Ve hiç seyredilmemiş Youtube videolarından dünyayı görüyorsunuz!

ECİNNİLİK

Bugün Bir Astronotsunuz…

Ben astronot olmayı istiyordum çocukluğumda. Bunu bir Pazar sabahı kahvaltı masasında aileme çok ciddi bir ses tonuyla beyan ettim: “Ben astronot olmaya karar verdim.” Ablam “Olamazsın ki, kadınlar astronot olamıyor” dedi pat diye.

 

Hiç beklemediğim bu cevap karşısında donakaldım. Elimde bir ekmek parçası öylece duruyorum. Bana çok uzunmuş gibi gelen sessizliği annem bozdu sonunda. Ablama, “nerden biliyorsun, belki kardeşin ilk kadın astronot olacak” dedi.

 

Bizi çok çarpan anlar var böyle hayatlarımızda değil mi? İnsanın hafızasına kazınıyor adeta. Ablamın önce anneme, sonra bana bakışını ve “Belki de” diye dudak büküp, omuz silkişini hatırlıyorum. Ben ilk kadın astronot olacak olmanın omuzlarıma bir anda yüklediği o çok ağır yüke rağmen, ablama bakıyor, galiba biraz da pis pis gülümsüyordum.

 

Astronot olmak meselesi de eve nereden geldiği belli olmayan Görsel Bilgiler Ansiklopedisinden çıktıydı. Burada gezegenler, yıldızlar, galaksiler, samanyolu ile ilgili, şimdi  toplasam herhalde üç dosya kâğıdı edecek bilgileri döne döne okuyarak uzay bilgimi sürekli geliştiriyordum. Sonsuzluk, evren, dünyamız gibi kavramlar büyüleyiciydi, ama anlaması da bir o kadar zor. Dünyayı, güneş sistemi içinde görebiliyor, onun yanına Mars’ı Venüs’ü iliştiriyor, en sondaki Güneş’e de bakabiliyor ama bunun dışındaki irili ufaklı uzay meselelerine biraz tereddütle yaklaşıyordum. Uydumuz olmasına rağmen aydan hoşlanamıyordum. Yörünge kelimesini söylerken kendimi uzman biri gibi hissediyor, bu kelimede çok cazip bazı sesler duyuyordum.

 

Arkadaşlarımla evren, uzay, sonsuzluk meselelerinde konuşuyor, çok yaratıcı olmayan sonuçlara varıyorduk. Sonsuzun, sonsuza dek giden uzun bir yol olduğuna hükmetmiştik okulda. O kadar uzundu ki, sonu görünmüyordu! Sonsuzluk, çok müthiş, büyük bir aydınlıktı. Ama karanlık da olabilirdi içinde yıldızlar, samanyolları, nebulalar olan (yeni kelimeler geliyordu durmadan). Sonsuzluk üzerinde ne zaman düşünmeye kalksak sektiğimiz bir duvardı. Sonra bir düşe kapıldım birden. Her gece yatağımla beraber uzay boşluğuna savrulsam  tek başıma kaç gün idare edebileceğimi düşünmeye başladım (!). Etrafta görülecek çok şey olurdu, ama peki ya yiyecek işi ne olacaktı? O aralar, sabahları yatağımdan çıkan elmaların, gofretlerin esas manasını çözemedi evdekiler.

 

Uzaylı hayallerim ve ben bir hastane odasına tıkılıp kaldık bir noktada.  Fena halde hastalandım, yıllar sürecek bir tedavi başladı. İşte bu hastane kalışlarından birinde başka bir hastalıkla mücadele eden, benden iki yaş büyük bir kızla karşılıklı yataklarda günler, haftalar geçirdik. Durmadan bilgiçlik taslıyordu, herşeyi o biliyordu. Türkiye coğrafyasından okulda birincilikleri varmış. Kırklareli’nin Ege bölgesinde olduğunu savunduğu bir gün bardak taştı. Kırklareli’nin Marmara bölgesinde olduğuna ikna edemeyince o an odaya giren hemşireyi hakem yaptık. Hemşire, “Kırklareli şurası yahu” deyip, eliyle de “şurayı” gösterdi; ama bölge adı vermeden, hızla çıktı gitti odadan. Kız, “Bak gördün mü?” deyince çok sinirlendim. Söyleyecek hiçbir şey bulamıyordum ve avazım çıktığı kadar EVREN KOCAMAN TAMAM MI? diye bağırdım! Tabi lokasyon belirtmede ölçeği bir anda evrene çıkarınca rakibim ne dediğimi hiç anlamadı. Oysa “bu tartışma ne manasız” demeye çalışıyordum, gücüm yetmemişti. Evren kocamandı, biz küçücüktük, hiçbir önemimiz yoktu. Sonsuzluk hakkında düşünen herkes bunu bilirdi. Kafayı kaldırıp göğe, gözlerini kısıp şöyle bir uzaya bakan herkes, Kırklareli’nin de Marmara’da olduğunu pekâlâ görebilirdi!

