Aziz devletimiz, yıllar içinde kaç kadının, hangi "hayata karşı işlenen suç" kategorisinde cinayet kurbanı olduğunu doğru düzgün raporlayamıyor.

MEYDAN

Kadın Cinayetleri ve “Veriye Dayalı” Siyaset

“Günde Kaç Kadın Öldürülüyor?” yazısının dikkatimizi çektiği bir muamma var: Aziz devletimiz, yıllar içinde kaç kadının, hangi “hayata karşı işlenen suç” kategorisinde (Türk Ceza Kanunu 81-85. maddeler) cinayet kurbanı olduğunu doğru düzgün raporlayamıyor. O yazıdaki bazı verileri tekrarlayarak, başka bazı kaynaklara atıfta bulunarak, manzaradaki garipliği göstermek istiyorum. Birkaç konu iç içe geçti bu yazıda, ama (kadınlık-erkeklik konularından da taşan) asıl mesajım şu, başında yazayım, ister buruşturup atın, ister cebinize koyun: Veriyi fetişleştirmeyin, eyvallah; ama veriden faydalanmayan, veriyi dışlayan siyaset yapmayın!

 

Son yıllarda nüfus başına kadın cinayeti oranında muazzam bir artış olup olmaması, tek başına politik bir şey ifade etmiyor. Cinayet kurbanı erkekler kategorisinde yıllar içindeki trendle karşılaştırmak ve daha önemlisi, cinayet nedenlerine göre trende bakmak gerekiyor. Diğer taraftan, kadınların şiddet kurbanı olduğu olayların haber değerinin arttığını görüyoruz. En basitinden öznel bir gözlem: TV kanallarında 19:00 ana haber bültenlerine bakarsanız, yaklaşık 15 dakika süren “ana siyaset gündemi” haberlerinden sonra yayına giren ölüm, kaza, cinayet, yangın, vs. haberleri içinde, kadınlara yönelik şiddet haberlerinin temsiliyeti artmış gözüküyor. Üçüncü sayfa haberciliği artık daha sık “erkek terörü” çerçevesini kullanarak haber yapıyor. Durumun basit bir “ahlakî panik” inşası olduğunu da söyleyemeyiz, çünkü birincisi, genel olarak toplumsal cinsiyet eşitsizliği yapılarını, en azından erkekliğin belirli bir halini hedef alan kolektif bir hasımlaştırma yok ortada. İkincisi, hükümet ülkenin kadın nüfusunun fiziksel şiddete maruz kalma riskinin arttığını kabul ettiğinin sinyallerini vermiş durumda. Ataerkil müesseseyi  sarsmadan ek politika önlemleri almaya çabalıyor.

 

erkekteroru

 

 

Kadınlara yönelik şiddet konusunda veriye dayalı sosyal politika geliştirmedeki derin kurumsal zaaflar sürüyor. Bu yazıyı yazarken ne kadar ulusal ve uluslararası veritabanı varsa inceledim (sanıyorum). Ne cinayet istatistiklerinin cinsiyete ve ihlal edildiği mahkemede tespit edilen yasaya göre dağılımlarını bulabilirsiniz, ne de başta “vücut dokunulmazlığına karşı suçlar” kategorisine giren suçlar (TCK Madde 86-93) olmak üzere, fiziksel ve psikolojik şiddet suçlarının dağılımlarını. (Bu konuda daha iyi göstergeler, raporlar bilenleriniz bana yazsın veya aşağıya yorum eklesin.) Milletvekili soru yönergeleriyle ya da Bilgi Edinme ile ilgili hakları işleterek, dava infaz istatistiklerine ulaşılabilir sanıyorum, ama bu kadar zor olmaması gerekiyor.

 

Kadınlara yönelik şiddetle ilgili temel araştırmalar

 

Kaldı ki cinayet suçu, simgesel ve fiziksel şiddet toplamının görece küçük bir parçası.

