Film, aile, okul, işyeri gibi kurumların ve sınıfsal konumların "kadın olmayı" nasıl şekillendirdiğini; erkekler olmaksızın var olamayacağı gibi bir düşünce yumağını kadınların hareketlerine ve söylemlerine nasıl nakşettiğini dosta acı söylüyor.

SANAT

Geriye Kalan: “Feminist Film Yapmak Mümkün mü?”

2012’de vizyona giren (2011’de Altın Portakal’da En İyi Yönetmen ve Kadın Oyuncu ödüllerini alan) Geriye Kalan, son yıllarda kadınların hikâyesini sağlam kadın karakterler yaratarak anlatan kadınların çektiği bağımsız kurmacalar arasında, (Gözetleme Kulesi ile birlikte) vizyona girdiği senenin göz ardı edilen filmlerinin başında geliyor. Bu yazının amacı mühim dertleri yüklenmiş bu filmin hatırlanmasına, üzerine konuşulmasına naçizane katkıda bulunmaktır.

 

Film yalın bir çıkış noktasından üç karakteri merkeze alıyor. İyi kazanan doktor Cezmi ve onun çalışmayan, İstanbul’un en nezih insanlarına komşu olmak isteyen orta sınıfa mensup eşi Sevda’nın karşısına, orta-alt sınıflardan boşanmış, çocuğuna bakmak için çalışmak zorunda olan Zuhal’i çıkarıyor ve Cezmi Zuhal’le ilişki yaşamaya başlıyor. Sonrasında Sevda’nın, kendisine tercih edilen Zuhal’in ilk başta hayaletiyle, sonra kanlı canlı “öteki kadın”lığıyla olan sessiz mücadelesi anlatılıyor. İzleyici de üç karakterin git-gellerine, değişen ruh hallerine ve davranışlarına tanık ediliyor. Peki film kadın-erkek ilişkilerine nereden/nasıl bakıyor, karakterlerini nasıl şekillendiriyor ki rafine bir anlatımı sağlam eleştirilerle birleştirebiliyor? Filmin eleştirdiği ne/kim?

 

geriyekalan2

 

Film toplumu oluşturan bizleri, içinde bulunduğumuz pek çok yapıyla/kurumla gündelik ilişkilerimiz bağlamında eleştiriyor. Aile, okul, işyeri, kişilerin ünvanları, bunlardan bağımsız olmayan sınıfsal konumların vs. “kadın olmayı” nasıl şekillendirdiğini; ataerkil sisteme hapsettiğini, erkekler olmaksızın var olamayacağı gibi bir düşünce yumağını kadınların hareketlerine ve söylemlerine nasıl nakşettiğini dosta acı söylüyor. Yönetmen Vitrinel röportajlarında belirttiği üzere filminde en fazla Sevda’ya yükleniyor.[1] Sevda ona göre, toplumda erkek egemen sistemin emek vererek dayattığı kadınlığın iyi örneklerinden biri: eşinin mesleği gereği orta sınıf statüsüne erişebilmiş, o olmasa kendi ayakları üzerinde duramayacak, bunun nasıl olabileceğini belki de hiç deneyimlememiş, bu nedenle olası bir ayrılıkta statüsünü kolay kaybedebilecek, ev içi yaşama kendini mahkum etmiş, Zuhal’i gözetlerken dahi yemek tarifi almayı ihmal etmeyen, bağımlı bir kadın. Hatta Cezmi’nin Zuhal’e tarifi gereği Cezmi’siz yaşamayı bilmeyen bir kadın. Tam da burada Sevda’nın bağımlılığının sürmesi için gereken şartları annesi dillendiriyor: Cezmi’nin telefonunda Zuhal’in mesajını gören Sevda’ya annesi “hemen ortalığı velveleye verme. Sana bir şey söylemedi. O zaman sabırlı olacaksın. Aklını kullanacaksın, kızını düşüneceksin” diyor. Böylece ses çıkarmamak ve “el âleme” karşı mutsuzluğu mutlu kılmak kadının görevi oluyor; kadınların “sessiz dayanışmasıyla”. Anne bunları derken Sevda’nın ona kısa da olsa “boşan kızım” demesini bekleyerek baktığını düşündüm bir an. Böyle bir işe kalkışsa, boşanmayı o an için düşünse bir şansı olabilir miydi? Hayatı boyunca içinde bulunduğu, kendini sistemin bir çarkı olmasıyla var eden bu haliyle boşansa kaybedeceklerini göze alabilir miydi? Bir an için Sevda’nın bunu düşünme olasılığı –her ne kadar bir sinemacı için başka bir hikâyeye evrilecek bir konu olsa da- egemen düşünce yapısını hiç olmazsa bir yerinden delmeye yönelik küçük bir “keşke” olarak okunmayı hak edebilir sanki.

