Özellikle “Baby Cobra” adlı gösterisinden sonra ismi hızla zikredilmeye başlayan Wong’un komedisi birçok açıdan sarsıcı; sarsıcılığının temelinde yatansa bedeni.

SANAT

Benim Bedenim, Benim Şakalarım

‘Dişil yazı’ (écriture féminine) kavramından bahsettiği “Medusa’nın Gülüşü” makalesinde feminist teorisyen Helene Cixous, kadınlara şöyle seslenir: “Kendinizi yazın. Kadınlar hakkında yazın, kadınları yazmaya çağırın. Hep utanç kaynağı olan ve sizden hunharca alınan bedenleriniz hakkında yazın.”

 

Kadınlar dişil yazı pratiği sayesinde kendi bedenleriyle iletişime geçerek kendilerinin farkına varıyorlar. Bedenle kurulan gerçek bir ilişki, toplumsal ve kültürel olarak önceden belirlenmiş öznellikten başka bir öznellik imkânı sunuyor. “Ancak o zaman özgürleşebilirsiniz,” diyor Cixous [1]

 

Cixous’nun çağrısı, kadınları sadece yazmaya davet etmiyor; dişil yazı, aynı zamanda konuşmak demek: kendin hakkında, bedenin hakkında konuşmak. Bu yüzden dişil yazı; hiçbir zaman tekil değil, çok sesli bir pratik. Bu bağlamda, Ali Wong’un komedisini de bir tür dişil yazı olarak tanımlayabiliriz.

 

Yarı Çinli yarı Vietnamlı, kendi deyimiyle yarı lüks yarı vahşi Asyalı, Alexandra “Ali” Wong oyuncu, senarist ve komedyen. Özel okul eğitimi almış, UCLA’i bitirmiş biri olarak Wong, beyaz bir Asyalı olduğunu esprileriyle açıkça ortaya koyuyor hem “Baby Cobra” (2016) hem de “Hard Knock Wife”ta (2018).

 

Özellikle “Baby Cobra” adlı gösterisinden sonra ismi hızla zikredilmeye başlayan Wong’un komedisi birçok açıdan sarsıcı; sarsıcılığının temelinde yatansa bedeni. Wong, bedenini temelde iki konu üzerinden ele alıyor: 20’li yaşlarında deneyimlediği aktif cinsellik ve 30’larında deneyimlediği hamilelik ile annelik. Aktif cinsel hayatı boyunca yaşadığı olaylar, hamileliği sürecinde ve doğumdan sonra geçirdiği değişimler, bu bedensel değişimlerden edindiği bilgiler üzerine konuşuyor; bunlara dair şaka yapıyor. Kamusal alanda konuşulmayan, konuşulamayan ya da yalnızca belli sınırlar, annelik gibi, çerçevesinde konuşulması kabul gören, kadınların elinden alınmış bedenleri, cinsellikleri ve cinsel hayatları üzerine düşünmeye ve konuşmaya kışkırtıyor.

 

Kendi cinsel hayatı ve deneyimleri üzerinden, yer yer bizzat sahnede göstererek, yaptığı şakalarla aslında Cixous gibi kadınları utandırıldıkları bedenleri, cinsellik ve cinsel deneyimleri hakkında üzerine düşünmeye, konuşmaya, bedenleriyle bir ilişki kurmaya ve bu utancı sorgulamaya davet ediyor. Wong’u izlerken kendi bedeniniz ve kadınlık deneyimleriniz üzerine düşünmeye başlıyorsunuz.

 

Hamile olduğu iki gösterisinde, “Baby Cobra” ve “Hard Knock Wife”, deneyimlediği bedensel değişimleri izleyicilere anlatarak aslında aynı çağrıyı yapıyor Wong. Göğüslerinin büyümesi, artan vajinal akıntı, emzirme ile onun getirdiği tıkanma ve çatlama gibi problemler, doğum esnasında kaka yapmak, sezaryen… Tüm bunları anlatırken, aktif cinsel hayatından bahsederken yaptığı gibi, detaylara girmekten ve hatta izleyicinin gözünde canlandırabilmesi için göstermekten asla çekinmiyor. O kadar detaylı anlatıyor ki – sanki “Marvelous Mrs. Maisel” dizisinin müstakbel komedyeni Mrs. Maisel’ı arkadaşının hamileliğinden bahsettiği için sahneden indiren ‘ahlak polisi’ işletmeciye inat – izleyiciyi “iğrendiriyor.”

