"Bana insanlığımı geri veren hazzım, dünyanın yarasını sağaltan, beni neşeye geri ören..."

MEYDAN

Am

Gwen Benaway’in 11 Aralık 2018’de Carte Blanche’da yayımlanan Pussy adlı metninin çevirisidir.

 

 

ve dokunduğumuzda, dokunuşa tümüyle gireriz. Kimse yalnız kalmaz. Erkekler bunun için öldürür, ya da bunun birazı için.
Anne Sexton, ölülerin bildiği

 

Trans kızlar çeşitli sebeplerle ameliyat olurlar. İnsanlar ameliyatlarımızın hayatımızı parçalayan korkunç deneyimler olduğunu düşünürler; halbuki ameliyatlar başka bir dünyayı doğurduğumuz anlar da olabilirler. İnsanın aklında iki düşüncenin bir arada bulunması mümkündür. Aynı anda, bu çok zor ve şu an çok mutluyum diyebilirsiniz; ikisinden biri daha az doğru demek değildir. Trans kızların ameliyata karar verme sebeplerinden bazıları diğerlerine göre daha makul gelebilir insanlara. Aslında sebeplerin hepsi meşrudur çünkü her birimiz meşruyuz.

 

~

 

Vajinama ilk dokunan kişi bir doktordu. Ameliyatımdan sonra henüz Toronto’ya dönmüştüm. Bacaklarım sargılar içinde muayene masasında yatarken doktor değişmiş bedenimi inceliyordu. İyileşmekte olan vajinamı eliyle yokluyordu. Aniden daha önce hiç hissetmediğim bir şey duydum.

 

Biraz acıdıysa da güzel bir histi. Genelde, biri vücuduma dokunduğunda duyularım oranın aşağı yukarı neresi olduğunu bana söyler. Bu sefer, doktorun elinin nerede olduğuna dair hiçbir fikrim yoktu. Sanki bedenimin geri kalanından kopuk, uzaklara doğru süzülen bir parçama, bir başka alemde dokunuluyordu.

 

Doktora elinin nerede olduğunu sordum. Kafası karışık ve çekingen yanıtladı: “Vajinanın içine dokunmuştum.” Çıplak bacağıma elini koydu ve gözlerime baktı. “İyi misin?” Olumlu manada kafamı salladım, nasıl hissettiğimi tarif edebileceğimden emin değildim. Tıbbi açıklaması, beynimin vajinamdaki sinir ağını daha haritalandırmamış ve bedenimin görsel imgesini yaratmamış olmasıydı. Sinir sistemim vajinamı bedenimin dahlinde konumlandıramıyordu henüz. Sanki vajinam, bedenime varmak üzere zamandan ve uzamdan geçerek mevcudiyet kazanıyordu ve doktorun dokunduğu yer henüz varlığına kavuşmamıştı. Sanki vajinam “bir başka yer” idi, bedenimin yoluna düştüğü, ancak henüz tahayyül edemediği.

 

Ameliyatımdan sonra klitorisime dokunmam 4 ay aldı. Onu kırmaktan korkuyordum. Ameliyatın travmasından ve bitmek bilmeyen bakım sürecinden sonra cinsel herhangi bir his duymak zordu. Hele bunca acı verdikten sonra, amımın bana zevk verebileceğini hayal etmek dahi zordu. Kendime nasıl dokunacağımı bilmiyordum, vajinalara yeniydim ve değişmiş cinsel organımın nasıl çalıştığını tam anlamıyordum.

 

Zamanla çözdüm. 20 dakika kafamda döndürdükten ve ellerimi üç defa yıkadıktan sonra vajinamın yukarısındaki ufak sert yumruya dokundum. Hissinde bir sorun yoktu. Vajinal akıntılar ve iyileşme sürecinin getirdiği ıslaklık içinde klitorisim hassaslaşmış sızıyla zevk uyarılması arasında mekik dokuyordu. Vulvamı keşfe çıktım. Dudakları yumuşak ve davetkardı, pürüzsüz bir yay çizerek dokunmaya çağırıyordu. Vajinamın girişi dehşet vericiydi ama nihayet parmaklarımı içine soktuğumda, amımın sıcacık ve tarifi için gerekli kelimelerden yoksun olduğum hislerle dolu olduğunu farkettim.

 

Vibratörlerle, penetrasyon ve klitoris masajıyla türlü şey denedim. Penetrasyonla orgazm olabildiğimi öğrendim ve bu klitorisime dokunarak eriştiğim tatminden farklıydı. Kendi kendime aldığım tatmin seks oyuncakları veya dilatörle eriştiğim zevkten daha yüksekti. Orgazmlarım zamanla iyileşti. İlk başlarda kasıldığımdan ötürü orgazm acı veriyordu. Nekahat süreci devam ederken, vajina kaslarımı kontrol edebileceğimi, pratikle orgazmlarımı güçlendirebileceğimi farkettim. Aylar aldı ama sonunda amımla mastürbasyon yapmayı çözdüm.

 

Yardım da aldım. Ameliyattan sonra beş ay kadar seviştiğim bir adam vardı. OkCupid üzerinden tanıştığım bir yabancıydı. Ameliyat sonrası “bekaretimi” ona verdim. Yakışıklı ve çekiciydi ama daha da önemlisi nazikti. Bana oral yapılmasından korkuyordum çünkü bu bacaklarımı bir adama, onun keşfine açmam, yani tüm kaygılarımın kaynağı olan alana yaklaşmasına izin vermem demekti. Onun itinalı yaklaşımı ve cinsiyetimi onaylayan tavrı vajinamın keşfinde bana cesaret verdi. Baldırlarımın arasına uzanıp dudaklarını klitorisime götürüyor, ben onun uzanmış kollarına sıkı sıkı tutunurken beni boşaltıyordu. Onunla beraberken o kadar çok geldim ki. Biz sevişirken kış bahara, bahar yaza döndü.

 

Bana güzel olduğumu söylüyordu ama ben bunu görmüyordum. Kendimin farkında olmamamın bana dair en seksi şey olduğunu söylerdi. Çok komik, ağzıyla beni boşalttıktan sonra alaylı, bu kadar zekisin ama kendinle ilgili hiçbir fikrin yok. Alayını tatlı buluyordum, ama bir türlü kronik özgüven eksikliğimin neden özgüvenli bir benden daha seksi olduğunu anlamıyordum. Sanırım sürekli muzaffer olduğu; siki ve ağzıyla arzumu yüzeye çıkartabildiği, sevişirken ona devam etsin diye yalvardığım için. Erkekler zorlu fetihlerden hoşlanırlar.

