Çocukluğum tekstil endüstrisinin yükselişte olduğu zamanlara denk geldi. Tarlaları sulayan ırmakların tekstil boyasıyla rengarenk aktığını hatırlıyorum.

KÜLTÜR

İlimiz Denizli 2: Made in Turkey

 

Hani insan bir şeyi gözünün ucuyla görür de o ortama ait olmadığını sezgiyle farkeder ya, ihraç fazlası ev tekstillerinin arasında Tom of Finland’ı öyle gördüm. Envai çeşit mutfak önlüğü, kurulama bezi, masa örtüsü, kumaş peçete, havlu ve bornozun arasında, havludan yapılmış terliklerin hemen yanında koca bir yığın Tom of Finland baskılı kumaş çanta alıcısını bekliyordu.

 

Antik dönemden beri dokumalarıyla ünlü bir şehir olan Denizli bugün de dünyanın dört bir yanına ihracat yapan bir tekstil endüstrisine sahip. Bölgede 2300 yıldır tekstil ticareti yapılması eşine az rastlanır bir devamlılık örneği. Flavia Zeuxis adlı “Denizlili” bir tüccarın M.S.1.’den kalma mezar yazıtında yörede üretilen dokumaları Efes Limanı üzerinden gemilerle Akdeniz havzasındaki ülkelere ihraç ederken, İtalya’da Malia burnunu yetmiş iki kez dolandığından bahsediliyor.* Bugün Denizli’nin Babadağ, Buldan ve Kızılcabölük ilçelerinde geleneksel tezgahlarda eski dokuma teknikleri hala korunuyor. Hatta Brad Pitt’in Aşil’i canlandırdığı Truva filmi gibi pek çok tarihi filmin kostümleri bu yöntemlerle Denizli’de dokundu.

 

Şehirde geleneksel üretimin yanı sıra, irili ufaklı tekstil atölyelerinden dev fabrikalara uzanan farklı büyüklüklerde platformlarda, dünyanın dört bir yanından markalar için ürün etiketine “Made in Turkey” olarak geçen endüstriyel üretim yapılıyor. Bir Denizlili olarak asıl ekonomik katkıyı sağlayan bu üretimle ilişkim etrafımda olup biteni gözlemlemekten ibaret.

 

Çocukluğum tekstil endüstrisinin yükselişte olduğu zamanlara denk geldi. Tarlaları sulayan ırmakların tekstil boyasıyla rengarenk aktığını hatırlıyorum. Bazen kırmızı, bazen sarı, bazen mavi, genellikle çok kullanılmış suluboya suyu gibi morumsu bir kahverengi… Biz Denizlililer bu rengarenk sularla yetişen sebze meyveyi yiyerek hücre seviyesinde tekstil endüstrisinin birer parçası olduk.

 

Annemin ninesi ona küçükken bir masal anlatırmış. Bu çok eski Denizli masalında annesi genç bir kızı yaşlı, huysuz ve talepkar bir kadının yanına gönderiyor. Yaşlı kadının istekleri ev temizliği, kadını yıkamak gibi gündelik işlerden oluşuyor ama üslubu sert ve kaba. Kız, masal boyunca kadının her türlü isteğine hiç sesini çıkarmadan boyun eğince kadın onu rengarenk akan bir ırmağın başına götürüyor. Diyor ki “Kızım buradan sarı su akınca bana haber et.” Kız bekliyor. Mavi su akıyor, kırmızı su akıyor, yeşil su akıyor, siyah su akıyor, mor su akıyor. Nihayet sarı su akmaya başlayınca kız, “nine, nine yetiş sarı su akıyor!” diye bağırmaya başlıyor. “Yaşlı kadın kızı saçlarından tutup sarı suya batırmış-çıkarmış, batırmış-çıkarmış, batırmış-çıkarmış” diye anlatılırdı bu masal. Bu süreç sonucunda kızın her yeri altınlarla kaplanıyor. Giderken de kadın ona bir sandık hediye ediyor. Eve döndüğünde sandığı açan kız bir de bakıyor ki sandık altınlarla dolu. Kızın durumuna özenen kız kardeşi de cadı kadının yanına gitmek istiyor. Annesi onu da gönderiyor. Fakat bu kız, ablasından farklı olarak, yaşlı kadının isteklerini karşılamayı reddediyor. Kızdan hiç memnun kalmayan kadın onu da ırmağın başına götürüyor. Diyor ki, “Kızım buradan siyah su akınca bana haber et.” Uzun lafın kısası, kız siyah suya batırılıp çıkarılınca her yeri katranla kaplanıp kapkara oluyor. Kadının verdiği sandıkla bir umut evine dönüyor. Sandık açılınca içinden akrepler, çiyanlar, hamam böcekleri çıkıyor. Kız çığlıklar atarken en son kocaman bir yılan çıkıp kızı öldürüyor.

 

Bu masal muhtemelen, geçmişte evlenip kaynanalarının evine giren genç kızları iş yükünün ağırlığına ve/veya kadının potansiyel huysuzluklarına hazırlama amacı taşıyordu. Masalda eziyete katlanmanın sonunda maddi bir ödül vaadi olduğu gibi başkaldırıya da büyük bir ceza tehdidi var. Bugünden bakınca merak ediyorum, acaba ırmağın renk değiştirmesinin nedeni tekstil boyası mıydı? Tekstilci yaşlı kadın kızları birer peşkir gibi boyuyor olabilir miydi? Bu bağlamda küçük kız erken dönem bir feminist olduğu gibi sendikal haklarının peşinde sözleşmesiz çalıştırılan bir işçiydi de. Başkaldırısının bedelini canıyla ödedi.