 

Yatakta elmalarla uzaya savrulmalar, uzun uzun minik ışıklı uzay fotoğraflarına dalıp gitmeler, astronot olma hayalleri büyüdükçe uzaklaştılar benden. Yıllar sonra astronotların yaşadığı söylenen bir algı değişimine dair uzun da sayılmayacak bir yazıyla tesadüfen karşılaştığımda o uzakta kalmış anılar, hisler bir anda üzerime boca edilmiş oldu. Bahsedilen etki, uzay gemileri dünyadan uzaklaştıkça yaşanan bir tür algı değişimiydi, sadece astronotsanız yaşayacağınız türden bir değişim. Pencerelerinden baktıkça dünyanın küçüldüğünü görüyorlardı astronotlar, dünya uzaklaştıkça kara parçaları suların içinde ufalıyordu, sınırlar çoktan kaybolmuş oluyordu, dünya küçülüyordu: Dünya en uzakta, artık iyice minik, kırılgan bir yuvarlak haline geldiğinde astronotlar ve ben ağlıyorduk. Halimize, ufaklığımıza değil de, evrenimizin kocaman olmasına, ölçek uzaydan dünyaya bakmak mertebesine çıktığında dünyevi ölçeklerin de sulara gömülmüş olmasına. Bir rahatlama, ferahlık…

 

Bütün bu gevezelikleri neden ettim biliyor musunuz? (Üstelik bu yazıya başlarken maksadım da kesinlikle çocukluğumu anlatmak falan değildi.) Uzun zamandır rastladığım en güzel işlerden birini size göstermek istiyordum: İsmi konmamış, editlenmemiş ve kimse tarafından da seyredilmemiş Youtube videolarını gösteren bir site yapmışlar. Siteye giriş yazısında da seyircileri astronota benzetmişler, yukarıda bir yerlerde bahsettiğim astronotların yaşadığı o zihinsel değişime referansla. “Dünyaya 500km kadar uzaktan bakan bir astronotsunuz bugün” demişler. İzlenmemiş videoları da dünyanın faniliğine dair akıp giden görüntüler olarak sunmuşlar.

 

Screen Shot 2017-01-19 at 9.05.30 PM

 

İşte sitenin adres burada: http://astronaut.io

 

Seyir için GO’ya basıyoruz. Bilgisayarınızın klavyesindeki, yazarken boşluk bırakmaya yarayan space tuşuna basarsanız videoların arkasında bir de fon müziği geliyor, o durumda videoların etkisi bazıları için daha da büyük olabilir.

 

Burada seyrettiğim videoları düşünüyorum bunları yazarken: Bir kız ağırlık kaldırıyordu, bir lunapark vardı, birisi dikiş makinasına dev bir iğne yerleştirmeye çalışıyordu, bir tabelaya yakınlaşıyordu kamera, bir kadın el sallayıp ukulelesini çalmaya başladı, iki kedi birbirlerine sokuluyordu (kedisiz bir Youtube projesi asla düşünülemez), karda bir karga yere konuyor sonra uçup gidiyordu, başka bir yerin karında bir köpek koşuyordu, bir kadın yüzüne krem sürüyordu, bir yerde protesto vardı, deftere alınan bir not, masaya konan bir bardak, balon şişiren bir çocuk, konuşma çabasındaki papağanlar, karate, dans öğrenenler, uzaktan görünen arabalar, bir çayır, üflenen bir pasta mumu… Kahvaltı masasında bir aile, ansiklopedi karıştıran bir çocuk, minicik, tekinsiz bir ay, hastane odasında iki kız çocuğu, Marmara Bölgesi haritası, bir elma, bir gofret, ilk kadın astronot… Evrenin büyüklüğü ölçüsünde küçüklüğümüz, önemsizliğimiz… Hasbelkader ele geçirdiği bir gezegen üzerinde yaşayan türlerden sadece biri olan insanlık. Kendi yörüngesinde döne döne delirmiş insanlar… Ölçek dediğimiz bu şey ne kadar önemli, ölçeği hiç unutmamak, bazen zor da olsa perspektifi kaybetmemek lazım.

 


 

Yazının ana görüntüsündeki kadın astronotun adı Tracey Caldwell Dyson. 2010’da gittiği bir uzay gezisi sırasında evimize bakarken görünüyor.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

TARİH

YKarpuz Kabuğundan Taç
Karpuz Kabuğundan Taç

Maraton yüzen ilk kadın sporcu Canan Ateş, 1979'da katıldığı bir TRT programında yüzücülük kariyerini anlatıyor.

ECİNNİLİK

YAnnesi Amelya Hanım’ı Oynarken Adile Naşit
Annesi Amelya Hanım’ı Oynarken Adile Naşit

Annesi Amelya Hanım rolünde Adile Naşit kendi çocukluğuna bakıyor.

SANAT

YSöyleşi: Şövket Elekberova, Pıçıldaşın Lepeler
Söyleşi: Şövket Elekberova, Pıçıldaşın Lepeler

Sovyet Azerbaycanı'nın efsanevi ismi Şövket Elekberova'nın bu şarkısı neler anlatıyor?

ECİNNİLİK

YSanal Ev İşleri Sergisi: Sonsuz Patates
Sanal Ev İşleri Sergisi: Sonsuz Patates

Ne yapalım, nasıl yapalım da görünür hale getirelim ev işlerine gömdüğümüz zamanı? 

Bir de bunlar var

Evden Çalışıyorum
Kraliçenin Kuğusunu Yedi
Yılların Götürdüğü

Pin It on Pinterest