 

Eylül ayı geldiğinde mesajlarına cevap vermeyi kestim. Beraber iyi vakit geçirmediğimizden değil. Tüm gece bana sarılırdı, kolları belimi kavrar sonra sabahleyin hissettirmeden gidiverirdi. Bir defasında içime girmesini istemediğimi çok geç farkettim, seks esnasında ona durmasını söyledim. Hiç yakınmadan, sorun etmeden içimden çıktı, ki bu gerçekten pek az erkeğin yaptığı bir şey. Seks sırasında, yanlışlıkla istediğimden daha sert davranırsa donup kalır, hemen iyi olup olmadığımı sorardı. Düzgün bir erkekti, beraber olduğum çoğu erkekten kat be kat iyiydi.

 

Herhalde amımla ilgili keşfetmeye ihtiyaç duyduklarıma ulaştığımı hissettim. El alem ne der kaygısıyla, kamusal alanda trans bir kızla beraber görülmeyi istemiyordu. Benimleyken transfobik değildi ama ait olduğu topluluğun ilişkimize nasıl bakacağını biliyordu. Cis bir kızla evlenmesi gerekiyordu, bir transla sevişmesi beklenmiyordu ve ben onun mantığını anlıyordum. İlişkilerin anlamlı olması için kamusal olmaları gerektiği fikrini kabul etmiyorum ama geçiş sonrası hayatım gizli saklı ilişkilerde takılıp kaldı. Ben de bir gün, hiçbir provokasyon olmadan, telefonlarına çıkmayı kestim.

 

Bir süre daha mesaj atmaya devam etti ama cevap vermedim. Şimdi düşünüyorum da, isteklerimin değiştiğini ona söylemem gerekirdi ama her zaman kendi standartlarıma uygun davranmıyorum. Sessizliğimi ağırbaşlı karşıladı. Olay hiçbir zaman benim ve onunla ilgili değildi ki; benim ve amımla, geçiş sonrası arzumu ve hazzımı açığa çıkarmakla ilgiliydi. Kötü bir ayrılık ve trans olmanın silici utancıyla.

 

Bana amımın bir hediye olduğunu söylediğini hatırlıyorum. Her kadının amının onun biricik arzularını ve hazzını yansıttığına dair bir teorisi vardı. Yaşlandıkça amlarımız daha da güç kazanıyordu. Nihayetinde, hazzımıza güvenmeyi öğrenerek ve kadınlığımızın biricik gücünü kutlayarak, erotik potansiyelimizi serbest bırakabilirdik. Kulağa am oyunları üzerine New Age ‘master dersi’ gibi geliyor belki, ama özcü ve sorunlu iddialarına rağmen bu felsefesi hoşuma gidiyor.

 

Biz kadınların ve amlarımızın gücüne olan inancında samimiydi. Herhangi bir feminist teoriden veya sosyal adalet atölyesinden öğrendiklerinin yansıması değildi bunlar. 14 yaşından beri türlü kadınla sevişmiş ve deneyimleri sonucu bunları kafasında kurmuştu. Bu fikirlerinin benden çok kendine mi yaradığı sorusu bir yana, amımın bana ait olduğunu hatırlamama yardımcı oldu. İstemediğim, katılmadığım hiçbir düşünceye inanmak zorunda değildim.

 

Yatak odamın karanlığında mastürbasyon yapabiliyor, bu andan evvel gelen her şeyi unutabiliyordum. Amımın bir cerrah tarafından “üretildiğini” unutabiliyordum. Bir transtan daha fazlası olabiliyordum. Kendimle ilgili iyi hissediyor, hiç bir şeyi kanıtlamak zorunda olmadan boşalabiliyordum. Ömrüm boyunca hayattan istediğim bütün haz burada, bacaklarımın arasında, parmak uçlarıma doğru yumuşakça şişiyordu.

 

En sevdiğim Anne Sexton satırlarını yeniden yazacak olursam: “Ve her boşaldığımda, tümüyle boşalıyorum. Kimseyi geride bırakmadan. Bazı kadınlar bunun için öldürür, ya da bunun birazı için. ”

 

~

 

Meşhur trans kadın Andrea Long Chu yakınlarda, New York Times’da geçiş sürecini ve yaklaşan ameliyatını anlattığı bir köşe yazısı kaleme aldı. Çetrefil bir metin, özellikle de ameliyat sonrası trans kızların amlarının, vücutlarımızın hiçbir zaman iyileşmeyeceği bir “yara”sı olarak tasvir edilmesi. Cömert bir okur Chu’nun kendi bedeni özelinde konuştuğu önermesini yapabilir, fakat trans kadınların bedenleri hiçbir zaman tümüyle kendilerine ait değildir. Çoğu retorik ve sembolik obje gibi, trans kadınların bedenleri de her zaman kamusal tartışmaların malzemesidir. Chu, kendi hayal ürünü olan ameliyat sonrası bedeniyle ilgili olumsuz bir yorum yaptığında bu, tüm ameliyat sonrası bedenlerle ilgili bir yoruma dönüşüyor, öyle niyet etmiş olmasa da.

 

Kuramcı, akademisyen ve yazar olan Chu’nun kendi bedeniyle olan ilişkisi teoriyle kurduğu ilişkiye göbekten bağlı. Pek çok nesildaş Chu’ya, trans bir kadın olmanın ne anlama geldiğini “ana akım” trans diskura kafa tutarak kavramsallaştıran provokatif bir düşünür olarak bakıyor. Ona “trans kuramı 2.0” bile deniyor; arzu üzerine yazdığı çok paylaşılan denemesi ve Jill Solloway’in yeni anı kitabını yerden yere vurduğu yorumlarıyla neredeyse internette bir efsane.

 

Chu’nun NYTimes’daki köşe yazısına pek çok eleştiri geldi. Bazı tutkulu savunmalar da. Burada Chu’nun metnine gelen eleştirileri ve savunmaları özetlemek ve tartışmak istemiyorum, çünkü derdim Chu’nun doğru mu yanlış mı olduğunu söylemek değil. İddialarının gerçeği yansıtıp yansıtmadığı hakkındaki düşüncelerim ne olursa olsun, Chu’nun metni ona ait. Her trans kadının kendi bedeniyle ilişkisinin biricik olduğunu görmemiz önemli; ve o ilişkinin kimsenin onayına veya sesine ihtiyacı olmadığını.

