Yani yas tutacaksak bu hem öldürülen genç kızların hem de kadın libidosunun yası olmalıdır.

KÜLTÜR

Garp ile Şarkın Çok Cinsel Hikâyesi II: Binbir Gece’nin Güya Özgür Şehrazatı

Evet nerede kalmıştık? Gece boyunca zorlama iktidarlarıyla zulmeden sultanları anlatmış, sabah gün doğarken de Şehrazat’ın kafese kapatılmasını/ ehlileştirilmesini anlatmayı vaad etmiştim. Çerçeve hikâyenin iki kutbu kutudaki “azgın” kadın (box woman) ile sarayların akıllı ve iyi kızı Şehrazat, yalnızca iki farklı kadın modeli olmakla kalmazlar kadın cinselliğinin iki yönünü ya da versiyonunu da temsil ederler. Aslında hikâye hep aynı. Nasıl demişti Gilbert ve Gubar 19. yüzyıl İngiliz kadın yazınını incelerken? Çatıdaki çatlak ve oturma odasının melek yüzlü hanımefendisi.

 

Bin Bir Gece Masallarının melek yüzlüsü de Şehrazat. Kimdir Şehrazat, ne yer ne içer ne işe yarar ve nedir temel olarak mühürleri toplayan öteki kadından farkı? Zorla kutulara kapatılmış kötü kadınımızın suçu neydi? Arzularını bastırmamak. Gerçi arzularını tatmin ederken karşı tarafın rızasını gözetmiyordu ama zaten erkek egemen düzen de bunu öngörmüyor mu? Haaa! Özne ile nesnenin yeri değişmiş hikâyemizde o ayrı. İnsan bir kaç saniyelik gaflet anında diyor ki “vay be amma da feminist bir çerçeve hikâye bu.” Oysa kutudaki kadının işlevi malum. Zaten aklı başında feminist bakış da karşılıklı rızanın önemini vurgular, rol değişiminin değil. Ama yine de Derrida’yı hatırlayalım ne diyordu yapı sökümü anlatırken ikili zıtlıklar hakkında? Nihai hedef tüm hiyerarşinin tamamen ortadan kalkması ise de ara durakta bu hiyerarşiyi tersine çevirmek gerekir. Yani o bir kaç dakika boyunca kadının arzusuna boyun eğmek zorunda kalan erkeklerin olduğu bir sahneyi yaratmak. Gerçi ataerki nihai eşitliğe izin verir mi hiç? Hikâyenin sonunu Şehrazat üzerinden yine kendi erkine bağlar.

 

Bin Bir Gece Masalları üzerine yazdığı harika yazısında Samar Attar sormuştu. Şehrazat’ın hikâyelerini anlatma motivasyonu belli; hem kendi hayatını kurtarmak, hem de kendinden sonra kurban edileceklerin. “Ama…” diyordu Attar, “peki masallarının derleyicilerinin çerçeve hikâyeyi yazanların motivasyonu neydi?” Onlar neden bu hikâyeleri bir çerçeve altında toplamışlardı? Kaygıları sadece hikâyeleri derleyip toplamak mıydı, ya da edebiyat araştırmacılarının sonradan atfettikleri gibi anlatıbilimsel bir mevzu muydu? Yoksa burada da didaktik olma kaygısından kaynaklanan bir işlevsellik ile mi karşı karşıyayız? Kendi kararlarını veren, “emansipe” (özgürleşmiş) bir kadın olarak karşımıza çıkan Şehrazat’ın sultanın kontrolü altına girişini takip ettiğimizde belki bu motivasyonu deşifre etmek de mümkün olur.

 

Şehrazat entelektüel olarak donanımlı kadın modelini oluşturur. Entelektüel lafını kullanıyorum çünkü aynen şöyle tanıtılır Şehrazat:

 

Şehrazad tarihe ve geçmişe ait çok şeyler okuduğu ve bunlarla daima meşgul olduğu için, çok büyük malumat sahibi imiş. Şehrazad sadece okumakla da yetinmez, aynı zamanda kitap da yazarmış. Bir çok tarihi eserleri varmış.

