İşte ilköğretim müfredatından çıkarılan o günah dolu satırlar...

MEYDAN

Sansürler ve İnsanlar

Biliyorsunuz, dizilerde bekaret kontrolünde sorun görmeyen narin ahlak yapımız Şeker Portakalı ve Steinbeck’in Fareler ve İnsanları‘nı kaldıramadı, ortadan bel verdi. Bu iki klasik kitap içinde sakıncalı bölümler olduğu gerekçesiyle müfredatlardan çıkarıldı, sınıfta okutan öğretmenlere soruşturma açıldı. Bu zamana kadar elimizde soruşturmaya dair şöyle ayrıntılı ve kapsamlı, tutanak olduğunu tepesinde TUTANAK yazmasından anladığımız bir tutanak vardı:

 

tutanak

Ama çocukken devam kitabı Güneşi Uyandıralım‘la beraber favorilerimden olan Şeker Portakalı‘nın ve Fareler ve İnsanlar‘ın kimi neden rahatsız ettiğini tam olarak bilmiyorduk. O güneşi de bugün uyandırdık. İşte Fareler ve İnsanlar‘daki ahlak bozucu bölümler:

 

“Yarın akşam bizimle kasabaya gelsenize” dedi Whit.

“Ne yapıyorsunuz kasabada?”

“Her zamanki şey işte. Yaşlı Susy’nin evine gideriz biz hep. Çok güzel bir yer orası. Yaşlı Susy çok komik kadındır, boyuna espri yapıp durur. Geçen Cumartesi gecesi verandadan eve girdiğimizde öldürdü bizi gülmekten. Kapıyı açtı ve arkasına dönüp ‘Giyinin kızlar, şerif sizi almaya gelmiş,’ diye bağırdı. Ağzı bozuk bir kadın değildir, hem kibar hem de ko­miktir. Beş kız çalıştırıyor evinde.”

“Kaça patlıyor?”

“İki buçuk veriyorsun sadece. Yirmi beş sente bir duble viski içebilirsin. Susy’nin güzel koltukları var, onlara kurulup içkini içebilirsin. Canın kız çekmiyorsa bir koltuğa oturup iç­kini yudumlayabilirsin de, bütün gün takılabilirsin orada Susy sesini çıkarmaz. Müşteri peşinde koşturmaz, kız isteme­yenleri kapının önüne koymaz.”

“Bir gelip görmek lazım,” dedi George.

“Gel tabii. Çok eğlenceli bir yer, hiç durmadan espri patlatıp durur Susy. Geçenlerde ne dedi biliyor musun? ‘Yere bir halı serip, masaya da süslü bir lambayla bir gramofon koyup ev işlettiklerini sananlar var.’ Clara’nın evini söylüyor. ‘Ben siz erkeklerin ne istediğini çok iyi bilirim,’ dedi sonra. Benim kız­larım temizdir ve viskime de su katılmamıştır,’ dedi. ille de süslü lambaya bakıp kazıklanmak istiyorum ben diyorsanız nereye gideceğinizi iyi biliyorsunuz,’ dedikten sonra bir de şunu ekledi: ‘Burada süslü lambaya bakmayı sevdikleri için pantolonlarının önünü kaldırarak yürümek zorunda kalan ço­cuklar görüyorum ben.'”

“Clara da rakip evi işletiyor herhalde, öyle değil mi?” diye sordu George.

“Evet,” dedi Whit. “Biz oraya gitmeyiz hiç. Clara kızlar için üç dolar, bir duble için de otuz beş sent istiyor. Bir de hiç Susy gibi eğlenceli biri de değil. Hem Susy’nin evi temizdir, bir de o rahat koltuklar muhteşemdir. Çoluk çocuğu da sok­maz içeri.”

“Lennie ile para biriktiriyoruz biz,” dedi George. “Gelip bir duble içki içebilirim, ama iki buçuk dolar vermem ben.”