 

Chu’nun öne sürdüğü argümanı anlıyorum: geçiş iyi sonuçlara gebe değildir çünkü geçişin ideal amacı bir imkansızlığa çıkar. Chu için ideal olan cis bir kadın olmaktır. Madem ki biz hiçbir zaman cis kadın olamayacağızdır, o zaman her geçiş olumsuz sonuçlanacaktır. Chu’nun deneyim anlatısına göre kendisi geçişinden memnun değildir ve yeni bir vajinanın ona mutluluk getireceğine inanmaz. Bu argümanla, transların sağlık sistemine erişiminin ancak ameliyat ve geçişin onları mutlu edeceğini kanıtlamaları koşuluyla gerçekleşmesine karşı çıkmak istiyor.

 

Kendi ameliyatını, geçişini ve ameliyat sonrası vajinasını oturttuğu çerçeve derinden sorunlu çünkü pek çok trans kadın, buna ben de dahilim, geçişimizin güzel sonuçlarını deneyimliyoruz. Chu’nun son argümanı olan, transların ameliyata erişiminin sadece istek belirterek gerçekleşmesi gerektiği fikri, kulağa günümüzün çekici neoliberal düşünceleriyle uyumlu geliyor. Kamusal alanda trans kadınlardan beklentilerimiz, genelde herhangi bir köşe yazısının ifade edebileceğinden çok daha fazla. Ben de bir trans kadına bunca beklentiyi yüklemekten imtina ediyorum.

 

Sözlerimle cömert olmayı diliyorum. Bu metin onun metninin reddiyesi değil. Bir yanıyla onun sözlerine cevap niteliği taşıyorsa da, bundan çok daha fazlası olmayı amaçlıyor. Bir kadın olarak duygusal emeği hep benim vermem ve bedenimi dünyayı daha iyi bir yer yapmak için paylaşmam bekleniyor. Kadınlardan hep zor olanı yapması isteniyor – korkusuz ve tehlikeli bir iş olan kırılganlığa yerleşmek – ki böylece işler başkaları için daha kolay olsun. İtirazsız, telafisiz doğduğumuzdan beri bu işi yapmak için eğitiliyoruz. Chu’nun yazısı sosyal medyada yayıldıktan sonra benim gibi pek çok kadın onunkinden hayli farklı olan ameliyat ve geçiş hikayelerimizi paylaşmak mecburiyetinde hissettik, onun iddialarını cis okurlar için bağlamına oturtmak adına.

 

Bu işi yapmak zorunda kalmanın haksızlığını görmeme rağmen amımdan bahsetmek istiyorum. Amımdan bahsetmek istiyorum çünkü ulusal bir gazetede vajinamın bitmek bilmeyen bir yara olarak tasvir edilmesi beni öfkelendiriyor. Amımdan bahsetmek istiyorum çünkü vücudumuzun herhangi bir parçasının bize mutluluk vereceği fikrinin ne kadar sorunlu olduğunu anlamamıza yardımcı olacağını düşünüyorum. Ameliyat fikrini kafasında tartan trans kızların hayatlarını derinden etkileyecek bu kararı verirken ellerinde başka anlatılar da olsun istiyorum. Aynı zamanda, bu meselenin, mevzu bahis trans kadınlar olduğu için kamusal bir tartışmaya dönüştüğünün de görülmesini. Bedenlerimiz, özellikle de cinsel organlarımız, hayatlarımızı meşrulaştırma işini üstlenmeye zorlanıyor.

 

Kimse cis bir erkeğe 1200 kelimelik bir yazıyla sikinin onu neden mutlu etmediğini yazmayı teklif etmez. Erkeklerin duyguları ve sikleri hakkında üretilmiş türlü kültürel işin bolluğu bir yana, çükleri, tüm benliklerini meşrulaştırması gereken bir obje olarak görülmez. Aksine trans kadınların cinsel organları—ameliyat öncesi, sonrası veya ameliyatsız—her zaman korkulan, fetişleştirilen, aşılması veya değiştirilmesi gereken ciddi bir sorun olarak görülür. Eğer cis izleyiciler trans bir kadının kamusal alanda tartışmalı bir açıklama yapmasını bekliyorlarsa, işte benden de bir tane geliyor.

 

Amım aslında çok da büyük bir mesele değil. Bir kere katiyen hiç iyileşmeyecek bir yara değil, bu transfobik ifade ne kadar şairane olursa olsun. Amım benim için önemli ancak diğer parçalarımdan daha önemli değil. Trans kadınların amlarını eleştirel sorgulama, onaylama ve hayatlarını ve geçiş süreçlerini gerekçelendirmeleri için objeleştirmeye zorlamak oldukça sorunlu bir tavır. Ameliyat öncesi, sonrası veya ameliyatsız bedenlerimiz kendi argümanlarınızı kanıtlamak için kullanacağınız kuramsal soyutlamalar değildir.

 

Andrea Long Chu argüman üretme alanında eğitim almış bir kadın, oysa trans olmak teorinin çok ötesinde bir varoluştur. Kendini anlatmak için teoriye başvurmak ikna edici bir yöntemdir çünkü bir tür kesinlik vaadi taşır. Herkesin yanlış olduğu ve sadece senin hakikati gördüğün temiz bir paradigmaya yerleştirirsin rasyonalleştirdiğin hikayeni. Trans kız varoluşunu cis insanlara açıklama güdüsü, kendini rasyonel şekilde neden bu hayatta olduğun konusunda rahatlatmana yarar. Trans kız olmanın bir parçası kendi bedeninde sürekli bir rahatsızlık duymaktır; işte bu yüzden insanlığını olumlayan hikayeler üretmen mühimdir.

 

Trans kız olmak, dünyanın senden sürekli nefret etmesi ve her fırsatta seni insanlığın dışına iteklemesi demektir. Kurumlara erişmek ve kamusal alanlarda yer alabilmek için kendinle ilgili mükemmel anlatılar üretmeye zorlanırsın. Bazı trans kızlar nefret edilmekle bedenlerinin içinde bir türlü rahata erememek arasında bir yerde, doğru cevabın peşinde biyolojiye, teoriye ve politikaya sarılırlar. Trans bir kız olarak her zaman bir izleyiciye performans sergilediğinin farkındasındır; ya acımalarının ya hor görüşlerinin kıyısında dans etmektesindir. Yoktan cevaplar türetir, boşlukları doldurur, sadece bedeninin içinde anlam kazanan bir şeyi anlamlı kılmaya çalışırsın.