 

Şehrazat bildiklerinin sayesinde kendisine bir tür iktidar alanı yaratır ve hem ölmekten kurtulur hem de hükümdarla “mutlu” bir evliliği ve çocukları olur. Yani görünen odur, üst metin “onlar erdi muradına” diyerek bir çekirdek aile güzellemesi ile biter.

 

Dünya edebiyatının belki en çok tanınan kurmaca karakterlerinden birisi olan Şehrazat’ın bir tür rol modeli olarak ortaya konduğunu söylemek mümkün. Bu doğrultuda Samar Attar da çerçeve hikâyenin üç aşamasının da kadınlar ve erkekler arasındaki ilişkilerin farklı yönlerine işaret ederek didaktik bir amaç taşıdığını iddia eder. Hikâyenin ilk aşamasında kocalarını aldatan kadınlar ve hemen onların ardından ortaya çıkan şehvetine ve cinsel gücüne gem vurulamaz box woman aracılığı ile hafifmeşreplik kadınların ortak özellikleri olarak ortaya konur. Kadının fendi erkeği yenmiştir, ama hükümdar bu duruma tamamen şiddet ve baskı ile işleyen bir çözüm üretir: Bakire genç kızlarla birlikte olmak ve henüz onu aldatmaya fırsat bulamadan da onları öldürmek. Memlekette bakire kız kalmayınca vezirin akıllı kızı Şehrazat hükümdarla birlikte olmayı ister çünkü bu sorunu kökünden çözecek kadar akıllı ve yetenekli olduğunu düşünmektedir. Bu aşamada yine erkeklerle kadınlar arasındaki ilişkinin bir başka boyutu ortaya çıkar. Şehrazat babasının tüm ısrar ve yasaklamalarına rağmen aklına koyduğunu yapar ve risk alır yani tam bir “agency” gösterir; bu anlamda da babasına “isyan” eden özgür bir kızdır. Burada vezirin anlattığı alegorik hikâyeler de manidardır. Tüm bu hikâyelerin, erkeğin gücüne, idare edenin erkek olması gerektiğine ve erkeğin iktidarına göndermeleri vardır. Vezir çaresiz olduğu için kızına boyun eğer ama “ille de erkeğin dediği olmalı aslında” diye bağrınmaktan vazgeçemez. Hikâyenin son etabında ise kadının toplumdaki medenileştirme ve medenileştirilme misyonu tamamlanır ve babası karşısında özgürce kararlar ve insiyatif alan Şehrazat aklının gücü ile hükümdarı da yola getirir ama sonrasında erkek egemen toplumun ondan beklediği rolü kabullenir ve yeteneklerini sadece kocası için kullanan uysal bir eş, iyi bir anne haline gelir. Yani ataerkil toplumun talep ettiği ideal kadına dönüşür: Eğitimli, kültürlü, güzel, kocasını tatmin etmeyi bilen ama kendi arzuları ile öne çıkmayan bir kadın.

 

Kocasını tatmin etme mevzusu da hikâyede rastlantısal değildir. Kendi arzularını tatmin etme derdinde olan kutudaki kadın ne kadar istenmiyorsa uslu uslu hükümdarını mutlu eden Şehrazat o kadar yüceltilir. Masalların Arapçasının Avrupa dillerindeki romantize edilmiş çevirilerden çok daha dürüst olduğuna işaret eden Attar çerçeve hikâyenin öyle karşılıklı eşit mutlu bir aşk ilişkisi barındırmadığının altını çizer. Arapça orijinalinde hikâyelerin ardından her gece “hükümdar arzularını vezirin kızı ile tatmin etti” denir. Avrupa dilleri çevirilerinde ise çoğu zaman gecenin geri kalanında karşılıklı bir muhabbet ile yatan, sevişen, uyuyan bir çiftten söz edilir. Oysa Şehrazat bu esnada ne yaşar, ne hisseder, bundan orijinal metinde hiç söz edilmez. O hükümdarı tatmin etmekle yükümlüdür. Neticede her gece hikâyelerini anlatarak, var olan bozuk sistemin düzelmesine aracı olan Şehrazat kendi muhatabı olan hükümdarı ve derleyicilerin muhatabı olan okuru oyalayıp eyledikten sonra sahnedeki aktif rolüne veda eder ve bir arzu nesnesine dönüşür.