“Erkek dediğin arada bir eğlenmeli,” dedi Whit.

Kapı açıldı, Kennic ile Carlson birlikte içeri girdiler. Lennie dikkat çekmemeye çalışarak yatağına gidip oturdu. Carlson da yatağının altından çantasını çıkardı. Hâlâ duvara dönük yatan yaşlı Candy’ye bakmadı hiç.

 

 

İstanbul Bahçelievler’de bir 7. sınıf Türkçe öğretmeninin soruşturmayla başının yanmasına sebebiyet veren satırlar bunlar yani. Bir genelevden bahsedilmesi. Aman çocuklarımız genelev nedir bilmesin. Bunun yanında Şeker Portakalı‘nı okuyanlar hatırlayacaktır, kitapta ufaklığın sokakta şarkı satan adamdan öğrendiği, eğreti çevrilmiş, sevimli bir “Bir kadın isterdim… Çırılçıplak isterdim onu” gibi hafif Teomanesk bir şarkı vardır. O da böyüklerimizi rahatsız etmiş. Çırılçıplak kadın istenme olgusundan da azade büyüsün istemişler çocuklar.

 

Ne yalan söyleyeyim alıntıyı okurken bir ara ben de ahlakımın hafif hafif titremeye başladığını hissettim. İkinci üçüncü cümleye geçmeden kafamda gıybet, hırsızlık, can yakma gibi fikirler oluşmaya başladı. Dördüncü satıra gelmeden aile terbiyemin buharlaşmaya başladığını gördüm, anaya babaya saygı kalmadı. Son cümleye geldiğimde tam ve katıksız bir şerefsize dönüşmüştüm, “Ben en iyisi sokakta gördüğüm ilk kişiye bir güzel şantaj yapayım” diyerek kendimi evden dışarı attım. Başım dönüyor, gözlerim ahlaksız ahlaksız yanıyordu. Ayakta tedavi nezdinden bir televizyoncunun camından yarım bölüm Nihat Hatipoğlu izledim de, biraz nefes alır gibi oldum. Şimdi daha iyiyim. Aman dikkat arkadaşlar, salgın var.

 

 

(Görselimiz Fareler ve İnsanlar’ın 1939 uyarlaması filminin son sahnesi)

YAZARIN DİĞER YAZILARI

SANAT

YBu Resim Gitmeli Mi?
Bu Resim Gitmeli Mi?

Sanatçı Hannah Black'in siyah bir çocuk cesedini tasvir eden sanat eserinin var oluşunu ve sergilenmesini eleştirdiği açık mektubundan hareketle: "onurlandırmak" ve "lafı ağzına tıkmak" arasındaki ince çizgi nerede durur?

KÜLTÜR

YMary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar
Mary Beard: Gücün İçinde, Üzerinde, Peşinde Kadınlar

Cambridge Üniversitesi Klasikler Profesörü Mary Beard'ın konuşması: Kadınlar Antik Yunan'dan bugüne güçle nasıl ilişkilendi?

SANAT

YÖlüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann
Ölüm Kadar Ciddi, Küfürlü bir Şaka: Renate Bertlmann

Renate Bertlmann, 1970’lerde bir çok çağdaşı gibi 1968’in devrimci atmosferi ve ikinci dalga feminizmin gücüyle kadın bedenini bir kutlama ve devrim aracı olarak yeniden kurgulayan eserler üretmiş.

SANAT

YGüncel Kızlar (1977)
Güncel Kızlar (1977)

Vintage sarısı, yalnızca çözülmüş meselelere, başarıyla alınmış haklara mı değer?

Bir de bunlar var

Devrimci Ressam Sevim Onursal’ın Anlatılmamış Hikayesi 4. Bölüm: Oya Baydar’a Mektup
Alaçam’da un yağ şeker var; helvacı nerde?
Dünya nereye gidiyor?

Pin It on Pinterest