 

Senden beklenen budur ve eğer zekice yerine getirirsen cis derebeylerinden ödüller toplarsın. Akıllı ol ama çok da olma. Amının bir yara olduğunu ve geçişin seni daha da mutsuz kıldığını söyleyen bir metin yaz. Onlara duymak istediklerini söyle ama biraz orijinal bir şekilde söyle ki yeni bir şey söylüyormuşsun gibi olsun. Onları zorla ama sadece zorlanmak istedikleri kalemlerde zorla. Onları daha iyi olmaları, çabalamaları için teşvik et ama bunu kişi zamirlerinden öteye götürme. Andrea Long Chu NYTimes köşe yazısında provokatif veya radikal hiç bir şey söylemiyordu. Yaptığı, trans kızlardan hep beklenen şeydi: cis insanların eğlencesi için ne olduğumuzu açıklamak. Chu’nun metniyle ilgili esas sorun kendine dair eleştirel olmayan ve yıkıcı bir anlatı sunmuş olması değil, ondan talep edilenin kendini açıklamak olduğunu görmemesi.

 

Her performansta olduğu gibi, seyirci ve beklentileri esas hikayedir.

 

~

 

Amım hala bir sorun. İnsanlar sayfalarca internette onu tartışıyorlar. Erkekler Tinder’da bana ıslanabiliyor muyum veya “oramda” his var mı diye soruyorlar. Doktorlarımın da kafası karışmış gibi, bazen bir vajinam olduğunu unutuyor, nasıl bir tıbbi tavsiyede bulunacaklarını şaşırıyorlar. Trans kızlarla rahatça konuşamıyorum çünkü ameliyat olmaları gerektiğini hissetmelerini istemiyorum. Diğer ameliyat geçirmiş trans kızlarla da konuşmuyorum çünkü benimkinden farklı bir hissi varsa kimsenin kendini kötü hissetmesini istemiyorum. Ben nerede olursam olayım amım da benimle, her şeyi daha da garip yapıyor.

 

Geçenlerde cis bir kadınla aynı anda takıldığımız bir erkek hakkında konuşuyorduk. Adamın “kuir” işlerde yeni olduğunu söyleyip duruyordu; sanki benimle sevişmesi, Pride yürüyüşüne gitmek dışında yapabileceği en gey şeymiş gibi. “Benim bir amım var” deyip durdum ama noktaları birleştiremiyordu sanki. Yüzleşiyormuş gibi de söylemiyordum. Sadece hatırlatıyordum. İnsanlar her trans kızın bir siki olduğunu hayal ediyorlar, olmadığını bilseler bile.

 

İnsanlar ne zaman amımdan bahsedecek olsa, sikimi düşünüyorlarmış gibi geliyor. Trans kadınlara atfedilen örtük (latent) bir erkeklik var: sanki hormonlar ve cerrah bıçağıyla feminen bir şekle sokulmuş erkeklermişiz. Amım her zaman sikimin bir kalıntısı olarak kavranıyor, artık bir yara veya makus bir çük gibi. İkisinin de tıp biliminde yeri yok. Benim vajinamı nasıl anladığımı veya başkalarının benim vücudumla kurduğu bağı yansıtmıyor. Bir amım olsun diye çektiklerimi düşününce, diğer tarafa geçtikten sonra insanların hala sikime takık olduğunu farketmek komik geliyor.

 

İnsanların ameliyat sonrası vajinalarla ilgili düşüncelerinin derinliklerinde yatan bir mizojeni var. Çoğunluk sikin harika bir şey olduğunu ve cis erkek sikinden gayrı herhangi bir şeyin haz, işlev ve değer bakımından aşağı olduğunu düşünüyor. Zamanında sik sahibi olmuş ve ondan hiç keyif almamış biri olarak, insanların ameliyatımı bir kendini iğdiş etme vakası olarak görmesi garibime gidiyor. Erkeklik dışında neşe ve keyif veren ihtimaller olabileceğini hayal edemiyor, feminenliği beş para etmez estetik cerrahi bir ürün, bitimsiz bir ıstırap olarak algılıyorlar. İnsanların ameliyat sonrası trans kadınları düşünürken, Danimarkalı Kız’daki gibi temsillere demir atmış teorik ve retorik bir imgelem dünyasına saplanıp kalmış olmaları da yardımcı olmuyor.

 

Ameliyat sonrası trans kadınların, kamusal alanda kendi amlarımızdan bahsederken güttüğü dillendirilmeyen bir kural var. Dış dünya sizin cinsel organınızla kafayı bozmuşken, iyi bir savunma taktiği, daha fazla merak ve istismara maruz bırakmamak için bedeninizi saklamaktır. Ameliyat sonrası trans kızlar olarak biliyoruz ki asla tekil bir deneyim yoktur. Cis insanların hayalindeki, hepimizin ameliyat olmak istediği fikrini doğrulamaktan çekiniriz. Cinsel organlarımızla ilgili yazmak herkesi tetikliyor sanki; transların, cislerin, herkesin içindeki en kötüyü ortalığa salıyor. Dünyada onca transfobik şiddet yaşanıyorken neden bu tekil bedensel deneyime odaklanıyoruz ki?

 

Gerçek şu ki, insanları amımı düşünmekten veya ondan bahsetmekten alıkoyamıyorum. Hayatımın kaçıp kurtulamadığım bir parçası bu. Amıma dair sahip olduğum tek alansa benim onu nasıl düşündüğüm ve dillendirdiğim. Başka trans kadınların deneyimleri söz konusu olduğunda hep temkinli davrandım ve saygılı olmaya çalıştım. Bazen, ortalıkta dolanan soyut fikirleri ve olgusal yanlışları bertaraf etmek için amımın fotoğrafını çekip tweet atasım geliyor. Klitorisime, vulvamın pembe kavisine zoom yapıp herkese kibarca siktirin gidin demek istiyorum.

 

Ama yapmıyorum. Bu cehalet ve barbarlık içinde yaşıyorum. Panellerde gülümsüyor, gereğinden fazla “teşekkür ediyorum”. Cinsiyetimi en çok onaylayan şey amım değil, dünyadaki ihtiyatlı varoluşum: herkes yanımdan geçip giderken ben parmak ucundayım, hep ödün veren tarafta. Aynı fiziksel alanda birbirinin üstüne binmiş bambaşka dünyalar var gibi hissediyorum. Bazen cis insanlarla aynı dünyadayım, bir anlığına insanım, ama çoğunlukla bir başka yerde yaşıyorum, tam-insan-olmayan-bir-yerde.

