Göç eden Ermenileri tanımanın, kodlamanın, sınıflandırmanın ve numaralandırmanın bir tekniği olan fotoğraf teknolojisi, aynı zamanda bu ayrımcılığı ve kriminalizasyonu kayda da geçiriyordu.
Selda Öztürk göçmen kadınların savaş ve müzik deneyimlerini anlatıyor.
Sarah’nın Toronto’da tek başına ölmesi korktuğumuz her şeyin bir araya gelip somutlaşmasıydı: evlerimizden uzakta yalnız ölmek, toplumumuz tarafından, ölümümüzden sonra bile yargılanmak, nefret edilmek.
Kadınlar kendilerini göstermeye başladıklarında, entelektüel ve fiziksel olarak alanlarını talep ettiklerinde bu bir sorun haline geliyor.
ABD’nin kötüsü de iyisi de bu hafta sahnedeydi.
““Zorunda kalmak” çok geniş sınırları olan bir yer. Hayattaki en korkunç şeylerden biri evini ve yurdunu bırakıp gitmek zorunda bırakılmaktır derken kendimi bu zorunluluğa elbette dahil edemiyorum. Yine de zorunlu olarak bizim de bir hikayemiz var.”
Haberlerimiz var! Bu Cumartesi’den itibaren iki ay kadar sürecek bir serginin parçasıyız. Yaptığımız iş hem kolektif hem hayli kişisel, bayağı da interaktif oldu. Yani “sergilenen” şeyleri karıştırmanızı istiyoruz.
“Almanya Dönüşü,” göçün etkilediği hayatlardan bir kesit alıyor. Aynı zamanda kadınların ağzından Almanya’ya giden ve geri dönmeyenlere yakılmış şarkıların en çarpıcı örneklerinden.