 

Evli kadınların durumu konusunda ulusal temsiliyeti olan (bildiğim) ilk çalışma, saha çalışması 1993-1994 arası yapılan, 1995′te raporu yayımlanan, Başbakanlık’a bağlı Aile Araştırma Kurumu tarafından Nielsen’e yaptırılan araştırma: Aile İçi Şiddetin Sebep ve Sonuçları. Kültür ve aile konusunda hayli yapısal-işlevselci kabullerle yazılmış bu rapordan yine de günümüze kadar pek değişmemiş şiddet kalıpları üzerine sinyaller alabiliyoruz: Anketi cevaplayan evli erkeklerin %34′ü eşleriyle tartışırken onları dövdüklerini bildirmiş, kadınlar daha çekingen davranmışlar, dayak yediğini söyleyenler %30 olmuş. Bu araştırmanın 525 kadını içeren nitel kısmında simgesel ve fiziksel şiddete dair daha ayrıntılı öyküler bulabiliyoruz.

 

İlk baskısı Ekim 2007′de yapılan, Ayşe Gül Altınay ve Yeşim Arat tarafından sonuçları raporlaştırılan Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddet araştırması da [web sitesi], konuya yönelik ulusal çaplı ilk feminist çalışma olması nedeniyle önemli. Buradan da uzatmadan şunu alayım: Evli veya geçmişte evli olmuş kadınların %34′ü “en az bir kere” fiziksel şiddete maruz kaldıklarını söylemişler.

 

Kutsalaileleştirilmeden önce Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığı vardı hatırlarsınız. Nimet Çubukçu zamanında hükümetin genel muhafazakâr kapalılığına rağmen Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nünkapasitesi hayli güçlenmişti. Müdürlüğün yaptırdığı 2009 araştırmasının sofistikasyonuna erişen bir çalışma daha gelmedi: “Türkiye’de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet” araştırması [alternatif link] Türkiye’de (hâttâ dünya çapında diyebilirim) nicel araştırma işini en iyi yapan Hacettepe Nüfus Etüdleri Enstitüsü ekibince yönetildi. Burada da evli kadınların çilesi, politik çerçeve izin verdiğince çarpıcı bir biçimde ortaya kondu. Türkiye’nin evli kadın nüfusunu temsil eden örneklemde kadınların %39′u fiziksel şiddete, %15′i cinsel şiddete, %44′ü duygusal şiddet/istismara maruz kaldıklarını bildiriyorlardı!

 

2009 Adalet Bakanlığı verisi

 

Cinayetlere dönelim: Kadın hareketinde en sık referans verilen (çünkü Adalet Bakanlığı kaynaklı yegâne istatistik) bulgu, dönemin bakanı Sadullah Ergin’in 3 Kasım 2009′da DTP Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın aile içi şiddetle ilgili soru önergesine verdiği ayrıntılı cevaptaki tablodur. TBMM’nin tutanak arşivinden üşenmedim, arattım buldum, şu. (Bundan bir ay sonra DTP’nin kapatıldığı vakitler, çok eski gibi geliyor değil mi?) Bu tabloda, TCK’nın ilgili kanunlarına göre görülen cinayet davalarından derlenen istatistiklere göre manzara korkunçtur:

 

cinayettablosu

 

 

Bu istatistiklerin “sadece aile içi şiddet sonucu ölen kadınlar” tarafını, birkaç gün önce haberleştirilen bir soru yönergesine Fatma Şahin’in hazırlattığı cevaptan öğreniyoruz. “Ailenin içi” (bunu, öldürülen evli kadınlar olarak anlamamız gerekiyor sanıyorum) ile ilgili cinayet sayısı, mesela 2009 için 171′e düşüyor, 2012′de Ocak-Eylül arasında 125 oluyor. Ailenin dışını bilmiyoruz.