 

Pasaportumun cinsiyet hanesinde “kadın” yazıyor. Banyo lavabomun altında bir sepet var, içinde pedler ve vajinal mantar enfeksiyonuna karşı Canesten kremi duruyor. Bendeki bir yara mı yoksa am mı kimse bilmiyor ama herkesin bir fikri var. Ben bir kızım, sanırım, en azından bazen. Bu benim için yeterli. “Kadın” olmak için geçiş yapmadım ki.

 

Kendim olmak için geçiş yaptım.

 

~

 

Transfobi sadece bir düşünce biçimi değildir. Aynı zamanda bir eyleme biçimi, trans kadınlara hayatı dar eden bir pratiktir. Transfobi cis insanların trans kadınlara gelecekteki amlarıyla ilgili köşe yazıları yazdırmasıdır, ki bu bizi herhangi bir insan kategorisinden çıkartıp canavar olanın, imal edilenin tarafına itme amacını güder. Transfobi pratiğine direnmek pek çok trans kadının yapması gereken bir şeydir. Bazı trans kadınlar refah seviyesi, ırk, açık ten imtiyazından ötürü en kötüsünü atlatmayı ve bazı kurumlara erişmeyi başarır.

 

İnsanlar ameliyat olmanın transfobiden kurtulmanın bir yolu olduğunu sanıyor. Değil. Transfobi gerçekleri reddeder ve kendi lanet varsayımlarını trans kadınların üstüne boca eder. Transfobi ve onun eyleyicilerine göre benim amım sadece iğdiş edilmiş bir çük. Amım hiçbir zaman gerçek değil çünkü ben gerçek değilim. Bu bana yeni sevgililer tarafından sıkça hatırlatılan bir şey.

 

Erkekler bana vajinamın normal olup olmadığını sorarlar, bir normal varmış, her vajina birbirine benzermiş gibi. Sanki normal olan bizim için iyiymiş, hep ona ulaşmalıymışız gibi. Esas merak ettikleri şey vajinamın onları boşaltıp boşaltamayacağıdır aslında. Ben onların altında yatarken trans olduğumu unutabilecekler midir? Tıpkı gerçeğine benziyor diye hayretlere düşecekler midir? Benim amım her zaman birinin fikridir, bir organ olmaktan ziyade bir kavramdır.

 

Ameliyattan önce cis bir adamla kötü bir ilişki yaşıyordum. Vajinam ve kadınlığımla ilgili bir takım fikirleri vardı. Geçiş dönemimin başlangıcından ameliyatımdan sonraki 3. ayın sonuna kadar takıldık. Eğer kendime dürüst olacaksam, ameliyat olmayı isteme sebeplerim arasında bu adama kadın olduğumu kanıtlamak olduğunu söylemeliyim. Bir yanıyla onun yüzünden ameliyat olduğumu itiraf etmek dehşet verici, çünkü kendimle ilgili duyduğum en yaygın ve berbat transfobik saldırı “gerçek” bir erkek tarafından sikilmek için geçiş yaptığım.

 

Trans kadınların erkekleri kendi cinsel yıkımlarına götüren dolandırıcı, sahtekar ve sapık oldukları imgesinden kurtulmak imkansızdır. Rocky Horror Picture Show’dan The Crying Game’e kadar trans kızların seks düşkünü ve agresif sahtekarlar olduğu tiplemesi işlenir durur. Neredeyse hiçbir zaman arzu edilen ve sevilen insanlar olarak gösterilmeyiz. Ağır sosyal damgalama ve derin transfobik anlatıların yaraladığı mahremiyetimiz bizi mahrem ilişkilerimizde şiddete, utanca ve reddedilmeye terk eder. Şimdi; bedenlerimizin dipsiz irinli yaralar olarak yerilmesi sizi şaşırtıyor mu?

 

Eski sevgilim ilişkimiz boyunca bana bilhassa zalimane, transfobik bir şey söyleyip durdu: beni kadın olarak onaylayanın onun arzusu, siki ve erkekliği olduğunu. Ona sarfettiğim son kelimelerse “senin sikin beni kadın yapmaz” oldu. Ama şunu da inkar edemem ki geçişimin daha feminen olmayı istemekle, onun beni cis kızlar kadar değerli görmesini arzu etmemle bir ilgisi var. Ameliyat sürecine hızlı girdim, gerekli onayları rekor zamanda aldım çünkü tümüyle kendim olmak ve onun sevgisine layık olmak istiyordum.

 

Biz trans kızlar insanlığımızı kaybetmeden içine sokulduğumuz durumdan kurtulamayız. Kadınlığımla ilgili iddiası gaddar ama inandırıcı değil mi? Zalim bir gerçeği daha da zalim bir yalanı saklamak için söylüyor. Bana, beni sikmesinin kadınlığımı onayladığını söylediği zaman tümüyle hatalı değil. Sevdiğimiz ve arzuladığımız insanlar tarafından sevilmek ve arzulanmak varlığımızı onaylar. Bize önemli ve değerli olduğumuzu hissettirir. En sevdiğimiz insanlar tarafından sevilerek varlığımızın olumlanmasını istemek ne patolojiktir ne de kadınlığımızın sahteliğine delil; bilakis, sıradan bir kız olduğumuzu, herkes gibi hataları olan bir insan olduğumuzu gösterir.

 

Benim arzumu ve kadınlığımı ele alışında diğerlerinden çok da farklı değildi aslında. Cis erkeklerin kendi arzuları için kadınların bedenlerini kontrol etme çabasının derin bir tarihi var. Geçici de olsa güçlü hissetmek için bedenlerimizle oynamayı severler, bizi bağlayarak, çüklerini boğazımıza sokarak kendi güvensizliklerini kovmaya çalışırlar. Bazen erkeklerle sevişirken güçsüz pozisyonda olmayı sevdiğimi inkar edemem. İşte sonunda, bir anlık da olsa nezaketten, bakım yükünden kurtuluruz. Bedenimizi böyle teslim etmek tehlikelidir oysa, çünkü erkekler sıklıkla bedenimizin salt bir obje olmadığını, yaşamdaki yerimiz olduğunu unuturlar.

