Neden hiç düşük yapma deneyimlerimizi paylaşmıyoruz?

ECİNNİLİK

Bir düşük hikayesi: “Neyse ki ucuz atlattın”

Birkaç gündür kötü hissediyorum kendimi. Aylar önce yaşadığım ağır anksiyetik krizden beri kullandığım ilaçların bile bastıramadığı bir anlamsızlık duygusu göğsüm ve midem arasında volta atıyor. Taksim’deki patlamadan beri kötüyüm. Haberi eşimle yemek yerken aldım.

 

+Taksim’de bomba patlamış!

-Yine mi?

 

Neyi kastettiğini söylemesine gerek yok. İkimiz de biliyoruz, bekliyoruz. Seçimler yaklaştıkça 7 Haziran 1 Kasım kâbusunu tekrar yaşar mıyız diye sık sık konuşuyorduk. Korktuğumuz başımıza gelip gözlerimizi birbirine kenetliyor. Sonra o yemeğine ve yemek yerken izlemeyi alışkanlık edindiğimiz diziyi izlemeye geri dönüyor ama ben kalkıp yatağa gidiyorum, yorganın altına. Kendimi güvenli hissettiğim yere. Beni sadece soğuktan değil, dışarıdaki gerçeklikten de koruyan o ağır, yün yorganın altına.

 

O günden beri daha kesif hissettiğim bir anlamsızlık duygusu. Bulaşıkları yıkarken yemek masasını silen eşime dönüyorum,

 

-Canım ben yine kötü olacağım galiba, adını koyamıyorum ama kendimi çok kötü hissediyorum.

 

Oysa daha geçen hafta psikiyatristimden randevu almayı planlıyordum. İlaçları bırakmaya başlamak üzerine konuşacaktım. Tüm idmanlarını eksik gedik de olsa yapmış, yedek kulübesinde oturmaktan artık sıkılmış bir sporcunun koçuna kendini ispatlamaya çalışırcasına “Hazırım ben. Hadi koç, al beni maça!” diyecektim.

 

Midem bulanıyor, başım dönüyor. Yine zihnimdeki karanlık bedenime neler yapıyor böyle diyerek isyan ediyorum. Başka bir şeye yormak gelmiyor aklıma. Delirmişliğime o kadar tutunmuşum ki bedenimin yolladığı sinyalleri bile görmezden geliyorum.

 

Gece yemeleri tekrar başlıyor. Ne güzel önünü almıştım ama benim gibi iradesiz ve zayıf bir insandan da ancak bu beklenir. Neyse ki bir iki güne regl oluyorum. Oh diyorum, regl kafasıymış. Kan zihnimdeki karanlıkla beraber akıp gidecek. Fakat öyle olmuyor. Ben gün geçtikçe açıklayamadığım bir anlamsızlık duygusuna daha çok gömülüyorum. Duygularımı dile getirmeye bile takatim yok. Kan çok koyu akıyor, şarap kırmızısından bile koyu…

 

En sonunda bir sinir kriziyle en azından anlamsızlık duygusundan kurtuluyorum. Araftan cehenneme düşmek gibi. Yine de araftan iyi. Alacakaranlıktan sonrası gelecek aydınlığı bekliyorum. Kan, o duygunun hiç gelmeyeceğini haber verir gibi akmaya devam ediyor. Düzenli regl düzenimin çok dışında bir kanama bu. Daha yoğun, daha parçalı, daha şiddetli… Kanla beraber iyileşeceğime duyduğum inanç da akıp gidiyor, sanki bacaklarımın arasından ben akıp gidiyorum.

 

Normalde en fazla 7 gün süren reglimin artık 10. gününde etkisinden bir şey kaybetmeden devam ettiğini görünce “Yok ya bu histeriklik değil artık, başka bir şey” deyip soluğu özel bir klinikte alıyorum. Ultrason muayenesi ve kan testinden sonra hiç beklemediğim o haberi alıyorum; ben düşük yapmışım! İlk duygum rahatlamak oluyor. Deliliğim geri dönmedi, hepsi hamilelik hormonlarıymış. Düşük ağrısız da olsa yoğun kanamalı gerçekleştiği için bünyemi zayıflatmış. Doktor cerrahi müdahayele bile gerek kalmadan kalıntıları vücudumdan atabileceğimi söyleyip istirahat tavsiye ediyor. Beni doktora sürükleyen duygu geliyor o sırada aklıma. “Yok ya bu histeriklik değil artık.” Histeri kelimesinin Antik Yunan’da rahim anlamına geldiği geliyor aklıma. Şeytan kelime kökeninde gizliymiş meğer.

 

Kanamalı günler geçiyor, haberi duyan bir arkadaşım mesaj atıyor. “Geçmiş olsun. İstemediğini bildiğim için çok üzülmedim. Neyse ki ucuz atlattın.” Güceniyorum bu fütursuz mesaja. Hala kanarken ucuz atlatmış gibi hissetmiyorum. Hormonların alt üst ettiği mental ve fiziksel sağlığım dengesini bulmaya çalışırken yaşadığım duygu, eşeğini kaybedip sonra bulan köylünün duyduğu sevinç değil. Evet hazır değildim böyle bir şeye. Düşükle sonuçlanmamış olsa zor bir karar bekleyecekti beni. Böyle düşününce sahiden ucuz atlattım belki de. Yine de klozete akan parçaları seyrederken hüzünleniyorum. Haftalarca aklımı minik minik yememe sebep olan hormonların türettiği parçalar her sifonda yitip gidiyor.

 

 

 

Ana görsel: İsimsiz, Shilpa Gupta, 2001.

 

YAZARIN DİĞER YAZILARI

Bir de bunlar var

İhsan Hala’nın Köyü
Savaş Zamanında Olmak
“Muhteşem kadınlara her zaman âşık oluyorum”: Sandi Toksvig’in unutulmuş kadın kahramanları 

Pin It on Pinterest