Çalıkuşu'na şunları yapmasaydınız bari. Klişelerle doldurup romanın ruhunu ayaklar altına almasaydınız. Çünkü Feride'yi Çalıkuşu yapan, Kamran'ı sevmekten başka sapasağlam bir karakterinin olması idi.

KÜLTÜR

Bir Romanın Çıtkırıldımlaşması: Ekranda Çalıkuşu

Yıllar yılı çoğumuzun gönül bağı kurduğu bir roman oldu Çalıkuşu. Feride’yle Kamran’ın aşkı kadar, hatta belki daha ziyade Feride’nin gururlu ve dik duruşuyla fethetti gönülleri, öğretmenlik günlerinde başından geçenleri göğüsleyişi ile, Munise’yle kurduğu bağ ile. Dönemin onca aşk romanı bir yana, Çalıkuşu bir yana. Hatta 1986 yapımı Aydan Şener’li versiyonun Esin Engin imzalı klasikleşmiş müziğini dinleyince gözleri dolmayan, en azından içi burulmayan birilerini bulmak zor olsa gerek.

 

Hal böyleyken romanın bugüne dek çok defa uyarlamalara konu olması kaçınılmazdı: Türkan Şoray zamanında siyah beyaz bir sinema filmi olarak, Sezen Aksu ile fotoroman halinde, Aydan Şener döneminde ise uzun bir sinema filmini andıran yedi bölümlük dizisiyle. Hatta bir Beş Harfiler yazısından öğrendiğimiz üzere 1920’lerde parfümü bile çıkmıştı Çalıkuşu’nun. Bunca yıl özünden bir şey kaybetmeyen güzelim Çalıkuşu, bugünlerdeyse en büyük sınavını vermekte ve ne yazık ki modern Türk dizi sektöründen nasibini almakta.

 

Bu nedir böyle entrikalı dizi gibi?

Bu nedir böyle entrikalı dizi gibi?

 

Başlarda Fahriye Evcen’in ve özellikle Burak Özçivit’in kitaptaki karakter tasvirlerine görüntü olarak pek de uymadığını burada da okumuştuk. Fakat dizi sektörüdür, popüler isim lazımdır diye kabullenilmeyecek şey değildi, üstelik Burak Özçivit değişsin diye imza da toplamazdım kendi adıma. Zira Malkoçoğlu rolündeki bıyıklarının biraz ehlilleştirilmiş haliyle ve bembeyaz takımlarıyla Burak Bey rolünde hakikaten göz dolduruyor. Selam olsun, severek izliyorum.

 

Bunu güzel bulmamak elde değildi.

Bunu güzel bulmamak elde değildi.

 

Başrolleri sevdik diyelim, gelgelelim Çalıkuşu’nun Çalıkuşuluğu kalmadıktan sonra neye yarar izlemek? Çalıkuşu’nun çocukluk evresini bir an evvel es geçip aşk meşk meselelerine gelme çabasını zaten benden önce yazmışlar. Bu evreleri ise sakız gibi uzattıkça uzatmak isteyecekleri zaten aşikardı, ama bu kadarını tahmin etmek güçtü doğrusu. Sahneleri ve olayları uzatmak bir yana, hikayeye sağdan soldan eklenen karakterler hayli sinir bozucu. Her şeyden önce Kamran’ın arkadaşıdır, yan karakterdir dediğimiz Doktor Selim geldi hikayenin orta yerine yerleşiverdi. Döndürdüğü dolapların kalitesizliği, bir de yanına kattığı o abartılmış kötü adam karakterinin sıkıcılığı yetmezmiş gibi bir de Kamran’ın kardeşi Necmiye ile münasebeti çıktı başımıza. Başlarda ikilinin meselesi karşılıksız bir aşk iken şimdilerde Necmiye iyiden iyiye çığrından çıktı, yok efendim kolunu kesip kanı eteğinin önüne sürmek mi istersiniz, bunu gören babanın ikisini de mahvettiği korkunç bir dayak sahnesi mi dersiniz, ne dehşetlere şahit olduk. Dizinin iyi satması için illa namus hatırlatılmalı, muhakkak şiddet mi gösterilmeliydi?

 

Gerçek Çalıkuşu gayet tabii bu değil.

Gerçek Çalıkuşu gayet tabii bu değil.