 

Erkeklerin kadınların bedenlerini kontrol etme arzusuyla, trans kadınlar ve özümsedikleri cinsiyete geçiş ameliyatları arasındaki bağı çözemezsiniz. Erkek doktor ve psikologların hangi trans kadınların ameliyat olmaya hakkı olduğuna karar vermesinin uzun bir geçmişi var. Çok yakın zamana kadar Toronto’da ameliyata uygunluğa karar veren tek kliniğin kriterlerinden biri trans kadınların dış görünüşüydü. Fiziksel feminenliğimiz ve çekiciliğimiz ameliyata değer olup olmadığımızı belirleyen kriterler arasındaydı. Bu uygulamaların mirası hala bizimle. 2018’de doktoruma dosyamı verdiğimde içinde tüm vücudumu gösteren giysili bir fotoğraf da eklemek mecburiyetindeydim.

 

Trans kızlar için bedenlerimiz bize ait olan, bizim diyebileceğimiz tek yerdir. İçinde yaşadığımız bedenlerimizde sevişmenin ve zevk almanın çok güzel hissettirdiğini söylediğimizde bize hasta muamelesi yapıyorlar. Eski sevgilim aslında cinsiyetimi insanlığımla karıştırıyordu. Hiçbir zaman kadın olamayacağımı, arzularımın sadece kendisinin tasdik edebileceği çaresiz tanınma yakarışları olduğunu sanıyordu. Toplum ve kurumları, trans kızlara karşı işte bu tavrı benimsiyor. Trans kadınların kendi bedenleri üzerinde kontrol sahibi olmaları için geliştirdiği argümana, ameliyatının ve amının kendisini mutlu etmeyeceğini söyleyerek giren Andrea Long Chu’nun ilk yaptığı şeyin, hazzımızı ve neşemizi kurban etmek olması çok şeyi açığa vurmuyor mu?

 

Neden ameliyat olmak istedim bilmiyorum. Amım istediğimi düşündüğüm şey değil. Ondan daha fazlası. Trans kızların hayatlarını anlatmak imkansızdır çünkü henüz yaşamayı bitirmedik. Hayatta kalma çabasıyla, varlığımızın meşruiyetini, hayatta olmaya hakkımız olduğunu kanıtlamaya zorlanmak arasında çırpınıyoruz. Kim kendini tümüyle anlatabilir ki? Biz trans kızlar kim olduğumuzu açıklamak zorunda kalmamalı, cinsiyetimizi kanıtlamak için insanlığımızdan olmamalıyız. Kendimizce yaşamamıza izin verilmeli sadece ölülerin bildiği gerçekleri.

 

Keşke eski sevgilimin sözlerinin beni neden bu kadar derinden yaraladığını anlatabilsem. Cinsiyetimi hastalıktan başka bir şey olarak görmeyi reddetmesi ya da arzumu sadece kendi cinselliğine ve erkekliğine bir tehdit olarak görmesi değil mesele. Kanepemde sarmaş dolaş uzanmış, elmacık kemiklerimden aşağı dudaklarıma doğru iz sürerken bana aslında hiç bir zaman kendisi gibi insan olamayacağımı söylüyordu. Sevgimi ve arzumu “hastalığımın” semptomları olarak görüyordu. Hastalıklı olduğumu ve iyileşmek için onun gibi bir erkeğe, çüküne ya da bir doktora ihtiyacım olduğunu itiraf etmeden kadın olamayacaktım.

 

Halbuki kadın olmak için onun onayına ihtiyacım yok, tıpkı size hayatımı anlatmak zorunda olmadığım gibi. Benim bedenim trans kız olmanın getirdiği karmaşayı çözecek teorik bir argüman değil. Arzum bir hastalık değil. Ameliyat beni daha da “kadın” yapmadı ya da bana sonsuz mutluluk bahşetmedi. Amım bir yara değil. Bildiğiniz, sıradan bir am işte.

 

Ve daha da başka bir şey olması gerekmiyor.

 

~

 

Beraber olduğum bir erkek, bir defasında, içime gelmenin çıkmaz sokağa boşalmaya benzediğini söyledi. Bu sözleri zihnimde yer etti. Amım bir çıkmaz sokak çünkü hiçbir yere varmayan bir delik. Cis bir kadının vajinası gibi bir amacı yok. Hamile kalamam. Vajinamı çıkmaz bir sokak olarak görmenin açık ettiği bariz sorunlar var elbette. Öncelikle, tüm cis kadınların hamile kalabildiğine inanıyor ve vajinanın tek varoluş amacının ya bir erkeğe haz vermek ya da üremek olduğunu düşünüyor olmalı. Daha da önemlisi, hazzımı yok sayıyor ve bedenimi sapkın bir ikame beden olarak görüyor olmalı.

 

Çıkmaz sokak olmanın nesi kötü? Çıkmaz sokaklar yolların bittiği ve mantığın dağıldığı yerlerdir. Çıkmaz sokaklar vahşiyle evcil arasındaki sınırı, dağların etekleriyle, köylerin bittiği yerdeki son ağaçları imler. Çıkmaz sokaklar sizi arabanızdan inmeye, buraya nasıl geldiğinizi ve nereye gitmeye çalıştığınızı sormaya iter. Kapitalist bir üreme çarkını kırıp başka ihtimallere yol açan anlardır oralar.

 

Çıkmaz sokakları yüceltmek istiyorum. Vajinam üretici hiçbir yere varmayan bir yoldan çıkma. Amım yolun kaybolduğu yer. Deliklerin ne kadar harika olduğundan bahsetmek istiyorum. İkinci en iyi ödülünü ben almak istiyorum. Gerçek olmak için vajinamın mükemmel olmasına gerek yok. Tüm cis kızları sonsuza dek aklınızdan silecek kuvvette boşaltmam gerekmiyor sizi. Muğlak bir orta ayar olmamda, her şey olmaya çalışmayan bir şey olmamda sorun yok. Ömrüm boyunca bana en manalı gelen yerler kimsenin içerde olmak istemediği yerler oldu.

 

Benim için bu dünyayı yaşanır kılan, başka alemlerin varlığı oldu. Çıkmaz sokaklar benim gücümü bulduğum ve irademi topladığım yerler, hep benden güçlü olacak kuvvetlerin beni aşağılık bir insan kategorisine indirgediği şiddetten iyileştiğim. Madunluğu bir yaşam biçimi olarak benimsiyorum, baskın dünyanın yapılarından ve sınırlarından öteye kurduğum bir yeni alemin pratiği olarak. Trans bir kız olmanın kuramı değil de pratiği olarak.

