb.) tercih etmekten eş, aile, sosyal çevre baskısı nedeniyle uzaklaşmış oluyor.

 

Sonuç Yerine

 

Bedenimizle, sesimizle, gücümüzle, kişisel tercihlerimizin şekillendirdiği yaşamlarımızla var olmaya çalıştığımız bu dünyada sağlığımızı korumamız ve buna yönelik hizmet alabilmemiz bile zorlaşırken, bizim için güvenli yerler olması gereken sağlık kuruluşlarında, bedenlerimiz başkalarının boyunduruğu altındaymışçasına isteğimiz ve iznimiz dışında tıbbi müdahalelere, fiziksel ve psikolojik şiddete maruz kalıyoruz. Bu durumda tek çare kendi sesine kulak veren, bedenini tanıyan ve başkaldıran kadınlar olarak mücadeleyi sürdürerek yaymak ve daha fazla bilinçlenmek değil mi? İşte tam da bu noktada yeniden, bedenlerimizden ellerinizi çekin, bizim bedenimiz bizim kararımız diyoruz!

 

Dayanışmayla!

 

 

 

* Bu yazı bir serzeniş, isyan ve dayanışma çağrısı yapmak, durmaksızın süregelen, dozunu yer yer ve zaman zaman arttıran jinekolojik şiddeti deneyimleyen her yaştan kadının maruz kaldığı, tanık olduğu veya işittiği tüm öyküleri bu yazının altında yorum olarak görmek ve farkındalığın artmasına ufak da olsa katkıda bulunmak için kaleme alındı.

[i] https://www.birgun.net/haber/igneyi-kendimize-batirabilmek-jinekolojik-siddet-277409

[ii] Google’a anahtar kelime olarak “genital bölge estetiği” yazmanız birçok medikal kuruluşun reklam ve bilgilendirme içerikli yayınlarına ulaşmanızı sağlıyor. Birçoğu cerrahi işlemler konusunda fiyat ve operasyonun adımlarına dair bilgi veren bu yayınlarda Barbie vajina estetiği vb. gibi “muhteşem” ve “kusursuz” görüntüye kavuşma arzusunu kamçılayan birtakım estetik türlerinin ayrıntılarına dair bilgilere rastlamak da mümkün. Şunu not düşmeliyim ki, bireylerin bedeni üzerinde sınırsız değişiklik yapma hakları bakidir. Ancak, patriyarkal sistemin ve genel ahlak anlayışının pompaladığı “makbul,” “ahlaklı” ve “mükemmel” kadın yaratma zihniyetine hizmet eden (himen dikimi ve vajina daraltma operasyonu vb.) operasyonlar ve bu müdahalelerin ülkemiz kadınları tarafından azımsanmayacak ölçüde talep görmesi çalışılması gereken konuların başında geliyor..

[iii] https://kaosgl.org/gokkusagi-forumu-kose-yazisi/jinekolojik-siddet

[iv] https://kaosgl.org/haber/lsquolgbtrsquolerin-saglik-hizmetine-erisiminde-engeller-varrsquo

https://spod.org.tr/saglik-bakanligi-bunyesindeki-hizmetlerle-ilgili-lgbtilarin-sorun-talep-ve-ihtiyaclarina-yonelik-bilgi-notu/; Azize Dilek Güldal, Selin Bozdağ, Demet Çelikkaya, Tolga Günvar, LGBTİ Bireylerin Sağlık Hizmeti Alma Deneyimleri: Niteliksel Bir Çalışma,The Journal of Turkish Family Physician 2019;10(4):195-204.

[v] https://www.diken.com.tr/ilham-veren-hpv-asisi-mucadelesi/

[vi] Biyopolitikanın teorik çerçevesi hakkında daha fazlası için bkz. Michel Foucault, ‘Society Must Be Defended’ Lectures at the College de France: 1975-76, çev. David Macey (New York: Picador Books, 1984), s. 246; Michel Foucault, “Governmentality,” in Power: Essential Works of Foucault 1954–1984, ed. J. D. Faubion (New York: The New Press, 2000), s. 201–22.

 

 

Ana görsel: Emine Ayhan, 2023

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YSuç ve Kadın II: Hapishane Erkeğin, “İmam Evi” Kadının
Suç ve Kadın II: Hapishane Erkeğin, “İmam Evi” Kadının

Yargıda “hoşgörüye” ve “kadın suçluluğunu ciddiye almamaya” dayanan tutum, kadınları hapishane içerisinde de ciddiye alınmayan, faillikleri görmezden gelinmiş ve silinmiş karakterlere dönüştürdü.

MEYDAN

YSuç ve Kadın I : Kişiliksizleştirilen “Fail” Kadınlar ve İmdada Yetişen Feminist Kriminoloji  
Suç ve Kadın I : Kişiliksizleştirilen “Fail” Kadınlar ve İmdada Yetişen Feminist Kriminoloji  

Toplum ve hukuk, son derece planlı ve organize suçları doğrudan işlemiş yahut iştirak etmiş fail kadınları nasıl görüyor?

Bir de bunlar var

Benim Beynim, Benim Kararım
Dilber Ay: “Kim dedi sana benim akıllı olduğumu?”
“Olay”

Pin It on Pinterest