 

Her ne kadar süreç hikâyenin kahramanlarını rakip iken sevgiliye dönüştürürse de ilk etapta gücü elinde tutan Şehrazat sevgisi, şefkati ve adanmışlığı ile hükümdarı bir tirandan bir yöneticiye dönüştürür ve baştaki şok edici box woman tipi yeni bir rol modeli ile değiştirilmiş olur. Attar’a göre bütün çerçeve hikâye kadın cinselliğinin bastırılarak cinsel ilişkinin de bir tür iktidar ilişkisine dönüştüğü erkek egemen sistemin emrine sunulması amacını taşır. Şehrazat babasının karşısındaki itiraz eden özgür pozisyonundan itaatkâr bir role geçer ve cinsel arzularını özgürlüğünün sınırlarını da belirleyecek olan efendisinin buyruğu altında teslim eder. Bir sonraki hikâyede anlatacağım gibi Osmanlı romanında da buna benzer bir biçimde “emancipation”a karar veren de sınırlarını çizen de erkek yazardır. Tüm bunlar bize erkek egemen toplumun kadınları birer özne olmaktan çıkartıp nesneye dönüştürmesi ve özgürlüklerini sınırlamasının yanı sıra toplumdaki cinsellik algısına dair de bir şeyler söyler. Yani yas tutacaksak bu hem öldürülen genç kızların hem de kadın libidosunun yası olmalıdır.

 

 

Bir sonraki gece bizim Osmanlı beylerinin yarattığı Şehrazatlara ve Box Woman’lara bir göz atalım diyorum dinleyiciler de arzu ederlerse. Neticede onlar da hangi kadın ne kadar bilecek, ne giyecek, kim ne kadar özgür olacak bunları belirlemek için öğretici hikâyeler uyduruyorlardı roman adı altında.

 

 


Samar Attar, Gerhard Fischer; Promiscuity, Emancipation, Submission: The Civilizing Process and the Establishment of a Female Role Model in the frame story of 1001 Nights. (Arab Studies Quarterly Volume 13 Numbers 3 & 4 Summer/Fall 1991) s. 1-18

Ana görüntü: Ferdinand Keller’ın Şehrazat ve Sultan Şehriyar resmi.

YAZARIN DİĞER YAZILARI

KÜLTÜR

YGarp ile Şark’ın Çok Cinsel Hikayesi V: Sınır Tanımayan Leydiler
Garp ile Şark’ın Çok Cinsel Hikayesi V: Sınır Tanımayan Leydiler

18. yüzyıl İngilteresinden bir kadının yazdıkları, Lady Mary Montagu’nun "Türkiye Mektupları."

SANAT

YGarp ile Şark’ın Çok Cinsel Hikayesi IV: Şehvetin Esiri Erkekler ya da “Dominatrix”ler
Garp ile Şark’ın Çok Cinsel Hikayesi IV: Şehvetin Esiri Erkekler ya da “Dominatrix”ler

İpek uzun çorapları, parlak çizmeleri ve mini mini kamçısı ile Şadan’a emretmekten memnun bu hayal kadının (batılı kadın) karşısında Şadan (doğulu erkek) titreyerek ve tapınarak onun emirlerini bekleyecek ve itaat eden bir esir olacaktır.

KÜLTÜR

YGarp ile Şark’ın Çok Cinsel Hikayesi III: Osmanlı Romanının Şehrazatları ve Tehlikeli “Box Woman”ları
Garp ile Şark’ın Çok Cinsel Hikayesi III: Osmanlı Romanının Şehrazatları ve Tehlikeli “Box Woman”ları

Doğulu erkek yazarımız bir taraftan uzaklardaki Avrupalı kadını idealize etmekte ve arzulamaktadır öte yandan eleştirmekte.

Bir de bunlar var

Popüler Kültür, Vikingler ve Nordik Ülkelerde Geçmişe Uzanan Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Söylemi
Altın Cüce Geliyor
Şarkılı Deprem Eğitimi

Pin It on Pinterest