 

Güncel Eurostat verisi

 

Lakin, 2009′da Bakan Ergin’in paylaştığı tabloda da bir tutarsızlık var, yahut karşılaştırdığım kaynaklara hükümet yanlış veri vermiş. Eurostat suç istatistiklerinde cinsiyet dağılımını göremiyoruz ama Türkiye için yıllık toplam cinayet sayılarını görebiliyoruz, Excel çıktısından aktarırsam:

 

homicides-turkey-eurostat

 

 

Şimdi, 2007′de yaşanan ani düşüşün sebebi merak konusu o ayrı. (Muhtemelen kriminolojik bir iyileşme değil, kategorileştirmeyle ilgili bir değişiklik var.) Bu bir tarafa, Adalet Bakanlığı’nın davalar üzerinden paylaştığı veriyle karşılaştırırsak, şöyle bir manzara çıkıyor: 2002′deki toplam cinayetlerin (5394′te 66) %1.2′sinde kadınlar öldürülmüşken, 2009′un sadece 7 ayını hesaba katarsak, oran %35.4′e fırlıyor. Eurostat’ın kaynağı Emniyet Genel Müdürlüğü’nün kayıt altına aldığı cinayetler.

 

2011 Birleşmiş Milletler Raporu

 

Ama aklıma takılan bir şey var. Gezegen çapında cinayet istatistikleriyle ilgili belki de en kapsamlı çalışma, Birleşmiş Milletler Uyuşturucu ve Suç Ofisi’nin (UNODC) 2011′de yayımladığı Global Study on Homicide kitabı. Burada gözüken şu: Ülkelerde, veri bulunabilen son tarihler üzerinden cinayetlerdeki cinsiyet dağılımında erkekler %80 civarında çıkıyor (Avrupa ortalamasına göre cinayetlerin %78′inde erkekler ölüyor). Dünyada en fazla öldürülme riski altındaki demografik grup, 15-29 yaş arasındaki erkekler (bu grup için 100.000 nüfus başına cinayet oranı 20′nin üzerine çıkıyor).

 

BM verisi üzerinden Türkiye için aktarılan istatistik, 2008 yılına ait, bu yıl için toplam 2320 cinayet gözüküyor (yukarıda aktardığım “güncel” Eurostat verisinde daha fazla). Bu yıl için aktarılan dağılıma göre (s.124), bu cinayetlerin %19′unda (441 cinayet) kadınlar öldürülmüş. Öte yandan Adalet Bakanlığı’nın sağladığı veriyi 2008′deki Eurostat verisiyle oranlarsak, 2008′deki cinayetlerin (806/2773) %30′unda kadınların öldürüldüğü sonucu çıkıyor. İki kaynaktan biri yanlış olmalı.

 

UNECE Veritabanı

 

Son bir şey daha yaptım, BM raporunda istatistik kaynağı olarak gösterilen Birleşmiş Milletler Avrupa Ekonomik Komisyonu (UNECEistatistik veritabanına gittim. Burası Eurostat’tan daha ayrıntılı veri sunuyor. Cinayetler konusunda, ulusal veritabanları elverdikçe, cinayet işleyenlerin eş, akraba, vs. gibi kategorileri hakkında da istatistik kayda geçirilmiş. Maalesef Türkiye için sadece kadın-erkek dağılımı ayrıntısında veri görebiliyoruz ama iyi tarafı, veri 1995-2011 arası görülebiliyor. Kadın maktüllerin oranını ben ekledim, siz de şu linkten cinayet kısmını kurcalayabilirsiniz:

 

unece-tr-cinayetler

 

 

Yani?

 

Ne dersek spekülasyon olur, yine de 2009′da Adalet Bakanlığı çalışanlarının hazırladığı tabloda ciddi hatalar olduğunu düşünüyorum.”Kadın cinayetlerinde yüzde 1400′lük artış” olarak vurgulanan sonuç, UNECE’nin daha tutarlı görünen istatistiklerinden bambaşka bir öykü anlatıyor. Yakın tarihli (son 10 yıl) bir dilime baktığımıza göre, yıllar içinde cinayetlerde kadın-erkek dağılımının çok ciddi biçimde oynamamış olması beklenir. Bu yüzden 2002′de Adalet Bakanlığı’nın bildirdiği gibi sadece 66 kadın cinayeti işlendiğine inanmak zor. UNECE’ye göre doğru istatistik 1257 olmalı. Bu konuda kılı kırk yarmamın sebebi, cinsiyetçi şiddetin seviyesini küçümsemek değil, bilakis BM raporu cinayete kurban gitme konusunda da bariz bir toplumsal cinsiyet eşitsizliği olduğunu gösteriyor (s.58):