 

Bir de Kamran’ın sevgilisi Neriman var ki Feride’ye büyüler yaptırmaktan, Selim’in ekürisi kötü adamla işbirlikçiliğine yemediği nane kalmadı; zerre derinliği olmayan net bir kötü kadın, vasat çizilmiş bir karakter. Madem yarattınız, bari bir nebze zenginleştirin. Sıkmadı mı “Seven kadın her şeytanlığı yapar” klişesi? Bir de güya yaşça büyük Neriman’ın gayet genç ve hoş Begüm Kütük Yaşaroğlu tarafından canlandırılması ne kadar ikna edici? Yaşlı anne karakteri olmadıkça alımlılık bir yana, afet-i devran olmayan kadınları dizilerimize dahil edemiyoruz galiba. Çizilen karakterin yaşını belli edecek bir kadının Burak Özçivit tarafından sevilmesini olası görmüyor olsa gerek sektör, izin vermiyor.

 

Her anı ayrı bir histeri krizi olan anneye değinmek bile istemiyor canım. Feride’nin okuluna gelirsek, romanın geçtiği dönemde ve hatta sonrasında da uzun süre rahibelerin öğretmenlik yaptığını gayet iyi biliyoruz. Dizideyse yalnızca birer klasik mürebbiye kostümü ile dolaşan ve Türkçelerinin arasına birkaç oui sıkıştıran Fransız muallimeler herhalde “farklılıkları kucaklayan” dönemimize uygun bir tıraşlama olsa gerek.

 

Hadi hepsini geçelim, asıl mesele Feride ile Kamran’da. Bizim tanıdığımız Çalıkuşu muzipçe şakalar, yaramazlıklar yapar Kamran’a, o da ağırbaşlılıkla susar; böyle yaşanır onların aşkı. Dizideyse hergün ayrı büyük kavgalar, başka insanların isimlerinin sürekli telaffuz edilmesi, bir küsüp bir barışmalar aldı başını gitti, bir “geçen bölüm kavgası” eksik kaldı. Yok efendim aynı rüyayı görmeler, Munise’nin ve Gülbeşeker lakabının ikisine de yıllar önceden malum olması gibi saçmalıklar aldı yürüdü. Biliyoruz ki, gerçek Feride ile Kamran aşkı bu değil. Üstelik bu hızla kimbilir ne zaman kavuşacaklar, sonra kimbilir ne zaman ayrı düşecekler. Tüm bu süreç bir sezon sürerse sanırım hiçbirimiz şaşırmayız.

 

Zira benim anladığım, yapımcı Feride’yi öğretmenlik yıllarına göndermeyi istemiyor. İstiyor ki İstanbul’daki yıllar uzadıkça uzasın, Kamran’ı, ikisinin uzun uzun bakışmalarını göstermek için bolca fırsat kalsın. Çünkü biliyorlar ki, zeki ve genç bir kadının tek başına mücadele ettiği yıllar iyi satmayacak. Munise ile kurulan bağ, başlarında bir erkek olmadıkça birileri için anlam ifade etmeyecek. Feride tek başına çıktığı yolda güçlü karakteriyle neleri göğüslerse göğüslesin, anlatılanlar Fahriye Evcen’in güzelliğinden daha mühim olmayacak. Çünkü televizyon denen merette bir kadın karakter istediği kadar derin olsun, zeki olsun, büyük yükler sırtlansın; bir erkekle karşı karşıya, bol nazlı bir aşk yaşamadıkça para etmiyor.

 

Çalıkuşu’na yapmasaydınız bari. Çünkü onu Çalıkuşu yapan, Feride’nin Kamran’ı sevmekten başka sapasağlam bir karakterinin olması idi. Klişelerle doldurup romanın ruhunu ayaklar altına almasaydınız ne güzel olacaktı. Çünkü biz Feride’yi hem aşkıyla, hem de karakteriyle sevdik.

 

Dipnot: Romanda ‘topaç gibi’ diye tarif edilen (ve bununla pek de sorunu olmayan) çalıkuşu için Facebook’ta haftalardır kenarda “Fahriye dizi için bir haftada nasıl zayıfladı” minvalinde yalan bir reklam çıkmasına ise artık ironi mi dersiniz, trajikomedi mi dersiniz, ona da siz karar verin.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

Bilimde Kadınlar: Dahi Misin? Çalışkan Mı?
Nobel Ödüllü Cinsiyetçiler Kulübü
Uzaya Gönderilen Türkçe Selamın Ardındaki Hikaye

Pin It on Pinterest