Ekvador'dan tanıdık bir hikaye: Öldürülen, öldürüldükten sonra aşağılanan kadınlar.

MEYDAN

Öldürüldüm. Beni Siyah Plastik Bir Poşete Tıktılar.

Geçenlerde Huffington Post’ta Ekvador’da seyahat ederken öldürülen iki Arjantinli kadın hakkında bir haber vardı. María Coni ve Marina Menegazzo adlı iki genç kadın parasız kalınca bulundukları yerin yerlisi iki adamın yardım teklifini kabul ederler ve sonrasında tecavüze direndikleri için vahşice öldürülüp bir çöp torbası içinde kumsala atılırlar. Tanıdık bir hikaye değil mi? Haberde olayın geçtiği ülkeye Ekvador yerine Türkiye’yi koysak, doğrudur der hiç şaşırmayız. Haberin devamına göre tekinsiz benzerlik bununla da sınırlı değil. Güney Amerika’da da olayın haberi yapılırken buralarda iyi bildiğimiz biçimde kurbanlar suçlanmış. Yalnız seyahat ettikleri, yabancı adamlarla takıldıkları için “kaşındıkları” ima edilmiş.

 

Daha iki gün önce tecavüze uğramamak için 10. kattan atlamayı seçen Gülay Bursalı’nın başına gelenleri ve medyanın bunu nasıl bir dille haber yaptığını okuduk. Gülay da kaşınmıştı, su testisi su yolunda kırılmıştı. Sosyal medyada Gülay’a ve aslında hepimize yapılan bu saygısızlığa tepkiler gösterildi. Paraguaylı Guadalupe Acosta adında genç bir kadın da María ve Marina’ya yapılan saygısızlığı Facebook sayfasında yayınladığı ölen kadınların ağzından yazılmış bir metinle eleştirdi. Guadalupe yazdığı metinde kadınları kurbanı suçlayan bu anlayışa karşı direnmeye çağırıyordu. Tam Gülay’a üzülüp, bedenine kimseyi dokundurtmamak yerine kimin dokunacağını seçtiği için arkasından terbiyesizce atılıp tutulmasına diş bilediğim bir anda okudum Guadalupe’nin mektubunu ve acaba Gülay, Özge, Pipa, Sarai ve daha yüzlercesi ne yazardı diye düşündüm. İşte Guadalupe’nin Facebook’ta binlerce kez paylaşılan İspanyolca metninin Türkçesi:

 

Ben dün öldürüldüm.
Dokunulmayı reddettim ve kafatasım bir sopayla yarıldı. Bıçaklandım ve kan kaybından ölmeye terk edildim.
Çöpmüşüm gibi, beni siyah plastik bir torbaya koydular, koli bandıyla yapıştırdılar ve saatler sonra bulunacağım bir plaja atıldım.
Ama ölümden daha beteri, sonrasında gelen aşağılama.
Benim hareketsiz ölü bedenimi buldukları andan itibaren hiç kimse benim hayallerime, benim umutlarıma ve benim hayatıma son veren o orospu çocuğunun nerede olduğunu sormadı.
Hayır, onun yerine bana gereksiz sorular sordular. Bana, inanabiliyor musunuz? Konuşamayan, kendini müdafaa edemeyen ölü bir kadına.
Ne giyiyordun?
Neden yalnızdın?
Neden bir kadın yalnız başına seyahat eder?
Tehlikeli bir muhitteydin. Ne bekliyordun ki?
Beni özgür kıldıkları ve her insan gibi bağımsız olmama izin verdikleri için ailemi eleştirdiler. Onlara kesin uyuşturucu kullandığımızı ve kendimizin kaşındığını, mutlaka yanlış bir şey yapmış olmamız gerektiğini, bizimle ilgilenmeleri gerektiğini söylediler.

 

Ve ancak öldüğüm zaman anladım ki hayır, dünyanın geri kalanı için ben bir erkeğe eşit değildim. Ölmek benim suçumdu ve her zaman öyle olacaktı. Ama gazete başlıkları ‘iki genç erkek seyahat ederken öldürüldü’ olsaydı insanlar başsağlığı dileyecek ve sahte ikiyüzlü çifte standartlı laflarıyla katiller için en büyük cezayı isteyeceklerdi.

 

Ama kadınsanız, suç en aza indirgenir. Daha az önemli olur, çünkü biz aranmışızdır. Yapmak istediğimi yaparak, itaatkar olmadığım, evde oturmayı istemediğim, paramı hayallerime yatırdığım için hak ettiğimi bulmuştum. Bunlar ve daha fazlası için mahkum edildim.

 

Ve üzgünüm, çünkü artık burada değilim. Ama sen buradasın. Ve sen bir kadınsın. Ve sen “kendine saygı duydurtmak” konusunda, dışarısı 40 derece sıcakken şort giydiğin için sokakta senin üreme organlarından birini ellemek/yalamak/emmek için bağırdıklarında bunun nasıl da senin suçun olduğu, yalnız seyahat ediyorsan nasıl da “çıldırmış” olduğun, ve elbette sana bir şey olduğunda, bütün haklarını dümdüz ezdiklerinde senin aranıyor olduğun konusunda aynı söylevle baş etmek zorundasın.

 

Senden kendim ve susturulmuş, sesi kesilmiş tüm diğer kadınlar için, hayatları, hayalleri ezilmiş tüm diğer kadınlar için sesini yükseltmeni istiyorum. Mücadele edelim. Ruhen hemen yanıbaşında olacağım. Ve söz veriyorum bir gün o kadar çok olacağız ki dünyada bizi içine tıkmak için yeterince torba olmayacak.

 

Ayer me mataron.Me negué a que me tocaran y con un palo me reventaron el cráneo. Me metieron una cuchillada y dejaron…

Posted by Guadalupe Acosta on Tuesday, March 1, 2016

 

Görsel: Yelpazelerini nehre atan kadınlar, Edo dönemi Japonyası (1615–1868), Metropolitan Sanat Müzesi arşivi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

İstismar Günlüğü: Annemle Yüzleşme
Sebahat Tuncel’le Röportaj II. Bölüm: “Hepsi 3 kelime: Özgürlük, Eşitlik, Adalet.”
Korku Ortaklığımız

Pin It on Pinterest