 

Trans kız hayatı için bir etik hayal etmek istiyorum, bir kimlik olmak yerine vücuda gelmiş bir dua olma biçimi. Eğer amım bir çıkmaz sokaksa, onun siki beni öldürmeye çalışan bir silah. Ölmemem bir mucize değil mi? Amım, kendi dışında başka bir şey olmayı reddeden amım, ne kudretli değil mi? Sonu gelmeyen ve iyileşmeyen açık bir yara olarak amımın bir zevk ve deneyim şelalesi olması ne acayip değil mi? Tüm vefalı ve kalpsiz sevgililerim, bana tanrıça deyin ve tapın.

 

Umarım Andrea Long Chu ameliyat sonrası bir yazı daha yazar ve yeni vajinasıyla mastürbasyon yapmanın ne kadar şahane bir şey olduğunu anlatır. Öyle yapmasa bile, umarım, vajinalarımızın yara olarak tasvir edilmiş olması bizim amımızla tattığımız türlü zevki ve neşeyi silmez. Daha da önemlisi, umuyorum ki bir gün cis seyirciler, tek bir trans kadının deneyiminin hepimize mal edilemeyeceğini bilir, böyle bir beklentiye girmezler. Biz trans kızlar için kendimizi anlatmak dışında, yaşamda olabileceğimiz bir yer var, biliyorum, ama orayı nasıl bulacağımızı bilmiyorum.

 

~

 

Ameliyatımdan üç ay sonra ilk orgazmımı yaşadım. Kendi gelmeden evvel rüyaları gelmişti, eski sevgilimin beni siktiği, klitorisimin zevkten zonklaya zonklaya beni şaşkınlık içinde uykumdan sıyırdığı o capcanlı varsanılar. Yine de ilk orgazmım beni gafil avladı. Koyunca bir arzu ve sevimli bir sertlik arasında salınan uzun sarışın bir erkekle takıldım. Beni kısa kısa ve ani vuruşlarla sikti. Normalde kesinlikle “kötü” diyeceğim bir seksti. Sonra, bir anda oluverdi.

 

Vajinam onun çükünü sararak kasıldı. Bir kramp gibiydi, maraton koşarken baldırlarımda hissettiğim türden. Altında titrerken onun omuzlarını tuttum, tırnaklarımı sırtına geçirdim ve kendimi ona doğru çektim. Bunu neden yaptım bilmiyorum. Kızların pornoda yaptığı bir şeye benziyor. Ama kramp zevk verdi ve o zevke yakınlaşmak istedim. O içime dayandıkça ben de kendimi ona doğru çekmek istedim. Yepyeni ve şaşkın vajinam bedenimin geri kalanını hareketlendirdi ve kendimi orgazmın içinde buluverdim.

 

Geldiğimi, oyluklarımdan akan ıslaklık sayesinde anladım. Derim hassaslaşmıştı. Bir ses çıkarıp çıkarmadığımı hatırlamıyorum ama çıkardıysam da tek ve keskin bir iç çekiş olmuştur. Farketmedi. Üç dakika daha dümdüz içimde gidip geldikten sonra durdu ve onu ağzımla getirmemi istedi. Gözlerimi devirdim ve çükünden prezervatifi çıkardım. Erkekleri ağzımla getirmek benim için rutin bir şey, ameliyattan önce veya sonra farketmiyor. Ağzıma geldiği gibi kalktım, banyoya gittim ve menisini tükürdüm. Erkekler bunu yapmanızdan hoşlanmaz ama ben sadece hoşlandığım erkeklerinkini yutarım.

 

O gittikten sonra yatağıma uzandım ve parmaklarımı klitorisimin üzerinde gezdirdim. İç ve dış dudakların izini sürdüm, vajinamın girişini hissettim. Orgazmı neremde duyduğumu, ilk nerede başladığını hatırlamaya çalıştım. Deminki seksi zihnimde yeniden oynattım. Hala vajinamı kırmak korkusuyla klitorisime yumuşakça dokunuyordum. Tekrar orgazmımı bulana dek mastürbasyon yaptım. Bu sefer, geldiğini hissettim ve kendimi o zevke teslim ettim. Gelirken biraz da çözüldüm.

 

Bu orgazm, ameliyatı olmaya öyle değer ki… Vajinam istediğim her şey değil, ufak tefek pürüzleri bedenimle karşılaşacak olan her yeni partnerle bende biraz endişe uyandırıyor. Ama hazzı bana tümüyle insan olduğumu hissettiriyor. Ameliyattan önce beraber olduğum insanlarla asla gelmiyordum ve zevk aldığım da nadirdi. Artık hazzım hep orada, bacaklarımın arasında kıvrılmış, sürekli bir arzu ve kesin bir neşe kaynağı.

 

Biliyorum, trans kızların haz almaya hakkı yoktur. Kabullenişten, empatiden veya güvenlikten daha fazla bir şey isteyemeyiz. Geçişimden sonra daha fazla istemeyi hiç bırakmadım. Haz alma arzumdan, bir başkasının vücuduna uzanmaktan, kendimi teslim etmekten hiç vazgeçmedim. Bir sigara daha, bir kadeh şarap daha. Taze gecenin ışığında bir erkeğin eli gözlerimin önüne düşen saçlarımı toparlıyor. Karanlık nehrin kıyısında bir kızın dudakları dudaklarıma değerken çiçekleniyor.

 

~

 

Trans özgürlüğünün teoriden veya prestijli yayınlardan gelmeyeceğini çok iyi biliyorum. Marsha P. Johnson’un bir pankarta yazdığı gibi “fildişi kulelerinizden inin ve sokaklara gelin.” Bu sözleri bizi bastıran kuvvetlere karşı devrimci bir çağrı olarak duyuyor, aynı zamanda, trans kızların hayatlarını her zaman sokakların ümitli kenarlarında yaşadıklarına dair bir hatırlatma olarak alıyorum.

 

Hayatlarımız ve politikamız bir başka yerden doğar. Biz hiçbir zaman vatandaşı olmayacağımız bir ulus devlete ait değiliz, bize verilen gelişigüzel adalet ve güvenlik sözleri olsa da. Bizim bedenlerimiz sokak araları ve arka kapılardır, topuklarımızın yankılandığı ve duvarlarına sömürümüzün grafitilerinin karalandığı duman altı loş barlar. Polis memurlarına, gazetecilere, psikiyatrlara kendimizi açıklamak zorunda bırakılıyoruz, oysa onlar bize yalnızca duymak istediklerini söylediğimizde “yardım” ediyorlar.

