Arabaya, eve, kadına ilk anahtarı o takarmış.

MEYDAN

Bir Salı Sabahının Anatomisi: O Cinnet Buraya Gelecek

Yataktan çıkma saatimi günlere göre şifreledim, zamanı böyle hatırlamak daha kolay. Bugün Salı ve saat yedi. Hazırlıklarım tamam. Sırt çantamı omuzlarıma geçirip yola çıktım. Bir türlü yürümeye alışamadığım topuklu ayakkabılarım var içinde. İstanbul’un en nezih, klas semtlerinden birine gidiyorum. Sırt çantam modern zamanın işlevsel bir nesnesi ve özellikle erkek tacizinden korunmak için iyi bir yardımcı. Otobüsler, metrolar, metrobüsler boyunca o çantayı aşıp da size dokunamıyor size dokunmaya hakkı olduğunu düşünen erkekler.

 

Bu sabah yine ön kapıdan binememenin vermiş olduğu yenilgiyle atıyorum ilk adımımı otobüse. Otobüs tıka basa dolu ve çok pis kokuyor. Böylece sabah mahmurluğunu atmış oluyorum. Bugün de herkes çok kaba. Kimse kimsenin suratına bakmıyor. Halbuki altı aydır aynı hat üzerinde yolculuk yapıyorum, her gün gördüğüm insanlar var bu otobüste. İki durak sonra inecek olan liseli, “Kanka geldin mi? Beş dakika sonra ineceğim.” diyecek. Hızlı hızlı mesaj yazan üniversiteli inerken takılıp düşme tehlikesi geçirecek. Hiç ayakta görmediğim, hep oturan dini bütün amca telefonundan Arapça harfli bir şeyler okumaya devam ederken göz ucuyla kadınların ona temas etmemesi ve abdestinin bozulmaması için mesafe kontrol çabasında olacak.

 

Israrla insanların yüzlerine bakıyorum. Bundan rahatsız olan, hatta benden şüphelenen bakışlar yakalıyorum arada. Oysaki bir küçük tebessüm yakalasam güne on puan vererek başlayacağım. Bir umut gözlerimi kadınlara çeviriyorum. Otobüsün gittiği yer belli, kadınlar hatırı sayılır derecede şıklar. Saçlar yapılmış ama makyajlar -uzun süre dayansın diye- ofise bırakılmış. Minik bir selam jesti geldi sonunda karşıdan. Bu kadınla bir aydan fazladır karşılaşıyoruz. Birisi ayağıma basıyor tam bu sırada ve arkamı dönmek zorunda kalıyorum kadına. Önümde duran ve telefonundan haberleri okuyan birinin ekranına ortak oluyorum şimdi. Haberler bildiğiniz gibi. Efelik, delikanlılık, rest, daha yüksek rest ve ah! Bir kadın cinayeti daha!

 

Otobüsten iniyorum. Topuklu pabuçlarımı ayağıma geçirip kıvrımlı yoldan ofise doğru iniyorum. Rüzgâr şimdiden alev topu haline gelmiş suratımı serinletiyor biraz fakat inşaat gürültüleri, fakat korna sesleri… Yok, yapamıyorum. Derken, işte geldim hapishaneme. Mesai arkadaşlarımdan Cemil’i kapının önünde eşiyle tartışırken buluyorum. Tedirgin bir şekilde günaydın deyip yukarı çıkıyorum. Montumu ve çantamı dolaba koyup bir türk kahvesi yapmak için mutfağa geçiyorum.

 

Cemil ofisin en genç çalışanlarından biri, yaşı 27, Türkiye’nin en saygın üniversitelerinden birinden iyi bir mesleki diploma ile mezun, askerlik görevini yapmış ve hayatının aşkını bulup son bir yıldır evli olmakla övünüyor. Çoğu zaman eğlenceli, bitirim bir çocuk.

 

Her zamanki gibi aceleyle geliyor ve büyük el, kol hareketleri ve çok güvendiği beden diliyle bir şeyler anlatmaya başlıyor:

 

− Ya bu kadın milleti adamı deli eder.

 

Susuyorum. Çay yapan ablamız soruyor:

 

− Hayırdır? Ne oldu yine deli oğlan?

 

Mutfaktan yangın merdivenine açılan kapıya çıkıp sigarasını yaktı bu arada Cemil. İki kadın daha sabah sigaralarını yakmak üzere eşlik ettiler ona. Bir süredir araba almak istiyormuş, eşi “neden ikinci el değil de sıfır araba?” diye karşı çıkıyormuş seçtiği arabaya. “Bilgim olduğundan değil ama, seni bir yerden başka bir yere taşıyan mekanik bir bütüne neden çok para vereceksin ki?” demiş bulundum gayri ihtiyari. Kadın haklıydı.

 

− Yok,yok… O işler bizde öyle olmuyor. Arabaya, eve, kadına ilk anahtarı biz takarız.

 

Aynen böyle dedi ve sırıtması yüzünde donmuş biçimde gelecek tepkileri ölçmek ister gibi sustu. Çok kısa bir sessizlik oldu. Tam o sırada biri güldü bu manidar lafa gecikmeli olarak, tekerleme gibi bir başkası tekrarladı aynı cümleyi. Cemil yüzümün yine aldığı alev topu renkten olacak “Ayıp mı ettim?” diye sordu, beni birazcık olsun tanımanın vermiş olduğu yönelimle herhalde. “Ayıbı sade sen etmiyorsun” diyerek ayrıldım mutfaktan.

 

Yerime geçtim ama duyduğum cümlenin etkisi geçmedi. Ofiste akşam olsun diye bekliyorum, akşam olsun istiyorum bir an önce, en azından karanlık çöksün, örtsün üstünü her şeyin. Salı sallanıyor gerçekten. Anahtarı o ilk takarmış. Kadına, eve, arabaya. Arabaya, eve, kadına diyor. Anahtar diyor. İlk diyor. Laflar beynimde dönüyor.

 

Kuzum bu adamlar cinneti nasıl şıp diye beceriyor?

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Alo!… Burası bir insan!…
Gezi Parkı Direnişi Kısa Tarihi
Sömürgecinin Dilini Konuşmak Kendininkini Reddetmek Anlamına Geldiğinde

Pin It on Pinterest