 

Masalın itaati öğütleyen tehditkar tonuna rağmen kızların boyanması sahnesi çok hoşuma giderdi. Diğer renklere batırılsa kızlara neler olabileceğini merak ederdim. Kırmızı su acaba neydi, mor su neydi, yeşil su neydi, mavi su neydi? Altınlarla bezenmenin veya kapkaranlık bir ölümü haketmenin ötesinde nasıl kadınlıklar yaşanabilirdi? İnsan bu ırmağın kenarına kendi gitse, istediği renklere girip-çıksa, girip-çıksa, girip-çıksa acaba neler olurdu?

 

 

Tom of Finland, Mercimekler ve Nohutlar

 

Asıl adı Touko Laaksonen olan Tom of Finland 1920 doğumlu, eşcinsel fetiş tiplemeleri çizmesiyle ünlü Finlandiyalı bir sanatçı. Tom of Finland bir reklam ajansının sanat direktörü olarak çalışırken boş zamanlarında cinsel fantezilerini çiziyordu. 1971’e kadar eşcinsel ilişkinin kanunen yasak olduğu Finlandiya’da baskıcı bir ortamda büyüyen sanatçının eserleri ilk zamanlar porno dergilerde yayımlandı, erotik malzemeler satan dükkanlarda ve gey barlarda izleyicisiyle buluştu. Özellikle üniformalı otorite figürlerini eşcinsel erotik pozlarda betimlemesi, otoriteye bir başkaldırıydı. Tüm önyargılara rağmen bu şehvet dolu ve son derece detaylı çizimler zamanla uluslararası ölçekte bir hayran kitlesine kavuştu. 2014 yılında Finlandiya hükümeti milli bir gurur kaynağı olarak gördüğü sanatçının eserlerinden oluşan bir posta pulu serisi çıkardı.**

 

Tekstil endüstrisinin ihraç fazlası malları farklı şekillerde ortaya çıkıyor. Yurtdışı siparişlerinde defolu mallar için bir hata payı belirlenerek fazladan üretim yapıldığı için, üreticinin elinde her üretimde bir miktar fazla mal kalıyor. Bazen bir sipariş çeşitli nedenlerden toptan reddedilebiliyor. Bazen de atölyeler yurtdışı için ürettikleri malların tasarımından esinlenerek iç piyasa için üretim yapabiliyorlar. Ağzı yamuk bir miki işlemesi, bir yerden tanıdık gelen ama tam da çıkaramadığınız bir logo böylece karşınıza çıkabiliyor. Işıltılı mağazalarda alıcıya sunulan asıl ürünlerin uzağında, mütevazi ortamlarda alıcısıyla buluşan bu ürünleri görünmez emeğin bir kanıtı gibi düşündüm hep.

 

Tom of Finland baskılı ihraç fazlası çantalar, sertleşmiş penisleri kıyafetlerinin altından belli olan kovboy, polis, işçi ve denizci tiplemeleriyle bezeliydi. Hemen beş tane satın aldım. Kasadaki adam bıyık altından gülümseyerek çantaları bana uzattı.

 

Annemle birlikte mağazadan çıkıp bir aile dostumuzun evine geçtik. Orada çantaları ortaya çıkarınca sanattan her zaman iyi anlamış olan annem çok beğendi. Erotik içeriği mesele etmedi. Babam ve Ali İhsan amca ise çantaları görür görmez kamusal alanda kullanmama şiddetle karşı çıktılar. “Sana kötü bir laf ederler, canın sıkılır” dediler. Hevesimin kursağımda kaldığını gören Güzin Teyze orta yolu bulma gayretiyle beni teselli etti: “Sena’cığım sen en iyisi bu torbaya mercimeğini, nohutunu, tarhananı koy, dışarılara çıkıp gezme” dedi.

 

O gün bugündür evimde hiçbir bakliyatı uzun süre saklayamıyorum. Mercimeklerim ve nohutlarım filizleniyor. Erzak dolabımdan dışarı coşkulu güve kelebekleri uçuşuyor.

 

 

 

*Şimşek, C. Antik Çağdan Bu Yana Tekstil.

**Needlam, A. (1 Ağustos 2017). World of leather: how Tom of Finland created a legendary gay aesthetic. https://www.theguardian.com/artanddesign/2017/aug/01/tom-of-finland-leather-legendary-gay-aesthetic-touko-laaksonen

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

Yİlimiz Denizli 3: Denizli Anadolu Lisesi
İlimiz Denizli 3: Denizli Anadolu Lisesi

Denizli Anadolu Lisesi kültürü kime benziyor?

ECİNNİLİK

Yİlimiz Denizli 1: Kıyamet Bir Tekno Partisiydi
İlimiz Denizli 1: Kıyamet Bir Tekno Partisiydi

Denizli de, Türkiye’nin geri kalanı gibi kadınların koklanınca karardığına inanılan bir yer.

SANAT

YAbluka’da Kadın
Abluka’da Kadın

Meral’le ilgili ne biliyoruz? Et suyuna şehriye çorbasını iyi pişiriyor ve herkes onu arzuluyor. Her gece kocasıyla birlikte olurken ağlar gibi sesler çıkarıyor. Kırmızı kelebek toka takıyor. Bu kadar.

Bir de bunlar var

Fatma Girik “Feminist” Söylentilerini Yalanladı: ERKEKLERİ ÇOK SEVERİM
Çok yalnızdım be Atam, sonra Yeni Türkiye’de uyandım
Konusu Erkekler Olsa Da Derdi Erkeklik Olmayan Bir Roman: Dünyadan Aşağı

Pin It on Pinterest