 

Elbette yalan söylüyoruz. Yalanlarımız öyle güzel ki hikayelerimiz neredeyse bize dair söyledikleri yalanlar kadar büyük ve güçlü. Yalanlarımız bizi hayatta tutuyor. Yalanlarımız sömürgenin hiçliğinde bize cemaat kuruyor, diasporanın, soykırımın, kalp kırığının ötesine geçmemizi sağlıyor. Yalanlarımız birbirimize okuduğumuz dualardır. Et olur, mevcudiyet kazanır ve ikinci bir adlandırma düzeni kurarlar. Biz hiç kimsenin ve herkesin kızlarıyız.

 

“Gecekondunun Dehşet Veren Güzelliği” makalesinde Saidiya Hartman, trans kızların sigara molası ve dedikodu yapmak için toplaştıkları sokakları şöyle anlatır: “buraya kimse yerleşmez… biraz kalır, daha iyisini bekler ve geçer gider; en azından ümit edilen budur.” Belki de Andrea Long Chu, trans kız olmanın aşağı-insanların evinde sürekli bir ikamet olduğunu anlamadı. Belki de geçişinin sokaklardan kurtulmanın bir yolu, bedenlerimizin üzerinde yükselen kulelere bir giriş olduğunu sandı.

 

Ne düşünüyor bilmiyorum ama şunu söyleyebilirim: trans kız sokaklarından çıkış yok bize. Bizim hikayemiz bu sokaklarda geçiyor. Neşe bizimle burada yaşıyor. Zevk bu çukurda karılıyor öfkeye. Sokak lambalarının üstünde yıldızlar var, kafamızı kaldırdığımızda rezidans ışıklarından, haykıran arabalardan körelmiş gözlerimiz onları göremese bile. Ameliyat seni mutlu etmeyecek, çünkü hiç bir şey seni mutlu edemez.

 

Yine de amım, bana insanlığımı geri veren hazzım. Dünyanın yarasını sağaltan, beni neşeye geri ören. Elektrikten bir sızıyla, acıyı aşarak beni varoluş denen o başka yerin sokaklarına döken. Trans kızların sokaklarında basit bir mutluluk yoktur. Oradaki, daha muazzam bir şey.

 

Biz ona “yaşam” diyoruz.

 

~

 

yazarın notu

 

dile dair:
Metinde vajinamdan bahsederken am kelimesini kullanıyorum. Bu kişisel bir dil tercihi ve benim ve yakınlarımın bedenimden nasıl bahsettiğimizi yansıtıyor. Başka sözcükler de olduğunun ve bazıları için ‘am’ kelimesinin sorunlu olduğunun farkındayım. Dil etrafında şekillenen kendi politik görüşlerim çerçevesinde, tıbbi alanın dışında kullanmakta en rahat hissettiğim sözcük bu.
‘Trans kız’ terimini ise transeksüel, transgender, transfeminin bedenlerin hepsini kapsayabilmek adına seçtim ama özellikle belirtmek isterim ki, trans hayatların pek çok değişik ifadesi var ve tüm o ifadeler eşit şekilde geçerlidir. Kendi öznel deneyimimi yazıyor ve en rahat ettiğim dili kullanıyorum. Benim bakış açım trans varoluşların her birini veya hepsini topyekun yansıtmaz.

 

ameliyata dair:
Kimsenin trans bir insan olmak için ameliyata ihtiyacı yok. Ameliyat bazılarımız için önemlidir ama hepimiz için değil. Benim ameliyat deneyimim genel olarak iyiydi ve sonucundan da memnunum. Ameliyatım çok deneyimli bir doktor tarafından, dünyaca ünlü bir klinikte, masraflarının bir kısmı bölgesel sağlık sigortası tarafından karşılanmış olarak gerçekleşti. Başka transların ameliyat deneyimleri ve sonuçları bambaşka olabilir. Özellikle belirtmek istiyorum ki ben sadece kendi deneyimimden bahsediyorum ve tek bir “ameliyat anlatısı” olmadığının altını çizmek istiyorum.

 

ayrıcalığa dair:
Açık tenli bir trans kızım ve pek çok kurumsal desteğe ve kaynağa erişimim var. Bunlar; a) ameliyat olmamı sağladı b) sonuçlarını etkiledi. Ayrıcalığın bu metinde irdelenmiş pek çok konuyla yakından ilişkisi var: ameliyata erişim, ameliyat sonrası bakımın kalitesi, arzu, finansal ve sosyal kaynaklar ve mukavemet. Çeşitli ayrıcalık biçimlerine yakınlığımızı teşhis etmek, trans kızların refahının belirleyicisi olarak önemlidir. Trans hayatın etrafındaki nüanslı tartışmalarda bu sıkça görmezden gelinir.

 

 

 

Fotoğraf: Çağdaş Erdoğan, Noise serisinden

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YHer Gün Yeniden Kurduğumuz Bir Şehrin, Bir Dünyanın Yerlisi Olmak
Her Gün Yeniden Kurduğumuz Bir Şehrin, Bir Dünyanın Yerlisi Olmak

Bu 25 Kasım’da hatıramıza, buluşmalarımızın ve hür bir geleceğin hayaline sarılıyorum.

TARİH

YJames Baldwin’le Tanıştığım O Gün
James Baldwin’le Tanıştığım O Gün

Beni geri çektiği o yer ve zaman, makulen umabileceğim tek şeyin aldığım her davette ancak hizmet etmek için orada olabileceğimi söylüyordu.

MEYDAN

YEvet, Polisi Lağvedelim
Evet, Polisi Lağvedelim

Çünkü reformlar işe yaramayacak.

MEYDAN

YBiraz Sakinleşebilir Miyiz?
Biraz Sakinleşebilir Miyiz?

İnsanlar genelde beni felaket tellalı gibi görüyor, bana kızıyorlar. Felaket tellalı değilim ben. Eğer bakmazsan, değiştiremezsin. Gözünün içine bakacaksın.

Bir de bunlar var

Konuşmamız Gereken Bir 8 Mart Var
Hoş Geldin Deniz Seki
‘Cinayet Yoksa Kız Polisiyesidir’

Pin It on Pinterest