 

 

Bu “iğrenç” detaylar aslında hem erkekler hem de kadınlar için âdeta bir beden eğitimi görevi görüyor. Bir problem olup olmadığını kontrol etmek gayesiyle parmakların kadınlar için nasıl ‘ilk doktor’ görevi gördüğünü, emzirmenin nasıl yapılabileceğini, sezaryenin nasıl bir ameliyat olduğunu anlatıyor. Düşük yapmanın ne kadar yaygın bir durum olduğundan bahsediyor, hatta “Keşke daha çok kadın bu konuda konuşsa,” diyerek altını çiziyor anlatıyor.

 

Wong’un dişil yazı pratiği olan mizahıyla toplumsal ve kültürel olarak iğrençleştirilmiş ve kamusal alanda konuşulması oldukça sınırlandırılmış detaylar doğallaşıyor. Doğallaşırken de anneliğin kutsallığını sarsıyor: “İnsanlar size hamile kalınca ve doğurunca başınıza gelecek bütün o saçma şeylerden bahsetmiyorlar.”

 

Bahsetmiyorlar çünkü, Wong’un da değindiği üzere, annelik tam zamanlı bir iş. Bu işte sigortan ve iş arkadaşların yok. Bahsetmiyorlar çünkü o zaman kadınlara doğum izni vermek zorunda kalacaklar. Birkaç ülke dışında kadınların doğum izni süreleri oldukça kısıtlı ve bu süre boyunca maaş vermiyorlar. Bahsetmiyorlar çünkü…

 

Kendini ve bedenini anlatırken cehaletin yanı sıra toplumsal cinsiyeti, çifte standartları ve adaletsizliği de ifşa ediyor Wong. Örneğin çoğu kadın komedyenin hamile kalmak istemediğine dikkat çekiyor; annelik tam zamanlı bir iş olduğu için ortadan kaybolduklarından bahsediyor. Fakat erkek komedyenlerde böyle olmaz, diyor Wong: Anne evde bebeği emzirir, altını değiştirir ve uyuturken “iş arkadaşı” erkek komedyen bebek kakası üzerine şakalar yaparak kahkaha toplar.

 

Babaların sempati ve takdir toplaması epey kolaydır: Bebeğin altını değiştiren, doktor randevularına eşlik eden babalar, modern babalar, bebeği taşıyan annenin önünde bütün alkışı toplar. Wong, bunun normal kabul edilmesine isyan ediyor: “Babalar için standartlar o kadar düşük ki azıcık bir şey bile yapsalar hemen övgü alıyorlar.” Çünkü kahramanlar, elbette, hep erkek.

 

Wong kendinden, bedeninden ve bedensel deneyimlerinden konuşmaktan, detaylar vermekten çekinmiyor; toplumsal ve kültürel olarak üretilen çekingenliği kendi dişil yazı pratiğiyle, kendi dişil sesiyle sarsıyor. Kendi dişil sesinin elbette yine kendi sınırları var. Örneğin hem iktisadi hem de kültürel sermayesi yüksek, beyaz ve heteroseksüel bir Asyalı kimliği üzerinden bakıyor olaylara; fakat bu, onun komedisinin sarsıcı olmadığı anlamını taşımıyor. Sınırlı bir perspektif de olsa Wong kendi kadınlık deneyimini anlatarak hem bize komedinin ne kadar sarsıcı olabileceğini gösteriyor hem de biz kadınları, tıpkı Cixous gibi, kendi bedenleri ve deneyimleri hakkında düşünmeye, konuşmaya, mizah yapmaya teşvik ediyor.

 

Ve konuşmanın yanında farklı bir dişil pratik de öneriyor: Sömürgeciyi sömürgeleştir!

 

 

1. Cixous, H. (1976). The laugh of the Medusa. Signs, 1(4): 875-893.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YN’oluyor Bu Kadınlara?: Ekranlarda Değişen Kadınlık Rolleri Üstüne
N’oluyor Bu Kadınlara?: Ekranlarda Değişen Kadınlık Rolleri Üstüne

Doğrusunu söylemek gerekirse, Kızılcık Şerbeti’nin ilk bölüm fragmanını izlediğimde bu karşılıklı nefret söyleminin yeniden üretileceğini sanıyor ve dizinin, kadın hareketinin yıllardır buna karşı verdiği mücadeleyi hiçe saymasından korkuyordum. Yanılmışım.

Bir de bunlar var

Kilise Vitrayında Günlerin Sonu: Bir Kömür Dumanıyla Tütsülendi Akşamlar
Metrobüs Müziği: Ayakta ve Öfkeli
Ana Mendieta, Carl Andre ve Ölümü

Pin It on Pinterest