 

Terazinin diğer tarafındaki Zuhal’e geçelim, Cezmi’yle olan ilişkisi üzerinden. Cezmi’nin Sevda’ya tercih ettiği Zuhal, “rakibinin” pek çok açıdan antitezi: en başta orta-alt sınıftan çalışması gereken, Sevda kadar konforlu bir yaşamı olmayan bir kadın. Sevda’dan temel farkı maddi bağımlılığına rağmen manevi olarak daha özgür yaşamaya çabalaması. Sevda ne kadar tertipliyse Zuhal o kadar dağınık (filmin başında Cezmi ile sevişirken Sevda yerdeki bornoz kemerinden rahatsız olup yerine kaldırıyor, halıya damlayan kırmızı oje lekesiyse önce üzeri sehpayla kapatılıp, yetmeyince halının toptan kaldırılmasıyla bertaraf ediliyor; Zuhal’in düzenle ilişkisi ise özgürlüğüyle tutarlı hareket ediyor –evde her şey her yerde), Sevda ne kadar ciddiyse Zuhal o kadar alaycı, Cezmi’yi güldüren ve ona çekici gelen kadın. Bu yüzdendir ki Sevda Zuhal’in evine gizlice girebilecek olanağa ve cesarete sahip olduğunda kendi pırıltılı ve pürüzsüz görünen yaşamından ziyade eşinin neden Zuhal’i tercih ettiğini anlamak için belki; önce Zuhal’in rujunu sürüyor, parfümünü sıkıyor, sütyenini üstünde deniyor. Olmak istemediği, olamadığı ve olmayacağı kadının hayatını görüp varlığına son vermek istiyor. Bu hayatlar oldukça içinde yaşadığı “korunaklı” hayat tehlikeye girebilir/girmemelidir; hayatı güvenlidir, sürdürülmesi elzemdir. Tam da burada korunaklı hayat uğruna Zuhal’in katli vacip oluyor ki yönetmenin dediği gibi bu hain bir son. Ama bu son olmadan Sevda’nın durumunun vehameti bu kadar çarpıcı hale getirilemezdi.

 

geriyekalan4

 

Aslında Sevda’yla Zuhal’in farklı kadınlıkları filmde tezatla gösterilirken yapılan iyi manevralardan biri de, Cezmi’nin gözünde iki kadının da bir yerde aynı hizaya gelmesi. Cezmi iki kadınla da ilişkisinde (birinde uzun yılların ardından diğerinde daha kısa süre içinde) bir noktadan sonra umursamayan ve karşıdakinin derdini “takmayan” kişi oluyor ve bunu rahatça yapabiliyor. Sevda istediği ev için görüşünü sorduğunda Cezmi Sevda’yı hiç umursamıyor. Evliliklerinde bu noktaya ne zaman gelindiğini bilmiyoruz ama Zuhal’le bu noktaya nasıl geldiğini görüyoruz: ilişkinin başında ilgili ve dinleyen taraf olan Cezmi çıktıkları tatilde Zuhal’in dertlerini dinlemektense garsondan bal-kaymak istemekte beis görmüyor. Aslında bu bir bakıma Cezmi’nin tutarlılığı. Yıllardır eşi olana da, aşık olduğunu söylediği kadına da aynı umursamazlıkla davranıyor önünde sonunda. Sevda bunu kanıksamış ve mesela kahvaltıda Cezmi’nin kapağını açık bıraktığı reçel kutusunu alışkanlıkla kapatabiliyor. Ya da hastanenin gecesinde Cezmi’nin bardağına biten suyu otomatik olarak doldurup eşinin eliyle “tamam” işaretiyle görevini yerine getiriyor (bu sahneler çok ince görülmüş detayları barındırıyor, o yüzden çok değerli). Zuhal ise zorlanıyor ve Sevda gibi davranmak istemiyor (belki zamanında eski eşiyle denedi ve yoruldu, bilinmez) ve bu yüzden de “8 yıllık evlilikten sonra anladım ki siz erkekleri hayatın sıkıcı kısımlarına bulaştırmamak gerekiyor. Sonunda dayanamayıp kaçıyorsunuz” diyor. Düşündüğü adam olmadığını anlayıp ayrılmak istediğinde ise Cezmi’nin gerçek yüzünü görüyor: fiziksel ve sözlü şiddet uygulayan, kaba, gözü dönmüş bir adam çıkıyor içinden ve katı olan her şey bir kez daha buharlaşıyor!

 

Tam burada filmin bir başka güçlü tarafını söylemek lazım. Sevda filmde iki yerde almak istediği evle ilgili verdiği “dik” cevaplarından sonra Cezmi’den korktuğunu/çekindiğini beden diliyle gösteriyor. Bir tanesi yatakta konuşurlarken, diğeri de Cezmi’nin Zuhal için ev kiraladığını öğrenip bunu sorguladığında. Ne hikmettir ki Cezmi’nin eşine (bazı sevişmeleri dışında) uyguladığı fiziksel şiddet yok ama Zuhal’e şiddet uygulamaktan çekinmiyor. Bu da ataerkil/erkek egemen sistemde yaşamayı kabullenen kadından ziyade (burada tüm kadınlık hallerinden bahsetmediğim ve genelleme yapmadığım açık, değil mi? Filmin eleştirdiği orta sınıftaki konformizmle sorunu olmayan kadına yönelik bu söylediklerim) özgür olmaya çalışan kadına hem erkeğin hem de düzen içindeki kadının uyguladığı fiziksel şiddetin gerçekten öldürücü olduğunu gözümüze sokuyor. Çok acı ve çok gerçek!

 

geriyekalan

 

Sonuç olarak; yıllardır süregelen tartışmalar ışığında sürekli heterojen bir alanda çeşitlenen, yeniden düşünülen, gelişen, üreten ve sorgulamayı elden bırakmayan feminizm deryası içinde başlıktaki soruya cevaben, Geriye Kalan gibi feminist bir film yapmanın mümkün olduğunu düşünüyorum; tıpkı filmi o deryayı oluşturan farklı yaklaşımların her biriyle farklı tahlil etmenin mümkün olması gibi.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Kitap Kulübü: Yanlış Zaman, Yanlış İnsan
Maddenin Tanıklığı, Detayların Söyledikleri: İrem Tok ile Söyleşi
“Küçülen Kadınlar”

Pin It on Pinterest