 

cinayette-esitsizlik

 

Grafiğe göre, Avrupa düzeyinde baktığımızda, kadınların yarısının eşleri veya eski eşleri veya bir akrabaları tarafından öldürüldüklerini görüyoruz. Erkekler ya aile dışındaki tanıdıkları veya hiç tanımadıkları insanlar tarafından çok daha fazla öldürülüyor. Ki diğer eşitsizlikler yanında bu durumun, sosyalleşme alanları açısından da kadınlar ve erkekler arasındaki mesafenin bir işareti olduğunu düşünüyorum.

 

Bunu teslim ettikten sonra, gerek konunun doğrudan muhatabı Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın (ASPB), gerekse de feministlerin ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu gibi girişimlerin sosyal-politik müdahalelerini sağlıklı veri ve analizlere dayalı yapmaları gerektiği fikrindeyim. Örneğin Platform, medyaya yansımalar üzerinden cinayetlerle ilgili basit bir veritabanı çalışıyor, ancak politik stratejiyi cinayetlerin medyaya yansıdığı şekliyle (ve kadarıyla) kurmakta ciddi sorunlar var. Feministlerin öncelikle EGM’den veri talep ederek, daha ayrıntılı soru yönergeleri verebilmeleri için milletvekilleriyle birlikte çalışarak, ASPB’yi sıkıştırarak, kısacası hükümetteki muhatapların çevresini sararak çalışmaları lazım bence.

 

Erkeklerin fiziksel şiddetine dair son bir sinyal

 

Adli Sicil ve İstatistik Müdürlüğü arşivi, TCK’nın ihlallerine göre derlediği istatistiklerde suç gruplarında kadın-erkek ve yaş dağılımlarının ayrıntılarını 2006-2010 arası veriyor. Suç gruplarında o yılın toplam “mağdur ve müşteki (şikayetçi)” sayısını da görebiliyoruz ama kategorinin demografik ayrıntılarını göremiyoruz. Başka deyişle, bir suç grubu için, erkek sanıklar hakkındaki iddialar üzerinden ne kadar erkek ve kadının mağdur ve müşteki konumunda olduğunu söyleyemiyoruz. Yine de bir bakalım.

 

Bakanlığın kategorileştirmesine göre, iki suç grubunu ele aldım: TCK’nın 86.’dan 93.’ye kadarki maddelerinin ihlalini içeren, “Vücut Dokunulmazlığına Karşı Suçlar” ile, 81.’den 85.’ye kadarki maddeleri kapsayan (gerçekleşmiş cinayetlerin davalarını da içeren) “Hayata Karşı Suçlar”. Dava kararlarına bakmadım, dava sayılarına odaklandım. Tablolarda 18 yaşından küçük dava sanık sayıları da var, ben sadece 18 üzeri kadın ve erkek sanık sayılarını ve bu iki suç grubundaki mağdur ve müşteki sayılarını 2006-2010 arası derledim. Tablo şurada.

 

Sonra, bu yıllar arasındaki değişime daha iyi bakabilmek için, bu iki suç grubunda 100.000 nüfus başına sanık ve mağdur sayısındaki duruma bakmak istedim. Buna, yukarıda aktardığım UNECE veritabanındaki toplam cinayetlerin oranını da ekledim. Bunun için yıllık nüfus projeksiyonları gerekti, onları TÜİK’ten aldım. Örneğin 100.000 nüfusta hayata karşı suç işlediği iddia edilen erkek sanıkların oranını hesaplarken, tembellik edip nüfusu tam ikiye böldüm. Bu tablo da şurada.

