Yeşilçam oyuncusu Nubar Terziyan'ın 6-7 Eylül izlenimleri...

TARİH

Nubar Terziyan’ın Ağzından 6-7 Eylül

Sevag Beşiktaşlıyan’ın kaleme aldığı Agos haberinde Yeşilçam oyuncusu Nubar Terziyan’ın “Ne İdim Ne Oldum” isimli hatıratından alınmış yürek kırıcı 6-7 Eylül izlenimleri var:

 

“Zaten Şişli’den ve Kurtuluş’tan gelen büyük bir kervan, Taksim’e doğru ilerlerken, [Terziyan] aralarına katılır. Etrafa dağılan eşyalar, kırılan cam parçaları ve büyük bir gürültünün içinden geçerek Meydan’a varır. Birden yan tarafındaki grubun konuşmalarına şahit olur: Ellerinde dükkanlardan çaldıkları gaz tenekeleri olan insanlar, Aya Triada Kilisesi’ni yakacaklar! (Nubar Terziyan, doğrudan Aya Triada’nın ismini vermiyor, fakat Meydan’da bulunan insanların “şu ibadet yerini yakalım” dediklerini duyduğu söylüyor.) Terziyan, kalabalıkta “gidecek bir delik dahi” bulamadığından, Kilise’ye doğru ilerleyen insanlarla birlikte oraya doğru sürüklenir. İçinde bulunduğu kalabalık, biraz olsun dağılır ve Terziyan kendini, insanların bıraktıkları gaz tenekelerinin yanı başında bulur. Ne olursa olsun, Kilise’nin yakılmasını önlemeye karar verir. O sırada, oluşan bir karışıklığı fırsat bilerek, önünde duran iki tenekeden birini tekmeler ve gazı döker. Sıra diğerine gelmiştir, tenekenin başında “adeta nöbet tutarak” kimsenin almasına izin vermez ve kalabalığın görmediğini düşündüğü bir anda, ikinci tenekeyi de deviriverir. Tam rahatlamışken, kendisine gelen bir güruhu fark eder. Ellerinde ucuna bez sardıkları sopalar taşıyan kalabalık, gaz tenekelerini almak için gelirken, Terziyan’ın gazı döktüğünü görmüştür ve üzerine “İşte orada, bu, orada” diye bağırarak gelmektedir. Bu sırada, Kilise’yi yine de yakmak için ellerindeki sopaları, yerdeki gaza bulamayı da ihmal etmezler. Tam sopalar Terziyan’ın kafasına inecekken, “Etraflarını çembere alın!” diye bağıran gür bir ses duyar. Bir grup asker ve polis, Terziyan’ın da aralarında bulunduğu kalabalığı tutuklar.

 

Polisler, bu grubu Bursa Sokağı’nda bulunan kararkola götürürler, fakat bu karakol, herkesi almadığı için bir kısmı başka bir karakola nakledilir. Herkesi karanlık bir odaya koyarlar. Odada, Terziyan’ın elini cebine atacağı kadar bile bir boşluk yoktur. Kapı kapanır, tavanda çok hafif bir ışık belirir ve herkes yavaş yavaş odaya yerleşmeye başlar. Terziyan’a, yan tarafındaki, “Arkadaş, içersin” diyerek birkaç paket sigara uzatır ama Terziyan reddeder. Bir anda fark eder ki, odadaki herkes birbirine sabun ve sigara gibi şeyler teklif etmekte. Bir gaflet anında, sabunu almayı düşünür ama sonra düşünür ve arama yapıldığında üstünden bunların çıkması halinde, kendisinin de “çapulcu” zannedileceğine karar verir. Bir süre sonra, kapı açılır ve bir ses, “Herkes teker teker çıkacak ve dışarıda üçer kişilik sıra olacak” komutu verir. Kapıya doğru yaklaştıkça, bir şeylere bastığını fark eder ve bunların ne olduğuna baktığında gözlerine inanamaz: “Pırıl pırıl makaslar, bıçaklar, esanslar, çeşit çeşit sigaralar, iç çamaşırları, çatal bıçaklar, çeşit çeşit kadın kolyeleri ve küpeleri, çeşit çeşit içkiler, kadın süsleri, çantalar, saymakla bitmeyecek kadar çeşitli eşyalar…”

 

Beşiktaşlıyan, yazıyı şöyle bitiriyor:

 

“Terziyan, bu anılarını anlatırken, olayların ismini koymuyor. Bunları, başından geçen sıradan maceralarmış gibi naif ve heyecanlı bir dille anlatıyor. Hiç yaralanmamış ve etkilenmemiş gibi kalender bir tavır takınıyor. Hatta 6-7 Eylül anısını anlatırken, araya ihtiyarlamak ve aşık olmak meselelerini sıkıştıracak kadar, anlattıklarını önemsemez görünüyor. Bunda en büyük pay elbette ki, Cumhuriyet’in ve anılarını kaleme aldığı dönemin baskı ortamının. Döne dolaşa kendisine biatı, özellikle de azınlıklardan talep eden bu sistemin içinde, korunaklı bir sessizlik ve içe kapanma veya atma gibi refleksler, elbette ki çok anlaşılabilir. Zaten Terziyan’ın, bu uzun ayrımcılık ve baskı döneminde, bu kadar göz önündeyken bile, sadece hiç ismini değiştirmemesi ve kimliğini gizlememesi dahi, çok önemli bir direniştir. ” 

 

Bu çok güzel kaleme alınmış yazının tamamı için buraya.

 

 

(Görselin kaynağı)

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YBu Resim Gitmeli Mi?
Bu Resim Gitmeli Mi?

Sanatçı Hannah Black'in siyah bir çocuk cesedini tasvir eden sanat eserinin var oluşunu ve sergilenmesini eleştirdiği açık mektubundan hareketle: "onurlandırmak" ve "lafı ağzına tıkmak" arasındaki ince çizgi nerede durur?

KÜLTÜR

YMary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar
Mary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar

Cambridge Üniversitesi Klasikler Profesörü Mary Beard'ın konuşması: Kadınlar Antik Yunan'dan bugüne güçle nasıl ilişkilendi?

SANAT

YÖlüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann
Ölüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann

Renate Bertlmann, 1970’lerde bir çok çağdaşı gibi 1968’in devrimci atmosferi ve ikinci dalga feminizmin gücüyle kadın bedenini bir kutlama ve devrim aracı olarak yeniden kurgulayan eserler üretmiş.

SANAT

YGüncel Kızlar (1977)
Güncel Kızlar (1977)

Vintage sarısı, yalnızca çözülmüş meselelere, başarıyla alınmış haklara mı değer?

Bir de bunlar var

“Türkiye’de, Tarlalarda Çocuklar Bile Çok Çalışır”
Hızır Aleyhisselam’la İstanbul Köşe Bucak
Carl Tanzler ve Mumyaladığı Aşkı: “Sevgim Saygım Sonsuzdur”

Pin It on Pinterest