 

Erkek sanık oranlarını kadın sanık oranlarıyla (100.000 nüfus başına) karşılaştırırsak, şöyle bir grafik çıkıyor:

 

kadin-erkek-sanik

 

 

Türkiye’de cinayet oranı 2006′da 6.6 iken 2010′da 3.7′ye geriliyor ve hayata karşı suçlar kategorisindeki sanık oranları azalıyor. Diğer yandan, her iki kategoride erkek sanıkların baskınlığında ve 2008′den sonra cinayetle sonuçlanmayan türden fiziksel şiddet suçlarından görülen davaların artışında önemli bir işaret var. Bu istatistikleri örneğin AB ülkeleriyle karşılaştırmanın yolunu araştırmadım, ama 2010′da her 100 erkekten birinin fiziksel şiddet konulu bir davanın sanığı olması çarpıcı geldi. Diğer yandan da, yukarıda değindiğim evli kadınlara yönelik şiddet konulu araştırmalardaki evrensel kalıbı düşündüm: 1990′lardan beri hemen her üç evli kadından biri, eşinden fiziksel şiddet gördüğünü söylüyor.

 

 

Şiddetle ilgili bunca AB, OECD, Dünya Bankası, vs. projesinin, iletişim kampanyalarının, seminerlerin, lüks otel konferanslarının ve yüz binlerce eğitim seansının kadınlar lehine bir çarpan etkisi oluşmamış gözüküyor. Yasalarla sağlanan korumanın, yardımların, sığınma evleri gibi kurumsal desteklerin faydasını aşağılamak için söylemiyorum. Yapılan işlerin etkileri konusunda hükümetin daha hesap verebilir olması gerekiyor, kadın örgütlerinin de hesap sorabilir. Örneğin, UNFPA ve AB desteğiyle 2006-2008 arasında yürütülen bir “Kadına Yönelik Aile İçi Şiddetle Mücadele Projesi” vardı, bunun şiddeti azaltmakla ilgili katkısı ne oldu?

 

Ki unutmayın, Deniz Kaynak da altını çizmiş, araştırmalar ve verilerle görebildiğimiz manzara, “aile içi” hakkında; evli olmayan kadınlar Kutsal Aile şemsiyesine girmediklerinden olsa gerek, daha az önemseniyorlar. Yahut, tüm kadınların aile dışı alanlarda (başta çalışma ve öğrenim hayatında ve diğer kamusal mekânlarda) maruz kaldıkları şiddetin mahiyeti konusunda da (aile içine kıyasla) daha az şey biliyoruz.

 

Daha da kötüsünü söyleyip bitireyim: Hep gadre uğrayana odaklı (“güçlendirme”) iş yapıldığından, gadrin üreticisini (gaddarı) değiştirmeye/zayıflatmaya yönelik çok daha az iş var. Erkeklik halleri konusunda nicel veya nitel, ulusal veya yerel veri ve bilgi düzeyi çok daha zayıf.

 

 

KAYNAK: Bu yazı ilk olarak istifhanem.com adresinde yayımlanmıştır.

 

 

 

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

MEYDAN

YKadınlara Yönelik Şiddetin Azal(tıl)(a)mayışı
Kadınlara Yönelik Şiddetin Azal(tıl)(a)mayışı

İşgücüne katılım 20 yıl önceki seviyesine ancak yetişiyor. Diğer taraftan, son 10 yılda kadınların işgücüne yavaş ama her yıl artan bir geri dönüşü var.

MEYDAN

YBattle of Nişanyan ve 100 Metre Boyundaki Feminazilerin Saldırısı
Battle of Nişanyan ve 100 Metre Boyundaki Feminazilerin Saldırısı

“Feminazi”, ABD’li bir dinci-faşist olan Rush Limbaugh’nun 1990′ların başında yaygınlaştırdığı bir kelime.

Bir de bunlar var

“Adın ne? Adım Dersim. Nerelisin? Diyarbakırlı.” Meclisin en genç milletvekili Dersim Dağ anlatıyor
Yarın Olmaz, Şimdi: Savaşın Sonrasını Yeniden Tahayyül Etmek
Kadınlar Hayatlarına Sahip Çıkıyor (Mart)

Pin It on Pinterest